Başvekîlin Kürtaja Karşı Oluşuna İnandık!
26 Mayıs 2012
Kamalak Da, Bir Başka Atatürkçü Geçinmenin Yolunu Yeni Keşfetmez Mi!
11 Haziran 2012

“Türkçe Olimpiyatları!” adı altında sahnelere ve bu sene stadlara taşınan bir misyon var ki, bunun iç ve dış yüzünün artık kat’iyyen ortaya konulması

TÜRKÇENİN ÇOCUKLARI VATİKAN’IN MİSYONERLERİ Mİ?

Ahmed SELÂMÎ

“Türkçe Olimpiyatları!” adı altında sahnelere ve bu sene stadlara taşınan bir misyon var ki, bunun iç ve dış yüzünün artık kat’iyyen ortaya konulması şartdır.

Dünyânın 135 ülkesinden bu sene 1500 genç kız ve delikanlı “Türkçe perdesi ve maskesi” altında, dünyâ çapında bir organizasyonun parçası olarak derleniyor; ve bir hedefin propagandası içün, Anadolu vilâyetlerinin yarısında, misyonlarını icrâ ediyor…

Şarkı, türkü, folklor, dans, kıvrılma, zıplama, hoplama müştehâd kızların icâbında “göğüslerine” kadar bütün vücud münhanilerini sergileme panayırları… “Nurculuk buysa!” dedirten, hilkat garibesi bir manzara… “Bediüzzaman Said Nursî’nin hatırasına” bundan daha ağır bir hakâret ve tahkîr bulunabileceği de düşünülemez…

Bütün bunlar, Anadolu’da, hristiyân-yahudi bâtıl batı standartlarına göre bir kız oğlan ihtilâtı ile yeni bir  hayat tarzını yerleştirmek. Bunu, en tabii bir şekil ve ve tarz hâlinde seyircilere aşılamak ve kabûl etdirmek; ve dolayısıyla, târihden gelen islâmî hayat tarzını, bütün köklerine kadar Anadolu’dan kazımak… Ortaya çıkacak (hristiyanî-yahudivârî-seküler halitayı), kamalizmanın yerine,1500 kız ve oğlanın vücud ve ağız dilinden “yeni bir dünyâ kuracağız!” nakarâtı ile millete şehir şehir dolaşıp şırınga etmek… Sonra da vakt-i merhûnu geldiğinde, T.C.’den, bütün türkî ve Arap coğrafyasına, bunu, şablon hâlinde götürüp basmak… Globalizmanın, milletlerin içinden yakaladığı işbirlikçileri ile uzun vâdede hedefi bu… 

El altından ve gizli olarak fısıldadıkları da, bütün bunların, asıl hedef değil, kitleleri bu faaliyetlerle kendilerine çekerek, onları gûyâ Müslümanlığa yaklaştırmak!!!…

Tabii bu, ahmak tesellîsi içün ortaya atılan ve Türkiye sathında serpilen balık yemi…

Mes’eleye ciddî ve derin düşünce elinde el atılacak olursa, bu kadar dünyâ ülkesinde “Türkçe aşkına!” böylesine büyük çapda bir organizasyona dünya globalizma patronlarının müsâade etmelerini beklemek, ahmaklığın da ötesinde müthiş bir gerzeklik olur… Dünyâ globalizması, (illüminati v.s.) damarlarıyla bu organizasyonları güdümlü hâle getirerek belli hedeflere vasıl olmanın kat’iyyen peşinde ve cidden takibçisi olmayacak, öyle mi?…

Evvelâ bütün bu faaliyetlerin plânlayıcısı ve güdücüsü olarak, B. Arınç’ından M.Gökçek gibi siyâset pazarlayıcılarına kadar niceleri, Okyanus Ötesi Pensilvanya sâkini MFG’yi işâret etmektedir… Globalizma toplum mühendislerinin, 135 ülkede vitrine çıkararak bu faaliyetlere şirinlik muskası takmak istedikleri noktada ele aldıkları isim, bu MFG’dir… “Din hocası!” olarak ve 20-30 sene evvellerine kadar câmi kürsülerini ikide bir “ağlayan gözerle ve aşk u vecde gelerek!” yumruklayan; ve kendinden geçerek ara sıra da etrafını kaşı altından gözetleyen bu zât, adı geçen “hizmet faaliyetlerini,” şimdi bu “Türkçenin çocukları!” üzerinden yürütmektedir…

Son ve yeni adıyla “Hizmet Hareketinin!” 30-35 sene evvele gelinceye kadarki tabanında, Anadolu’da “nurcu” diye bilinen kitle vardır. Bu kitlenin de, Merhûm Bediüzzeman Said Nursî  bağlıları olduğu herkesce ma’lûmdur. Ancak, o tarihden beri bu “hizmet hareketi!” denen faaliyetler, dışarıdan ve çok büyük revizyonizme uğramış olduğu halde ve en ziyâde Vatikan dostluğu güdümünde ve tamâmen de dünyâ politikasının bir parçası olarak devâm etmektedir… “Nurculuk hizmeti” zamanındaki islâmî kıvam, bugün neredeyse % 2’lere kadar gerilemiş, bugün o, sâdece, gönülleri “yeni hizmet hareketi!”ne kazanılmak istenilenlere uzatılan bir yakalama vasıtası veya olta olarak kullanılır olmuşdur… Diyalog cebhesi elindeki Nur dersâneleri, bugün, MFG’nin eserlerinin papagan gibi tekrarlandığı ve derindeki globalizme bağlayıcı ibârelerin farkına bile varılmadığı; ve “abilerle ablaların kontrolünde,” onların mesajlarına teslim olunan, birer “ışıkevi!” hücre ve ocakları hâline inkılâb etmişdir…

Binlerce satır ve misâlden iki tanesini ortaya koyacak olursak, bu “Türkçenin çocukları, Türkçe olimpiyatları ve Türk okulları!” diyerek son derece gayretle propagandaları yapılan, misyon, mekân ve hizmetlerin (!) hangi esaslardan beslenerek ortaya çıkarılıp globalizmin güdümünde bulundukları, çok kolaylıkla anlaşılacakdır.

1)   MFG, papa ile görüşmesini şöyle anlatıyor:

“- …Önce birbuçuk saat kadar konsülde görüşme yapdık. Bakanları vardı, bakan yardımcıları vardı. Dünyânın değişik yerlerinden gelmiş katolik temsilcileri vardı. Onlarla da görüştük. Gitmeden önce, burada Bartholomeos’la, geçen yaz da Amerika’dayken Papa’nın temsilcisi O’Connor’la görüşmemiz buradaki  bütün hristiyan ve diğer dinlerdeki rûhânîlerle çok iyi temaslarımızın olması , bizim için referans oldu…..hem İstanbul’da papalığı temsilen bulunan rahip Morovitch, hem başkaları, Papa Hazretlerinin gereğinden fazla alâka gösterdiğini söylediler. Kalkıp elimden tuttu, zor yürüyordu. Beraber işinin başına gitdik. Konsülde de çok alâka gösterdiler……İnanan insanlar olarak işbirliği yaparsak, kitleler bizim gözümüzün içine bakacakdır……İkinci olarak daha sık görüşmeyi teklif etdim. Karşılıklı yakınlaşmayı daha da artırmak için müşterek projeler sundum. Bu cümleden olarak, meselâ Harran’da bütün büyük dinlerin, bilhassa ibrâhimî dinler olan İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin okutulacağı bir üniversite kurulsun teklifini yapdık. Bunların hepsini çok güzel karşıladılar. Ayrıca faydalı olabileceğimiz mevzularda yardımcı olabileceğimizi, meselâ Filistin’e gitmek isterlerse, birlikde Kudüs seyyahati yapabileceğimizi ilettik. Bu mülâhazalarımı konsülde de ifâde etdim.” (Küresel Barışa doğru, aralık 2002, s. 96-97)

2)   Şu cümle de MFG’nin ve aynı eserden:
“-Aynı temel esaslara sâhib bulunan İslâm, Hıristiyanlık ve Musevilik arasında başlayan diyalog teşebbüslerinin, olumlu neticeler verdiği müşâhede olunmaktadır.” (A.g.e. s. 122)

Bu organizasyonların temel ve esas prensibleri, şu belki binde birini iktibâs etdiğimiz satırlara bakılınca çok iyi anlaşılmaktadır. “Hizmet faaliyyetlerinin!” bütün künhüne vakıf olmak içün yukarıya aldığımız satırlardaki ma’nânın iyi anlaşılması icâbeder. Bu globalizma güdümündeki esas istikâmet, adı geçen faaliyetlerin her noktasına sirâyet ettirildiği gibi, en ince kılcal damarlar halinde de, o bilinen beynelmilel “ Vatikan merkezli ibrâhimî dinler” ana kanalına açılmaktadır… Netîcede, “aynı temel esaslara sâhib bulunan” üç dinin içinde İslâmiyyet, diğer iki din hesâbına son derece ehlîleştirilmiş, uysallaştırılmış, nerdeyse süt dökmüş kedi hâline getirilmiş olarak, onların rızâlarına uygun bir yapıya kavuşturulmuş bulunacakdır… “Hizmet faaliyetleri” denilen şeylerin tamâmı da, bu ana hedefe giden yolları, nefislere hoş gelecek binbir oyun ve eğlence ile tesviye etmek, cilâlamak ve kolay yürünün hâle getirmek gâyesine mâtufdur…

“Türkçenin çoukları, Türk Okulları ve Türkçe Olimpiyatları, Abant toplantıları, batıdaki MFG enstitüleri, medyacılık faaliyetleri, ABD korumacılığı, FBI münasebetleri, İsrail “otoritesi” taraftarlığı, abla ve abilerle ışık evi girdi ve çıkdıları, Ankara ve AKP ile münasebetleri, ateistlere varıncaya kadar çok geniş bir yelpâzeyi yemleyişleri, hükûmet içindeki adamları, hükûmeti zaman zaman güdüme alma darbeleri, İslâmiyet ve diğer dinlere bakışları, târih ve Anadolu kıymetlerimize hangi zâviyeden el atdıkları, gazete ve dergileriyle hangi hayat tarzının propagandistleri oldukları!” v.s.’ler bir bütün olarak düşünülecek olursa, mes’elenin anlaşılmaz tek noktası bile kalmıyacakdır…

Hele 135 ülkenin çocuklarını, çıkartdıkları sahnelerdeki ışık tertibatları ile illüminatinin piramidi, tek GÖZü, mavi siyon yıldızı ve mavi rengi husûsî kılan desenler de düşünülecek olursa, bu olimpiyat işçisi kız ve oğlanlar üzerinden Anadolu’ya verilen derin mesaj, tüyleri ürpertmektedir… (İsrail ve BM bayrağındaki mavi renk de hatırlansın!)

Dıştan bakıldığı zaman varyete artistlerinin sahnelerdeki gösteri ve vücud kıvırmalarının çok daha ötesinde ve derininde birşeyler olmaktadır ki, bunlar da, zamanı gelince çok daha iyi deşifre olacakdır!.

Ancak, bu millet ve bilhassa bugün derin rehâvet içindeki NURCU câmiası, o zaman, çok geç kalmış olmaz inşaallâh!.

((İlk intişârı: 05.06.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir