“Ne Mutlu Garîb Olanlara!”
29 Kasım 2019
Hem Kılıç Hem Lisân İle Mücâhedede Bulunmalı
13 Aralık 2019

HİCRET VE AZÎMET ALLÂH VE RASÛLÜ İÇİN OLMALI

 

“Amellerin sıhhatleri, kıymetleri ancak niyetlere göredir. Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır. (Onun elde edeceği ancak ondan ibâretdir.) Artık her kimin hicreti (azîmeti) Cenâb-ı Allâh’a ve Onun peygamberine müteveccih ise hicreti Allâhü Teâlâ’ya ve Onun Rasûlüne olmuş olur. Ve her kimin hicreti kendisine isâbet edecek dünyâya ise veyâ tezevvüc edeceği bir kadına ise artık hicreti bu azm ü kasdetmiş şey’e âid bulunmuş olur.”

(İmâm Müslîm)

 

İzâh: Niyet; kasd, garaz, tasavvur demektir. Bir şeyin bir maksad için yapılmasına veyâ terk edilmesine kalben azim ve teveccühte bulunmak demektir. Gerek kavlen ve gerek fiilen yapılan bir muâmelenin dînî, ahlâkî kıymeti o husûstaki niyete göre değişir. Namaz gibi, zekât gibi bir kısım dînî vazîfeler de vardır ki, onların şer’an mu’teber olması için niyet şarttır, lâzımdır.

Nikâh, talak, bey’ ve icâre gibi bir takım şer’î, medenî muâmeleler de vardır ki, bunlarda da niyetin büyük te’sîri vardır. «ukudda i’tibâr makâsıt ve maaniyedir, elfâz ve mebâniye değildir.» Kâide-i hukûkiyesi bu hadîs-i şerîften ve emsâlinden müstenbahttır.

Meselâ: Vefa tarîkile satış, yani: bir malı alınan borç paranın ödeneceği zamana kadar borç verene satmak, bir rehin hükmündedir. Çünki bu satış muâmelesi her ne kadar “sattım, aldım” sözlerile yapılmış ise de bununla temlîk kasdedilmemiştir. Belki o alacağı te’min kasdedilmemiştir.

Binâenaleyh birçok husûslarda hüküm, kazâen olmasa bile diyâneten maksad ve niyete göredir. Meselâ: bir kimsenin bir şahsa borcu olmadığı hâlde ona şu kadar lira hibe tarîkiyle vereceğini söylemek isterken yanlışlıkla ona o kadar borcu olduğunu ikrâr eylese hâkim, bu ikrâra göre hareket eder. Fakat o kimse bu niyete ve hakîkate muhâlif olan bu ikrârından dolayı indallâh mes’ûl olmaz. O şahsa da bu parayı o ikrâra müstenîden almak helâl olmaz.

Kezâlik: bir kimse mücerred gösteriş için veyâ ilerde tahmîli minette bulunmak için bir şahsa bir mal verse de bununla rızâ-yı ilâhîyi kazanmaya niyette bulunmuş olsa da bu atiyyesinden dolayı sevâba müstahık olmaz, güzel, ahlâkî bir harekette bulunmuş sayılmaz.

Kezâlik: bir kimse, maddî zevklerine dalmak veyâ ona buna karşı gösterişte bulunmak için çalışıb mal kazansa bunun ahlâkî bir kıymeti olamaz. Fakat bu kazanması hem kendisini, âilesi efrâdını meşru’ sûrette barındırmak hem de yurduna, fakîr vatandaşlarına yardımda bulunmak gibi güzel bir niyete mukârin olursa bunun büyük bir kıymet-i ahlâkiyesi bulunmuş olur.

Kezâlik: bir müslümân, mücerred hayvânî zevklerini tatmîn etmek için evlenirse bundan dolayı sevâba nâil olamaz. Fakat bununla meşru’ bir gâyeye niyet etmiş, meselâ: Nefsini gayr-ı meşru’ temâyüllerden korumak, sünnet-i nebeviyyeye ittiba’ etmek, efrâd-ı müslimînin artmasına hizmette bulunmak gibi bir maksatta bulunmuş ise sevâba nâil olur, bunun mükâfâtını âhirette de görür.

İşte niyetlerin böyle te’sîri vardır. Artık insanın bütün fiilleri, hareketleri güzel niyetlere mukârin olmalıdır.

Fâtih merhûmun şu beyti, kendisinin yüksek niyetini ne güzel göstermektedir:

«İmtisâl-i câhidû fillâh olubtur niyyetim»

«Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidir gayretim»

Büyük muhaddis Ebû Dâvûd Hazretleri demiştir ki: Ben binlerce hadîs-i şerîf tesbît ve ümmetin enzârına arzettim. İçlerinde dört hadîs-i şerîf vardır ki, vicdân ve îmân sâhiblerine dünyâda da âhirette de kâfîdir.

Birincisi: (İnnemel’ amâlü binniyât…) İkincisi: (Min hüsni İslâmil’ mer’i terkühûmalâyaniki.) Üçüncüsü: (lâyekûnül’ mü’minü mü’minen hatta yerza liahiki mayerza linefsihi.) Dördüncüsü de: (elhalâhü beyyinün vel’ haramü beyyinün ve beynelhüma ümârün müteşâbihat…) hadîs-i şerîfidir.

[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 101. Hadîs-i Şerîf, Sh;74, 75]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir