Şevket Eygi’nin İctihadları Şimdi De Sünnîlikle Şiîlik Üzerine!
10 Haziran 2012
(1) Şevket Eygi İctihâdı İle, “Laik Dembokratik” Devlet Bütçesi (Havuzu veya birikintileri), Oldu Beytülmâl-i Müslimîn!
14 Aralık 2012

Bilmem kaçıncı cumhurlop cumhur başkanı Arnavut Sülü Birâder hakkında bir haber: “- MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, eski Cumhurbaşkanı

SÜLEYMANNÂMEDEKİ BİRÂDERÂN TÜRK OLMUŞ!

Mehemmed SAFFET

 

 

Bilmem kaçıncı cumhurlop cumhur başkanı Arnavut Sülü Birâder hakkında bir haber:

“- MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün Orhun Abideleri ziyaretinde, Orhun Abideleri’nin etrafında 7 kere dolaşarak Türk olduklarını söyledi.”  (10.12.2012)

Şamanizm denen putperestlikde, böyle bir takım taşların etrafında dönmeler vardır!. İnsan dîn değiştirebilir ammâ, kavmiyyetini, Arnavut veya Kürt iken nasıl 7 dönmeyle TÜRK yapar, olacak iş değil… Sonra herife, kabre gidince:

“- TÜRK müsün, Arnavut mu, kürt mü?. Haaaa türkmüş, hoş geldin lan, gene bizden biri geldi, sen 5 yıldızlı tarafa burdan!”

Demezler, denmiyecek, denemez…

“- Müslüman mısın, gâvur mu, (yani mason falan mısın, şu dul karının yetimlerinden) misin?.”

Denecek, bu kadar!. Orada adamın veya madamın hangisi olursa olsun, ikiye ayrılacağı kat’iyyen bundan ibâret!. Amcamdı, yeğenimdi, ihâle ortağımdı, locadan birâderimdi, çağdaşımdı, çalğıdaşımdı, atamdı, tanrımdı, ırkdaşımdı, koalisyon fitnedaşımdı, falanımdı gibi şeyler, orada 5 para etmez ve geçmez!

Âkif de arnavutdu, ne hayrını gördü!. Falankes de yuhudi idi, öteki arab, beriki kürt, neye yaradı?. Kavmiyet etiketleri ve üniformaları öteki tarafda en külüstür bir çul kadar bile  aslâ işe yaramıyor!.

İstersen 7 değil 7.777.777.777 kere onların döndüğü yerde dön; ve istersen, babası, putası, totemi, atası, atasının da atası ve onun da en büyük ve “tanrısal” atası ve şeyinin de şeyi, onun da şeyinin şeyi ve sonuna kadar şeyinin şeyi ol!.

İstersen seni de Isparta cânibinde “anıtsülü!” denen bir cumhûriyet tapınağına, çeyrek müslümanca, çeyrek kamalistce, çeyrek masonca ve çeyrek nasranice ritüellerle, âlâ-yı vâlâ ile, tekbirler, tehliller ve bandolu mızıkalı, Mozartlı ve zartlı zurtlu nice arşlar ve marşlar “eşliğinde” binbir ihtimâm ve mâtemnâmeler, ağıtlar, mersiyeler, ve salya sümük dualı hocfendiler refâkatinde kabre indirsinler…

Yüz tane cumhurlop hocası, telkinler, hatimler, yâsinler, hû hûlar ve daha neler neler toplayıp, o kapkaranlık soğuk ve daracık hücreye sığdıracağız diye yırtınsınlar!. Üç paralık fâidesi var mı?. Kelime-i Tevhîd’i nefy, isbat ve teslîmâtıyla, kalbe sokmadın mı… Evet, öyle Pensilvanya hocfendisi gibi “M…d Allâh’ın Rasûlüdür!” kısmını da dışladın mı… Tevhîd Kelimesini, cezm ve yakîn derecesinde tasdîk ve tahsîn etmeyip muktezâsınca da yaşamak içün “azm-i kavî” ortaya koyamadan dünyâdan zıpladın da iki metrelik çukura yani hücreye tıkıldın mı, yandı gülüm keten helva!. Localar, üstâd-ı a’zamlar, milyonların oyları, başbakanlıklar, cum başlıkları, liderlikler, ekselanslıklar ve topyekûn ins ü cin, natosuyle, BM’leriyle, ABD’siyle, Çağdaş Türkiye’nin ve gâvur dünyasının adam ve madamlarının 7 göbek güç birliği, gelsin de bir tek kılını kurtarsın!.

Gelsin de, o lâbis-i libâs-ı katrânî şapka, orada bir nebze işe ve ç..e yarasın!. Evvelkiler gelsin de, kendi binbir dertlerinden bir nebze başlarını kaldırıb şunu desinler!. Bu bile bir teselli olur ki nâfile:

“- Ulan bizden fâide yok, başının çâresine bak! Dünyadayken, kuru sıkı atıp “dembokraside çâre tükenmez!” diyordun! Ulan burda ne dembokrasi var ne çâre… Herşeyi tüketdik, burda hiçbir şeye fesâd karıştırılmıyor, avukat, rüşvet, iltimas ve fırıldak sökmüyor sakın arama… Göstermelik mahkeme, kiralık hâkim, fırıldak savcının eseri yok lan!. Bitdik lan, bitdik diyoruz!. Kitab ve peygamber ne demişse doğruymuş lan!. Dünya hayâtı yüzde bin, “oyun ve eğlenceden” ibâretmiş!. Bize sakın dost görünme, bizi de kendini de yakarsın! Çabuk toz ol, hâlâ duruyor (has..r) diyoruz lan, kaybolsana uyuz!. Biz yandık, bir de senin günahların bulaşmasın bize!”

Sülü ve Dal (E.İ.), haçlı avrupa hayat felsefesinin Anadolu’da mayalanması içün, kendilerinden evvelkiler gibi, işte o felsefe ve (bâtıl batı) hayat tarzının birer misyoneri olarak, “cumhûriyet, dembokrasi, laiklik, insan hakları, kadın erkek eşitliği, peygamber ve şerîat tanımazlık, irticâ’ höykürmeleri, asl olan (soy olan Osmanlı) ve târih satarlık  ve bilmem ne!” diye, milleti müthiş zehirlediler… Bugün koskoca millet meflûc ve yatalak…

Kim, kimler, kimin adına, kimden, nasıl intikâm aldı, bütün bunlar bir gün, hem de kısa zaman sonra ortaya saçılıp dökülecek… O zaman?

Kovadis?

Hele birâderân-ı locavîden Sülü, ileri Şerîat düşmanıydı. “Câmiler ardına kadar açık, ibâdetine karışan mı va, irticâ’ tehlikesini görmezden gelemeyiz, işte çağdaş Türkiye!” gibi nice millet yaralayan lâflar onundu… Bir beyânâtını şu münkirlikle bakın nasıl ortaya koymuşdu:

“- 230 kadar âyet laiklik ve devlet idâresiyle alâkalı. Bırakın bunları. Geriye 6400 küsûr âyet kalıyor, bunlar neyinize yetmiyor!?”

Adam resmen Allâh’ı, Kur’ânı, âyetleri beğenmiyordu!. Ve bunu da dünyânın gözü önünde zerre kadar hayâ etmeden i’lân ediyordu… Bir gün, gasleden imam, oralarına pamuk tıkar, sonra da musallâ taşına getirince, sarık cübbeli bir cerci ve sülük ise, çelenkler ve çiçekler, nebâtat ve h…..nât arasında ünler:

“-Errrrr kişi niyetine!”

Ve sorar:

“-Mevtâyı nasıl bilirsiniz, hakkınızı helâl ediiiiinnnn!”

Herkes de kuzu kuzu, “eyi bilirüz, helâl olsun ağamıza!”

Nidâları ve ünlemeleriyle ortalığı inletir!.

Ertesi günü, laik ve dembokratik cumhuriyetin genç ve dinç matbuatında ve medya kanalizasyonlarında cayırtı:

“-Cumhûriyetimizin falanıncı başkanı gözyaşları ve ma’şerî kalabalığın omuzlarında Isparta İslâmköydeki ebedî istirahatgâhına doğru yola revân oldu!”

Cumhûriyet dinine göre nice ritüeller ve 50 senelik ağalığı etrafında nice nimetlere ve menfaatlere nail olanlarda o biçim gözyaşları ve titrek, zayıf sesler, mecalsiz adımlar!. Usûle uygun üzüntü ve taziye rolleri… Dünyâdaşlarda örtülü bir hüzün ve “hayat devam ediyor!” sekülarizmasının en bikri izâle edilmiş sokak âhengi!… Akşam da kafayı çeken çekene, hangi ihâlelere nasıl hazırlanılacağının, kimleri kimlerle kazıklamanın plan ve programları!.

“Süleyman Bey Müslümandır!”

Diye 30-40 sene evvel yazı yazan Şevket Eygi, acaba “Müslüman Birâderinin” arkasından ne yazacak?

Cenâze namazına katılırsa “eyi bilirim, haklarım helâl olsun!” demeden durabilecek mi?

Ne diyelim, “ehl-i sünnet ve’l-cemaat!” muhâmisi (şanlı avukatı) olarak her gün yazılar döktürmenin siyâsî bir vechesi, o kadar da olacak mı diyelim?!

Hem, “dembokrasi, cumhûriyet ve burjuvazi!” noktalarında, (Sülü Birâder) ile ortak bir îmanları da vardı!. Eygi “İslâm cumhûriyeti, İslâm dembokrasisi, İslâm burjuvazisi!” diye kendisini ve îmânını takdim ederken; “Müslüman Birâderi” ve dostu, “laik cumhuriyet, laik dembokrasi ve laik burjuvazi!” içün dünyâsını harcamış oluyordu!

“Kişi sevdiği ile berâberdir!”

Âhıretde de “cumhuriyet, dembokrasi ve burjuvazi” koğuşu var mıdır, olacak mıdır bilemem… Herkes sevdiği ile orada da uygun koğuşlarda cem edilerek herhalde i’câbına bakılacakdır!

Tevbe edeceklere:

Herkes alenen işlediği suçlarını, alenen ve suçu işlediği vâsıtalarla tevbe ederse, Mevlâ-yı Müteal’in meşiyetine kalmışdır; ve nasuh tevbesi oluşuna göre ağleb-i ihtimâl afv u mağfiret buyurulur… Gazete ve tv kanalizasyonu gibi teknoloji oyuncakları ve onların şeytanlaşmışları ile resmen, alenen ve taammüden işlenen suçlarına gizli gizli tevbe etmek, işi kitabına uydurmak ve hilekârlık tarafını iltizam etmek olur ki, bunların bir halta yaramıyacağı Muazzez ve Mukaddes Şerîat kitablarında apaçık beyân buyurulmuşdur!

Bu “ehl-i Sünnet ve’l cemaat” kânunu da, âcizâne, fakîrâne, garîbâne ve zaîfâne bilcümle zıyâlı ve ay gibi parlak “sünnî avukatlarının” bilgilerine…

 

(İntişârı: 10.12.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir