Evvelki gün, Hocafendi içün, Karahasaoğlu evladımız telleri şöyle düzüyor dedik:
“Hocaefendi’ye yakın durup da, “Hocaefendi’nin hükümeti eleştirdiği, dershanelerin kapatılmasına karşı çıktığı” mesajı verenlere inanmıyorum..
Niye?
Hakîkaten niye?
Hocfendi dershânelerin kapatılmasına neden karşı çıkamasın?
O karşı çıkmasa, ondan işâret çakmasa, bunca cemaat kalemşörü ve fitnevizyon spikeri, nasıl ortalığı bu kadar tozutur?. Sanki Kıyâmet kopdu kopuyor, her yerin altı üstüne gelecek, neredeyse saçını başını yolan adam ve madamlar sokaklara dökülecek! Günlerdir Samanyolu, (Sapsaman dolu) nice tv var, bunların haber bültenlerinde “dersâne cıyaklamasından!” başka haber nâmına bir şeycik göremezsiniz!
İnan evlât inan!
Hatır içün de olsa inan!. Daha olmadı, inanmaz gibi yap ve inan!
“Çünkü ben Hocaefendi’nin, “Dershaneler isteniyor ise.. Hemen anahtarlarını alıp götürün. Teslim edin” diyeceğine inanıyorum..”
O senin dediğin, evvel zaman, kalbur samanyolu içindeyken öyle idi!. O çamlar şimdi bardak oldu delikanlım! Şimdi eli silahlı, ayağı postallı, beli kasaturalı hökûmet-i cümhûriyye yok; olsaydı, gene postal yalayanlar çıkabilirdi!. Şimdi, Ankara vilâyet-i cümhûriyyesinde, elinde dembokrasinin yarık sandığı ile ve “beraber yürüdük biz bu yollarda!” marşı ile (!) âdi adım yürüyen bir Hökûmet-i Tayyibe var!. Hem, alçak (e.eğe) binmek kolay olur!. 14 sene evvel, çevik bir (eşe.e) binmek kolay mıydı?. Adam veya madam birisini o, çevikliği ile sırtından atar ve ayağının altında da eziverirdi!..
Sonra, bak hele, Hocfendi bu kadar bonkör mü evlât?. Kimin malını kime verecek? Hiç tiril tiril titremeden ve korkmadan, “Hemen anahtarları alıp götürün ve teslim edin!” diyecek?. Babasının malı ise der… T.C. deki (yurtdışı ayrı!) bunca dersâneyi yapan para-pul, kimlerin cebinden toplandı, hangi saf vatandaşlarınızdan çıkdı?. Öyle “anahtarları teslim edin!” demek, “Ben bunun Âhıret’de hesabının verilemiyeceğine inanmıyorum!” demenin tıpkısının aynısıdır!
Ama sen, bir bildiğin vardır, O’nun, “anahtarları hemen teslim edin!” diyeceğine inanırsın!. Bakalım “dayanağın” ve “basamağın” neymiş, kurusıkı sıkmalı mı, noter tastikli mi, görelim, evvelâ okuyalım:
“Dayanağım ne?
Alaaddin Kaya..
Ve Hocaefendi’nin bizzat kendisinin yazdığı mektup.
Ne yapmıştı Alaaddin Kaya?
Hocaefendi adına, 28 Şubat’ın önemli ismi Çevik Bir’den randevu alıp, “Hocaefendi, okullarını devretmeye hazır!” mesajını ulaştırmıştı..
Sadece Alaaddin Kaya’nın dilinden değil..
Hocaefendi’nin kendi mektubuyla da, aynı teklif yapılmıştı..
Hocaefendi, şöyle bir mektup yazmıştı egemenlere..”
Hocfendi’de yürek, bu kadar Selânik mi imiş?
Bu Vaiz Efendi, bir yandan “Dünyâ’da taş üstünde taşım yok!” der; bir taraftan da, “kaç yüzmilyarlık” mekâtib-i ibrahimî servetini, anahtarı bendedür dercesine, “istediğime, istediğim kadar ve istediğim şartlarla bağışlarım!” der… Ne iyi!. Tapuları başkalarının boynunda, tasarrufları hocfendinin irâde-i şâhânesinde!. Rûhânî liderler demek böyle oluyor, Papa gibi milyarların üzerinde oturacaksın, ama taş üstünde taşın olmıyacak!
Bunu geçelim!
Bak hele, Karahasanoğlu’nun “dayanağı” kuru sıkı değil, Noter tasdikli; ve hatta Alaüddin Keykubat kadar meşhur şu Alaaddin Kaya var ya, Papa ziyâretinde Hocfendinin yanında resmi çıkan ve Papa (Cenab.tlerinin elini öpmek) üzere başını ele, arkasını gökyüzüne doğrultan can yoldaşı, işte o!.. Mektub, onun üzerinden; ve “Hâciye Hanım Ablaları Meral Bacıyı Yağlı Kazığa Oturtma Takımının Orcenırılı” Çevik Bir’e havâleli…
“İnanıb inanmama” mes’elesini yukarıda halletdik… Hocfendi, “dershânelerin kapatılmasına karşı çıkmıyacak, ama cemaat çıkacak, ihvan-ı âhırzemân, Efendi Hazıretlerini baypas edib baş köşeye geçecek” öyle mi?
Çok kibâr ve nâziksiniz ekselans!
Cemaat, nice cemâdâtı da kuyruğundan yakalamış Kıyâmet-i suğrâyı koparıyor, sen de, o kadar kibar ve nâzikleşib, “inanmama!” nakarâtına yükleniyorsun!.
Çünki 28 Şubat hengâmında, o Çevik Bir denen adam, “darabe, yadribu, darben, harben ve kahren” marşlarını çalan adamdı; ve Böyyük Hocfendinin CAN derdinde olduğu bir hengâmda, Efendi Hazıretleri ise, tek çârenin “ver kurtul!” olduğundan son derece emindi… Öyle bir “mektubla” da, paçayı ucuz kurtarmak çün, cihet-i askeriyye ve darbe-i askes-iyyeden meded ummayı, bu mektubla hâlledecek; ve “buyrun efendim!” demekde çâre bulacakdı… Zâten başka da çâre-i yegâne olamazdı… “Vermem, bunlar bizim!” dese, herif-i nâşerifler Hâciye Ablaları Meral Bacı’ya “yağlı kazık!” rü’yâları gösterir ve uykusundan zıplatır ve esas duruşa geçirir hâle gelmişlerdi!. Aynı rü’yaları Möhderem Hocfendi’ye de mi göstersinler; ve O’nu dahî yatakdan zıplatıb esas duruşa mı geçirsinlerdi!.
Olmaz evlâd, Meral Bacı, şimdi bunları anlatırken bile ne acı ve sızılar çekiyor!. Bunları Hocfendi’nin de çekmesi ne demek bilir misin? “Egemenlerin” o zamanki boruları nasıl ve kaç desibelden ötüyordu, hesab edebilir misin?. “Egemenlerin borusu” bu, Başbuğ’un boru diye eline aldığı boru moru değil, Egemen Bağış’ın egemenliği hiç değil, 28’in adam ve madamları 8 gibi kıvrım kıvrım eden “yağlı kazıklı” borusu, anladın mı?…
Haa o zaman, öyle bir mektubdan başkasını o “egemenlere”, o darbeci ve heybeci adam ve madamlara yediremezsin, amma bugün?. Bugün, şamaroğlanı yapılacak kadar küçük görülen bir şeybakan var karşılarında!
Öyle mi değil mi?. O zamanla bu zaman aynı mı?. Bunları sen de şey gibi biliyorsun! Amma, tecâhül-i ârifâneden gelmen var ya, bitirimsin aslanım!
Eh, 20 sene sonunda da olsa, bazı şeyleri anlamış ve dile getirir olmuşsun, yukarıda hiç yokdan iyidir dedik! Evet, hiç yokdan, rötarlı ve ayak sürüyerek ve mecbur kalarak da olsa, hadi eyvallah!
Okuyoruz:
“Girizgahtaki cümleleri hiç alıntılamıyorum bile..
Tamam, sen merakdan çatlatmadan, hemen hocfendinin hikmetâmiz o mutantan ve lâhûtî cümlelerine geç. Şöyle imiş:
“Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda, eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim…”
(Mâba’di var)
(İntişârı: 18.11.2013)