Şevket Eygi Bey şöyle tahrîr eyleyüb “beytülmâl-i müslimîn” hakkında pek alâkasız ve abes şeyler ortaya atmış ve şöyle yazmışdı:
“Şu anda ülkemizdeki yasal genelevler faaliyetlerine ve ‘seks hizmetlerine’ kolluk kuvvetlerinin himayesinde devam etmektedir. Bu seks köleliği kurumlarından toplanan KDV’ler ve diğer vergiler genel bütçeye katılmaktadır. Böylece beytülmale haram, uğursuz, necis, pis, iğrenç, çökertici gelir ilaveleri yapılmaktadır.”
1) Kerhâne faaliyetleri, Ş.Bey’in “ülkesinde, kolluk kuvvetlerinin himâyesinde devam etmekteymiş!” Pekiy kolluk kuvvetleri kimin himâyesinde? O himâye edilenler kimin himâyesinde? Onlar kimin, bir sonrakiler?. İş nereye gelib çatıyor?!. Eğer o fâhişeler resmen ve alenen bir ülkede icrâ-yı habâset ve necâset saçmakda böylesine “himâye” altında olup da “başörtülülerin başörtüsü!” bu ülkede bunun yüzde biri kadar “himâye” altında değilse, o memleketde “iffet ve nâmus mefhûmu” diye bir şey kalmış olacak mıdır?. Ve oradaki millet de, “ulus” denen ve yahudi dilinde “sürü” demek olan bir nesneye inkilâb etmiş mi kabûl edilecekdir?.
2) Şevket Bey’e göre “Bu sex kurumlarından toplanan KDV’ler ve diğer vergiler umûmî bütçeye katılmaktadır. Böylece BEYTÜLMÂLE (!) haram, uğursuz, necis, pis, iğrenç, çökertici gelir ilâveleri yapılmaktadır.”
Bu kabil fuzûliyât ve sapmalara selefimiz “teşehhî” demiş, ammâ, biz hatır içün bu kabil şeylere “mostralık ictihâd!” da desek olur!!!
“İctihâd kapısı kilitli değil kapalıdır!” derken, öte yandan da “istemem ammâ, yan cebime koysan da olur!” hesâbı, kendin zırt pırt rafadanlık teşehhîler yumurtlayacaksın!. Hem “ictihâd” yapanlara, o diyalogçu tâifelere, Kaşar Nârî, Z. Meyaz ve Haltettin Haramânî, Okyanus Ötesi ve Salamon Beleş gibi müctehid (!) sürü ve ilâhiyatçılara ve AB normlarına aykırı halt etmekden ödü patlayan DİB başı görmez takımlarına “ehl-i sünnet avukatı!!!” olarak veryansın edeceksin; hem de, kendi teşehhîlerini pardon ictihadlarını, gün geçmez ki Erbakan cerîde-i millîsinden, bu minvâl üzre boca edib duracaksın!. Buna, “bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu!” değil, bu ne hıyar turşusu denir!
Bu yüksek “sünnî” avukat ictihâdına göre anlıyoruz ki, “genel bütçe” demek, “BEYTÜLMÂL!” demekmiş!. Allâhümmahfaznâ Yâ Rabb, sana sığındık!. Eygi Bey’in pek çok sevdiği, müstakbel halîfe-i müslimîn, Pensilvanya’lı hocfendi, haham, papaz ve kardinal arkadaşlarıyla ve onların peşindekilerle hemhâl olmakdan vakit bulup, böyle Eygi ictihadlarını duysa, belki de, “ulan bu herif ictihâd istihsâl ve üretiminde beni geçiyor mu ne!” diyerek tepesi atar; ve o bile, okkalı bir “HAFİZENÂLLÂH!” çekmeden edemez!.
Kerhânelerden toplanan KDV’ler ve diğer vergiler bütçeye katılınca, demek ki, “BEYTÜLMÂLE haram, uğursuz, necis, pis, iğrenç, çökertici ilâveler (katkı maddeleri)” baba dilimizle “mevadd-ı ecnebiyye” dühûl ve hulûl edecek!. Ve oradan da bunları, hisseleri nisbetinde hortumlayıp (zık…lanan) Patagonya devlet-i ılmâniyyesinin milyonlarca hatta on milyonlarca me’mûrîn ve me’mûrâtı ve mütekâidîn ü mütekâidâtı dahî, ol mevadd-ı ecnebiyyeyi husûsan ekl ü şürb etmekle, vücûd-ı pâklerini telvis ile haramlara dahî bulayarak (telbis eylemekte); ve âkıbet de, nâr-ı cahîme doğru bissür’ah seğirtmek olacakdır!.
İmdi, Bay Eygi, mücerred “Devlet-i İslâmiyye” ve “Hılâfet-i İslâmiyye” ve “cemâat-i İslâmiyye” ve sâir islâmî vâhidlere hass olan “beytülmâl-i müslimîne”, nerede ve hangi zemanda (hâşâ min huzûr ve onbinlerce hâşâ ve kellâ), böyle “kerhâne KDV’leri” ve benzeri necâset hafriyat ve kanalizasyonları kazılıp döşenmiş, bir tek misâl versin!. Veremezse, âcileten tevbe-i nasûh ile tevbe ede…
“Laik ve dembokratım” diyen bir devletin “beytülmâlinden” bahsedilemez… Bütün “Laik ve dembokrat” devletlerin “bütçesi!” vardır, ammâ “beytülmalleri” yokdur ve olamaz!. Fransa devlet-i ılmâniyyesinin ve düvel-i hristiyâniyyenin hiçbirinde “beytülmâl”den bahsedilemez… Zîrâ bu, bâlâda arzetdiğimiz vechile, hükûmât-ı İslâmiyye ve “islâmî vâhidlere” âid İslâm bütünü içinde vücûd bulan husûsî bir hazînenin Şerîat ıstılâhâtındaki ismidir. Fransa devlet-i ılmâniyyesi veya Türkiye devlet-i ılmâniyyesi veya İngiliz devlet-i hıristiyâniyyesi başındaki reis-i devlet veya reis-i hükûmet olarak bulunan bir adam veya madam kişilere “veliyyülemr, halîfe-i müslimîn, ülülemr” demek, ne kadar abes ve cehâlet vesîkası olarak sırıtan bir manzara ortaya koyarsa, İslâm’dışı herhangi bir devlet bütçesine de “beytülmâl” demek o kadar abes ve sırıtan bir keyfiyetdir…
Herhangi bir devlet, “Ben laik, dembokrat, ateist, çağdaş, kamalist, gukuklu ve sosyalli bir devlet olarak pasaport verdiğim organizmaları “vatandaşım!” olarak tanırım!” demese de; “benim teb’am vardır; ve o, teb’a-yı müslimîn ve müslimât ile zımmîlerden ibâretdir!” dese, öf öf öf, cümle çağdaş ve kendini piç görmeyen kalabalıklar, meydanlara taşar, Arınçgillerin “uçkur” suçlamalarına ma’rûz Tunceli “saylavı” Kameriyye takımları ve yalova Kaymakamı, pardon, şu muharremâtdan Muharrem meb’us gibi “ulus iri ve besilileri!” ve nice cehele veznindeki CeHePe asâkir-i kemâliyyesi, alimallâh ortalığı ufûnetden geçilmez hâle getirir, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmazlar, Karayalçın gibi yakar yıkarız nârası atarlar… Hiç laik, dembokrat bir cumhûriyetde “teb’a-yı müslimîn ve zımmîler!” diye iki kısım ehâlî (teb’a) olur mu arkadaş?. Tevbeler olsun!. Bu ne demekdir, bu, Kıyâmetin alâmet-i kübrâsından değildir ammâ, ağleb-i ihtimâl alâmât-ı suğrasının bir cüz’-i lâzımıdır!
“Laik, dembokrat bir cumhûriyetin Şerîat kânunları, vahyi reddetmeyi lâzım-ı gayr-ı mufârıkı olarak görür!” gibi bir cümle kursak, burada görünen, perhizlik lâhana turşusu mu, yoksa perhizlik hıyar turşusu gibi bir sebzevat mıdır?
Hâkezâ, “Müslümanların tanrısı ALLÂHDIR” denir; ammâ yehudilerin tanrısı Allâh Azze değil, Yahve’dir… Yehûdîler “bizim tanrımız Yahve’dir!” der… Fransız, “benim tanrım Dieu’dür!” der… Berikininki “God!” v.s… Müslümanların God’undan, Hıristiyanların Yahve’sinden ve Yahudilerin hâşâ Allâh’ından bahsetmek ne kadar büyük bir cehâlet ve dalâletse, gayr-i müslimlerin “beytülmâlinden” bahsetmek de aynen öyledir…
Hıristiyan “Hılâfeti!” ne kadar olmazsa, laik-dembokratiklerin de “beytülmâli” o kadar olmaz…
Bütçe, bütçedir ve bir milletin veya milletlerin umûmî hazînesidir; beytülmâl ise beytülmâldir ve bu, bir tek İslâm Milletine âid bir hazînedir; ve bunun muhâfazası da, şer’î idârenin veya eyâletlerin kendilerine âid olmakla berâber tasarruf hakkı da haçlı standartlarına ayarlı kafaların alamıyacağı kadar bambaşkadır…
“Beytülmâl-i müslimîn”, Allâh ve Rasûlü’ne itaat edenlerin; “Allâh’ın indirdiği ile hükmetmiyenler kâfirlerin, zâlimlerin ve fâsıkların tâ kendisidir!” hükmüne îmân edenlerin; “isrâf haramdır ve müsrifler ıhvânüş’şeyâtîndir” hükmünü tasdîk ve tahsîn edenlerin; “emâneti ehline vermenin Allâh emri olduğunu” ve Şerîat adâleti dışında mutlak adâlet olamıyacağını kabûl edenlerin; zekât farzını ve fâiz necâsetinin haramlığını tasdik ve tahsin edenlerin; “günümüzde fâizsiz ekonomi düşünülemez!” demiyenlerin; heykellere ve nice anıt kubûr v.s.lere tapınmayan ve onların önünde kıyâmda durmayanların; Âhıret’e îmân ile, orada zerre kadar hayır ve şerr hesâbının verileceğine inananların; yehûd ve nasârâyı dost ittihaz etmiyenlerin ve “onların birlikleri içine gireceğiz!” diye eşiklerine baş koymıyanların, onların kuyruklarına takılmayanların ve “ibrâhimî dinler!” şirknânesi yemiyenlerin; kendilerini haçlılara kullandırmak üzere onlara satmıyanların, hulâsa tevhîd ehli müslümanların hazînesidir… Oradan yapılan her harcama, Allâh adına yapılır, onun dışındaki bütçelerden yapılan harcamalar tâğût adına yapılır…
Büyük Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri tefsîrinde buyurur:
“- Tevhîdin ilk netîce-i ameliyyesi, her masrafı Allâh içün yapdıran bir iktisâd-ı amelîdir.” (c: 3, s: 2060-62)
Büyük Müfessirin satırlarına devamı, müteakıb yazıya havâle edelim…
(Mâba’di var)
(İntişârı: 22.12.2012)