Millî Görüş Lideri, 54. Hükûmet-i Ilmâniyye ve Cumhûriyye Sadrâzamlarından, Profesör Doktor Necmüddîn Erbakan Hazretleri’nin halefi, “Saygıdeğer” Kamalak Bey ile alâkalı (3. Kasım. 2013) tarih-i efrencîsiyle medyaya düşen haber-i meşhûrdan bir cüz, aynen aşağıda teşrîh masasına yatırılmışdır… Kıraat buyrula:
“Saadet Partisi’nin Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonunda düzenlediği “2014 Mahalli İdareler Seçimi Büyük Hamle Toplantısı”nda konuşan Prof. Dr. Kamalak, tek gayelerinin hakkı hakim kılmak olduğunda kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini belirtti.”
“Tek gâye Hakkı hâkim kılmak…”
Yanlış okumadınız, tek gâye bu! Erbakan’dan tevârüs edilen dembokratik klişe formüllerden, muhtevâsı en geniş ve en lâstikli olanı!
Hangi usûlle “Hakk hâkim” kılınacak?. Erbakan usûlüyle ise, o, 69’dan, son nefesini verdiği dakikaya kadar “dembokratik” usûllerle, “Tek gayem HAKK’ı hâkim kılmak olduğunda kimsenin şübhesinin olmaması” şeklindeki reklâmı, tam 40 yıl yapdı, söyledi durdu! Fakat bir 40 yıl daha söyleseydi, gene de “Hakkı hâkim kılamazdı!..” Zîrâ, nazarında Hakk ne idi ve ona nasıl gidecekdi, bunu sâdece kendisi biliyordu!. Ve etrâfındaki “balmumu âdemlerin” dahî bunu bildiği söylenemez!.
“Cumhûriyeti biz kurduk!” diyen oydu!. Mefhûm-ı mûhâlifinden gidersek, “Hılâfeti biz yıkdık!” demiş oluyordu!
Böylece, “Tek gâye olan Hakkın Hâkimiyyetine!” yıka kura gidilecekdi!
“Atatürk sağ olsaydı bize oy verirdi!” diyen de oydu…
Bu kabil oyları torbasına doldurub, sâdece kendisinin bildiği o “Tek gâye olan Hakk’ın Hâkimiyyetine!” nasıl ve hangi vâsıta veya bineklerle gidilirdi, çok meraklı sualler!. O “HAKK” denen şeye bu tarafdan, o tarafdan, 6 cihetden baksanız, anlamak mümkin değildi…Binbir çeşit adam ve madamın oyları ile, aceba Hakk’a mı, halkalıya mı gidilirdi?. Bu “Hakk” denen şey acebâ, nerede, nasıl ve kimden öğrenilecekdi? Gerçi onlara göre bütün bu incelikleri, “HANS anlamış ve lâkin Hasan anlıyamamışdı!”
İşte, Kamalak Bey de bu dangalak takıma takıyordu!
“Avrupadaki gibi demokrasi ve laiklik istiyoruz!” diye 40 yıl politika yapan da Erbakan idi!. Aceba “hakkı hâkim kılmakdan” murâd, “cumhûriyeti kurdukdan” ve “hılâfeti yıkdıkdan” sonra, “Avrupa’daki gibi bir laiklik ve demokrasi” mi kurmakdı?
“Vehhâbîlerle kültür anlaşması!” yapan dahî Erbakan Hazretleri idi!. Vefat etdiği ve yürümeye bile mecâli olmadığı son yıl içinde, son yurtdışı kutsal ziyâretini de, sarık cübbeli Âyetullâh ve Hüccetullâh’ların cirit atdığı “İran İslâm Cumhûriyetine!” yapmış ve çok mus’ûd ve bahtiyâr olmuşdu. Acemistanlı “Şii kardeşleriyle” çok iyi ahenk kurduğu da haberlere aksetmişdi!. “Tek gâye Hakkın Hâkimiyyeti!” olunca, hem Saudî vehhâbîlerine, hem de onların tam tersi Acemistan şiilerine yaklaşmak, belki de en politik, en kârlı ve en kurnazca yoldu! Tabii bunu, vehhâbilerle şiilerin nasıl yedikleri veya yiyemedikleri, apayrı mevzûlar!. Müteveffa Humeyni zemanında ise, 54. Hükûmet-i ılmâniyyenin başbakanı, İran’a kâbul edilmemiş ters köşe eylenmişdi!
1974’de, Mısırlı Mason Abduh’un şâkirdi Reşid Rızâ denen telfikçi musîbetin ehl-i sünnet mezheblerini alay edib küçümseyen ve hafife alan kitabını, “Mezâhibin telfîki ve bir noktaya cem’i” adıyla ve Meşhur Cumhuriyet Müctehidi Hayrettin Karaman nâm adama sâdeleştirtib, el çabukluğu ile ve devlet kasasından bastırıb, bütün T.C. müftülük, imam hatib mektebi, İslâm enstitüsü, ilâhiyatları, DİB teşkilatları ve kütübhânelere dağıtdıran da, Erbakan’ın Devlet Bakanı S.A.Emre Bey’in emrindeki DİB başı Süleyman Ateş ve Karamangiller değil miydi acebâ? Bütün bu faaliyyetler, “Tek gâyenin Hakkın Hâkimiyyeti!” olduğunu göstermeye yetmez miydi? Yeterdi de, o “hakk” ne idi, onu çözüb anlayabilmiş olmak, hâlâ en büyük ve en mühim mes’ele… Onun, “hangi niyete göre yersen o olur” denilen bazı muhayyel meyvalar gibi bir şey olduğunu kabul etsek bile, aceba öyle miydi, bu bile sâbit değil!.
“Tek gâye, Hakkın Hâkimiyyeti olduğu!” içün, Parti organı Milli(gaz)’de, Milli Görüş Lideri, hatta “Dünya Lideri” Erbakan, “Mehdî, Müctehid, Müceddid” ilân ediliyor; “Peygamber misyonlu Lider!” diye başmakaleler bile kaleme alınıyordu…
Hind filozofu Tagor’u, Rahşan (Asıl adı İbrânicesiyle Raşel) hanımla ziyâret etmek içün taaa Hindistana gidib de, Dedesi Büyük âlim ve Mekke Kâdısı Dadaylı Merhûm Mustafa Şükrü Efendi Hazretlerinin kabr-i şerîfini hiç hesâba katmıyan; ve son demlerinde Büyük “Başörtüsü” Kahramanı Kavakçı Bayan içün “Burası devlete meydan okuma yeri değildir, bu kadına haddini bildirin!” diyerek, fıtık olacakleyin bağırıb kaş çatan ve yüz karartan ve işte böylesine (az.lı) başörtüsü düşmanı yani “eşarp” veya “türban” dolayısıyla ve aslında din (düş.anı); ve ömrünü “Osmanlı Şerîat Düzeni” diye Şeriatı levmetmekle geçiren bir müteveffayı, 1974’de koalisyon yaparak “başvekîl” yapan ve (altı.oklu) kelleyi iktidâra taşıyan ve o hukûmetin koyduğu vergileri televizyonlardan (Ecevito Büllende) yoldaşın kalem-i mahsûs müdîri gibi bizzat kendisi okuyan dahî, Kamalak Beyin sevgili ve biricik Lideri Erbakan Hazretleri değil miydi?
Onun “Hâkim kılamadığı Hakk’ı”, Kamalak Bey nasıl ve hangi dembokrasinin, hangi tür cumhûriyeti ve hangi tür laikliği ile “Hâkim kılacakdır”, böyyük merak içreyiz!.. Kusur ve küsûrâta bakmazsa, “bunda kimsenin şübhesi olmaması gerekir” buyurmasına rağmen, biz, tam 40 küsûr senedir, cidden “şek, şübhe ve iştibâh” içre, neredeyse kâreler bağlamakdayız!
Seçimlerden bir seçim ve geçim evveli, Erbakan Hazretleri “Bu seçim müslümanların sayımı olacakdır!” buyurmuşdu. Lâkin müslümanların sayısı, yanılmıyorsak son seçimde % 1,24 gibi bir yerlere düşmüşdü!. Ayrıca kendisine oy vermiyen, taraftâr olmıyan ve arz-ı ihtirâmla önünde eğilmiyen nice müslümanları, “patates dininde” gördüğünü söylüyor; ve “yahudi askeri” olmakla da cezâlandırıb aforoz eyliyordu!.. Böyle yüksek bir usûl çizgisinde politika yaparak, “Hakkın hâkimiyyeti!” içün gece gündüz aerodinamik bir gayretle çalışılıyor; ve gene de o “hâkimiyyetden” bir eser görülmüyordu… Milyonlu tirilyonlu haberler havalarda uçuşuyordu!. Damatlı, gelinli, balaylı, iftar basmalı, muhalifleri susturmalı ve bilmem neli saltanatlar ve bu haberler, acebâ, hep “Hakkın Hâkimiyyeti gâyesi” içün mü ve hulûs-ı kalble mi icrâ ediliyordu?
O “Hakkın Hâkimiyyeti” denen şey aceba, ne idi, nasıl bir şeydi?. “Avrupa’daki gibi dembokrasi ve laiklik” peşinde olununca, “cumhuriyeti de biz kurduk” deyince, acaba ortaya nasıl bir “Hakk’ın hâkimiyyeti” gökden inecekdi?. Bunları seçici milyonların bilmesi de gerekmez; onlara sâdece, oy vermek ve bir de canla başla oy içün çalışmak, “sandık cihâdı” içün kelle koltukda harb meydânlarında fedâîlik ve dua, dua, dua etmek düşer ve bu yakışırdı…
Kamalak Bey de, gelecek seçimin neyin sayımı olacağına şimdiden karar vermiş olmalı; ve “hiç şübhe edilmemesi icab eden Hakkın hâkimiyyetine” hangi strateji içre sıçranacağını tesbit etmiş bulunmalıdır. Yoksa son derece iddialı bir dille “Hakk’ı hakim kılacağımızda kimsenin şübhesi olmaması gerekir!” buyurmak yakışık alamaz; ve Erbakan’ın halefi olmakla asla “örtüşüb öpüşemez!.”
Dembokratik seçimler, Erbakan Hazretleri’nin “müslümanların sayımı” dediği şey olunca, 4-5 ay sonra bir “demokratik müslüman sayımı” daha geçireceğiz demekdir! Geçen seçimdeki “dembokratik müslüman sayımı” bu seçimlerde %1.24’de kalırsa veya daha gerilere düşerse, gene ruznâmeye, “patates dinliler ve yahudi askerleri!” gibi Millî aforozlar gelir mi, bilemeyiz!. Gelse de zarar vermez, tam tersine, Erbakan’ın rûh-ı tayyibeleri, Tayyib oğlunun gömlek değişikliğine rağmen gene de şâd olur sanırız!
Bay Kamalak, nice dangalak kimesneler içün de, son derece i’cazkâr bir cümle ile karşımızda, kıraat buyrula:
“Kamalak, Türkiye ve İslam devletlerindeki olayları milli görüş penceresinden değerlendireceğini belirterek, şöyle devam etti: “Türkiye’deki önemli gelişmelerden birisi TBMM’de başörtüsü yasağının olmadığı gerçeğinin tescil edilmiş olmasıdır.”
Bu da bir büyük müjde… Millî Görüşçü müjdesi!
“Başörtüsü yasağı yokmuş!”
Ne güzel!
“Müslümanlık yasağı!” ne olacak?
“Cumhûriyeti sen kur, Avrupadaki gibi dembokrasi ve laiklik getirecek ol”, sonra da Müslümanlık yasak olsun! Olacak iş mi bu?
Bunu da dile ve kaleme alırız inşaallâh…
(intişârı: 04.11.2013)