Dindeki İç Tehdîde Kıyasla, Dışdakinin Adı Bile Olmaz!
19 Ağustos 2015
Asıl Terör Yani Tuğyân Görülmezse…
7 Eylül 2015

Anadolu’muza 1912 Balkan Harbinden, hele Birinci Harb-i Umûmî’den ve sonra da 1918’den i’tibaren göz diken (Haçlı Batıl Batı) ve Yehud şürekâsı, en

BU, SİYÂSET Mİ ŞEYTÂNET Mİ?

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

Anadolu’muza 1912 Balkan Harbinden, hele Birinci Harb-i Umûmî’den ve sonra da 1918’den i’tibaren göz diken (Haçlı Batıl Batı) ve Yehud şürekâsı, en sonra dâr-ı İslâm’ı işgâle başladı; ve fiilen de, bunu sürdürüb ikmâl etdi. Fakat öyle bir sahne eseri ortaya konuldu ki, bu, bayraklı, askerli, silahlı işgâl, bir halta yaramıyacakdı, bu millet, onlara bunu çok pahalıya mâl edecekdi. Gâvur cebhesi bunu çok iyi biliyor; ve apaçık târihî bir vâkıa olarak da görüyordu…

Kapalı kapılar arkasında alınan-verilen sözler ve teahhüdler netîcesinde, Yunan kâfirini Polatlı’ya kadar sürmüş olan Dünya Şeytânı İngiliz, kendisi tek mermi sıkmadığı halde, meydanı ve tarafları, pek güzel ve irâdesine tam mutâbık olarak hizâya getirdi! Senaryo icâbı bütün gizli anlaşmalardan sonra, Yunan kâfiri desteksiz bırakıldı ve İngiliz keferesinden “geriye dön!” emrini aldı… 9.9.1922’de, çakır keyf takımı diliyle “İlk hedef AKDENİZ” denmesine rağmen, İzmir’den EGE DENİZİNE kovalamaca tamâmlanarak, “kurtuluş” denilen ve kimin kimden veya neden kurtulduğu saklanılan o sihirli ve efsânevî hâl, “ulusa” çevrilecek millete yutdurulmuş oldu!

Memleket, artık bu hâl ve keyfiyet üzre, târîhde görülmedik derecede kurtarılmış (!) oluyordu!

Büyük coşku, bayram-seyran, kurtaranlar, kurtarılanlar ve târîhî bir kırılma noktası… Dönemecin en müthiş noktası, kavşağın en çözülmez trafiğinde, binbir gece masallarındaki gibi öyle bir çözüldü ki, efsânevî (!) ve cihân târihinin ağzını birbuçuk karış açık bırakacak kadar, TAM bir muvaffakıyyet!

Dünya çapında ve dünya milletlerine nümûne-i imtisâl (!) olacak kadar dehhâmeleştirilen, çarpıcı bir dünya projesi…

Bu, İzmir’in istirdâdına (geri alınışına) kadar geçen (İŞGÂL), asıl işgâl değildi; ve sadece maddî planda, alışılmış ve bilinen klâsik, muvakkat bir işgâldi!. Ve bu, mücerred akıl, rûh, şahsiyet ve topyekûn (îmân) bütününde yapılacak sonraki  işgâlin sonsuzda biri bile olamazdı!

Birinci işgâl, gâvurun kendi eliyle ve mücerred müşahhaslar planında yapdığı ve telâfîsi son derece mümkin olan bir işgâldi… İkincisi ise, birincisi ile mukâyesesi kıyâs kabûl etmiyecek mikyasda, telâfîsi muhal olan bir işgâl…

Bir milletin, birinci işgâl üzerinden, bu işgâlin gebe bırakıcı temelleri üzerinde yürütülen ve İngiliz güdümünde bir katakülli ile bir ülkeden tamâmen silinişi; ve yerine, DÎNİ tamâmen reddeden veya DÎN yerine, (DÎN) diye, Din’den peydahlama bir dinsizliği ÇAKMA ameliyesi… Bir başka ta’birle, Kadîm Millet yerine “ULUS” peydahlayıcı bir İŞGÂL cenderesi… Seyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Merhûm’un “Dârü’l-Azâb”, Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi’nin “Dârü’l-İkrâh” buyurduğu keyfiyet…

Böylece, dînî, îmânî, ibâdî, siyâsî, hukûkî, iktisâdî, ictimâî, askerî, sıhhî, idârî ve cehennemî bir işgâl fâciası…

Bâtıl Batı ve Yehûd, tam muvaffak oldu; ve SİSTEM, İngilizin liderliğinde Batı’dakinden tam ma’nâsıyla şekilde KOPYA; hakîkatde ise, zehir şırınga edilmiş ne kadar İslâm dışı felsefe, ideoloji ve doktrin varsa, bunların meşheri; ve yehudî saçından beter karmakarışık ve bataklıkdan ibâret; ölmekden değil ammâ, gebermekden bin beter bir karmaşa ve can çekiştirme manzarası…

Düşünün: Şu ebediyyetler dolusu asıl dert ve mes’ele ne; bugün ise, “mes’ele” diyerek o uydurulan “ulusun” önüne atılan politik ve yevmî, bilmem ne böceği gibi üzerine çıkılıb oynanan ve yuvarlanan ucûbe ve kopya sistemin binbir abesleri ne?

Korkunç bir işgâl!

Dünyâ târîhinde, kendi kendisi olmakdan böylesine cinnetlik çapda çıkarılan başka bir millet tasavvuru da muhal!

Şimdi jetle yere çakılırcasına inişe geçerek yevmî o iğrenç ve idhâl politikaya intikâl edelim; ve manzarayı, tehammül dışı da olsa ele alalım:

“Allâh’ın irâde ve hâkimiyyeti” yerine, İng-yahudi icadı “millî irâde ve hâkimiyyet” şirkini oturtanlar, 1909’dan beri işte meydandadır; ve deli gömleği giymiş bir perişanlık içinde de çırpınıb duruluyor!.

İngiliz başda olarak, “Bâtıl Batı’nın” uydurduğu “laik-dembokrat-cumhûri” sistemler, onların kendi menfaatleri icâbı vaz’etdikleri sistemlerdir. Diğer bütün dünya milletlerine ise bu sistemleri, “zehir te’sirli” hâle getirerek onlara zerkeder; ve bu hâliyle ihtilâc içinde çırpınmaları içün onlara (ihrâc) ederler…

 T.C.’de, işte bu (zehirli) cinsin idhâl edicilerinden biri olarak, bu şeytan sistemlerini ideolojileştirmişdir. Bugün içinde bulundukları 4 partili (dört devletçikli) yani dörde bölünmüşlüklü ve binnetîce biribirini yiyenlere hass manzara, ancak böyle îzâh edilebilir.

Elleri biribirinin gırtlağında, 4 bölükden ibaret, iğrenç bir (zehir) manyağı teşekkül… Ağızlarından çıkan hezeyânların ne kadar iğrenç olduğunun bile zerre kadar farkında olmıyan, sıyrık ve üşütmüş kelleler panayırı!

Ne o, göstermelik ve gözboyamalık git-gellerle, gâvurdan müdevver “koalisyon” sahtekârlıkları ve netîceten günler ve haftaların yele verilişi… Kuramayınca da, karşılıklı sövüp saymalar ve kedi-köpek tekallüsleri içinde hırlayıb köpürmeler… Zerre kadar utanmadan da, “Hükûmet kurmayı en son bana neden vermedin?” homurtularıyla, “diktatör bozuntusu, ana.. a.. a” ve daha bilmem ne diye sövüp saydığı; ve vatandaşım dediği adamların “sünniliğine ve tek Hakk din tanıyışlarına, ÎMANLARINA” veryansın eden  ma’lûm adama, falan mahlûk misâli diş göstermeler…

Sanki, biribirlerine ve herkese, ateş püşkürmek, ağız bozmak, îmân ve ahlâk zehirlemek ve tersleşmek içün yaratılmışlar!

“Emsâlettin” Bey’in Başbuğu adam da, ölmüş eşşek kollarcasına bir “göl mayalama” metoduyla ve somurtkanlığı ma’rifet sayan bir kelle yapısıyla, gûyâ “koalisyon” içün bir araya gelib bakışma ve duruşma sergiledi!.. Vaktiyle “Hem vallahi hem billahi RTE cumhurbaşkanı olamaz” nâraları atan bu adam da, “Bizim şartlarımız belli. Gelirler, samimi iseler, Kur’an’ı Kerim üzerine yemin ederler” deme basitliği ve gülünçlüğü ile, kendi “yemin”lerini (!) bile karavana sallarken… Aynı adamın yemin edişi de yemin isteyişi (!) de, (hakîkat ve ilmîliği sıfırken) nasıl ucûbe bir keyfiyet ortaya koyuyor, tek kelimeyle korkunç ve iğrenç…

Zerre kadar muhâkemesi ve fikir haysiyeti olan bir adam veya madam, “İslâm düşmanı bir sistemi” yaşatmak içün, İslâmiyyet’in en Mukaddes ve Muazzez Kitâb’ından, O’nun üzerine “yemin etmek” gibi bir abese veya düşmanının ayaklarına kapanma kabilinden bir zillete düşer mi?

Zihni çatlamıyan, İslâmiyyet’e uzaklığın derekesini tasavvur edebilir!

İşte T.C.’nin, İngiliz projesi ile bugün geldiği nokta…

Zehir te’sirli hâle getirilerek Anadolu’ya sokalan sistem bu…

2 işgâli ve ikincisinin sonsuz kere daha berbat keyfiyetini hâlâ göremiyen bir ulus…

“Nasılsanız öyle idâre edilirsiniz!” buyuran irâde ve hâkimiyyete ilticâ’ etmeden, hayat hakkına sâhib olunacağını zanneden gerzekler nasıl akıllanır, asıl cevab istiyen sual bu!

Halbuki “Sandık kumarı”, gerzeklerin en baş tesellî kaynağı!. Batı denen haçlının, mücerred rûh ve şahsiyetde (esir) aldığı bir Anadolu vâkıası görülmeden, hiçbir şeyin bu dünya cehennemine çâre ve ilâç olamıyacağı bedâhat derecesinde ortadadır; ve bunun tek (çözüm) yolu da, ecdâda teslimiyyetden ve onu inkâr etmemekden (yani piçleşmemekden) geçeceğinin “imânına” ermek…

Bunun dışında her şey, zerresine kadar:

İğrenç!

 

(İntişârı: 28.08.2015)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir