Hicret Ve Azîmet Allâh Ve Rasûlü İçin Olmalı
6 Aralık 2019
Cemâatde Rahmet, Firkatde Azâb Vardır…
20 Aralık 2019

HEM KILIÇ HEM LİSÂN İLE MÜCÂHEDEDE BULUNMALI

 

“Mü’mîn olan bir zâd, şübhe yok ki hem kılıcı ile hem de lisânı ile mücâhedede bulunur.”

(İmâm Ahmed İbn-i Hanbel, Tirmizî, Câmiu’s-Sağîr)

 

İzâh: Mü’minler, bütün beşeriyetin selâmetini, saadetini, hidâyete nâiliyetini bir gâye bilirler, bu uğurda öteden beri her türlü fedâkârlıkta bulunub dururlar. Fakat buna rağmen bir  çok başka milletler, bu hayırhâhlığı takdîr edemezler, müslümanlara karşı hasmâne bir vaziyet almışlardır. Vakit vakit muharebelere sebebiyet verib durmuşlardır. İslâm tarihi meydândadır. Hele bir vakit papaların mütevâli teşviklerine binâen İslâm diyârına akın hücum eden ehl-i salibin, dîn-i İslâm hakkındaki adâvetlerinin derecesini bimedik bir kimse yoktur.

«Cemiyeti seyret gidiyor sanki cihâde»

«Dîn gayreti sevketmiş anı fethibilâde»

«Tufanı cenun dinse bu tuğyane sezadır»

«Hem kahkahaza doğrusu hem girye fezadır»

«Aldıkları her nahiye bir meslaha döndü»

«Kaldıkları her beldede bin âile söndü»

Beyitleri bu barbar sürülerinin ne gibi hunrizane hareketlerde bulunmuş oldukları pek güzel tasvir etmektedir.

Bu meş’um ağızlar, ehl-i İslâm’ın o günkü zaafından, perîşânlığından istifâde ederek kevkebe-i İslâmiyeti söndürmek istemişlerdi. Fakat bu arzularına nâil olamamışlar. Kılıç Aslan gibi, Selâhattin-i Eyyubî gibi İslâm mücâhitlerinin seyf-i satvetleri önünde eriyib gitmişlerdir.

Maatteessüf hâlâ garb âleminde, İslâmiyet’e karşı bu taassub duygusunun bu adavet fikrinin pek bâriz eserleri görülüyor. İslâmiyet’i söndürmek, hıristiyanlığı neşretmek için gizli, aleni ne kadar çalışıyorlar, ne kadar müesseseler vücûda getiriyorlar, İslâm efkârını zehirlemek için ne kadar hilâf-ı hakîkat neşriyâtta bulunuyorlar. Bunların bu hâinnâne hareketleri İslâm hey’et-i ictimâiyesine su-i te’sîrden hâli kalmıyor.

Fakat şuna emîniz ki, Allâhü Teâlâ’nın ezelî himâyesine mazhâr olan İslâm dîn-i mübîni dâima bu gibi mütaarrızların şeametinden masun kalacaktır. Dâima yükselerek beşeriyetin rehbet-i necâtı olacaktır.

İşte düşmanların o hâinâne hareketlerinden dolayıdır ki, müslümanlar da icâb ettikçe kılıçlarına, kalemlerine sarılmakta bulunmuşlardır. Müslümanlar hiç bir milletten korkmayarak kendi varlıklarını kendi kuvvetleriyle, ilimlerile müdâfaaya çalışıb durmuşlardır.

Bahusûs müslümanlar düşmanlarını tenvîr ve irşâd için öteden beri pek güzel pek âlimâne, kâkimâne kitâblar, makâleler yazıb cihân-ı beşeriyete neşrede gelmişlerdir. Bununla da İslâmiyet’in ulviyetini, millet-i İslâmiye’nin necâbetini, hayırhâhlığını tecelli ettirmeye muvaffâk olmuşlardır. Nitekim İslâmiyet’in bu ulvî mahiyetini, müslümanların pek insânî olan bu çalışmalarını bir kısım müsteşrikler de kendi ederslerinde i’tirâfa mecbûr kalmışlardır. Ezcümle, Amerika’nın muasır feylesoflarından müteveffa «Jon Vilyam Dreyper», «Avrupada Tekemmül-û akli Tarihi» adındaki eserinde İslâm medeniyetinin tetebbüatına dâir sahîfelerce yazılar yazmış İslâmiyet’in ne kadar munsif, terekkiperver bir dîn olduğunu isbât için tarihe âid birçok sarih bedihî vakalar göstermiştir. Güstav Löbon dahi «Arap Medeniyeti» ünvanlı eserinde medeniyet-i İslâmiye’nin şan ve şerefini ibraza çalışmıştır.

Velhâsıl: Ehl-i İslâm’ın şiarı, kendi yüksek varlığını icâbına göre müdâfaa etmektir. Ve bütün beşeriyeti ikaz ve irşâd için fiilen, kavlen çalışmaktır. Muvaffâkiyet ise Cenâb-ı Hakk’tandır.

[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 95. Hadîs-i Şerîf, Sh;69, 70]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir