(3) Pensilvanya’daki Hocfendi’nin Dershâneleri Tershâne Olunca, Başvekîl De Fir’avn Oldu!
18 Kasım 2013
(5) Pensilvanya’daki Hocfendi’nin Dershâneleri (Ters-Hâne) Olunca;Başvekîl De Fir’avn Oldu!
23 Kasım 2013

Karahasanoğlu, yıllardır çok sevdikleri Hocfendileri içün şunları da yazmışdı dedik: “Ben Hocaefendi’yi, şu hoşgörüsü ile tanıdım..

PENSİLVANYA’DAKİ HOCFENDİ’NİN DERSHÂNELERİ TERSHÂNE OLUNCA, BAŞVEKÎL DE FİR’AVN OLDU!

(4)

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

 

Karahasanoğlu, yıllardır çok sevdikleri Hocfendileri içün şunları da yazmışdı dedik:

“Ben Hocaefendi’yi, şu hoşgörüsü ile tanıdım..
28 Şubat’ın en tantanalı günleri..
Milli Güvenlik Kurulu kararları alınmış.
Sözkonusu olan, “dershaneler” değil..
“Allah’ın kelamı öğretilen” Kur’an kursları kapatılıyor..
“Matematik, fizik” öğretilen, “üniversiteye hazırlık amaçlı dershaneler” değil…
“Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis dersleri” verilen İmam Hatiplerin orta kısımları kapatılıyor..
Hocaefendi o karanlık günlerde bile, 28 Şubat toplantısına katılan komutanlarımız için bakın ne diyor.”

Bundan sonrası, hocfendisine âid olub, satır satır okunmıya değer; ve dünyanın en garib ve bâtıl beyânları olduğuna da şehâdet etmemek  mümkin olamaz:

“Mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa.. biz burada milli güvenlik.. milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde bulunuyorsak… ister gerçekten öyle olsun.. ister bizim içtihatlarımıza, algılamalarımıza göre.. şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise.. bizim sorumluluğumuz altındadır, bunlara müdahale etmek.. Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz, mülahazasıyla hareket ediliyorsa.. meseleyi böyle algılıyorsa.. bana göre onlar masumdurlar. Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası.”

O kumandanlar veya omzundan konuşanlar içün hocfendisi işte böyle neler demiş neler!. Onları Müctehid yapıb İmâm-ı A’zamlar seviyesine kadar çıkarmış; ve o (müctehid fi’d-din) olan kesbî ilimlere kadar vehbî ilimleri de kazanmış bu zevât-ı âl-î kadri de, o kumandanlar rütbesine kadar indirmiş!. Cübbesi adının önünde sürüklenen bir herif de, “Kamal Paşa cebinden para verib Elmalılı’ya Tefsir yazdırdı!” der; ve Elmalılı Büyük Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri’ne zerre kadar hayâ etmeden iftirâ atar; ve onu tenzîl-i rütbe ile kuyunun dibine indirirken, başkalarını da, minârenin tepesine çıkarıb oraya oturtur!.

Bu yazdırma işinin vesîkası nedir ve nerededir, şâhidleri kimlerdir; bir tek ne satır, ne de bir tek kelime vardır!

Delilsiz, hüccetsiz, işkembeden salla; ve bu da, cennetlik havâcelerin şahsiyeti ve hocafendilik seviyesi  olsun!

Ahır-saman hocaları, demek böyle oluyor!

Kaş yaparken göz çıkaran cinsden!

Sadede gelelim!

Karahasanoğlu ne diyor, buna bakalım?.

Hocfendisi, 28 şubatçı, darbeci ve heybeci kumandanlara da, “Müctehid!” deyib, İslâmiyyet’deki en büyük ilim rütbesi olan “müctehidlik” pâyesini, bu “yağlı kazıkçı, heykelperest, haçlı ve bâtıl batı hayrânı, alnı ömrünce secde görmemiş bu mürteci (müslüman) avcılarına” da bol keseden dağıtıveriyormuş!. Dünyânın 7 hârikasından en büyüğü sayılabilecek, bol kepçe bir “müctehid rütbesi dağıtım ve damıtım” şâheseri!

T.C’deki orcenırılların, “müctehid ilân edilmesi” gibi son derece bâtıl ve Hakk Dîni tepetaklak edici vesîkalar karşısında, acebâ Risâle-i Nûr diye dört dönen câmia, cemaat ve “yapılanmalar”, neden susarak başlarını kuma sokarlar; ve bu hakikati katleden satırlar karşısında, dut yemiş bülbüllere dönüb ebkem ve lâl olur ve “hâkîkatın hatırı her şeyin üstündedir” gibi îmânî ve kıymetli söz ve düsturları ne çabuk unutur ve ortada hiçbir şey yokmuş gibi uyuşturulmuş veya hipnoz edilmişcesine câmid kesilirler, cidden korkunç, ne kadar esef edilse az ve nâmütenâhî çirkin bir manzara!

Bu adamlar, Risâleler meyânında geçen “İctihâd Risâlesi” ile, yukarıya aldığımız satırlardaki tenâkuz ve sapıtmayı, nasıl îzâh ve kâbil-i te’lîf edebileceklerdir? Buna zerre kadar imkân var mıdır?. Adı geçen “ictihâd risâlesi!” ya, artık hükümsüz kabûl edilmekde; veya unutularak ademe mahkûm edilmiş bulunmakda; veyahud ara sıra nostalji kabilinden hatırlanıb teberrüken ve eskileri yâdetmek üzere hiçbir te’sîri hissedilmeden papağanvârî bir nazarla okunmaktadır…

Demek ki artık “cumhûriyet orcenırıllarına” kadar ortalığı “müctehidler” basıyor, bundan da dünyânın değil, mücerred ve büyük bir avn ü inâyet olarak “Pensilvanya’daki hocfendinin” haberi oluyor!

 Yahu evlâd, bu müthiş esrârı ve havâdisi, 16 yıldır bektâşî sırrı gibi neden içinizde tutdunuz da, Möhderemin kıt’alar arası “ibrâhimî dinler ve diyalog otoritesi olmasına” yol açdınız?. Şimdi de needeyse kâreler bağlayıb yas tutacaksınız! Ve bu zât ü zevâtın, Hökûmât-ı Tayyibât’ın ve bilmem kaç râkımlı güllük gülistanlık tepeler üzerinde “âmir-i rûhânî” saltanatıyla, neden “lâ yuhtî velâ yüs’el” ictihadlar (sayı.lamasına) meydan açdınız?. Ve bugün, onu, tepenizde “Dembokles’in Dembokrates Kılıcı” gibi sallanır hâle getirdiniz?. Neden, “haksızlıklar karşısında, hep ahras bilmem ne şeyi” gibi susdunuz?. Şimdi ise, suçu yedirecek adam ve madam arıyor; ve (yahudi günah keçisi) gibi, birilerine giydirmenin telâşını yaşıyorsunuz!. Ah, ibret alsanız da, hiç değilse, adam olub bundan sonra susmasanız, dilsiz şey gibi!

28 Şubat meş’ûm darbe-i askeriyyesinin, ÇEVİK, çelik ve çomakları içün, Okyanus Ötesi Rûhbân İmparatorluğu eş başkanı, o zaman, sizin gibi suspus olan dilsiz şeyler sa’yesinde, işte böyle hikmetli ve kerâmet ü istidrac telbisli kelâm-ı kibarlar ve vecîze-i muazzamalarda bulunmuş olmıyacak mıdır?!…

 Ve mumâileyh, hep, “şart sîgasıyla”, (olmuşsa) gibi, (ise)lerle dopdolu müthiş bir hitâbet ve “ictihadlama ve incilâlama” şâheseri düzmüş ki, dikkat ve rikkat ile kıraat buyrulmalıdır!

Hocfendi’nin “ictihad” nazariyelerine ve “ibrâhimî dinlerin” pervânesi olarak onların isbât  kaziyelerine kadar her şeyi, her esrâr ve perde arkasını, bu “ictihadlı” ifâdede  bulabilirsiniz! Hocfendi Hazıretlerinin kıymet-i ılmiyye ve usûl-i dîn’de ne kadar amîk bir ehliyet-i tâmmeye kesb-i vüsûl eylediği, böylece, der’akab ve şiddetle nazara çarpar ; ve pek muhteşem bir (vesîka) çapında olan bu beyânlar, karşımızda, “müctehid-i fi’d-din” olmanın derece-i ulyâsında bir zât-ı ahır-samanı, heykel gibi dimdik durduğu halde, bedâhat derecesinde dünyânın orta yerine çakar!

Ehemü’l-ehemmiyetine binâen, tekrar kıraat buyurmaz mısınız Efendim:

“Mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa.. biz burada milli güvenlik.. milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde bulunuyorsak… ister gerçekten öyle olsun.. ister bizim içtihatlarımıza, algılamalarımıza göre.. şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise.. bizim sorumluluğumuz altındadır, bunlara müdahale etmek.. Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz, mülahazasıyla hareket ediliyorsa.. meseleyi böyle algılıyorsa.. bana göre onlar masumdurlar. Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası.”

Hocfendi cidden müthiş!

Üzerinde nice makaleler yazılacak kadar mühim bu mevzua ileride tekrar dönmeyi düşünerek, biz, şimdilik ve sâdece, bahis mevzuu satırların, o nihâyetsiz câzibesini dile getirmekle iktifâ edelim!. 

Mumâileyh, Usûl-i Fıkıh ıstılâhâtına da, tam ve mükemmelen vâkıf!. Kime “müctehid” denilerek önünde ihtirâmlar arzedileceğine ve mezheb-i cümhûriyyesine yüz sürüleceğine, kimin postallarla müzeyyen ayaklarına kapanılacağına, kimin eşsiz bir fakîh olduğuna, neyin “ictihad” bulunduğuna kadar bilmediği yok!. Global dünyânın arayıb da bulamadığı bir hazîne, ancak bu kadar mübârek olabilir… 28 şubat darbecilerinin de “müctehid” olduklarını; hatalı, uydurmalı, kaydırmalı ve “yağlı kazıklara oturtmalı” ictihadlarla amel etmelerine rağmen, gene de (sevap) kazanacaklarını; ve cennetlik hânelerine de müsbet bir çentik atılacağını, bin sene teemmül ve tefekkür ve tezekkür ederek düşünsek, gene de ihtimâl veremezdik!. Böyle müthiş bir izah ve mes’eleleri hâll ü fasl etmek, gözümüzde olan üç paralık aklımızın güney kutbundan veya hatt-ı üstüvâsındaki yağmur ormanlarının en sık kereste kütükleri arasından bile geçemezdi! Bütün dünyanın hatta cihânın peşine takılacağı kıratda ve fıtrat-ı ilmî ve vehbîsi de en ileri râsihler derecesinde müthiş bir hoca, ancak bu kadar mükemmel ve muhteşem  olabilir; ve ictihâd mes’elesini de, ancak bu kadar şer’î nassları buz tutturarak arâzîye uydurabilir!

Bu engin ve zengin tefekkürlere dalmamıza sebeb olan Karahasanoğlu evlâdımıza da, içden ve dışdan şükranlar…

 

(Mâba’di var)

 

(İntişârı: 20.11.2013)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir