Kamalak Da, Bir Başka Atatürkçü Geçinmenin Yolunu Yeni Keşfetmez Mi!
11 Haziran 2012
Hakîkî Ve Mecâzî Terör!
12 Eylül 2012

Elbetdeki Yahudi-haçlı patronlarla onların taşeronları, bu işde birinci derecede kan ve ateş taşıyıcılarıdır; ve olan da, her zaman olduğu gibi en altdaki avâm

SÛRİYE ÇIBANINI KANGREN YAPMAK ÜZERE TIRNAKLAYANLAR…

Ahmed SELÂMÎ

 

Elbetdeki Yahudi-haçlı patronlarla onların taşeronları, bu işde birinci derecede kan ve ateş taşıyıcılarıdır; ve olan da, her zaman olduğu gibi en altdaki avâm dediğimiz halk kitlelerine olmaktadır…. Bir senedir, Sûriye’ye biçilen rol, “harakiri ve intihâr!” rolüdür… O hümanist, feminist ve hoşgörü diyalog dünyası denen sahtekârlar dünyâsı da, bu harakiriyi, oturdukları makam koltuklarından zevkle ve yalanarak kan banyosu yaparcasına seyrediyor…

Lânet olsun topuna da!

Esed âilesini yarım asırdır Suriye’nin başına belâ edenleri düşünmeden, bu Şam şeytanı musîbetin bin türlü zulüm ve eşkıyâlığını hergün dillendirib dünyâya ilân etmenin beş paralık fâidesi de olamaz… Dünyâ iblislerinin “Ortadoğu” dedikleri İslâm coğrafyasını, başda İngiliz olmak üzere iki cihan harbinde de “kan ve ateş çemberi” içine alanlar kimlerse, Şam ma’rifetiyle işlenen bugünki aşşağılıkların birinci dereceden fâil, mes’ul ve suçluları da onlardır; ve Esed hânedânı denen süfehâ takımı, sâdece, yahudi itikadından gelen “günah keçisi!” olmanın içinde ilân edilen bir rol mankenidir, o kadar…

Yahudi-haçlı müstemlekeciliği, 66 senedir takdığı sinsi ve yeni şirinlik muskalarının ardından, asırlarca sürdürdüğü sömürü cibilliyetini, bugün de aynen devâm etdirmektedir… Dembokrasisinden hümanizmasına, feminizmasından kadın hakları fırıldaklarına, sosyal adâlet üfürüklerinden işçi hakları dümenlerine, hoşgörü-diyalog münafıklıklarından olimpiyat dansözlüklerine, medeniyetler buluşmalarından bilderberg kokuşmalarına, dembokrasilerinden şefokrasilerine ve bilmem nelerinden bilmem nerelerine kadar uydurulan bu şirinlik muskaları, insanların, halkların, aklı bilmem neresindeki iki ayaklıların ve bilmem kimlerin, belaltları ve mideleri mihveri etrâfında uyuklatılıb uyuşturulmaları hedefine ma’tûf olarak planlanmakda ve dünyâ garîbân ehâlîsine de gece-gündüz şırınga edilmektedir…

Hâdiselere, mevzii ve mahallî hududları içinde ve mücerred kendi kendilerinden ibâretmiş gibi baktırmak da, bu dünyâ başşeytanlarının taktikleri i’câbıdır. Böylece, kendileri her hâdisenin ve pisliğin içinde değil de, dışında imiş manzarası çizmeleri, sonra da hakem olma gözbağcılıklarına yatmaları ve hele bir de mazlumlardan yana tavır alma iblislikleri, onların kadîm siyâsetleri iktizâsıdır…

Dünyâ siyâsî târihine bir nebze göz atılsa, bu hakîkatlar apaçık görülecekdir… Bugün oynanan şeytanlıklar bugün değil, en çok 25-50 sene geçince apaçık ortaya çıkacakdır!

Ma’lûm dünyâ şeytanları, her dünyâ harbini ve birçok muhârebeleri bizzat kendileri patlatır; ve arkasından da, evvelâ ve evleviyyetle İslâm coğrafyasını nasıl cetvel ve pergellerle çizmek işlerine ve maksadlarına uygun geliyorsa, öylece tanzim eder ve düzenlerler… Şimdi bugün de, aynı cihan harbi sonrası taktikleri tatbik edilmektedir. Ancak bu sefer, kan ve ateşin içine bizzat girmek yerine, “arab baharı ve bilmem nesi gibi!” bahâriyelikler, bayrâmiyelikler, Ramazâniyelikler ve gülücükler dağıtarak işe vaz’iyyet edilmektedir..

İslâm coğrafyasında 2 asırdır kullandıkları maşalarla paşalar, biraz tüylenib kendi başlarına belâ olduğunda, bu sefer maşalar ve paşalar yerine, “halk denilen kalabalıkları!” yerlerinden oynatarak, muhâlif, dikleşmiş ve tüylenmiş eski dost ve uşak, yeni muârız ve başbelâlarını; ve onların putlaştırılmış şahıs ve pullandırılmış rejimlerini yerlere geçirmek taktiği peşindedirler…

Dünyâ şeytanları, bizzat kendileri ihrâc edib kazık gibi oraya buraya çakdıkları “çakma ve lâ’netli rejimlerin” birgün kendi menfaatlarına ters düştüğünü gördükleri an, o rejimleri ve o rejimlere diktirdikleri put, heykel, isim, resim ve büstleri kâidelerinden itibâren dinamitlemekde zerre kadar da tereddüd etmezler; ve bunu yaparken de, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmazlar… Bunun içün işkence ve sûikastlar târihine bir göz atılırsa, mes’ele kolayca anlaşılacakdır! Son senelerin devrim hapishâneleri, Moskofların aminozin iğneleri ile işletdikleri tımarhaneler, Yassıada cumhuriyet sarayları, Ebû Gureyb ve Guantanamo, v.s. manzaraları da hatırlanabilirse iyi olur!

Sûriye’de de, Baba Esad denen koca firavnı oraya diken, her yere heykel ve resimlerini asan ve her yol kavşağına “vahdeh-hürriyyeh-iştirâkıyyeh!” şirk ve şeytanlığını bez parçaları boyunca astıranlar, duvarlara kazıtanlar, taşlara hakketdirenler ve milletinin beynine bir kanser uru gibi yapıştırmaya irâde sarfedenler, kimlerdi, hangi böyyük patronlardı acaba?

Nuseyrî Esad çömezleri mi?

Ne gezer, bunlar, sâdece sâhibinin sesi idiler, tetikçilikden başka hiçbir şeye akılları ermeyen devletlik çapda mafya takımları… Cihan harblerinden sonra dünya şeytanları, bunu bütün İslâm  Coğrafyasında ısrarla ve istisnâsız tatbik etmiş ve bugünki manzarayı hazırlamışlardır…

Sûriye’de, müteveffa böyük Esed’i “Erraculü’s-sanem!” hâlinde oradaki milletin başına belâ edenler, şimdi bu belânın küçüğünün, kendi başlarına ma’kûs olması karşısında, Irak, Tunus, Libya ve Mısır gibi yerlerde oynatdıkları halkı, “sûret-i hakk’dan!” görünerek sevketme siyâseti ve şeytanlığı peşindeler…

Bunun içün de, elbetde, tabiiymiş gibi kabûl etdirilecek bir takım hâdiseler ihdâs edilecek; ve dünya halkları veya garîbanları da bu müretteb hâdiselerin kuyruğuna takılarak, birilerinin ve onların taşeronlarının siyâsî nutuk ve höykürmelerini dinleyip kanalize olacaklardır!

Uludere’de olduğu gibi…

“Uçak kazaları, uçak vurmalar, hava sâhası ihlâlleri, bilmem ne ârızaları ve neleri ve neleri gibi!” ihdâs edilen müretteb hâdiseler; ve onların kuyruğuna takılan yevmî politik gürültülü tenekeler… Sonra da, gelsin dünyâ medyası denen arzî şeytanların gulgule ve tantanaları, dikkatlerin bilmem nerelerden hooop diye bir günde, bilmem nerelerin esfel-i sâfilînine çevrilip çekilivermeleri…

BM, Nato, ABD ve AB ve locamsı iblishânelerin verdiği sinyal ve kokular ta’kîb edilmeden, mevzii hâdiselerin dar kalıplarına takılıp kalınırsa, zerre kadar perde arkalarına sarkılamaz; ve çift kutublu dünyâ ile çiftetelli oynamadan edemeyen şeytanların hâinlikleri de görülemez… Londra’dan tıb diploması verilen ufaklık Esed, o brakisefal kafatası içindeki muşmula kadarcık beyni ile dünyâ çapında satranç oynayacak adam olmaya Kaf dağı kadar uzak bir yaratık bilinse yeridir!. Toprakdaki pederi dolikosefal koca kafalı Esed de aynen öyle idi!. Muhâberât dedikleri işkence ve sûikast derin şebekelerini, acaba hangi merkezler idâre ediyordu?

Yangının çıkarılmak istendiği yere bakınız, global şeytanların mahallesi mi?. Hayır, Müslümanların mahallesi…

Neden?

Yazdık evlâd, daha nedeni mi var bunun…

Sen kendi başına, kendi idârene, kendi hükûmetine, kendi devletine ve kendi bilmem neyine sâhib olama, sonra da, Elmalılı Merhûm Müfessirimizin buyurduğu üzre “onun bunun keyf ü irâdesine tâbi’ olarak, mahz-ı Hakk’ın i’câbına göre değil, rıkkıyet (kölelik, esâret) içinde yaşa!”

Bunun sonu nereye varır?

Şam’a varır!.

Şam şeytanlarının Âhır Zaman’da oynayacakları şeytanlıkları hadîs-i şerîflerden ta’kîb etmeyip, ABD, AB, NATO ve yahudi kuyruğuna takılanlar, daha çoook “uçak kazâları, hava ihlâlleri ve tayyâre düşürülmeleri!!!” ile hop oturub hop kalkacak; ve “iki pilotu aramaya günlerce devam!” edecek; ve bu işin böyle günlerce devam etdirilmesi altında da ne var ne yok, hangi ma’lûm istihbârâtlar var diye düşünemeyib, bütün bunları bile tabiî, olağan ve olur böyle şeyler kabilinden karşılar hâle geleceklerdir!.

Ne o, iki devletin arası gerilmiş, ip, ha kopdu ha kopuyormuş! Yiyene…

Dünyâ çapındaki sahne eserlerinin senaryolarını yazanları görmek istemeyenler, bu sahne oyunlarını da, “Türkçe Olimpiyatlarında!” Madonna gibi kıvırttırılan o Azerî kızını ve her mekânda o iğrenç dişiliğini konuşturmanın böyük “sanatçısı,” o yahudiden bile artacak kadar koleksiyoncu kart ve kaşerlenmiş karıları nasıl alkışlamışlar; ve Mi’râc Gecelerini de böylesine kutlar, kurtlar ve şutlar hâle gelmişler ve getirilmişlerse, bu tarafta da, aynı çizgiyi ta’kîb eder ve encamlarını görmeye doğru hızla seğirtirler!.

Kur’ana uymayarak “kasvereden kaçan yaban eşşekleri!” ile iblise ve iblisin döllerine tâbi’ olanlara, Kur’an ne demişse o…

Gerisi, mide bulandıran ve iğrenç, şu dembokratik politikalar ve fasafiso…

((İlk intişârı: 27.06.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir