“Eshâbım Yıldızlar Gibidir…”
18 Haziran 2021
Kadınlara Hayırhâh Olunuz
2 Temmuz 2021

 ÖNCE TEVESSÜL SONRA TEVEKKÜL

“Bağla ve tevekkül et.”

(Beyhakî, Câmiu’s-Sağîr)

Îzâh: Müslümanlıkta esbâba tevessül, tevekküle mâni’ değildir. Biz hayâtımızı idâme için lâzım gelen sebebleri, mâişet vâsıtalarını elde etmeğe çalışırız.

Bu bizim bir vazîfemizdir. Fakat aynı zamanda Cenâb-ı Hakk’a da tevekkül ederiz, bütün muvaffâkiyetleri onun lûtf u inâyetinden bekleriz. Çünkü onun tevfîkâtı imdâdımıza yetişmezse bizim sa’yimiz akîm kalır. Devesini tevekkül ederek bir yere bağlamadan huzûr-i nebevîye giren bir zâta Resûl-i Ekrem Efendimiz «Bağla ve tevekkül et» diye emir buyurmuşlardır. Hakk’a tevekkül etmek, haddizâtında pek memdûh bir haslettir. Tevekkülün insanlara ne büyük bir ruh ifâza ettiğini bir misâl ile îzâh edelim:

Farz ediniz ki bir zât bir ticâretle meşgûl olmak istiyor. Fakat karşısında büyük bir rakib görüyor, onunla iktisâdî mücâdelede bulunmak mecburiyetinde hâlbuki, kendisinin sermâyesi az, vesâiti noksan, rakibi ise gâlibiyetini te’mîn edebilecek sermâyeye, vâsıtalara meazziyadetin mâlik, zâhir hâle nazaran gâlib olacağı yüzde yüz, artık şübhe yok ki, o zât bu vaziyet karşısında hareketini şaşırır, elim bir yeise düşerek ticâret sahasını rakibine bırakmak zarûretini hisseder. Şimdi bu zâtın imdâdına tevekkülden başka koşacak ne vardır. Eğer bu zât, Allâhü Teâlâ’ya tevekkül ederse, Cenâb-ı Hakk’a i’timâd ederek ondan muâvenet beklerse artık o kadar yeise düşer mi? Artık o tevekkülden müthassıl ma’nevî bir kuvvetle ticâret meydanına atılmaz mı? Filvâki’ böyle az bir sermâye ile çok şeyler kazanmış tâcirlere tesâdüf olunur ki, bunların birçoğu mücerret hâiz olduğu bir tevekkül sâyesinde, bir azîm ve gayret sâyesinde muvaffakiyete nâil olmuştur. Yine tevekkül sâyesindedir ki, birçok zayıf milletler, kendi mevcûdiyetlerini müdâfaa için en kuvvetli düşmanlarıyla mübâreze meydanına atılmış, netîcesinde gâlib gelmişlerdir.

Velhâsıl: Tevekkül, esbâba tevessülü bırakıp atâlet ve meskenet içinde yaşamak değildir. Böyle bir hâl İslâmiyet’e münâfîdir. Belki tevekkül, mümkün olan esbâba tevessül ederek bir işe başladıktan sonra o işin muvaffakiyetle netîcelenmesi husûsunda Cenâb-ı Hakk’a i’timâd ve istinâd etmektir, ondan muâvenet ricâsında bulunmaktır. Nitekim: (Feizâ azemte fetevekkel alellâh.) nazm-ı kerîmi de bu hakîkatı bildirmektedir. Evet. Müslümanlar bilirler ki, Allâhü Teâlâ Hazretleri her şeyi bir sebebe rabtetmiştir. Âdet-i ilâhîye böyle cârîdir. Bu âdete ittibâ’ etmek îcâb eder.

Hazret-i Ömer, Radıyallâhü Teâlâ anh, bir gün âtılâne bir halde oturup duran bir cemâate tesâdüf eder. «Yâhu» dedi, Siz böyle atâlet içinde ne oturup duruyorsunuz? Onlar da dediler ki: Biz mütevekkil kimselerdeniz. Biz Cenâb-ı Hakk’a i’timâden mâişetimiz için çalışmaya lüzûm görmeyen bir zümreyiz. Bunun üzerine Hazret-i Ömer kızar ve «Hayır siz mütevekkillerden değil, müteekkillerden, ya’nî: Obur gürûhundan bir gürûhsunuz» diyerek kendilerini ta’zîr eder. Celâlettîn-i Rûmî Merhûm, harici mevcûdâtının birer zâhirî sebebe merbût olduğunu ihtâr için diyor ki:

(Tâne giryet tifl’ key cuşet leben)

(Tâne giryet ebr key handet çemen)

Ya’nî: Çocuk ağlamadıkça süt kaynar mı? Bulutlar gözyaşlarını dökmedikçe çimenler güler mi?

(Güft Peygamber ki, çün kûpi deri)

(Âkıbet zan der berûn âyet seri)

Nebî-i Efham Efendimiz buyurmuştur ki: Bir kapıyı çalmakta devâm edersen nihâyet kapı açılır, bir baş dışarıya çıkar, arzuna nâil olursun.

(Ger tevekkül miküni der kâr küm)

(Kişt kün pes tekye ber cebbâr kün)

Eğer tevekkül ediyorsan say’ ü gayrette, esbâba tevessülde bulunmakla berâber et, tohumu toprağa saç, sonra da feyyâz-ı kudrete i’timadda bulun. İşte tevekkül böyle olur. Binâenaleyh tevekkül gibi güzel bir hasleti yanlış telâkkî etmemelidir.

[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 267. Hadîs-i Şerîf, Sh;177-179]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir