(7) Şevket Eygi’nin İctihadlarına Göre “1923’de Cumhûriyet, İslâm Cumhuriyeti!” Olarak Başlamış!
26 Ocak 2012
(1) Şevket Eygi’nin İctihadlarına Göre “1923’de Cumhûriyet, İslâm Cumhuriyeti!” Olarak Başlamış!
29 Nisan 2012

Karışık kafalar, kafa karıştırmaya devam ediyor. “İslâm cumhuriyeti-İslâm Demokrasisi-İslâm Burjuvazisi ve Bir Müslüman HOMO religiosisdir!”

ŞEVKET EYGİ’NİN YENİ İCTİHÂDINA GÖRE “LAİK TÜRKİYE SOSYOLOJİK AÇIDAN SÜNNÎ BİR CUMHÛRİYETMİŞ!”

(1)

Mehemmed SAFFET

Karışık kafalar, kafa karıştırmaya devam ediyor. “İslâm cumhuriyeti-İslâm Demokrasisi-İslâm Burjuvazisi ve Bir Müslüman HOMO religiosisdir!” gibi akla ve îmâna zarar veren ictihadlarından sonra, şimdi de “TÜRKİYE SÜNNÎ CUMHURİYETİDİR!” nanâneleri…

Tabii koklayana ve yiyene!

Bir müslüman “sosyoloji” denen felsefe şûbesinin vesveselerine göre mi yaşamak üzere yaratılmışdır, yoksa, şeriatın 4 delîlinden çıkarılarak önümüze konulan kânunlara göre mi?.

Hüccetü’l-İslâm İmâm-ı Gazzâli Rahimehullâh, (El Munkızu Mine’d-dâlâl) nâm kıymetli eserinde “Bütün felsefecilerde küfür alâmeti olduğunu” beyân buyurur. Misâl de verir ki, müteveffâ (İbni Sinâ) arkadaş da, “ben akşamları birkaç kadeh yuvarlamakla sarhoş olmuyorum, dolayısıyla kimseye zararım yok, bana birkaç kadeh dikmek haram değildir!” gibi sosyolojik, epistomolojik, egzantirik, çağdaş, zırdaş ve çilingir sofra zevki olan bektâşîmeşreb, uygar ve bulgar zevâta hoş gelecek “işkembesel” ictihadlarda bulunurmuş!

Eygi arkadaş da sık sık meâlen sıkar ki:

“- Kimse kafasından sıkmasın, Ehl-i Sünnet kaynaklarında olanları yazsın, yoksa bir ma’nâ ifâde etmez, beş paralık kıymeti olmaz!”

Biz de aynı ibâreyi kendisine soralım: 

“-Ehl-i sünnet kaynaklarında, hangi müctehid, hangi müfessir, hangi mütekellim, hangi muhaddis, hangi mutasavvif, hangi müceddid, hangi şeyhülislam ve hangi müftü, hangi kitabında, hâşâ, hangi “İslâm cumhuriyetinden, İslâm Dembokrasisinden, İslâm Burjuvazisinden” sapıtmadıkça bahsetmiş; ve bunun mümkin olabileceğinden lâf etmiş!? “İslâm Sosyalizmi!” gibi laf sıkan ve uyduran Nureddin Topçu’nun i’rabda yeri yokdur!. Hangisi hâşâ “İslâm Burjuvazisi!” gibi bir haltı senâ etmek tenezzülünde bulunmuş!. Hangisi, Müslümanların anasına söver gibi hâşâ, nerede veya hangi kitabında “homo economicus” veya “homo bilmemnecus” vezninde “Müslümanlar homo religiosis!” gibi sayıklamış!?”

Hangisi, hâşâ ve kellâ, “Türkiye sosyolojik açıdan sünnî cumhuriyetidir!” gibi bir nâne yemiş?

Buyrun “26.2.2012 tarihli Parti organı Millî gazetede “Sünnilik Şiilik” serlevhalı, hevâ ve heves desdekli tahrifnâmeyi okuyalım:

“Sünnilik Şiilik”

“SURİYE halkının yüzde sekseni Sünnîdir.”

Tabii bunlara da, islâmî ölçülere göre değil de, herhalde “sosyolojik ve felsefî esasalara göre sünnîdir!” denilmek isteniyordur!

Okuyalım:

“Suriye’de, sayıları en fazla yüzde on olan Nuseyrî azınlığı egemendir.

Suriye Sünnîleri ağır baskılar, zulümler, işkenceler, kıyımlar altında inlemektedir.

İran İslam Cumhuriyeti’nin Suriye’deki Nuseyrî azınlık diktatörlüğünü desteklemesi üzüntü vericidir.

Türkiye’deki bazı radikal ve aktivist Müslümanların Suriye’deki Esed rejimini desteklemeleri de dikkat çekicidir.

Din bir bayrak olarak kullanılmaktadır ama iş mezhebe gelince, öncelik ona verilmektedir.

Ortadoğu’da dehşetli rekabetler vardır.

İran, Irak, Suriye Şiî grubu.

Türkiye, Suudî Arabistan Sünnî grubu.

ABD, İsrail, AB satrançta Sünnîleri, bu arada Suriye’deki halk isyanını destekliyor.

İran’ın isminin İslam Cumhuriyeti, Türkiye’nin laik cumhuriyet olması Suriye rejiminin haksızlığını değiştirmez.”

***

Sünnî demek, “Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat” mezhebi esaslarını, dine çıkaran, ana temeller olarak kabul eden adam demekdir. Her mezheb sâhibi de, kendi mensub olduğu mezhebi üzerinden İslâmiyyet’e varacağını düşünür… Bunu, fırâk-ı nâciye olsun, fırâk-ı dâlle olsun böylece kabûl eder. Ammâ ve lâkin, vahşileşerek veya bir ecnebî oyununa gelerek, aralarında bir müşâtemeye girişirlerse, kendilerine de, karşılarındakine de yazık ederler… Mezheb sâhibi olmayı değil de, (mezhebçiliği veya mezhep taassubunu) köpürtüp kaşıyanlara zâten aklı başında bir insan gözüyle bakılamaz… Irak’da kaç asırdır mezheb kavgası görülmeyip son birkaç yılda hortlatılmaya çalışılması, ABD, Batı ve Yahudi fitnesinin eseridir.

Daha 3 asır evveline kadar görülmeyen nevzuhur Vehhâbî mezhebini uydurarak, Osmanlı üzerine saldırtan ve böylece Hılâfet-i Osmâniyyeyi içden za’fa uğratmak isteyenler de İngiliz kefere cebhesidir…

İmdi,  “Vehhâbî-Selefî-Teymiyeci” diye yıllardır aleyhlerinde yazı yazılan bu Suudîler, şimdi arkadaşımız tarafından nasıl “sünnî grup” içinde ele alınıyor, cidden akla zarar!. Meselâ daha dört beş hafta evvel şöyle yazdıklarına, bugün “sünnî grup” damgası vurmak, neyin ve hangi aklın alâmetidir:

Sünnî bir Müslüman “Yâ Veliyyallah!..” deyince onu kâfir ve müşrik ilan edenler, kendi krallarına “Celâletü’l-Melik el- Muazzam” diye hitap ediyorlar!.. Ne büyük ve korkunç bir çelişki içindeler…” (2.2.2012)

Müslümanları “kâfir ve müşrik!” ilân edenler, nasıl “sünnî grup” içinde yer alabiliyorlar? Müslümanları, “sosyolojik” zırvalar ve kategorilere ayırmalar değil, akâid ve i’tikâd kânunları alâkadâr eder… Müslümanları tekfir edenleri “sünnî-müslüman!” kabul etmek, müslüman kalmakla kaabil-i te’lîf edilebilir mi?. Eğer bir müslüman, edille-i erbaa ile önümüze gelen i’tikad esaslarını değil de, bilmem kim gâvurunun temel aldığı “sosyolojik esasları” ölçü edinirse, o adama nasıl müslüman denilebilir?. Müslüman, mücerred ona denir ki, Kitab, mütevatir sünnet ve mütevatir icma’ ile sabit hüküm ve haberleri şeksiz ve şübhesiz tasdik ve tahsin etsin!. Aksi halde o adam, “zarûrât-ı dîniyye” denilen ve dînin olmazsa olmazları olan ana temellerini kabûl etmemiş ve İslâmiyyet’in dışına fırlamışdır… Mezhebinin ictihadları ve haber-i vâhid ile sâbit hüküm ve haberlerin kabul edilmeyişi ise, küfre müeddî olmasa da, bunların haram ve fısk olduğu akâid kitablarımızın beyânı cümlesindendir.

Hangi akâid, fıkıh veya tefsir âlimi, hangi kitabında, “sosyolojik müslüman” gibi bir ibâreye zerre kadar yer vermiş, bu arkadaş gibi onlara el ve dil atmış, yazmış ve yaymışdır?. Onlara “ne büyük ve korkunç çelişki içindeler…” derken, insanın onlardan da büyük ve korkunç tenâkuzlara batmasına ne denecek?

 Bu kadar tenâkuz ve atış bir müslümana nasıl yakışıyor hayret… “İran, Irak Suriye Şii grubu, Türkiye ve Suudi Arabistan sünnî grubu!.” gibi egzantirik laflar uydurur ve bunlarla ortaya çıkar; ve 15 asırlık şer’î ıstılahları kullanmayı Âhıret’e bırakırsak, bunun orada bir işe yaramayacağını ve hesabımızın da çok çetin olacağını  çok iyi bilmemiz iktizâ eder efendim…

(Mâba’di var)

(İntişârı: 27.02.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir