(4) Pensilvanya’daki Hocfendi’nin Dershâneleri Tershâne Olunca, Başvekîl De Fir’avn Oldu!
20 Kasım 2013
Allâh’ın Dînini Yazboz Tahtasına Çevirmenin Bedeli! Veya Bedduânın Türkçesi…
22 Aralık 2013

Karahasanoğlu ne yazmışdı: “Hocaefendi, 28 Şubat’ın komutanlarına, Kur’an öğretmeyi yasaklayan kararlarına bile, “bir sevap”

PENSİLVANYA’DAKİ HOCFENDİ’NİN DERSHÂNELERİ (TERS-HÂNE) OLUNCA;BAŞVEKÎL DE FİR’AVN OLDU!

(5)

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

 

Karahasanoğlu ne yazmışdı:

“Hocaefendi, 28 Şubat’ın komutanlarına, Kur’an öğretmeyi yasaklayan kararlarına bile, “bir sevap” kazandıracak kadar, hoşgörülü, iyiniyetli birisidir..

Şimdi AK Parti hükümetini, “Firavun”a benzetir mi hiç?”

Ne kadar doğru! 

O darbeci ve heybeci takım taklavat bile müctehidlerden olub, isâbet edemedikleri “ictihadlarına” karşılık bir sevab kazanacak; ve fakat, her yeri, yollar, köprüler, Marmaraylar, farfaraylar, gargaraylar, bolluklar, bereketler, ışıklar, mışıklar, “medeniyetler ittifâkının” Zapeteroları ile adam ve madama çeviren; ve zinâ serbestisi ile her türlü gevşeme ve dökülmeleri, Baltık memleketlerinin uçkurüstü seviyesine veya “öğrenci evleri” denen yerlerle de oraları zapdedilemez hâllere ve aşk yuvaları derecesine fırlatan, âkıl adam ve madamların insanüstü gayretleri ile de, memâlik-i etrâk ve ekrâdı güllük gülistanlık eyliyen AK ve PAK parti (partikülü) içün, “Fir’avn, Kârun, Nemrut, Tımarhânelikler!” deyû esib gürliyecek!.

Hafizenallâh!

Olacak iş mi bu, hiç böyle şey hocfendi gibi “hoşgörünün, sevgi, saygı, edeb, terbiye, nezâket ve hazâketin” evc-i bâlâsındaki bir “mehdi-i zaman ve samanyolu”, nasıl buğz ve adâvet yolu olur? Hayır bu olamaz!.. Bu, doğru, helehele dosdoğru hiç olamaz…

 Saddam füzelerinin katletdiği İsrailli çocuklar içün, O iki gözü iki çeşme, çeşm-i giryânı dâim tüllenen, Silivrideki darbeci ve heybeci paşalar içün yüreği sızlıyan, o zât-ı riyâsetpenâh-ı cihân hazıretleri, böyle bir ağız bozma ve burun kıvırmalar içine gömülebilir mi, hiç olacak iş mi bu yani?

 Bin kere hafizenallâh!

Hem, adına “enstitüler açılan, kitablar destanlar yazılan”, “Gülen dini ve Gülen Hareketi” adıyla, Vatikan, Londra, Vaşington, Bürüksel ve Telaviv’lere kadar bütün arz u semâca “kutsanmış” ve “dünyaya nizâmât verme” peşindeki bir zât, nasıl böyle ufak tefek küçücük şeyler söyler!?. Böyle zevât-ı kirâmı, “hânelerinde bin türlü teseyyüb bulunan” AK ve PÂK parti partikülleriyle karıştırmayınız!. Vatikan havasına girilib “ibrâhimî dinler” membaından mîsâk üzre feyiz alındı mı, “lâ yuhtî ve lâ yüs’el bir makâm sâhibi” olunulacağı zarûrî bir netîce bilinmelidir!. O zevâtı, dembokratik sandıkla makâm kazanan zevâtdan, çok, ama çok farklı rûhânî ve erbab sınıfından ve ulaşılmaz derecelere mâlik bilmek ve görmek icâb eder!

Tayyib Paşaya (bey’at) edenler olabilir, ammâ, Pensilvanya ruhâniyyet-i uzmâsına da (intisâb) edilince ne olacak?. Receb Paşa, AK ve PÂK partiküllere bulanmış nice vekil ve bakanları kendi adam ve madamları bilmeye devam ederse etsin; lâkin, günü gelince hepsi de BAL gibi ve BAL kişi gibi, intisablı oldukları makâm-ı uzmânın emrine itkıyâd edecekler, Paşayı arkasından hançerlemekden de aslâ hazer etmiyeceklerdir… Paşa, “parti disiplini!” bilmem neler ile kendisini avutsun dursun!

Gerçi iki tarafın da yüzü, Bâtıl Batı’ya dönükse de, Tayyib Paşa, dembokratik mantık ve kavâide sâdık olarak ve “mes’ûl bir başbakanım” diyerek, sırtında yumurta küfesiyle dolaşıyor!. Ulular ulusu kişi ise, o da, “dembokrasi İslam’la tam mutâbakât hâlinde ve onunla kâbil-i te’lîf edilmek üzere varlık ortaya koyan bir sistemdir; ve bundan artık geri dönülemez; hoşgörü ve diyalog ve ibrahîmî dinler projemizden de geri dönmek intihâr ve harakiri olur!” meâlinde kitablar yazarak asıl hedefini ve hangi misyonun adamı olduğunu pek gözel isbât ediyor; lâkin, bunu mes’ul bir şahıs olarak değil, yahudi ve haçlı muhibbânının, sevgi, saygı ve her türlü maddî ve ma’nevî tam desteği ile ve “illegal dembokrat başvekil” olarak yürütme çizgisinde bulunuyor!…

İşte, asıl kıyâmet koparan noktalar bunlardır…

Yoksa, bardak doldu, son damla lâzım ki taşsın, o da dersâne bahânesidir… Bir son damla lâzım olunca, bu da, dersâne mes’elesi olmazsa, bir başka son damla bulmak zor mu, o da kimbilir kaç tâne olarak sırada ve listede beklemektedir… Hem bu iş, artık burada bitmez, bunun arkası sökün edecekdir… Bu, bir “hâkimiyyet” mes’elesi olarak, dünya çapındaki, “hoşgörü, diyalog ve ibrahimî dinler” gibi projelerle, İslâmiyyet’in öteki dinlere üstünlüğünü yok edib, onlarla müsâvî kılınması ve batıl dinlerin de HAKK kabûl edilmesi ve etdirilmesi da’vâsıdır; ve bunun içün geri dönüş, kendi ifâdesi olarak F tipi bir “intihâr ve harakiridir…”

Bunlar anlaşılmadan, ıvır zıvırları ne kadar sıralarsanız sıralayınız, netîce hava cıvadır!

Hem, böyle arz u semâ çapında ulu kişiler, dediğimiz gibi, “dersâne, tersâne, ters-hâne, kestâne ve mestâne!” kabilinden ufak tefek ıvır zıvır işler içün ayağa kalkar ve ısyân başlatır mı hiç?. Böyle dünya çapında “kutsanmış” zevat, ancak, “üç dinin de varıb dayandığı yer Hz. İbrahimdir” noktasında son derece ısrarla ittifâk eden “ibrâhimî dinler” içün çalışır; ve verilen sözler ve ahidler mu’cebince de, ancak buralara misyoner yetiştirebilirler!. Dolayısıyla çok iyi bilinmelidir ki, bu cemaat, mekteb (okul), dersâne, etüdhâne, okumahâne, âbihâne ve ablahânelerin kapatılacağı veya bir başka şekil ve keyfiyete tahvil edileceği tehlikesi gibi azîm bir tehlike ile karşılaşıb, “ibrâhîmî dinlere misyoner” yetiştirilememesi gibi hallerde ancak ayağa kalkıb ısyân edebilir!.. Bunu da, bugünlerde gâyet güzel isbât etmiş bulunmaktadırlar!.

Böyle azîm bir tehlike var mı yok mu, Ali Bey oğlumuz, evvelâ buna bakacaksın!. Öyle ıvır zıvır mes’eleler ile milleti asıl sebeblerden uzaklaştırarak, önlerine çer-çöp kabilinden, yok “yahudi otoritesi” demiş, yok “çapulcu demeyin” demiş, yok “Hakan Fidanı” gözü kesmemiş, yok şunu demiş yok bunu etmiş gibi, esasın milyarda biri etmiyecek ıvır zıvırlarla milleti oyalamayın!… Asıl hedef ne, onu gösterebiliyor musunuz, o zaman yazdıklarınız bir halta yarar, yoksa, vırvırdan öteye geçemezsiniz!

Ali Bey oğlumuzun yazısına hâtime çekmek üzreyiz, az kaldı, lütfen kıraat buyrula:

Benzetirse, talebeleri demez mi kendisine, “Hocam, ne iş bu?”
Hayır, inanmıyorum..
“Darbelerin yumruğunu yedik” der mi hocaefendi!..
28 Şubat generallerini bile İslam müçtehidi yapmıştı.. “Bir sevap kazandırmıştı” onlara..
Sadece 28 şubatçılara değil..
Kenan Evren’e de bakın ne demişti: “Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ama seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir.”

(Ken.n) bile, hani şu resimci, darbeci ve heybeci (Ken.n) bile, “ibrâhimî dinlerin” akâidine göre “cennete girebilir” amma, şu bizim, Kılçıkdaroğlu’nun “Dikizci Tayyibi” giremez; ve “Fir’avn, Kârun, Nemrut ve tımarhânelik” olmakdan da kurtulamaz!  Cemaat ise, bu “Firavun, Nemrut, Kârun ve tımarhânelik” lâflarını duydukça, zulme uğramanın çıldırma derecesine motive ediliyor, zıvanadan çıkıyor, sanki kıyâmet kopdu kopacak!

Karahasanoğlu devam eder:

“Bu denli hoşgörülü bir Hocamız.. Küçücük fırsatlarla insanları cennete gönderen Hocamız.. İmam Hatipleri tekrar açan. Kur’an kurslarına yaş sınırını kaldıran siyasilere, “Firavun” der mi hiç?
Derse, özgür ve samimi beyanı olur mu bu?
ABD’de kalmaya devam etmesi.. Zaten tartışmalara sebep oluyordu..
Bu denli çelişkili açıklamalar yapması, “Hocaefendi’nin şahsına tuzak” iddialarını ciddileştirmez mi?”

Aynen öyle…

Kıyamet kopmak üzere dedik!

Herkes, tedbirini alsın, bu işin şaka şukası yok!

Cemaat, 28 şubatda öyle idi ama, köprülerin altından ne sular akdı. Bu gün, o zamandan14 sene sonraki bir noktadayız!. Yahudi-haçlı dünyâsının global plânları, 14 yıllık irtifâ kaydetmeşken, Tayyib Paşa’nın önünde de, hâlâ 28’cilerin huzûr-ı askeriyyesinde 8 gibi kıvır kıvır durulduğu gibi durulacak değildir; ve artık, “dikleşmemekden, ama dik duruş sergilemekden” bahseden bir başvezîrin hökûmeti karşısında ise, öyle sus pus durulamaz, dişlenmiş olarak ve kazan kaldırma karakterleri de kazanıldığı hâlde, Kıyâmet senaryoları sahnelenebilmelidir!

Hele bir de, (Altı .oklularla) Pensilvanya’cılar ileriye doğru bir koalisyon kararı alırlarsa, bunlara PKK tâifeleri ve alevî dedeleri ile bazı ateist liberaller, nazlı karılar, niyazlı herifler ve yolda kalmış yolsuzlar da ortak oldular mı, yandı gülüm keten helva! AKP ve başındaki zât-ı möhderem, doğru Yedikule zindanlarına…

Belki de, Tayyib-i cümhûriyye ve ekibi, doğru Yassı Ada Dembokrasi müzesi atölyesine, yamyassı preslenmiye!

Gerçi Türk Fir’avnı dedikleri Tayyib Paşa, “iki elbisem var, biri kefen bezim hazır, yanımda!” diyor…

Sıkışınca, giyer onu kurtulur! Belki o da Menderes gibi “Dem.okrasi şehidi!” olarak yeni başdan imâl edilir!

Fakat Pensilvanya’da, kefen olarak “Amerikan bezi” bulunsa da, (vasiyet) iktizâsı Erzurum’daki (ana mezarının) yanı başı nasıl bulunur, pek müşkil olsa gerek!. Üstelik oralarda, “ibrâhîmî şehid!” olmak da zor! Çünki “hoş ve boş görü ve diyalog katedrali lugatıyla ibrahîmî dinler” ıstılâhâtında, “şehid ve şerit” gibi mefhumlara da rastlanmıyor!..

(İntişârı: 23.11.2013)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir