(1) “Kutlu Doğum Haftası!” Dedikleri Uydurma, Haçlı Takvimine Teşebbüh İle, Diyânetin İhdâs Etdiği Korkunç Bir Bid’atdır…
24 Nisan 2013
(3) “Kutlu Doğum Haftası!” Dedikleri Uydurma, Haçlı Takvimine Teşebbüh İle, Diyânetin İhdâs Etdiği Korkunç Bir Bid’atdır…
27 Nisan 2013

“KUTLU DOĞUM HAFTASI!” DEDİKLERİ UYDURMA,HAÇLI TAKVİMİNE TEŞEBBÜH İLE, DİYÂNETİN İHDÂS ETDİĞİ KORKUNÇ BİR BİD’ATDIR…

(2)

Ahmed SELÂMÎ

 

DİB dergisinde M. Kervancı’nın satırlarını  okuyalım:

“- Türkiye Diyanet Vakfı, örnek insan Hz. Mu…….’in evrensel prensiplerini ve insanlığa getirdiği yüce değerleri , günümüz şartlarını da dikkate alarak insanlığa ulaştırmak amacıyla Kutlu Doğum Haftasını ihdas etmişdir.”

İşte Kutlu ve Putlu doğumcuların ruh ve derinliği sıfırın altındaki keyfiyetlerinin vesikası… Gûyâ “Peygamber Sevdâlıları!” olacak bu adamların yukarıya aldığımız ve buram buram menfîlik, kabalık, ruhsuzluk, incelikden mahrûmiyet ve sahtelik kokan satırlarını kısaca tahlîl edecek olursak, manzaranın, kalabalıklara nasıl bir din aşılamak istedikleri dehşetle görülecekdir!  Hatta Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ı sevdirmek değil, O’nu basit ve sıradan büyük bir insan gibi zihinlere çakmak istedikleri, binbir esef ve nefretle görülecekdir… Bu yabanî dile milleti alıştırmak istiyen heriflerin, İslâmiyyet’i ihlâs ve samimiyyetle tebliğ edeceklerine inanmak öyle mi? Buna kat’iyyen ihtimâl verilemez… Bu ibârede:

1) Allah Azzenin Habibi, Rasûl-i Rusül O Habib-i Kibriyâ Aleyhi Ekmeli’t-Tehâyâ Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri, “Örnek insan!” Bu kadar… Derece tenzîli “örnek insan!” demeye kadar varıyor ki, bugün milyonlarca “örnek insan!” vardır, devlet kurucusundan, bilmem ne kâşifine, bilmem ne kumandanından falan filozofa, kızın anası ve oğlanın babası, askerin kumandanı, talebenin hocası, zevcenin zevci,  onların “örnek insanıdır!” v.s… Şu rezâlete bakınız, alelade bir insan içün bile kullanılan “örnek insan!” ifâdesi kimin içün kullanılıyor?. Peygamberler Peygamberi ve yüzü suyu hürmetine Kâinât Yaratılan O Rasûl-i Kibriyâ Hazretleri içün…

2) “Evrensel prensipler!” Bunlar, globalci zibidilerin de dilinde, evrensel hukuk, evrensel haklar, evrensel bilmem neler… Bunlar, gavurundan müşriğine, kâfirinden münâfığına herkesin  dilinde de böyle mefhumlar cirit atıyor!. Zaten bunlar, onlardan bu heriflere geçdi; ve bu gâvur ta’birleri ile düşünen kafalara sahib olarak saçmalamalarına devam ediyorlar… Vahiyle gelen Allah kânunları “evrensel prensipler!” olmanın nâmütenâhî fevkindedir; ve onlara, beşer vüs’atindeki evrenselliği sıfat yapmak bir başka hezeyandır…

3) “Yüce değerler!” Bu da ikinci maddedeki gibi beşere âid değerlerin yüceliği derecesinde bir tenzil… Her memleketin de bir putu, bir sanemi vardır; ve onun da “yüce değerler!” denen rezalet ve alçak değerleri, ilkeleri, ülküleri, tilkileri ve türküleri bol bol bulunabilir!

4) “Günümüz şartlarını da dikkate alarak, insanlığa ulaştırmak amacıyla Kutlu Doğum Haftasını ihdâs etmişdir.” Bu haftayı uyduranlar, BU HAFTA VEYA YAFTA ile, o “evrensel prensiplerle yüce değerleri, GÜNÜMÜZ ŞARTLARINI DA DİKKATE ALARAK İNSANLIĞA ulaştırmak amacında imiş!!!”

Yanlış okumadınız, “günümüzün şartları!”

Bu şartları kim tayin ve tesbit ediyormuş?. Kamalist, Ataist, Laik, Dembokrat bir rejimin hükûmeti elindeki Diyânet bilmem nesi mi; yoksa 24 sene evvelin Okyanus Ötesindeki böyyük adam ve madamları mı?!. Popolitikalarını kim neresine bağlamış ve orasıyla idâre ediyorsa, “o prensib ve yüce değerler!” oranın keyfine göre şekillenib keyfiyet kazanacak!. Yani VAHY, beşerî bir derekeye tenzîl ile millete takdim edilecek ve kutlu mutlu gibi şeyler “putlu ve kurtlu!” gibi rezzâlete inkilâb etdirilecek!!!

Bunları da millete yedirecekler!

Yiyene!

Siz hiç, karşısındaki müslümana: “Kutlu veya kurtlu bilmem neyinizi veya hafta ve yaftanızı tebrik ederim!” diyen bir müslümana rastladınız mı?!

Velâdet Kandilinde millet bir bayram havasıyla tebrikleşiyor, ammâ bu “kutlu mu, kurtlu mu, ne olduğu millet-i merhûmeye ma’lûm günlerde, hani nerde tebrikleşme?! Nerede beşerî bayram denen uydurmalar, nerede Ramazan ve Kurban bayramlarındaki hakîkîlik ve vahye müstenid oluş!.

12 Rabîu’l-evvel Velâdet Kandili ile, bu kurtlu ve putlu karması hafta ve yaftaların arasındaki fark; Asr-ı Seâdetdeki Mescid-i Nebevî ile, Mescid-i Dırar arasındaki farkdır!

Allâh Rasûlü ile Müseylemetü’l-Kezzab arasındaki fark, Allâh ve Rasûlünün Dîni ile, “hoşgörü-diyalog” madrabazlarının “ibrâhimî dinler!” dediği haltın (karışığın, kurbağaca karışımın) farkı gibidir!.

Kabr-i Nebevî ile Anıt Kubur (buraya müfred sîgasıyla kabir demek cehâletin en çukur noktasıdır, 6-7 kabrin bulunduğu yere kubûr denir) arasındaki fark, Allâh’ın Elçisi olmakla başka şeyin elçisi olmak arasındaki farka benzer!

Üç gün evvel “Ku.tlu Doğum Haftasından!” çıkıb, 3 gün sonra (23 Nisanda) devletlerinin zirvesindeki devletlilerin Mozoleye tırmanıb, orayı, “türbe düşmanı” Kamal Paşanın ruhuyla diyalog kurulan ruh çağırma tepesine çevirerek, psişik faaliyetleri ile meşhur (müteveffâ Dr. Refet Kayserilioğlu’nun muâyenehânesine) döndürenler… Bunlar ise, neye benzer, kiminle kimin farkı gibidirler, bunu da Kâriîn-i Kirâmın fehm ü ferâsetine havâle ederiz!

Ancak haber, tam da Hökûmet-i Tayyibe’nin şahsiyyet-i ma’neviyye-i ılmâniyyesini ve animist ted”aîleri aksetdirmek i’tibâriyle, vesîkalık çapda mühim ve ma’nîdârdır, kıraat buyrula:

“-Çiçek, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile bazı bakan ve milletvekilleri Aslanlı Yol’dan geçerek, Atatürk’ün mozolesinin önüne geldi. 

Çiçek’in, Atatürk’ün mozolesine “TBMM Başkanı” yazılı çelengi koyması ardından saygı duruşunda bulunuldu.”

Yani dînî bir ritüel olarak lâ teşbih KIYAM’da durub, hafî bir kıraat ve zikirde bulunulmuş!.. Bu kabristanı da, Yunan tapınak mîmârîsinde kim yapdı veya yaptırdı ise, bu adam hakkında savcılar derhal soruşturma başlatmalı ve mes’ulleri kimlerse, derhal Cumhûriyet mahkemelerine sevkedilib Türk Milleti adına (laiklik olunca Allâh adına olması büyük suçdur tabii) derhal mahkemede hesaba çekilmelidir… Bu tapınak mîmârîsi bana o kadar eski Yunan Tapınaklarını hatırlatıyor ki, her görsem, “Yazık oldu Kamal Paşaya!” dedirtiyor ve içimi karartıyor… Sonrasını okuyalım:

“İstiklal Marşı okundu. “

Bando mızıka takımına refâkatle cehren, laikçe ve demokratça ve kamalistçe bir âyin-i rûhânî sanki…

“Heyet daha sonra Misak-ı Milli Kulesi’ne geçti.”

“Egemenlik Halkındır!” diyen parlamentonun reisi başsaygıtay tarafından, kabrin derinliklerine ma’navî bir hat döşenerek, Cumhûriyetin patronu bildikleri büyük ŞEF’e rapor sunuluyor!

“ TBMM Başkanı Çiçek, Anıtkabir özel defterine şunları yazdı: 

Bundan sonra ise, ruh ile birebir diyalog başlıyor:

“Aziz Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü kuruluş yılında, emanetinizin emin ellerde olduğunu ifade etmek için Başkanlık Divanı üyeleriyle birlikte huzurunuzdayız.”

“Bize bıraktığınız emanetler ve kazandırdığınız değerler nedeniyle sizlere şükran borçluyuz. İlkeleriniz doğrultusunda ülkemizi huzurlu ve mutlu kılma hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Birlik ve beraberliğimizin en büyük teminatımız olduğu bilinciyle ülkemizin geleceğini aydınlık kılmak için bütün gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz.”

“Ülkemizin çağdaşları arasında en önlerde yer alması, insan hak ve hürriyetlerinin kökleşip kurumsallaşması, halkımızın refah ve huzurunun artması en önemli hedefimizdir. Bize bıraktığın emaneti hedefine ulaştırmak için bundan sonra da inançla ve azimle çalışmaya devam edeceğiz.
Aziz ruhunuz şad olsun.”

Her Mozoleye çıktıklarında imtihanlarda biribirilerinden kopya çeken veletler gibi, bu koskoca adam ve madamlar da aynı nakarâtı tekrarlamakdan acaba buhrân geçirmiyorlar mı?. Sanki değişik birşeyler yazarlarsa, Kamal Paşanın rûhu ayağa kalkıb tecessüm edecek ve oradaki ezberci ve kopyacıları kurşuna dizib yanına çekecek!. Böyle monotonca ve kopyalama ve nerdeyse kolonlamalarla Kamal Paşanın huzûruna çıkmak, dünyâya bile garîb geliyordur…

Yukarıda, “emânetin emin ellerde!” ibâresi geçmişdi. Emin Çölaşan ise “emânet ben EMİN’de değil!” diyerek bazan feryad ve bazan da ısyân ve ara sıra da sövüb saymanın talimleri ile habire el ense çekib durmada… Bay Çiçek ise, “emânet EMİN ellerde!” diye bastırıb söylensin dursun!

Ulusallamacı ve Ergenekoncu Emin, arasıra fetvâ bile verir oldu. 21 Nisanda yazdığı yazısında ne kadar da dindâr olduğu (!) anlaşıldı ve küçük dillerimizi neredeyse yutuyorduk!

Nasibse müteakib makalemizde beyân edelim…

(Mâba’di var)

(İlk intişârı: 24.04.2013)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir