Sûriye Çıbanını Kangren Yapmak Üzere Tırnaklayanlar…
27 Haziran 2012
Küfre Dilsiz Şeytan, Müslümana Havlayan Mahlûk Olmak…
17 Eylül 2012

BİRİNCİ Tesbit: Yahve (yahudinin sâdece bana âid dediği ilâh), yahudi elindeki “ahd-i atik” denen ve aslı gâib kitablarıyla,  bütün

HAKÎKÎ VE MECÂZÎ TERÖR!

Ahmed SELÂMÎ

 

BİRİNCİ Tesbit: Yahve (yahudinin sâdece bana âid dediği ilâh), yahudi elindeki “ahd-i atik” denen ve aslı gâib kitablarıyla,  bütün insanları yahudiye köle olarak yaratmışdır!. Kilise, kendi kitabı “âhd-i cedîdi” , bu “ahd-i atik” ile berâber üst üste taşır ve kabûl eder… Anglikan kilisesi, bunun içün, yahudinin dâima dört bacaklı binek vasıtasıdır!. Bazı ehl-i dil, buna “yahudinin eşeği!” de der… Dünyâ hâkimiyyeti hedefinden kıl kadar ayrılmayan yahudi, karar alma meclisi olarak dâimâ İngilizi kullanır ve ABD de, onun icrâ organıdır…

Demek ki yahudi: 1) Kararı, İngiliz siyâsetinin o görünmez, sinsi ve narkozlayıcı ehliyet ve müessiriyyetinden emin olarak, bu işi ona havâle etmiş olduğu hâlde, ona aldırır; 2) Dün, görünmeyen yahudi, bugün devlet olmuş ve görünürlüktedir. Ve artık ortada olan yahudi, (tasdîkini), Tel-aviv üzerinden yapar; 3) Beyaz saray denen ve kovboy kisvesini rûh-ı hâbîsine de nakşederek dünyânın başına belâ olan o ölüm makinesi, bu tasdîkden geçen kararları,  hayata geçirir, tatbîk eder… Karar, tasdîk ve tatbîk…Yakar, yıkar, ırza geçer, katleder, bombalar  ve öldürür… BM ve NATO, icrâ ve tatbîkin yan teşkîlât kolları… Hoşgörü ve diyalog da, üçlü merkezin, İslâm coğrafyasını, altın kupalardan içirerek “ehlîleştirme” teşkîlâtı ve illüminâti güdümlü…

İKİNCİ Tesbit: T.C.’ye, Lozan’da İngiliz kararı ve yahudi tasdîki ile ayrılan arâzî üzerinde, bugün, evet ateş çemberi gitdikce daralıyor!. Tetikçilik vazîfesi verenlerin parmaklarındaki dağ sâkini eşkıyâ, her türlü kahpeliği ardına bırakmadan, kadın, çocuk, ihtiyâr ve hasta demeden, askerindan siviline, vurub kan gölünü her gün derinleştiriyor… Çünki Yahve, mücerred Yahudinin tanrısıdır ve diğer 6 milyar insan, ona köle olarak yaratılmış olub, kanı da mubah…

  Lozan’da hılâfetin imhâsına ve ilgâsına mukâbil ve mükâfât olarak birilerine hisse ve ganîmet olarak verilen İslâm topraklarında, bugün, kan akıtmadaki ivme, her geçen gün hız kazanmakta; ve “ehâli-i etrâk ve ekrât” denen seyirciler de, kurbanlık koyunlar gibi sıranın kendilerine ne zaman geleceği endîşesinden habersiz, ivmenin zamana yayılışı karşısında da his kaybına düşmüş, umursamaz, alışkın, aksül’amel hisleri dumûra uğramış olarak, trene bakan bir mahlûk gibi bakıyor ve meccânen de seyr ü temâşâ ediyor!.

 Resmî kalabalıklar ise, ABD’ye ve oranın seçim takvimine ayarlı, büyük bir sadâkatla beklemede, stratejik ortak nâmûsuna tam bir bağlılıkla savsaklamada, Sûriye bahânesine sarılmada, acem palavrasını ta’lîm edercesine “gene Şam’a gideceğiz, Emeviye Câmiinde Cuma kılıb Salâhaddîn Eyyûbînin mezârında duâ okuyacağız!” fâtihliklerinde,  iş yapıyor görünmede, ağız ishâli olmuşcasına bazı iktidâr mollaları vırvırvırvır lâf üreterek marazlı bir muhâlefeti ahmakca usûllerle susturacağını sanmakda, iktidârsız hükûmet Okyanus ötesinin kerâmetengiz ihtiraslarını çâresizce sîneye çekmekde ve eyyâmcılığın en zirvesinden de, ara sıra “sevgili vatandaşlarına!” nâmeler ve mahabbetler neşretmekde…

 Milletin yarısından pek çoğu ekmek, pek azı da fukaranın anasını bellercesine şehvet ve kudurma peşinde…

“O…..çocuğu” olma yarışında ve homoluk ihtilâcları içinde olanlar ise tavan yapma çırpınışında… Siyâsetçi denenlerin topu da pusulasız sarhoş gemi… Kimisi “gemicikli!” gemi… Emnânım ise hospıtıllarının patroniçesi!. Artık kadîm zamanlarda olduğu gibi şimdi “bal tutan, parmağını” yalamıyor, avuç avuç yiyib içiyor… 

ÜÇÜNCÜ tesbit: Türkün, lâzın, çerkezin, arabın, ne kadar kavmî türü ve cinsi varsa, hatta kürdün bile asker yapılan evlâdı, cebhede kan akıtıb can verirken; beyaz türkler denen ve Anadolu’nun 1908’den beri ve hele 1923’den i’tibâren kaymağını yiyen 300 âilenin ve o âilelere yanaşma ve sıvaşma ve sâhibinin sesi olma peşindeki mütegallibelerin veledlerinden, bir tek ferd-i vâhid “şehit!” nâmıyla dünyasını değiştirsin, buna hiç ammâ hiç rastlanmıyor… Onlar içün tek şık “şerit!” olmak veya kordela kesmek veya takmak, olmadı kına yakmak…

Karşıdaki dağ eşkıyalarının kan ve can vermeye sürdüğü garîbanlar da, geçim derdindeki çilekeş ve fukarâ kürt âilelerin tüyü çıkmamış, bıyığı terlememiş körpecik çoluk çocukları… Şehir ve parlamentolara sızan ve dağ eşkıyalarının kuyruğu görünen aşşağılık aygır ve kancıkların veletleri de, Avrupa’da gâvur kız ve kancıkları ile şehvet ve şöhret halvetinde… Bunlar da, “beyaz kürtler” ve onların keyfiyeti…

 104 senedir müslüman Türklere (Husûsan Oğuz Türklerine), dönmelerin, mütegallibelerin, soysuzların, beyaz türklerin yapdığı, tenkîl, kıtâl, zulüm, sürgün ve işkence, alevî ve kürtlere yapılanların en az yüz katı…

Bu noktayı bile bile saklayan aşşağılıklara lâ’net…

DÖRDÜNCÜ Tesbit: İşte T.C.’ye San Fransisko’dan 1946’da dayatılan dembokrasinin, bu milleti içden pelteleştiren, kendi kendini yediren, böylece de, 1000 yıllık şahsiyetini sokak bilmem nesi derekesine indiren ve ifnâ eden keyfiyeti… Ciddiyeti, devlet kalitesini, adâlet kıvâmını, cezâ ve muhâkeme sinir uçlarını dağlayan ve topunu da bir halta yaramaz hâle getiren ve bu hâliyle de,  darbeler, devrimler, kıtaller, Allâhsızlıklarla, dembokrasiden bombokrasiye inkilâb eden “muâsır medeniyet seviyesine!” çıkarma masallarının netîce verdiği, mostralık vâkıa ve manzarası…

 Meşrûtiyet, sonra cumhuriyet,  sonra dembokrasi ve şimdi de bombokrasi…

BEŞİNCİ Tesbit: Gemi, 104 senedir devamlı su alıyor, fakat öyle bir kör kaptanlar diktatoryasına esir olunmuş ki, ne onlar görüyor; ve ne de onları tanrı veya kurtarıcı tanıyan mürettebât ve yolcu denen kalabalıklar!. İrticâ’ nâraları 104 sene gırla gitdi… Kerhâneciliğin ve meyhâneciligin ve puthâneciliğin ve heykelhâneciliğin, hâlâ bini bir para… Türkün ve kürdün beyazları, yiyici ve içicileri, sülük ve ahtapotları durmadan yiyor, içiyor ve zinâ içün kendini yenileyib yemleniyor ve semiriyor!

İğrenç bir rejim ve sistem… Nemrut ve fir’avnlardan, Cengiz  ve benzeri kan dökücü heriflerden kalan bir mîras…

ALTINCI Tesbit: Bu güruh-ı lâ yüflihûnun çâre diye ileri sürdüğü formüller ise, kürt açılımı, alevî saçılımı, AB içün sâhibinin sesi olma çatılımı, AB bakanlığı gibi bir yuvarlağa sâhib olma haçılımı; dîn, îmân ve nâmûs kaçılımı, Zapetero gibi kabuklularla ahbablık laçkalaşımı, Vatikanın hoşgörü ve diyalog çatıştırımı, çalıştırımı, haçıştırımı, saçıştırımı ve kaçıştırımı!. ABD Pensilvanyalarından lâhûtî ve ruhbânî ve akıldâne lâf u güzâf ve “şaklaban çalışımı” ve bilmem kimin bilmem nesinin bilmem neresine, bilmen nesinin bilmem nesini çağırışımı,  v.s…

YEDİNCİ Tesbit: Bu da, yeryüzünde, bir bilmem ne böceği seviyesinde cüce kalmadan, hâdiselere sahtekârca çâre peydahlama “piç mantığına” tekme atarak; mes’elelere, Kâinât çapında ve küllî irâdeye râmolarak insan   ve adam gibi ve bir Allâh kulu olarak teşhis ve tedâvîyi aşkedebilmek…

 Ulan sen, evet sen, 104 sene Allâh Azze ve Celle’ye karşı:

“- Sen, sâdece mabedinde ve sana inananlara mahsus o kafesinde görün ve benim kamusal bilmem neme ve agorada aslâ karşıma çıkma!”

 Diyen, azılılar azılısı ve cihân çapında da, eli, dili ve gönlü kanlı bir “terörist!” değil misin? Ve sen:

“- Ben, senin rubûbiyyetini, İngiliz, yahudi ve ABD nâm-ı hesâbına yeryüzünden kaldırıyor; ve onun yerine seni, devletimden ve dolayısıyla “vatan” dediğim, üstelik mutlak ma’nâda senin mülkün olan toprağından tard ediyorum!”

 Dersen… Sen, cihânın en eli kanlı teröristi değil misin? Ve sen:

“- Ben, sana îmân edenleri, sırf bunun içün, mahkeme, menfâ, hapis, sürgün, salben katil, kurşuna dizmelerle yok eder; ve uçaklarla mağaralarında bombalar ve gaz sıkmalarla fâreler gibi gebertirim!”

 Dersen… Târîhin kaydetdiği en, eli, dili ve kalbi kanlı teröristi değil misin? Ve sen:

“- Ben, 500.000 müslümanın kanına , canına girer, onların hânümanlarını başlarına yıkar, çocukları babasız, gelinleri kocasız, anaları oğulsuz bırakırım!”

  Dersen… Söyle ulan, sen hangi tür aşşağılık teröristsin? Ve sen:

 “- Ben, onlara dünyâyı dâretmek içün nice darbeler yapar ve işkencelerin en aşşağılık ve nâmussuzluk derecesinde seyredenlerini, zerre kadar merhamet ve acıma hissi duymadan dış gâvurdan bin beter onlara tatbik ederim!”

Dersen… Senden daha eli kanlı dili mikroplu ve gönlü lâğım çukuru bir terörist düşünmek mümkin mi? Ve sen:

“- Sana şerik olarak, her yeri heykellerle doldurur, şirk, küfür, nifâk ve ısyân ile tuğyânı gece gündüz pompalar, âileyi yıkmak içün teaddüd-i zevcâtını yasaklar ve zinânın her çeşidini serbest bırakır ve böylece de nesli piçleştiririm; (hâşâ min huzûr), etinin yenmesini haram kıldığın o mahlûku, sana inâd,  “kesimlik hayvanlar!” listesine alırım ve milletin gövdesine o pisliğin etini bir irin ve bir mikrop ordusu hâlinde şırınga ederim!”

 Dersen… Söyle, bu terör, Kâinâtdaki topyekûn terörlerin merkez üssü sayılmıyacak mıdır?. Darbelerin ve ihtilâllerin, muhtıra ve dayatmaların en bombokratik terörü kabûl edilmeyecek midir?. Ve sen:

“- Ben, haram ve günah oluşunu, Rasûlünün dilinden “Kâbe örtüsü altında ana ile zinâ etmekden beter iğrençlik” gösterdiğin; ve aynı pisliği Kitâb’ında, “Allâh ve Rasûlüne harb ilânı” olarak vesîkaladığın fâiz kenefi içün, “günümüzde fâizsiz ekonomi düşünülemez derim!”

 Der de, Kâdir-i Mutlak Azze ve Celle’ye Ebû Cehil gibi dikleşirsen… Bu terör cihânın lânetini üzerine çekmeyecek midir?.

Ve daha binlerce noktada, YARADAN’a kafa tutar, O’nu, O Kâinât devletinin mülkünü elinde tutan ve senin rızkını yaradanı, Devlet ve hükûmetinden tard etme çılgınlık ve azgınlıklarına ve tuğyânına dalarsan, şimdi sen söyle, en büyük, en belâlı, en acımasız ve en insafsız TERÖRİST KİM???…

Dağa çıkanların, o asker kurşunlayan, insan katleden, orayı burayı havaya uçurub ormanlara ve yeşilliklere kadar Allâh’ın mülkünü ateşe veren yahudi-haçlı tetikçisi necâsetlerin, sana nisbetle, yüzmilyarda bir cürmü var mıdır?

Bu dünyâda, milletleri, garîbanları aldatır, gözküller, şaklabanlıklar, şarlatanlıklar ve gevezeliklerin binini bir paradan satabilir; ve bunu, bütün partileriniz ve üçkağıtçılarınızla tedâvüle sokabilirsiniz! Ammâ, O’nun “YÂ MÜNTAKİM” ism-i celîli karşısında ne yapacaksınız ve nereye kaçacaksınız?.

Ve hâlâ daha akıllanmıyacak mısınız?

Ve hâlâ daha îmân-ı şer’î ile tasdîk ve tahsîn ortaya koymıyacak ve sürünmeye devâm mı edeceksiniz?

Öyle ise, elinizden geleni ardınıza koymayın!

İşte KÂNÛN: Kendi rızâsı ile zarara râzı olanlara acınmaz ve acımıyacağız!

Ya vahye tabî’ olunarak izzet bulunur; yahut da, buna rest çekilerek şeytânî, tâğûtî ve beşerî  parlamentolar hüküm ve teşrî’ mercii olarak tanrı kabûl edilir ve zillet, mutlak bir netîce olur… Aksi hâlde, ALLÂH Azze ve Celle yalan söylemiş olacakdır ki, O, bundan mutlak münezzeh olandır…

“- Sübhânekellâhümme ve bi hamdik…”

 Deyiniz… VE:

“- Yâ eyyühennâs! İnnî Rasûlullâhi ileyküm cemîan” buyuran, O Peygamberler Peygamberinin haber verdiği  Allâh Azze ve Celle’ye îmân ediniz!

Aksi halde biribirinizi aç kurt ve sırtlanlar gibi yiyecek ve leşinizin ufûneti de, bütün cihânı bu dünyâda; cehennemi de, öteki dünyâ olan ukbâda, kurtlu lâşe gibi kokutacakdır… Hem de ebediyyen!

Allâh ve Rasûlü, vahyi tard eden veya onu ciddiye almayan kâfirleri sevmez… Kelâm-ı Kadîm böyle söylüyor… Müslüman da, onlara (Allâh ve Rasûlüne) tebean kâfirleri aslâ sevemez; ve onların velâyetinden mutlak ma’nâda Rabbe sığınır… Ve öyle bir velâyet altında yaşamayı en büyük zillet bilip, ondan iğrenir ve nefret eder…

Mevzii ve bir avuç cihân toprağındaki terör karşısında apışıp kalan, fakat ALLÂH AZZE’ye bayrak açarak bu nâmütenâhî kendi terörünü gözlerden kaçıran, şu, dünyâ, orta şark ve Küçük Asyadaki, politik, BOP’çu ve TOP’çu teröristlerin bilgilerine…

(İlk intişârı: 12.09.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir