Diyalog denen fitne, İslâmiyyet’in bu en ana îmân esasını (selef çizgisinde olmayı), kitâbî dedikleri gâvurların inkâr ve küfürlerini hafifletmek veya sıfıra
16 Kasım günki A. Karahasanoğlu’nun makâlesinden bazı noktalara temâs edelim dedik!. Adı geçen, hocfendi ile hükûmetin arası böylesine açılınca, cemaat
Dembokratik ve laik sisi-temin politikası içinde olub da, Kur’an âyetleri ile kendi görüşlerinizi desteklemeye çalışırsanız, bu, istismâr ve kullanma olur; çok
Başörtüsü mes’elesi, apaçık bir turnusol kâğıdı oldu; ve ona karşı çıkmak da, taş gibi katı bir “anti-islâmist ve anti-müslim” olmanın isbât vesîkası...
(Altı .oklu) partinin, T.C.’deki bütün parti-pırtıların rahm-i mâderi olduğunda şübhe edilemez; ve bütün irili ufaklı bu partiler, “parti” olmanın genlerini
Hamdele ve salveleyi ihtirâmımla edâyı müteâkıben... Receb Tayyib Bey! 1) Siz, şiîliği ve sünnîliği, sünnîlik ve câferîliği ve bunlarınm müntesiblerini
Papa denen haçlıbaşının istifâsına giydirilen sebeblerin hiçbiri, asıl sebeb olamaz; ve bütün bunlar, hakîki sebebi setre yarayan ıvır zıvır ve dedikodulardır...
Erdoğan Bey geçen sene de, yine Mısır cânibine bir sefer düzenlemiş ve oraların misâfirperverliği sebebiyle, taksîrâtına ve kırdığı potlara bakılmaksızın,
CHP’nin Yalova şeyi M. İnce, meclislerinde yine bülendâvâz savt u sadâ ile ortalığı biribirine katdı; ve aklınca hakîkatla zerre kadar alâkası olmayan bir
Elbetdeki Yahudi-haçlı patronlarla onların taşeronları, bu işde birinci derecede kan ve ateş taşıyıcılarıdır; ve olan da, her zaman olduğu gibi en altdaki avâm
9.5.2012 târihli yazısında, adı geçen yazarın bazı tesbitleri iyi, güzel ve doğru... Ancak sonlara doğru bir paragraf, rezâlete yakın bir heyelân bölgesi
6.4.12 târih-i efrencisinde DİB başı Görmez, Dicle üniversitesinde hutbe (!) okumuş ve bunun politik tarafı olmadığını beyan eden DİB, milleti kandırmak
On sekizinci yüzyılın sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başında Irak ve Şam'da yetişmiş büyük velîlerden. İnsanlara hak yolu göstererek hakîki saâdete, kurtu
İ'tikad ve amellerin kemâl bulması ve elfâz-ı küfür meselesi gerçekten mühim meselelerdendir. Bu meselelerin derin bir araştırma yapılarak gayeye uygun
Zâhir’de şöyle denmişdir: Îmânın[1] sıfatını insanlara öğretmek, ehl-i sünnet ve cemâatin özelliklerini açıklamak en önemli işlerdendir. Eski bilginlerin