Bâbıâdî bir âlemdir ve ukalâlıkda da alem!
Dînî mevzûlarda bilen de bilmeyen de, îmânı olan da olmayan da, müslümanı da gâvuru da ve hele münâfığı da bol bol yazar, atar, tutar, hırlar, havlar, horlar, zırlar ve fetvâlar bile uydurur… “Bunların, mu’teber bir tek (akâid kitabı) okuyanı ve buna ders çalışır gibi çalışan bir tek adamı var mıdır” derseniz, ne gezer, hepsi ilm-i ledün sultânı olmuş gibi (hâşâ ve kellâ) sıkarlar ve şeytânı kıskancından çatlatacak kadar da şeytanlıkda tam bir mütehassısdırlar!.
Bunların kimi hop dedirtir, kimi hoşt dedirtir, kimi de çüşşş!
Çünki “işkembe-i kübrâdan” sıkmak, bunların tabiat-ı sâniyesi olmuşdur… Üstâd Merhûm’un diliyle “Bâbıâdî” demek, işte bu demekdir… Nefs ü hevâ ve hevese tâbi’ akıl, bunlarda tek hakîkî mürşiddir!. Birileri, İslâmiyyet’i yıkmayı, aklı doğrudan ve dışdan kullanırken; bunlar, dolaylı ve içden yıkmakda kullanırlar!
2/6/12 tarihli yazısında “Dilipark” nâm adam da, desteksiz atıp durmuş!..
Diyor ki:
“- Birileri İslam’ın içini boşaltmak istiyor sanki.”
Bakalım kendisi nasıl boşaltacak veya neler ve ne nânelerle dolduracak!. Okuyalım:
“- Daha önce Kemalistler, İslam’ı yok etmeyi denediler ama olmadı.. “Dinde reform” projesine göre, önce Kur’an’daki geçmiş ve gelecekle ilgili bilgiler, ardından ahkam ayetleri çıkarılacak ve daha sonra yerine Nutuk’tan parçalar eklenecekti. (Merak edenler, Osman Nuri Çerman’ın Dinde Reform Programına bakabilirler.) Zaten din dediğin ne ki! İrtica. Dindar ise onların lehçesinde mürteci!
Onu başaramayınca, İslam’ın içini boşaltmaya çalıştılar. Müslümanları ümmet fikrinden uzaklaştıracaklardı akıllarına göre, dini bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabedlere hapsedecekler; ekonomik, sosyal, siyasal hayattan dini tecrit edeceklerdi. Laiklik bunun aracı olarak düşünüldü. İnkılablarla varılmak istenen hedef buydu aslında. Bunun adına da çağdaşlık dediler. Soğuk savaş yıllarında sağcılaştırıldık. 1970’de aslında biz sokaklarda, “ne sağdayız, ne solda, hak yoldayız hak yolda” diye slogan atıyorduk. Tekin Erer gibi birileri de çıkıp bize, sağcı olmadığımızı söylediğimiz için “Yeşil Komünist” diyordu..”
Kemalistler müslümanları ümmet fikrinden uzaklaştıracakmış!. Evet uzaklaştırdılar bile, doğru!. Şimdi de siz, bu modernite, diyalog ve reformite mezhebi genişlerinin ve 300 sene evvelki vehhâbî artıklarının, müslümanları, (mezheb ve tasavvufdan) uzaklaştırma fitnelerini okuyun ve bu aslını inkar eden sürülere bir soy kütüğü bulun, bulabilirseniz!
“- İnancım o ki, İslam’ın başına ya da sonuna bir sıfat eklenemez. Kim ki, dine bir şey ekler ya da çıkarırsa, kişi eklediği ve çıkardığı ile baş başa kalır ve din aradan çekilir.. Din Allah’a aittir ve Allah, Resul ve Kitaptan ibarettir. Kimse kendi mezhebini ya da tarikatını daha dinine eklemeye çalışmamalıdır. O zaman kişi din büyüklerini İlah ve Rab edinmiş olur ki, o artık İslam değildir.”
Gördünüz mü sivri akıllı dîn mütehassısını, “Dîn, Allâh, rasûl ve kitâbdan ibaretmiş!.” Daha?. Luter taslaklarına göre “kimse kendi mezhebini veya tarikatını daha dînine eklemeye çalışmamalıymış!.” Daha?. O zaman “kişi dîn büyüklerini ilâh ve Rab edinmiş olurmuş!.” Daha?. Böyle yapanlar “İslâm değilmiş!”
Bu mealci, mezhebsiz ve tasavvufsuz, modernist, reformist, diyalogcu, ateist aktivist yönlü Luteryen tipler, son 30-40 sene içinde peydahlandılar… Acaba dedeleri ve onların babaları bu adamlara göre ne idi?. Her halde İslâm değillerdi!. Artık kimin “İslâm”, kimin “gayr-i İslâm” olduğunun raporunu veya vizesini bu ne idüğü belirsizler verecek… Mezheb ve tarikatın var mı, yandın: “Sen İslâm değilsin!”
Gerçek ve 15 asırlık yaşanmış İslâmiyyet’e azgınca at mahmuzlamak, günümüzde bu kadar gemi azıya almış görünüyor…
Aslını inkâr edene ne denileceğinden hareket edilir de, bu adamlara dedelerinin ve onların da âbâ u ecdâdının mezhebi ve tarîkatı sorulursa, acaba karşımıza bu adamlar ne olarak ve hangi neseb şecereleriyle çıkacaklardır?!. Bu hılkat garîbeleri kendi kafalarına göre bir (din) mefhûmu uydurup, bunun dışındakileri “İslâm değiller!” diyerek işi artık “aforizmaya!” kadar da vardırdılar… Üstelik de bunu, “birlik ve beraberlik adına” yapmazlar mı!? Aynen şu (vehhâbî) din düşmanları gibi… Ama ateist bir sürü sokak arkadaşları, bunların, “sosyal etkinlik!” eşleri, eşmenleri, etmenleri ve eğitmenleridir de!.
Bunlar öylesine hebennekalardır ki, bindikleri dalı keserler, “ulan ahmak düşeceksin!” deyince de, “ben düşmem, sen düşmüşün bile, bak aşağıdasın! Ben tepedeyim!” nânesi yerler!. Mantık ve akıl hamûleleri, bu kadar sıfırın altında, bir numaradır!
Siz, “Dîn yani İslâmiyyet, Allâh, Rasûl ve Kitâb’dan ibaretdir!” diyen bir müctehide, müceddide, mütekellime, müfessire, muhaddise, mutasavvife 15 asırdırlık târihde hiç rastladınız mı?. Veya böyle yazan bir kitaba, esere, risâleye, broşüre?. Son Osmanlı ulemâsından Muhammed Hamdi, Ahmed Zıyâüddîn, Ömer Zıyâüddîn, İskilipli M. Âtıf, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Abdülhakim Arvâsî, Şeyh Zâhid-i Kevserî, Erbilli Esad, Ali Haydar, Silistreli Süleyman Efendiler gibi yüzlerce ulemâdan (Rahimehumullah Hazerâtından) hangisi böyle bir din tarifi ortaya koymuşdur?. Son asrın Mason Efgânici ve Abduhçu ve R.Rızâcı, telfikçi ve diyalogçu, mezâhib ve edyân takribcisi, modernist, diyalogcu, olimpiyatçı ve revizyonist zibidileri dışında?..
Düne kadar gâvur oğlu gâvur olan, ama bugün müslüman olan bir mühtedî veya bir mühtediye bile böyle halt etmez, böyle hezeyan savurmaz… Çünki o bile ufacık aklı varsa, “Allâh, Rasûl ve Kitâba” asla dîn denilemiyeceğini bilir… Allâh ve Rasûl, dînin vâzııdırlar, din olamazlar… Kitab ise, Allâh’ın kelâm sıfatının tecellîsi olarak vahy ile Rasûl’e gelen ve dinin birinci delîli…
Dîn denildiği zaman ilâhî bir nizâm anlaşılır ki, Onun: 1) İ’tikâdiyyât, 2) Ameliyyât, 3) Ahlâkiyyât (İlm-i tasavvuf) olarak üç ana kısmı vardır. Bu üç ana kısım, tecezzî kabul etmeyen bir tek nizâm bütünü ve mutlak hakîkât olarak “beşeriyetin Dünyâ ve Âhıret seâdetini te’mîn içün Hakk Teâlâ tarafından gönderilmiş ilâhî bir kânûndur.” Bu üç ana temelin edillesi (kaynağı ise) dörtdür ve aşağıda gelecek!
Fâil, mef’ul ve nesneyi biribirinden ayıramayacak kadar echel adamların (dîn) tarifi de, Osman Nuri Çerman gibi olur!.
“Geleneksel İslâm!” diyerek din yıkıcısı ataist kamalizmayla aynı hedefi paylaşan bu türedi nevzuhurlar, bir de, 15 asırlık müslümanları, dağdan gelip bağdakini kovarcasına “tekfir!” edip, onlara “İslâm değiller!” demezler mi?.
Bunların, iplerini kimlerin eline verdikleri ileride anlaşılır ve kimler hesabına nasıl kullanıldıkları da niceleri gibi ortaya çıkar ve o zaman gramaj ve cinsiyetleri anlaşılır!. Amma o zamana kadar da, kim bilir nicelerini idlâl edip dinsizleştirirler…
İslâm ilimlerinin bir mukaddimesi ve ana temeli vardır ki, 15 asırdır bunlarsız, islâmî ilimlere, îmân ve İslâm’ın şartlarına tam olarak intikâl edilemez… Îmân-ı icmâlîden, farz olan tafsîlîye intikâl…
Kelime-i Tevhîd olmadan, dîne giriş zaten muhal…
Girdin mi, artık “kesb-i îmân değil, muhâfaza-yı îmân” vazîfenin birincisi olur; ve o îmândan çıkmamak içün, bu dinin “zarûrât-ı dîniyyesi” yani, “olmazsa olmazlarını” bilmek ve onlara îmân karşımıza çıkacakdır… Bunların bir tekinde bile değil inkâr, şekk ve şübhe aslâ câiz olamaz… Tabii bunların nelerden ibâret olduğu da, hemen bunu ta’kîb eder. Bunlar da “edille-i şer’iyyenin” Kitab, Mütevâtir Sünnet ve mütevâtir icmâ’ ile sâbit olan hüküm ve haberleridir. Dîn dendiği zaman ise, hudud bu “zarûrât-ı dîniyyenin” de daha genişi olduğu halde bu sefer o üç delîle haber-i vahid ve ictihadlarla sâbit hüküm ve haberler de girecekdir… Demek ki “edille-i şer’iyye” buna “edille-i erbaa” da deriz, bunlarla ortaya konulan hüküm ve haberlerin tamâmı, işte dindir… Buna, “ahkâm-ı dîniyye” de demek doğrudur…
Mezhebi geniş veya mezhebsiz ve sünnî rahminden cenîn-i sâkıt olarak sokağa düşenler, “İmâm-ı A’zam gibi müctehid fiddîn” olan zevât-ı kirâmın ictihadlarını “vaz’-ı beşerî” kabul ve böyle bombarduman ederek “bunlar dîn değildir!” der ve ekranlarda F.B. gibi hayvanlaşırlar… Halbuki 15 asırlık müslüman müctehid ve ulemâsı, o ictihadlar içün aslâ “vaz’-ı beşerî” demek cinâyetini irtikâb etmemişler, îmânsızlaşmamışlar, hayâsızlaşmamışlar; tam tersine, o ictihadları da şeksiz ve şübhesiz “vaz’-ı ilâhî” olarak tasdîk ve tahsîn eylemişlerdir…
Echel-i cühelânın “Dîn, Allâh, Rasûl ve Kitâbdır!” gibi şer’î ilimler arasında hiç rastlanmayan bir uydurmayı, dînin ta’rîfi gibi öne sürmesi hem yanlış ve hem hiçbir ilmî esasa istinâdı olmayan, tamâmen hevâdan ve hevesden fırlama, lâübâliyâne ve ukalâ dolması gibi bir nesne… Maksâd, Kamalistlerin dinde yapdığı iç boşaltmayı, bunlar da bir başka cihetden ve içerden, müslüman görünerek yapacaklardır… İslâmiyyet’in içinin, protestanlaştırma usûlleri ile boşaltılması taktiği…
Luter nasıl Katolik Kilise ve Papasına baş kaldırıp işi sulandırmak ve kolaylaştırıp basitleştirmek ve herkesin İncil denen muharref kitabları kendi dillerinde okuyup istedikleri ma’nâyı vermek üzere bir reformizma başlatdı ise; bu nevzuhurlar da, 15 asırlık İslâmiyyet’i, nefislerine son derece ağır ve zor geldiğinden ve dolayısıyla Allâh’ın bu dînini beğenmediklerinden, böyle luteryenik usûllerle Luteryanizma’ya meyledib, aynı çizgiyi İslâm içinde çizmek ve yürütmek hevesine kapılmışlardır…
Hulâsa bu nevzuhurların yapmak istediği, yaşanan ve yaşanmak üzere her şart ve zamanda kendisine gidilen bir İslâm değil; bunların, kendi hayatlarında yaşamasını istedikleri ve çerçevesini kendilerinin çizdiği uydurma bir dîn…
Onun içün şer’î ilimler bu adamları aslâ bağlamaz ve bunlar içün akıllarının her sene değişen pusulasına göre bir tarafa yelken açmak ve o taraflara sürüklenmek esasdır… 30 yılda birkaç düzine klik ve mezheb içine girip çıkarlar ve hatta ateist nice fraksiyonlarla “sosyal etkinlikler!” adına, ermeni bilmem nesi gibi her uzantı, çıkıntı ve felsefî kazığı kabul etmekde bile bir beis görmezler… Mezhebi genişliğin veya mezhebsizlik mezhebinin en üst ve bir vehhâbî katılığı noktasında olmalarındandır ki, ateistlerce bu tür çeşitlenme, renklenme, çimlenme ve okşanmalar, onlar içün “entel ve aydın” şehâdetnâmesi veren bir meziyetdir de!. Yeter ki, “geleneksel” adını takarak şeytan aleyhillâ’ne ve “kasvereden kaçan yaban eşşekleri gibi kaçdıkları” gerçek ve 15 asırdır yaşanan İslâmiyyet yani “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” çizgisi, bunların önüne konulmasın…
Bunun dışında iltifât ederek yağcılık yapmıyacakları hiçbir mezheb ve din de yokdur… Dediğimiz gibi “ateizmanın” nice kollarına kadar, topuyla da aşna-fişne olup “sosyal etkinlik” adına, hepsinin koluna, icâbederse koynuna bile girerler… Dediğimiz gibi ermeni bilmem nesi gibi her anahtara uygun mostralık malzemelerdir…
İslâm’ın başına veya sonuna bir sıfat eklenemezmiş, bu doğru... “İslâm demokrasisi, İslam sosyalizmi, İslâm cumhuriyeti, İslam burjuvazisi” gibi nâne yiyenler halt ediyorlar ama; bu hevâ ve hevese göre otlama heveslisi ilim kaçkını mahlûkat ise, 15 asırdır bir vâkıa olarak “Mezhebi de tasavvuf ve tarîkatı da içinde taşıyan İslâmiyyeti,” hangi hakk, salâhiyyet, ehliyet, takvâ ve ilim ehli olarak, zikri geçen mezheblerden ve tasavvuf mekteblerinden münezzehmişcesine tahrîf ve tağyire tâbi tutar; ve mezhebsiz-vehhabî-selefî çizgilere prim peşinde fikir fâhişeliğine soyunurlar?. Mezâhib-i nâciyeyi ve turûk-ı aliyyeyi İslâmiyet dışı imiş gibi göstererek, bunları, onun içinden çıkarıp, nasıl dışarıya atmak cür’et ve hıyânetinde bulunurlar?..
Bunca hakk mezheb ve tasavvuf mekteblerini,15 asırdır binlerce müctehid, müceddid, mütekellim, müfessir, muhaddis, mutasavvif, hattâ bizzat kendi soylarındaki ulemâ tasdik edecek, ama bu modern lutercikler, bu sahte zamâne azizleri (!) reddedecek!.
Doğru, 25 yıl evvel Hocafendileri, “bu dembokratik düzen içinde yürü arkadaş Çankaya’ya deseler, ben reisicumhur olamaz mıyım!” diye câmi kürsülerini yumruklar da, bu ateist düdüklerle sokaklarda “eylemcilik simsarlığı” eyleyen zibidiler, “bu dembokratik düzen içinde yürü arkadaş ictihad veya âyetullâh makâmına deseler, ben müctehid veya âyetulâh veya hiç değilse cumhûra kafa tutan Teymiye kuyruğu olamaz mıyım?” diyemezler mi?!..
Derler derler, her nâneyi bile yerler yerler!. Hatta her 5-10 yılda bir, üç-beş başka cereyânın arkasına takılıp, bir zamanlar Humeynî’ye bey’at topladıkları gibi, daha sonra Erbakan’a, sonra vehhâbîlere, daha sonra diyalogçulara, sonra bilmem kime ve kimlere, şimdi de bir başkalarına ve bir bakmışsınız kendilerine bey’at toplamak içün kapı kapı dilenirler de!. Ateizma kuyrukları ile diyalog içün onlarla aşna-fişne olmak ve “Sosyal etkinlik, sokak çocukluğu ve aktivite!” bunların kan grubu gibi bir nesnedir!… Olamaz mı?
Neden olmasın?. Onlarda bu surat, bu fıtrat, bu tıynet, bu cibilliyet ve bu bilmem ne oldukdan sonra, daha neler ve neler içün de kapı kapı dolaşırlar…
Çünki onlar, her kapıyı açan maymuncuğa benzerler!
(İntişârı: 03.06.2012)