(1) Bataklıkda Gül Veya Gülistanda Zakkum, Yahut Da, Dinsiz Rejimde “Dindâr Gençlik!” Yetiştirmek…
12 Şubat 2012
En Büyük Zulüm Şirk Ve En Büyük Darbe Vahye Karşı Yapılandır…
5 Nisan 2012

T.C. Hükûmeti politikacılarının (dün) de, “modern” kelimesini ekleyerek “dindar gençlik yetiştirmek!” şovu devam etdi!. “Dindâr gençlik

BATAKLIKDA GÜL VEYA GÜLİSTANDA ZAKKUM, YAHUT DA, DİNSİZ REJİMDE “DİNDÂR GENÇLİK!” YETİŞTİRMEK…

(2)

Ahmed SELÂMÎ

 

T.C. Hükûmeti politikacılarının (dün) de, “modern” kelimesini ekleyerek “dindar gençlik yetiştirmek!” şovu devam etdi!. “Dindâr gençlik yetiştirmek!” zâten varlığını pek açık etmeyen politik bir yemlemeden ibâretken, şimdi bunun, “modern-dindâr gençlik yetiştirmeye!” inkılâb edişi, elbetde boşuna ve rastgele söylenmiş bir söz değildir. Birilerinin ve bir yerlerin öksürüğü kuvvetli çıkınca, T.C. politikacılarının nasıl dümen kırdıkları, Tanzimat’dan, meşrûtiyet ve hele cumhuriyetden beri ve  nice “kaptanzâdelerde” de, iyiden iyiye görülmüş bir keyfiyet!.

Neden 3-5 hafta sonra bu yemlemeye “modern” kelimesi ilâve edilmişdir?. Bu milletin başına bir belâ olarak geçirilen modernizma, “asrî şeylere düşkünlük, yenilikçilik, dolayısıyla gelenekçiliğe karşı duruş” olarak bir ma’nâ ifâde eder… Bir evvelki DİB başı olan adamın da, alâmeleinnâs, “İslâmiyet’de revizyonizma!” istemesi, bu ifâdenin bir başka şekilde dillendirilmesidir; ve bu, 90 senelik dindışı planların kuvveden fiile geçirilmesi işi… Revizyonizma, “bir din veya doktrin veya ideolojinin, esaslarını tartışmayı ve onlarda değişiklik yapmayı kabûl etmek…”

Gerek modernist olsun, gerekse revizyonist olsun, bu makûle adamların hedefi, “gelenekçilik” olarak ve küçümseyerek tavsif etdikleri 15 asırlık “edille-i şer’iyyesi” ile dimdik ayakda duran İslâm’ın esaslarında, Lutercilik eli gezdirmek; ve iblisden ve onun dünya çapındaki mihraklarından “âferinler!” devşirmek…

Demek istiyoruz ki, en son şekli ile “modern-dindâr gençlik yetiştirme!” davulunun çalınışı, sâdece bir tokmak sallayışdır; ve bunun, keyfiyet ortaya koyucu bir cihetinin düşünülmesi aslâ beklenilemez… Mâzîdeki bir takım manzaralara nazar atfetmek isteyişimiz de, T.C. temelinin, böyle müsbet bir “yetiştirmeye!” kat’ıyyen müsâid olmadığını isbâta matufdur… Ve buyrun, buna devam edelim: 

PROF. ÂİŞE KADIOĞLU’NDAN, TÜRKİYE’DE İSLÂMİYYET’İN YASAKLANDIĞININ TESBİTİ…

Şimdi biz Prof. Âişe Kadıoğlu’nun Londra’daki bir konuşmasından şunları da nakledelim:

“-…Kadıoğlu, 1920 yılından 1923 yılına kadar İslâm’ı dışlamayan bir modernleşme öngörülürken, Cumhuriyet elitlerinin 1923’ten sonra dine karşı tutum takındığını belirtti…..

…Aynı zamanda Oxford Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olan Kadıoğlu, Londra’da London School of Economics’te (LSE), “Türkiye’de Laiklik” konulu seminerde konuştu. Laikliğin kendine uygun bir İslâm icat ettiğini kaydeden Kadıoğlu, bu din anlayışının devlete sadık bir aygıt olmasının amaçlandığını kaydetti….

…Cumhuriyet elitlerinin gelişmenin önündeki en büyük engelin İslâm olduğunu düşündüğünü ve bu yüzden islâmî kurum ve kuruluşların kapatıldığını ifade eden Kadıoğlu, “Hatta bazı Cumhuriyet elitleri, Hıristiyanlığa geçmeyi bile düşündü. “Eğer İslâm’ı bırakıp Hıristiyanlığı seçersek, gelişebiliriz” düşüncesi vardı. Mesela Mahmut Esat Bozkurt, “İslam gelişmenin önünde bir engel. Biz bununla devam edemeyiz demiştir” dedi…..

İşte “Kurtarıcı ve yokdan ulus yaratdığı” kabûl edilen; ve arapçadan ârî bir isme sâhib olmak üzere bir ara adını “Kamal” da yapan 1. Şef Paşanın, dehşet saçan inkilâbları hakkında bizzat kendi i’tirafçılığı:

-1910′larda Abdullâh Cevdet maskarasının İctihâd’ında (yani Abdullah Cevdet’in İctihad isimli mecmuası kastediliyor) bir yazı okumuşdum. Milletlerin maddî ve ma’nevî varlıklarından bahs ediyordu. Alman mütefekkiri Ludwig Büchner, ma’nevî boşlukları doldurulmamış, beslenmemiş milletlerin, hangi maddî seviyede olursa olsun, bir gün çökeceğini anlatıyor ve isbatlıyordu. “Târihten, zaferlerden, büyük adamlardan mahrum milletler, maddî imkânları geniş olsa da, ciddî bir sallantıya dayanamazlar, çöküp giderler!” diyordu… Birdenbire düşündüm, ‘LAİKİZ..’ dedik, dinle alâkamızı devlet olarak kesdik… ‘CUMHÛRİYETİZ..’ dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için SALTANAT devrini kötüledik… KAZANILMIŞ BÜYÜK ZAFERLERİ bile birkaç satırla geçiştirmeye kalkışdık… LÂTİN HARFLERİNİ aldık, yeni nesilleri binlerce yıllık TÂRİH hazînesinden mahrûm bıraktık.” (Ruşen Eşref Ünaydın anlatıyor-16 Kasım 1974 Târihli Milliyet, İsmet Bozdağ)

DİB denen yeri ve (layıklık) denen (anti-İslâm) jekoben ideolojiyi iyi anlamak içün, evvelâ bir hâtıra nakletmeliyiz:

5 nisan 2005 tarihli yazısında, hukukçu Süleyman Arif Emre, “Layiklik slogan hâline getiriliyor” serlevhasıyla şu câlib-i dikkat satırları kaydetmektedir:

“-Laiklik denilince, Ankara hukuk fakültesinde Lozan dersi veren Prof. Süheyb Derbil’i hatırlarım. Hoca, Lozan muâhedesinin gizli müzâkere safhalarını anlatırken, “Biz Lozan’da, batılılara, zamânla bu millete İslâm’ı unutduracağız diye söz verdik… Bu söz üzerine, sert tartışmalar bitdi ve böylece muâhede imzâlandı” demişdir… “

Süleyman Arif Bey’in yazısı, Çankaya’yı da içine alan şu satırlarla daha da câlib-i dikkat olarak şöyle devâm ediyor:

“-Bu gizli anlaşma hâdisesini, Eski cumhûrreislerinden C. Bayar da te’yîd etmişdir. 1965 devresinde Gümüşhâne meb’ûsu olan arkadaşım Ali İhsan Çelikkan anlatmışdı. Ali İhsan Çelikkan, hukuk fakültesi talebesi iken, Millî Türk Talebe Birliği teşkîlâtını temsîlen bir hey’et hâlinde Celal Bayar’ı ziyâret ediyorlar. Söz, LAYİKLİĞİN ESAS GÂYESİNİN NE OLDUĞU MEVZÛUNA GETİRİLİYOR. Bayar onlara:

“- ÇOCUKLAR BİZ BATILILARA LOZAN’DA SÖZ VERDİK, İSLÂMİYYET’İ BİR ZAMAN SÜRECİ SONUNDA HALKA UNUTDURACAĞIZ. BEN, BU SÖZÜN BEKÇİSİYİM. BENDEN SONRAKİLER DE BU VAZÎFEYE DEVAM EDECEKLER.”

 Diye beyânda bulunduğunu Ali İhsan Bey bana nakletmişdi…”

Bütün bunlardan sonra, acaba hangi İslâmiyet ortada bırakılmışdır ki, o İslâmiyet esas alınacak; ve o dine göre de devlet eliyle “dindar gençlik yetiştirilecek!”

Hangi İslâmiyet???

Veya, bataklıkda gülistan!!!

Bunun cevabını, 19.2.2012 günü aynı politikacılar verdi; ve bizim iddiamız da, kavl-i mücerredde kalmayıb, vesîkasına kavuşmuş oldu:

MODERN ve DİNDAR gençlik!”

Üstelik de bu gençliğin bazı vasıfları, Merhûm Üstad Necib Fazıl Beyin “Gençliğe Hitâbe”sinden aşırılan (intihâl edilen) kelime ve bazı cümlelerle süslenmiş oldu!…

Erkekçe denilmeliydi ki:

“- Büyük Üstâd Merhûm Necib Fâzıl Bey’in kalem ve sesinde kıvamını bulan “Gençliği”, O’nun izinde, îmânında, peşinde, çizgisinde, fikrinde, çilesinde, kıvamında, öfkesinde, aşk ve vecdinde, dîninde ve kininde olarak hiçbir beşerî kanala ve patikaya sapmadan dosdoğru yetiştirmenin; ve Üstâd Merhûmun bir ömür çilesini çekdiği nûr silsilesinin mührünü taşıyarak ve topyekûn dünyâ iblislerine meydan okuyarak yetiştirecek ve istikbâle bu pencereden bakmanın dışında zerre kadar bir cihet tasavvuru da taşımayacağız!”

Üstâd Merhûmun adını bile ağzına almaya yüreği yetmeden, O’nun kelime ve satırları üzerinden menfaat ve yemlemelere tenezzül edilecek öyle mi?

Güldürmeyin politika cambazları!

Saftirikleri inandırıb onları kandırmanız mümkindir; amma, aklı başında birtek müslüman, Mısır, Libya ve Tunus’da “laiklik misyoneri!” gibi dolaşan bir Ankara politikacısının “dindar gençlik yetiştirme!” yemine, hele son günlerde eklediği “modern-dindâr gençlik!” revizyonundan sonra,  artık zerre kadar inanamaz ve buna sâdece gülüp geçer!

  1. Cumhuriyet Şefi Müteveffâ Bayar Birâderin “bu işi mihrabdan halledeceğiz!” sözü de, tam manâsıyla işletilmiş; ve bu millete, İslâm dışı bir “İslâm!” zorla ve iliklerine kadar şırınga edilmişdir. 1924’de DİB denen yer ve 1946’da açılan imam-hatibler ve 1949’da açılan Ankara İlahiyât Fak. ve diğer enstitü ve fakülteler, hep bu İslâmdışı “İslâm” dininin, modernist, reformist ve revizyonist kalıplara dökülecek müntesiblerini imâl etmek ve tornadan çıkarmak üzere açılmışlardır ki, İstisnâlar da kâideyi bozamaz… Bayar’ın dilindeki “bekçilik!” bugün de aynen devam ediyor; ve bir ülke çapındaki maarif, 12 yıla çıkarılmak istenen ateist ve pozitivist ihânet tzgâhı hâlinde el’ân gözümüzün önünde heykelleşip duruyor!

Bugün, DİB ve İlâhiyatlarda köşe başlarını tutanlara bakılırsa, mes’ele bedâhaten ortadadır. Buna siz, bir de Okyanus Ötesi cebhenin cemaat denen bünyesindeki  “hoşgörü ve diyalog!” lâfzı altında dehhâmeleşen patalojik tahriflerini ekleyiniz!

İşte bataklık.. ve siz, burada “gül yetiştirib mıntıkayı gülistân eyliyeceğim!” diyen adamların sözüne (yemlerine) kaç paralık kıymet vermek icab eder, aklı yerinden oynamıyanlar olarak fikrediniz!

İkisi müstesnâ bütün DİB’lığı başına geçirilen adamlar, şimdikiler de dâhil, bu dîni, aslından çıkarıb reformize, modernize ve revizyonize ederek “cumhuriyet ilkelerine uydurmaya çalışmışlar ve hâlâ da çalışmaktadırlar!”

Şimdiki GÖRMEZ denilen ve DİB başındaki adamın, 15 asırdır Allâh Rasûlü Aleyhisselâm’ın “Hadîs-i Şeriflerine!” bile nasıl “hikmetli sözler!” diyerek, onları kıymetden düşürmek ve sıradan bir filozof ve (hakîm) zevâtın sözleri derekesine indirmek fitnesi ihdâs etdiği, îmânı çürümeyenlerce düşünülsün…

Daha birkaç hafta evvel, (9.2.2012 Cuma gecesi), şu bilmem ne tv’nin, Türkçesi alabildiğine bozuk, fesâhati alabildiğine berbat ve İslâm malûmâtı alabildiğine sıfırın altındaki spikerinin önüne geçerek, 19-20 saatleri arasında yine aynı kemküm vasfının  sahibi ve sâbık DİB başkanı (Y..dakoğlu) nam adamın, İslâm dışı “İslâm” propagandasını nasıl (i…sce) yürütdüğüne bir bakalım. Buyrun bir zamanın köşeli kafasında sarık ve sırtında sırmalı cübbe taşıyan İlâhiyat profesörünün, îmân dışı saptırmaları:

1)   “İyi bir hristiyan ahlâklıdır.”

2)   “İslâm âleminin bugünki hâl-i pürmelâli takdîr-i ilâhî değildir.”

3)   “Ahlâkın kaynağı sâdece Müslümanlık değildir.”

4)   “Dindarlığımızı 21. Yüzyıla indirgemeliyiz, 3. Ve 4. Asrın dindarlığı ile yürüyemeyiz.”

5)   “Dindar gençlik yetiştirmek, âileye, gruplara, cemaatlere bırakılmamalı, bunu devlet yapmalı, DİB ve imam-hatib ve ilahiyatlar bu işi yürütmelidir.”

Ve mumâileyh ilâve buyurdular ki, T.C.’de 300-400 ilâhiyât Profesörü vardır ve işte, bunlarla “modern-dindar gençlik yetiştirilecekdir!”

Adam demek istiyor ki:

“-Ben nasıl yetişmiş ve bir zamanın “dindar gençliğini” temsîl etmişsem, bundan sonrası da, benim kellemin içini taşıyanlardan mürekkeb olmalı ki, dindar gençlik yetişmiş olsun!”

Yani, daha sadece bir-iki saatin içinde ve en az 5 maddede topladığımız  şu yukarıya aldığımız müthiş ve nâmütenâhî îmânî çarpıklık ve ucûbeliklere siz, adı geçenin on yıllara serdiği sakatlıkları da eklerseniz, “modern-dindar gençlik yetiştirme!” tuzağının altındaki felâketleri, belki sadece yüzde biri ile görüb yakalayabilirsiniz…

(İntişârı: 19.02.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir