(2) “Kutlu Doğum Haftası!” Dedikleri Uydurma,Haçlı Takvimine Teşebbüh İle, Diyânetin İhdâs Etdiği Korkunç Bir Bid’atdır…
24 Nisan 2013
(4) “Kutlu Doğum Haftası!” Dedikleri Uydurma, Haçlı Takvimine Teşebbüh İle, Diyânetin İhdâs Etdiği Korkunç Bir Bid’atdır…
30 Nisan 2013

“KUTLU DOĞUM HAFTASI!” DEDİKLERİ UYDURMA, HAÇLI TAKVİMİNE TEŞEBBÜH İLE, DİYÂNETİN İHDÂS ETDİĞİ KORKUNÇ BİR BİD’ATDIR… 

(3)

Ahmed SELÂMÎ

 

Dedesinin torunu Emin nâm ulusallamacı, ergenekoncu, Kamalist adam, AKP hökûmetine muhâlefet edenlerden değil de, ondan intikâm almak içün, nasıl ipini çekenlerden olacakdır, bunun peşinde… Örtülü kadınların devlet baskısı ile örtündüklerini iddia edecek kadar gözü kararmışdır!. Dikkat edilirse “örtülü diyoruz,” tesettürlü demiyoruz!. Uyduruk başörtüsü gibi moda esâreti mesajı veren ıvır zıvırlara bile tehammülü olmayan bu kamalizma artıklarının, “tesettür” karşısında nasıl “kırmızı görmüş ispanyol ö…ü” gibi dünyaları dönecekdir hesâb edilsin!.

Örtünenler meğer hem devlet baskısıyla (!) hem de erkek egemen toplum baskısıyla saç telleri bile görünmeyecek şekilde ve üstelik alınlarına da bant takarak arz-ı endâm ederlermiş!. Ulus ve kamaliyye devletinde bu, hayâl bile edilemiyecek cinnetlik bir manzara!. İstiklâl mahkemesi hâkimliği sırasında kaç bin müslüman başı aldığı hesabsız olan, dedesinin torunu Emin de, dedesi gibi, kararları değil de, bugün fetvâ olarak bunları ortalığa sıkmakda!. DİB denen yere ma’nâ i’tibâriyle sorarak, “Kutsal Kitab’ın neresinde, hangi ayetinde başörtüsü var yaa!” gibilerde, ulusalcı diliyle yüksek ilmini konuşturmuş!. DİB denen yer ise, lâl olub cevab veremiyormuş!. Fetvâ Emîni Emîn-i bîyemîn ise, meâlen fetvâ-yı kamâliyyesini patlatıyor:

 “- Yaaa kardeşim zira böyle bir âyet ve emir yok, yok kardeşim yaaa!”

Danıştay, kadın avukatların başörtüsüyle murâfaalara dühûlüne karar verdi ya, artık karşımıza türbanlı kadın subay, astsubay, er ve erbaşlar, kadın polisler, zabıtalar ve neler neler çıkacakmış! Bu da dünyânın sonu olmazsa, acaba ne olabilir!. Ulusallamacı Emingillerin Kıyâmeti kopdu kopuyor!.

Fetvâ Emîni Emîne göre, Müslümanlığa yapılan en büyük hakaret de ne imiş bilir misiniz, çok mukaddes bir dinin, kadın saçı ile iki karışlık bir bez parçasına endekslenmesi!. Bu (Fetvâ Emîni Emîn) nâm adam, cumhuriyeti ve devrimleri çakmak üzere,  T.C. memurlarının, yarım aylık maaşlarını vererek almaya mecbur bırakıldığı İtalya’dan idhâl iki karışlık bez parçası gavur şapkalarını giyip, kafalarına geçirmeye endekslendikleri günleri ve seneleri neden unutdu dersiniz?!

 Evet, o oturak tipli bez parçalarına kutsal emânet gibi sarıldıkları ve bu bez parçalarını kafalarına geçirmeyen ve muhâlefet eden binlerce Müslüman Anadolu Türk ve Kürdünü ipe çekdiklerini neden unutdu?. İpe çekdikleri Büyük Şehid ve Allâme Merhum İskilibli Muhammed Âtıf Efendi Hazretleri gibi cihân çapındaki bir kıymeti ipe çekdikden sonra, bir de o haldeki bir mazlûmun kafasına şapka denen oturağı geçirib, cihan tarihinde görülmiyen bir denâat ve şenâatla, O’nu, öylece teşhîr eden, çukurun en çukurundaki herifler kimlerdi; ve bu manzara, hangi mahkeme reisinin o kapkara iblis rûhunu aksetdiriyordu?.

Evet, başı örten iki karış bez parçası, aslını inkâr etmeyen müslüman milletin öz bezi idi!. Ancak, başlara o ters dönerek geçirilen oturak şekilli  iki karış italyan bezleri ise, milleti italyanlaştırma ve frengleştirme bezleriydi!. Hem de, italyan gavurlarının kullanıb atdığı müsta’mel (kullanılmış) İtalyan teri ve idrarlı elleri ile keçeleşmiş, mideyi gaseyân etdiren necâsetler…

Kamalist kelaynaklarla dinazorlar, cehâlete mahkûm etdikleri ehâlinin kafasındaki iki karış örtüye bez parçası diyerek hezeyan savurmadan evvel, kendi mâzîlerindeki iki karışlık ters dönmüş oturak şekilli bez parçalarını veya keçeleşmiş paçavraları hatırlamalıdırlar…

Bu Ergenekoncu ve Ulusallamacı mantık, dini hakâretden kurtarmak gibi iğrenç bir ta’biye peşindedir!. Ammâ, asıl maksadları ise, hiç şübhesiz, Müslümanlığın köküne, geçmişlerinde olduğu gibi kibrit suyu dökmek…

Asıl mevzuumuza (sadede) gelirsek, Fetvâ Emîni, dedesinin torunu Emîn molla, asıl DİB’çileri ve onların (ku.tlu ve pu.lu) veznindeki “Kutlu Doğum Haftası!” denen yaftayı hedef alıyor!. Bu yafta veya paftanın, çağdaş takvim dediği miladî takvime sâbitlenmesinden, çok feci şekilde rahatsızdır!. Ve şu suâli de, tam köşeye sıkışmışların mantık iflâsı: Hac, Ramazan ve bayramlar, neden, bu çağdaş takvime sabitlenmiyor!?.

Acelesi neyse, bu kutlu (ku.tlu) ile hele bir başlasınlar, o dediklerine de sıra gelecek! Emîn molla bir türlü, kamalist zaafı olan sabırsızlıkdan kurtulamıyor… Herşey tamam olunca, o zaman “neyse ki işe kutlu ve (ku.tlu yaftalarla) başlamışlar, yoksa bugünlere gelemezdik!” bile diyeceklerdir!

Muârızlarına şiddetle çatan ulusalçı molla, kantarın topuzunu da iyiden iyiye kaçırıyor ve bu (ku.tlu) veznindeki yafta veya paftanın başının ve sonunun belli olmadığından ve hele her senenin 23 nisanında, bunun da üstüne çöküb onu da sildiğinden son derece müştakî!. Böylece, ulusalcıların ulusal bayramına, ulusalsızca tecâvüz ve taarruz var demeye getirerek, neredeyse feryâd ü figân edecek!. DİB’çiler ve yobazlar, bu hafta ve yaftayı, sırf bu gölgeleme işi için yapıyormuş!. 23 nisanın üzerine birşeyler bindirib onu arka plana sallamaktaymışlar!…

O güzel dinimiz (!) olan Müslümanlık, AKP’nin din ticâreti ile oy avcılığına âlet olarak, ilkel kafalı yobaz ve siyâsetçilerin eline geçmiş!. DİB de, AKP’nin oy avcılığı suçuna ortakçılık hâlindeymiş!. Fetvâ Emîni Emîn Molla, işte, o güzel dinimiz Müslümanlığın (!) aynı zamanda böylesine fahrî ve meccânî muhâmîsi (avukatı) olub çıkıvermiş!

Buradaki asıl ana nokta şudur: Bir kamalist bile “çağdaş takvim!” dediği ve başlangıcı, Grogeryanus denen haçlı papazı tarafından Îsâ Aleyhisselâm’ın mechul olan doğum gününe nisbetle başlatılan noelci  takvimi esâs alıb, 23 Nisan bayramlarına gölge düşürülüyor diye küplere binerken; bizim hebenneka sürüsü yobazlarımız, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin Hicret-i Seniyyelerini başlangıç alan Hicrî Takvimimizin 12 Rabîu’l-evvelinde Velâdet-i Nebeviyyeyi ihlâs ve bayram havasında tes’îd etmekden utanıyor; ve aşşağılık duygularına, haçlı avrupaya teşebbühünü de karıştırıb, devrim, evrim ve çevrim denen şeyleri de bulayıb halt ederek, câmilerden sahnelere taşınmayı ve oralarda, tesettürü son derece bozuk, saçı başı ve sînesi soyunuk müştehad ve zavallı kızları, muganniyeler olarak kullanmayı, îmân ve iffetine sığdırabiliyor; ve bundan, zerre kadar da hayâ etmiyor!. Yazıklar olsun!. Hem de milyarlarca…

Bir de, “Emîn Müslümanlar” mes’elesi var!.

Meselâ Yeni Akit nâm cerîdenin Şâir Âkif hasretlisi M. Doğan adındaki yazarı, Asım Yenibahar müstearıyla (23. Nisanda) isim vermeden, dedesinin torunu Emîn Molla hakkında şöyle buyuruyor:

“Biz de öyle yapıyoruz. Fakat elin oğlu ne yaptı bir aralar? “Kutlu Doğum 23 Nisan’la çakışıyor, bizim çocuk bayramımız güme gidiyor!”28 Şubat mantığı ile böyle buyurulmuştu. Bunun üzerine Diyanet kutlama haftasına ayar vermişti. Oysa, 23 Nisan gerçek muhtevası ile hatırlansa idi, Kutlu Doğum’la birleşirdi. Hiçbir çatışma olmaz, aksine daha kaynaşmaya vesile olurdu. 

23 Nisan gerçek kimliğine kavuşursa, Kutlu Doğum 23 Nisan’ı içine alacak şekilde kutlanabilir!

Daha bilmediğimiz ne fırıldaklar var görüyor musunuz?. Meğer Fetvâ Emîni Emîn Molla, 28 şubat mantığı ile hareket ederek, Kutlu Doğum Yaftası 23 nisanla çakışıyor, çocuk bayramımız güme gidiyor deyince, Hökûmet-i Cümhûriyyenin umum müdürlük seviyesindeki DİB denen resmî dâiresi, adı geçen (Kur.lu ve Pu.lu) veznindeki hafta veya yafta içün, AYAR YAPMIŞ!. 28 Şubat rezaletinin irilerinden Çevik Bir nâm adamıın “Balans ayarından” da bin beter bir AYAR!. Nasıl mı?. Bu uydurma hafta evvelâ, efrencî (haçlı) takviminin 20-27 nisanı arasına sâbitlenmiş… 27 Nisan ise, Okyanus Ötesindeki İmâm-ı Rûy-i Zemîn M.F.G Hocfendinin Arz-ı Fenâyı teşrîf buyurdukları gün… 20 Nisan ise, uydurucuların hesâbında, İmâm-ı ins ü cin, Server-i Kâinât, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin Cihânı teşrif buyurdukları gün… Tabii uyduruculara göre…İşte adı geçen uydurma haftanın başında Efendimiz, sonunda da o zât bulunmuş olacak!. Başlangıçdaki plan bu!. Fakat dikkati çekib hırlamalar arşa çıkmaya başlayınca, sinsilik ve yere bakıcılık karekter ve meşrebindeki tüm planlamacılar ve uydurucular, 20-27 nisanı, “balans AYARI!” ile bir hafta geriye alıb, 14-20 nisana çekiyorlar!.

Dolayısıyla uyduruk hafta, M.F.G nâm İmâm-ı Rûy-i Zemîn Hazıretlerini dışarda bırakmış oluyor! İşte Vehhâbilerin yazdığı bir kitabı, bir hafta evvel, “Akâid-Tevhid” kitabı nâmıyla okuyucularına hediye eden (beleş veren) Yeni Akit Gazetesinin yazarı Yenigünün (Mehmed Doğan’ın) bahsetdiği “DİB’in veya birilerinin AYARI!” işte bu katakülli!. Tam da DİB denen yere yakışır cinsden! Arkanda devlet veya hökûmet varsa, ya re’sen haftalar günler uydurursun; veya, onların emriyle düzer ve düzenler bir hâl çâresi bulur, kitabına uydurursun!… Haçlıların ruhban sınıfı da zaten böyle yapmadı mı, yapmıyor mu?… Bizdeki “Din Görevlisi” denen sınıf-ı rûhânîlerin Ankara’daki merkezinin, onlardan eksik bir tarafı mı varmış?. O ruhbâna tam benzemeli ki, uydurmalar birşeye benzesin!

23 Nisan ulusallamacı çocuk bayramları güme gitmesin diye ve Fetvâ Emîni Emîn hatırına, balans AYARI yaparak, yahudilerin dinle oynaması gibi bunlar da kutsallar ile oynamış; ve ma’lûm haftalarını, bir hafta kadar geriye çekivermişler!. Zaten DİB denen yeri, 1924’de bazı kutlu ve mutlu Paşalar, dini böylece cumhuriyet ilkelerine uydurmak içün, ağzı Şeriat ıstılahlarına dönen Rıfat Börekçi kabilinden adamlarla yürütmek üzere, bir AYAR merkezi olarak kurmamış mıydı? Ve DİB denen yeri, lağvedilen Hılâfetin yerine, Şer’iyye Vekâleti üzerinden oturtmamış mıydı?.

(Bizden not: “Hılâfet lağvedilmedi, TBMM’nin şahsında mündemicdir!” gibi hırıltılı lâflar edenler, kağıt üstüne göre değil, vâkıaya göre konuşurlarsa, nâmuslarını birazcık da olsa muhâfaza etmiş olurlar!)

Asım Yenihaber (Mehmet Doğan) nâm yazarın ta’bîri çok güzel ve çok yakışmış: “DİB, AKP hükûmet-i Tayyibe’sinin DİNE BALANS AYAR merkezi!”

Ne kadar yerinde ve güzel bir tesbit!!!

Yeni Akit Gazetesi yazarına göre, Uydurma ve (ku.tlu ve Pu.lu) veznindeki hafta kutlanmalıymış, amma, 23 nisanı da içine alacak şekilde bu iş yapılırsa, kaynaşmaya vesîle olur ve çatışma da olmazmış!!!

Hökûmât, “akîl adam ve madamlarla!” o kadar çalışıb çırpınacağına, bu zatın “Kutlu projesini” hayata geçirseydi, demek ki 35 senedir akan kanlar, kopan kelleler ve çatışmalar, der’akab yerini kaynaşmaya bırakacakmış!. Hem de ne kadar masrafsız, külfetsiz ve hatta masa başında sadece iki satır yazıyı yazdırıb, Mîsâk-ı Millî hudutları içinde ta’mîm etmekden ibâret:

 “- Ey, T.C. me’mûrîn ve me’mûrâtı! Kutlu Haftayı, 23 Nisanı da içine alacak şekilde sahnelerde ve meydanlarda, müştehad kızları ve mukâbillerindeki oğlanları tam bir işbirliği içre, açık saçık muganniyeler gibi şakıtın, meydanlarda toplanıb nevruz havasındaki zerdüştler gibi höykürün, artık câmilerin dışına açık ve güneşli havalara, sâbık-ı Çankayavî A. Necdet ulusallamacımızın kamusallama alanlarına dolun, der’akab akan kan durur ve kaynaşma son sür’at yurdu kaplar; ve iş tamamdır, dine balans AYAR merkezi bu işi bu kestirme formüllerin en keskiniyle halletmişdir!”

Bugünlerde zaten bir de, “düğmelere basıb basıb, âlimler ordusu gibi şeyler de mantar gibi yerlerden ve bomboş arâzîlerden ve Okyanus Ötelerinin keskin nefes üfürmeleri ve himmetiyle dünyamızın 4 köşesinde bitmeye başladı!”

Şenlik, arz yuvarlağına doğru sirâyet hududlarını genişletib, epey eğlenceli olacağa benziyor!

Evvelâ Okyanus Ötesi Diyalogsis Papasis Cenâhı, T.C. idâresine fahrî koalisyon ortaklığına kalkınca, Hökûmât-ı Tayyibât, bu işden çok fecî’ nem kapıb, nefes darlığı geçirmeye başladı!

Üç beş sene sabırdan sonra, iki üç hafta evvel DİB başı Görmez ve birkaç ilâhiyatçı, kısa menzilli füzeleriyle “Dinlerarası diyalog!” mevzilerini birkaç günlüğüne baraj ateşine tutub karargâha çekildi!. Fakat bu, “Dinlerarası Diyalogsis Papasis Cebhesinin” iliklerine kadar ürperib, derhâl silâhbaşı yapmasına yetdi!

Bir haftacık geçer geçmez, bu sefer, “Fetullah Gülen Fıkhı!” nâm kitabı yazan Prof. Dr. Faruk Beşer nâm adamın, baskın basanındır der gibi ekranlara aksetdirdiği “Türkiye Âlimler Birliği!” denen bir grup türedi!..

Akasından 26 Nisan günü, Samanyolu denen Okyanus Ötesi cebhenin TV’sinde, dünyânın birçok ülkesinden gelen Hocfendi mahabbetlilerinin, bir araya gelib İstanbul’da ictimâ’ edecekleri haberi… Bu diyalogsis papasis muhabbetlileri, İslâmdaki “İCMA-YI ÜMMET” olarak bilinen delilin, son asırlarda ihmale uğradığını ileri sürüyorlarmış!. Demek ki bu hocfendi muhibbânı alimler, bu asrın müctehidleri!!! Böyle olunca da, bunlar bir mes’elede icmâ’ ortaya koydular mı,  der’akab lâzımü’l-ittibâ’ olacak!. Ancak dikkat etsinler, Ashâb-ı Kirâm Efendilerimizin ve tabiinin icmâlarına ters, modern ve uydurma diyalogsis cinsinden kararlar alıb, bunlara da “icmâ'” yaftası takarlarsa, o zaman kuyruklarına teneke bağlayıp sokak sokak dolaştırılmayı hakk ederler!. İcmâ ile icmâ’ın nakzedilemeyeceğini bu heriflerin bildiğini de sanmıyoruz!. Şeytanlığın âlemi yok, tarla basan ısırganlar gibi bunca müctehidin (!) birden bire ortalığa çıkıb, âlimler (müctehidler) patlaması yapması, öyle hiç de ma’sum bir manzara olamaz!. Kendini Vatikan, Tel Aviv, AB ve ABD’ye gönüllü kullandıranların, kendilerine yükseklerden emir verildiği şübhesizdir!.

Öyle anlaşılıyor ki, hökûmet-i Tayyibe, DİB başı Görmez ve birkaç ilâhiyatçı profesörle, “Dinlerarası Diyalog!” fitnesine karşı islâmî hassâsiyetle değil de, tamâmen popolitik (si..k yarışı) vesîlesiyle karşı çıkmış oldu! “O.Ötesi cebhe!” ise, hemen gövde gösterisine geçerek, meydan okuma kıpırdanışlarına başladı!

Önümüzdeki ay ve senelerde, Hökûmet-i Tayyibe tarafından geçmiş senelerde çok şımartılan Diyalogçu cebhe, hökûmete çok heyecanlı sirk gösterileri hediye edeceğe; ve dünyâyı da epey eğlendirib şenliğe boğacağa benzer!

Artık, kutlu, kurtlu, mutlu ve putlu ne varsa, iç içe geçib, moskofun matruşkası gibi bir manzaranın ortaya çıkması da melhuz!

Hulâsa,  Allâh Azze ve Celle’nin Dîni ile oynayanların encâmı bakalım ne olacak!?. İnşaallah (ibret-i âlem) içün işe yarar; ve beşeriyyet çok büyük dersler alır!!!

 

(Mâba’di var)

(İlk intişârı: 27.04.2013)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir