Dembokrat Tapınakçılar Ve Kongre!
1 Ekim 2017
Clay Öldü, Sırma Saçlı, Badem Gözlü Ve Dîni De İslâm Oldu!
1 Ekim 2017

EDİRNE SİNAGOGUNDA  “NİKÂH” DEMEK!

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

1)

30 Mayıs sabahı (a kanal)da Alper Tan nâm bir gencin Dağıstanlı arkadaşıyla nikâh mevzuuna dalıb, bir daha su üzerine çıkamadıklarını; yüzme bilmediklerinden, çok derine daldıkları (!) içün de boğulub gitdiklerini gördüm!

Acıdım!

Mes’ele şu: Tavil Tayyib Paşa devr-i saltanatlarında Ayasofya zincirli ve kan ağlarken, Edirne’de “ta’mir görme mazhariyyetine (!) eren” bir yahudi sinagogunda, iki yahudi vatandaşlarının “nikâh” dedikleri resmî muâmelesi laik ritüellere uygun olarak icrâ edilmiş!. İslâm’daki bütün emir ve yasakları Allâh Azze’ye (bağlayan) îmân esâsı, 93 senedir parçalandığı ve koparıldığı içündür ki, bu mes’elede de aynı (cehâlet ve îmân za’fı) sırıtdı!

93 senelik kökünden koparılan şer’î mantık, sunucu delikanlılarda şöyle işletildi:

“Ey Edirneliler! İçinizden “nikâh” kıyacak biriniz, Edirne belediyesine müracaat ederek, “Bizim Selimiye Câmiinde kıyılacak bir nikâhımız var. Gelin orada bizim nikâhımızı kıyalım” desin… Bakalım CHP’li belediye başkanı veya bir memuru camiye gelib orada “nikahınızı” kıyacak mı? Bize de haber verin, bu işi takib edib haber yapalım!”

  1. Tan denen genç adam meâlen demek istiyor ki:

“Bu CHP takımları çağdaş mağdaş oldukları ve İslâmiyyet’in de bir asırlık iri kıyım düşmanları bulunduklarından, yahudi vatandaşa gelince sinagoga gider “nikâh” kıyarlar ammâ, müslümana gelince câmiye gitmezler!”

Son derece mesnetsiz, müesses politik rekâbeti esas alan, çarpık bir mukâyese mantığı…

2)

İşte 93 yıllık kökü ve rûhu bırakılmıyan ve o “îmân-ı şer’îye” dayanmıyan mantığın, sefil keyfiyeti…

Laik rejimin İsviçre’den müdevver kilise (papaz) kıyması, “belediye reisi adına” câmide olunca, ihtidâ (!) ederek, gâvurken şer’î nikâh olmaya mı tahavvül edecek!?

Belediye reisi, o “kıyma işini” Selimiye mihrâbı önünde değil de Beytullâh’ın dibinde yapsa, daha mı sağlam olacak; daha mı dînî, daha mı sahîh olacak; daha mı doğru, daha mı kıvamlı, daha mı kopmaz, eskimez, pörsümez olacak ve ne halta yarayacak!? Câmide nikâh şartı, nikâhın vücub şartı mı, edâ şartı mı!? Lâyık bir bataklıkda, Dâr-ı İslâm faslının câmisi ölçü alınamaz!

İsviçre’den müdevver kilise (papaz) “nikâhı” denen şey, hâşâ en mukaddes bir noktada “kıyılsa” , o kıyma, en lezzetli ve hijyenik kıyma mı olacak!?

3)

Yahu! Mutlak Hakîkât olan ve vahye müstenid kur’ânî nikâh, “Allâh ADINA”  (kıyılan) nikâhdır; ve  iki kişiyi mücerred biribirine helâl kılan da, bu “Allâh irâde ve hâkîmiyyetinin” emretdiği, gösterdiği ve müslümanı mecbûr etdiği zarûrî nikâhdır… Bir müslümanın, (yani SÜNNÎ usûlü içindeki adamın veya hanımın, karşısındaki ecnebîye) helâl olmasının birinci ve baş ŞARTI işte bu: ALLÂH ADINA AKİD...

Denâet İşleri denen yer gibi 90 yıllık laik (ateist=Allah’sız) dembokratik cumbokrasi içindeki bütün felsefelerin “Belediye reisi adına” kıydıkları “muâmeleler veya kıymalar” ile iki müslümanın biribirine (helâl) olması muhâldir!. İmkânsız demedim, muhal dedim… Bu, sarıklı, gravatlı veya cübbeli herhangi bir şeytanın kızı kısrağı  olsa da değişmez!

SÜNNÎ usûl kânunları içindeki Müslümanın nazarında VAR olan; yani “Benim ve ashâbımın üzerinde bulunduğumuz yol” buyuran Rasul-i Rusül Aleyhisselâm’ın bu yolundaki nikâh, ALLÂH ADINA kıyılmasını emretdiği nikâhdır ki, iki müslümanı ancak bu nikâh biribirine (helâl) kılar… Başkası, meselâ locavî, “devrimsel”, kamalsal, rejimsel, dembokratik, cumbokratik ve bilmem nesel şeyler aslâ…

4)

İsviçre’den müdevver kilise (papaz) bilmem nesi ile iki müslümanın (helâl) olamıyacağını söyledik!. İsviçre’den laik dembokratik cumbokrasi yobazlarının getirdiği (kıyma)da ve laik felsefede zaten (helâl-haram) mefhumları yokdur!. NİKÂH kelimesi de, ma’nâ ve medlûlü i’tibâriyle Şeriat’ın cüz’üdür, malıdır… İçini Şerîat’ın doldurduğudur… Beşerî hiçbir felsefî idârede (nikâh) kelimesinin karşılığı da yokdur, olamaz… Nikâh kelimesine vahyin yüklediği ma’nâ ve mefhûm, hiçbir beşerî idâre ve felsefede bulunamaz… Böyle olduğu içün de, bunların (kıymaları), müslüman nezdinde hiçbir (kıymaya) tekâbül etmez, keenlemyekündür!. Topu da, Laik rejim içinde, (tapu kaydı) formaliteleri soyundan bir kayıt muâmelesi!

Beşerî (kıymaların) hiçbiri, şer’î ma’nâda “nikâh değildir!” Şer’î bir kıymet ifâde etmesi içün, “ALLÂH ADINA” akdedilmesi mutlak ŞART… ŞART OLMAYINCA MEŞRUT VÜCÛD BULMAZ!

Nikâh lâfzı altında milleti nikâhsız yapmanın iblisliği, bir asra yakın devam ediyor!

SÜNNÎ usûlü ile Müslümanlığa şeksiz îmân eden Müslümanın nezdinde bir tek nikâh vardır. Hem şer’î ve hem tâğûtî kıymaya baş vuracak adam, iki ilâhın da (nikah ve kıymasına) evet demiş olur ki, bu, “Benim iki tanrım var!” demeye müsâvîdir… “İkisinin de hatırını kıramam” diyerek yaşamaya bu milleti alıştırdılar. Ancak tâğûtî olanı esas, rahmânî olanı fer’î ve bu “fer’îye” evleviyyet tanınması hâlinde de, bunu suç kabul etdirerek, (îmânları) da zîr ü zeber etdiler…

5)

SÜNNÎ usûl kânunlarına îman etmiş müslümanlar nezdindeki mukaddes nikâh-ı şer’î, gâvurların onu istiskâl ve istihzâ malzemesi yapmak içün kullandıkları “imam nikâhı” tabîri ile, bizim ağızlarımızda aslâ dolaşamamalı… Bu nikâh, yıllardır pabuç hırsızına çevirdikleri 90-80-70-60 sene evvelki fukara mahalle imamının (kıyması) değil, Müslümanın SÜNNÎ usûl şartlarına riâyetle mücerred ALLÂH ADINA (kıydığı) mutlak nikâhdır…

Her müslüman, SÜNNÎ usûl şartları çerçevesi içinde kendi nikâhını kendisi kıyabilmeli; ve böylece, günümüzde mikrobik bir sür’atle üreyen sarık cübbeli bir takım şeytanlara ihtiyac acziyyetinden kurtulmalıdır! Müslümanların, o şeytanların hâkimiyetlerine eğilerek  nikâh kıyma mecbûriyyeti varmış gibi hava atılması, ruhbân sınıfı itliğinde bir nevi ahlâksızlıkdır!. Müslümanlar, onların beslediği gaflete düşmiyerek, nikâhlarını, o göbeklerinin 1 metre arkasında yürüyen geğirtili ve dîn tâciri soytarıların tasallutundan mutlaka kurtarmalıdır…

6)

Kendi nikâhını kendisi kıyamıyan âciz ve pörsük Müslümanın, nikâh kıymakdan bin kere daha zor olan “nikâhı muhâfaza ve devam etdirme” mükellefiyetini bugün nasıl yürüteceği, kaç kişi tarafından düşünülür hâldedir!? Bugünki (dârü’l-azab/dârü’l-ikrâh ve dârü’l-harb) şartları altında, kendi nikâhını kendisi kıyâmıyan SÜNNÎ Müslüman, bu tenâkuzu içinde gülünç olacakdır!. “Benim orucumu sen tutar mısın” deme kabilinden değilse de, buna yakın bir acziyet… İblis dostlarının şer’î hassâsiyet taşıma ihtimâlini şer’î akıl kabûl edemez!. ALLÂH ADINA yapılmıyan and içmeye, zarta zurta nasıl YEMÎN denemezse, bu, nikâhda çok daha kuvvetle denilemez…

Eline, SÜNNÎ bir Müslümanın yazdığı mu’teber bir (ilmihâl) kitabını alan her müslüman görecekdir ki, ALLÂH ADINA olmak baş ŞARTI ve KAYDI mahfuz olarak, itikadı sağlam ve musallî 2 erkek veya 1 erkek 2 kadın şâhidin aynı meclisdeki huzûrunda (îcab ve kabûl) şartını yerine getirdiği an, bu iş en asgârî hudûduyla biter!.

Mehir, “misil” olarak bilâhare de tesbit edilse, o anın şartı olamaz!.

Büyük ve Osmanlı’nın son Fakihlerinden Merhûm Muhammed Zihni Efendi Hazretleri’nin muhalled eseri Ni’met-i İslâm’da: “Kendi kurbanını zebh edemiyen erkek mi olur” meâlindeki şiddetli ihtârını, biz, (nikâh mevzuuna da) neden tatbik etmiyelim?. Edersek: “Kendi nikâhını kıyamıyan SÜNNÎ usûlündeki Müslümanın erkekliği……!”

7)

Bugün şer’î nikâh, müslüman nazarında esâsın esâsı olması îcâbederken, laik (Allâh’sız) rejim tarafından 93 yıldır “merdiven altı imâlâtı derekesine düşürülerek” aşağılanmaktadır… Onun, İsviçre Kilise (papaz) kıymasından evvel yapılması hâlinde, kıyana da kıydırana da 1 yıldan başlamak üzere, hapsi müstelzim bir SUÇ aşkedilmekde; ve bu, el ân, tâğûtî kânunlarda firavunluk zulmü ve remzi olarak muhâfaza edilmektedir… Evet el ân, “İslâmcı=Muhâfazakâr Dembokrat” AKP devr-i dilârâsında veya saltanat-ı uzmâsında bile…

Hürriyeti, insan haklarını, dembokrasi ve cumbokrasiyi, medeniyet ve yeniliği, bunlar gibi nice ambalaj altındaki zehri millete içiren parti-pırtılı sahte ve şeytânî politika, Allâh’ın nikâhı şahsında HÂLIK TEÂLÂ’yı YASAKLARKEN; RABBİN yasakladığı zinâ içün de, KERHÂNELERİN kapısını ardına kadar açıb milletin dîn ve îmânını, ruh ve bedenini, iffet ve nâmûsunu paçavraya çeviriyor. Dünyanın en iğrenç işletmeciliği olan o kadın satış merkezi kerhâneler, “SÜNNÎLİĞE” hücumun binde biri kadar bile heriflerin ruznâmesinde yer almıyor! Oralardaki sermâyelerin şahsında ANADOLU’daki kadınlar ve kadınlık aşağılanırken; gene o mikroplu yataklara bulanan heriflerin âileleri de o heriflerle berâber aşağılanmakta; ve sonra da, “Kadın ve Âile Bakanlıkları” diyerek cihanın ve toprak altındaki milyarlarca müslümanın hâtırâsı önünde zerre kadar utanıb arlanmadan “Fetih Kutlamalarıyla” Fâtih’e torunluk (!) peşine düşülmektedir!

Fâtih Cennetmekân Hazretleri dirilib bu manzaraları görse, kimlerin neresine tükürür; sonra da, “mülkümü BİZANS orospularının cirit atdığı bir arenaya çevirmişsiniz” buyurarak, kimlerin gövdeleri üzerinde başlarını bırakırdı acebâ?!

Lâ’net olsun!

8)

İsviçre’den müdevver kilise (papaz) kıyması ile bu millet (piçleştirilmek), neseb-i gayr-i sahîh hâle getirilmek istenmiş; ve bunda, epey de yol alınmışdır!. Âile içi enses nâmussuzluk ve gâvurlukların hızla artışı, huzursuzluklar, nesillerin bozularak gerzekleşmesi, boşanmaların hızla çoğalması, mahremiyetin sokaklara bulaşır hâle getirilmesi, ırkın sümükleşmesi ve genetiğin (irsiyetin) iblisleşmesi, zinâ yüzünden katiller gibi daha nice paçavralaşmaların ana sebebi, ALLÂH adına kıyılan mukaddes ve muazzez nikâhın YASAKLANMASI; yerine, hınzır yiyerek hayâ ve iffet mübtezeli Batılı gâvurlara benzemek üzere onların Kilise (papaz) kıymalarının nesillerin rahmine sıvanmasıdır!

Lânet olsun!

9)

Anadolu milletine (helâl ve haram) mefhumlarını unutdurmak istiyen müşrik asrîler (çağdaşlar), tepeden tırnağa (millî piçleştirmede) o kadar hırslıdırlar ki, bu helal-haram mefhumlarına bile tehammül edemezler. Rahmetli Ahmed Davudoğlu Hocamız, yanılmıyorsam 1972’li senelerde Bolu’da Laik Dembokrakik Cumbokrasi müftü ve vâizlerine (belki îmâna gelirler diye) kurs vermeyi kabul eder. Söylediği şu dosdoğru hükme dikkat:

“Resmî muâmeleden sonra her müslüman biribirine helâl olmak içün mutlaka Şer’î nikâh yapmalıdır!”

Fir’avnî rejimin kânun ve sıvacıları, bu sözleri sebebiyle Merhûm’u derhâl tâğûtî mahkemeye çekerler; ve rahmetli 1 yıl hapis ve 2 yıl da sürgün infâzı yer!

İşte Cihan’da görülmiyen devlet, hükûmet ve adâlet anlayışı…

“ZULMÜN EN ŞENİİ, KÂNUNLARIN GÖLGESİ ALTINDA İŞLENENİDİR!”

Merhûm, SÜNNÎ usûlünde bir MÜSLÜMAN olmayıb da, mezhebi yırtılarak genişlemiş bir “müslümanım” deyici olsaydı, bu çileleri çeker miydi?. Ve bugünki DENÂET Çişleri, “Avrupa normlarına aykırılık” sebebiyle Merhûm’un hadis kitablarını basmayı kendisine haram kılmış  gibidir!. Şimdi de “Tekli takvim” soytarılığı ile, rasat hesablarını, ALLÂH ve RASÛLÜ’nün “RÜ’YET-İ HİLÂL” emrinin önüne geçirib, İslâmiyyet’i keyif ve nefs ü hevâları istikâmetinde beşerîleştirerek, yehudiyyetin (tahrîf) cibilliyetine nasıl tâbi’ olduklarını isbât edeceklerdir!

Lâ’net olsun!

10)

SÜNNÎ usûl kânunları içindeki şer’î nikâh, “Allâh adına” kıyılan ve bir vechesiyle ibâdete, diğer vechesiyle muâmelâta taallûku olan bir keyfiyete sâhibdir. Mezhebi yırtık olanlar ise, Haltettin Karamanlis gibi “Belediyelerde kıyılan (nik..)lar da dînen muteberdir” gibi tahrifleri kitablaştırarak küfr ü dalâlet reklâmcılığı yapar; ve bu şer’î nikâhın “ZARÛRÂT-I DÎNİYYEDEN” olduğunu 15 asırdır cihana ilân eden o muazzam İslâm müctehidleri ve milletine rağmen, bu küfrü işlemekden aslâ hazer etmezler… Teaddüd-i zevcât, cihâd, hadler, recm, namaz, tesettür, adl ve takvâ gibi bu şer’î nikâh da dînî zarûretlerden olub, onda şekk ve şübhe edeni dahî bu DÎN, içinde aslâ tutmayıb “mürtedd” diyerek fırlatır atar!

Bu heriflere Kâfirûn Sûre-i Celîlesini okuyub “Leküm dînükum ve liye dîn” demek zorundayız… Aksi hâlde kâfirleri müslüman kabûl eden bir müslümanın, (îmânını) muhâfazaya kat’iyyen imkân yokdur!. “İslâm zâten laik bir sistemdir,” “Alevilik İslâm’ın bir koludur,” soyundan sık sık “sosyolojik müslümanlar” ta’bîrini de uyduran Şevket Eygi’nin bu hezeyanlarına, 15 asırlık SÜNNÎ târihinde hiçbir âlimin kitabında rastlıyamazsınız… Müteveffâ N.Topçu’nun “İslâm Sosyolojisi” uydurması da böyledir. Bu kabil herzeler DÎNİN anlaşılmasını bulandırır ve mübtediadan olan nice insanı dinden bile çıkararak küfre sokar. Her müslüman içün bu DÎNİN en büyük FARZI, İslâmiyyet’in SÜNNÎ USÛLİ ile devamını te’mîn etmek üzere, O’nu, her zaman ve mekânda tahrif, tağyir ve tebdilden muhafazadır…

11)

Nikâh-ı şer’înin, (helâl ve harama) taallûk eden can damarını, bizzat Merhûm Üstâd’ım Necib Fâzıl Bey’den dinlediğim şekliyle meâlen ve hulâsaten anlatayım:

“Trenle İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorum. Kompartmanda hanımıyla bir albay… Mevzu döndü dolaşdı nikâh mevzuuna geldi ve şer’î nikâhları olmadığını anlayınca hükmü patlatdım:

“Şu anda Allâh adına bir AKD içinde değilsiniz; ve biribirinize de tamâmen HARAMSINIZ!.”

Albay kriz derecesinde şoka girdi… Aklı yerine oturunca da, mırıldanır gibi sordu: Çâre ne o zaman?

“Nikâhınızın, şeriat çerçevesinde yani ALLÂH ADINA kıyılması şart” dedim. Bu nasıl olacak deyince de, şimdi iki şahidin biri ben, biri de bulacağımız olacak ve şâhidler huzûrunda i’câb ve kabûl… Kondoktüre, “musalli bir müslüman bul getir” dedim… Getirdi… “Aldın mı, vardın mı” dedim; ikrâr etdiler, nikahlarını kıydım; ve “şu andan itibaren biribirinize HELÂLSİNİZ dedim!”

İşte, rejimden rütbeli nice kitab yüklü ödlek ve dişi (eş…lerin) hayâl bile edemiyecekleri, son derece nâdir vecd ve aşk adamlarına hass derinlik; ve dîn anlayışındaki saf ve duru, SÜNNÎ MÜSLÜMAN idrâki…

Sarıklı cübbeli modern bel’am sürülerinin, kızlarını sahnelere çıkararak teşhir etmeleriyle başlıyan zamanımızdaki  BATILI ritüller, Allâh adına değil de, “BELEDİYE REİSLERİ ADINA KARI KOCA İLÂN EDİLMELERE” doğru kıvrılırken, o ince belli beyazlar içindeki fidanları gözlere de sunan (!) babaların, zikredilen “Bu derin idrâk ve aksiyon hamlesinden nasibleri ne kadardır?” diye sormaya, zerre kadar lüzum görmüyorum…

Mes’ele, kitab yüklü dişi eşşek, veya ezberci papağan olmak değil; ashâb genlerini, Biiznillâh üzerinde aşk ve vecd derecesinde tecellî etdiren çelik îmanlı ADAM olabilmekdir… Merhûm Üstâdım’ın (icâzeti) peşine düşerek, onun bundan mahrûmiyyetini (!) köpürtüb O’nun derecesini tenzîle kıyâm eden hezele, “İSTİKÂMETİN” kerâmete bile kıç atdırdığını idrâk edemiyecek derekedeki zavallı sokak çocuklarıdır…

12)

Bu noktaya, Sinagog’daki bilmem kimin, bilmem kime, bilmem nesini kıymasından geldik!

Sakın camilere İsviçre’den müdevver kilise (papaz) kıymalarını sokayım demeyin!

Mescid-i dırarlarınıza mı?

Oralarda ne haltederseniz edin; ama zincirli ve forsa ecdâd câmilerine sakın bulaşmayın!

Onları, içlerine akıtdıkları kanlı gözyaşları ile başbaşa bırakın; ve daha da ileriye giderek toprak altı ve üstündeki milyarların beddualarıyla çarpılmayın!

Zaten “SÜNNÎLİĞE” olanca hakaret ve aşağılamaları revâ gören sizler; bir de O SÜNNÎ ecdâdın câmilerini kirletib düğün salonlarına çevirerek BELÂNIZI aramayın!

İlgililerin bilgilerine!

(İntişârı: 30.05.2016)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir