Allah’sızlığın Noel’i, Müslümanın Gâvurluğu!
İbrâhim Selçuk GÜLŞENÎ
17 Aralık 2022
-1- Merhûm Sadreddîn Hocamız İle Pilli-Milli Şef’i Yâdederken…
25 Aralık 2022

HAÇLI YENİ YILINA GİRİŞDE KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARANLAR, HATTÂ MİL ÇEKENLER!

(7)

Zıyâiyye BEKÇİSİ

Akit Gazete ve tv’sinin çakma Üstâd-ı Mütelevvini Dilipak, mâzîsindeki “Hoşgörü-diyalog” cezbesinden hiçbir zaman kurtulamamış; ve bu, onun her zeminde taşıdığı cibilliyet-i aslîsi olmuşdur!

Öyle ki, 2000’li yılların başında M. A. Alabora ile gûyâ sosyalist ve solcu cenâhı zevklendirmek içün mitingler yapar; Şanar Yurdatapar, Eşber Yağmurdereli, Toktamış ve Ufuk Uras gibi ateist, solak solcu, yamuk liberal, külahçı kamalist ve Batı çömezi cenahla “kankalık diplomasisi” sürdürür, tv tv dolaşıb ekranları bu kankalarıyla bol bol şenlendirirdi!. Her yere girib çıkmayı, herkesle hümanist ve feminist geçinmeyi dener, popüler olmak içün çalmadık kapı bırakmazdı!.

Sosyalist, sahte kamalist, solcu ve ateist kankalarıyla düşe kalka giderken de, onlardan “Din ve fikir, hatta zikir ve tıkır hürriyeti” tedrîs eder; ve bunları, yazılarına bir güzel sıvar; ve “Slamcılık politikasını” da sofistâî ve reybiyyûn filozofisiyle terkîb ederek ele alırdı!. Mevcud politikacılara son derece hikemiyyât dolu nasîhatlarını bazen muvâfakât ve bazen de muhâlefet içre kalemine bulayarak ilerler ve günden güne terakkî eder dururdu!. İnsanüstü bir tarafsızlık ve gâibden haberlerle de bunları haltederek (karıştırarak) “Sayın okuyanları ile seyredenlerine” takdim eyler; ve onlara hoşça ve boşça vakitler geçirtirdi!. Bütün bunları muvaffakıyyetle yürütürken, kendisi ile yıldızının barışdığı zamanlar, dayısı kıdemli politikacı Hasan Aksay’ın (Üstad Merhum’un ta’bîriyle Yoksay’ın) “bereketli ve akıllı” tecrübelerinden (!) de çok istifâde hatta tefeyyüz bile ederdi!

Bütün bunca kankadan aldığı yakın ve derûnî ilhamlar netîcesinde, Papa Cenâb..lerinin, kardinallerin ve Kâinât İmamı Fettoş’un bile korkub çekineceği ve müslümanlara ve Müslümanlığa ğalîz “HAKÂRET” sayacağı şu sözleri bile (gasey.n etmekden) çekinmezdi:

“ALLÂH’IN DÎNİNİ VAHİY VE RİSÂLET ÖLÇEĞİNDE KAVRAYIB SORGULAMAYANLAR, KİMİ ZAMAN ŞEYTANIN, ONUN NEFSİNE HOŞ GÖSTERDİĞİ ŞEYLERİ, DÎN ZANNETMEKTEDİRLER.” (İslâm Cemaatine Doğru, Risâle Yayınları, s. 10)

Peh peh… Hele şeyt.nın sorgulatdıklarına bir bakınız!

“Allâh’ın Dînini sorgulamak!”

“Allâh’ın Dînini, Vahiy ve Risâlet” temel ve esasına göre kabul edemezsin, sorgulaman lazımmış!”

Tabii “Vahiy ve Risâlet sorgulanmadan Allâh’ın Dînini SORGULAMAK” mümkin mi, aslâ!.

“Vahiy ve Risâleti” SORGULAYANIN, “Fâsid kıyâs Üstâdı İblis-i Lâînden farkı” aceb ne olacakdır!!!? O da “Âdem’e secde et!” emrini “sorgulamışdı!”

Üstelik de “Sorgulamayıb kavradın ve kabûl etdin mi, elindeki din dediğin şey, ŞEYTAN i’mâlâtı bir nesne” olacak!. 15 Asrın Peygamber Aleyhisselâm ve ashâb-ı güzîni ve milyarlarca müslümanı, “Vahiy ve Risâlet” deyib “sorgulamadıkları” içün, ellerindeki DÎN İslâm değil; Şeytan tezgâhından çıkan atlas ve ibrişim dokuması kallâvî bir kumaş olmuş olacak!

Ucub ve cehâlet bulamacı, adamı ne hâllere sokuyor, neler neler dedirtiyor, ne yâveler püskürtdürüyor!

Bervechi âtî geniş ele alacağımız üzere, Fettoşizma ve Politikacı koalisyonunun yetiştirdiği “entel, dantel ve bamtel” cumhuriyet, dembokrasi ve lâyıklık (ürünlerine) bir bakılacak olursa, Kitâb-ı Mübîn’in “Lâ Raybe fîh” ile “yü’minûne bil ğaybi” temelleri çokdan dinamitlenmiş!

Kankalarının Zaferi!.

“Kişi sevdiği ile beraberdir!”

Çakma Üstâd’ın, Müteveffâ Şii Ahundu Humeynî merkûm içün, Fettoşist Bulaço dâhil nice (slamcı kankalarıyla) (Bey’at) topladığını da, evvelki makâlelerimizde yazmışdık. Yılbaşında da, “Rûhu’l-Kudüs’ün rûhâniyyetine inanan hıristiyan yurtdaşlarının noellerini” de şöyle tebrik ediyordu:

“Hırstiyan yurttaşlarımızın Noellerinin Ruhulkudüsün ruhaniyetine bağlı olanlar için esenlik vesilesi olmasını temenni ediyorum. Gelecek günler ise, inşallah Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olanlar için hayrolur!”

Halîfe-i Müslimîn ve Müslüman Oğuz Sultânı Cennetmekân Yavuz Sultân Selîm Aleyhirrahmeti Ve’l-Ğufrân Hazretlerinin, “İslâm Âmeminin en büyük iki düşmanını İran Şiileri ile Vatikan Katolik Papası ve Ruhbânı olarak cihâna beyanları pek meşhûr iken”; Çakma Üstâd-ı Muhtelife’nin ise, tam da bu iki hasım tarafa mahbûbiyyet, merbûtiyyet ve meclûbiyyet içre olması, “Cibilliyetdeki hoşgörü ve diyalog” fıtrîliğinden mütevellid, zarûrî bir netîce olsa gerekdir…

15 Temmuzdan evvel “Möhderem Hocfendi” ile aynı karelerde fotos-motors-toros ve sorosvârî “birliktelik ve bilmemnelikler” vesîkalamış olsa da, “15 Temmuz Haçlı Seferi’nden” sonra frekanslar televvün esaslarına göre yeniden ayarlanmış; ve Fettoş aleyhine çarklar yeni şartlara uygun olarak işletilmeye başlanmışdır!.

Batıcı, globalci ve haçlı merkezlerin “işbirliği teklifleri” de mi varmış; ve bu işlerle de mi iştigâle mide ve zaman ayırmalar yaşanmış, bunları da aşağıdaki iktibaslarımızda dehşetle göreceğiz!

Akit’in Çakma Üstâd’ı A. Dilipak ve 80’li yılların başlarında  beraberce Humeynî’ye (Bey’at) topladıkları A. Bulaço Fetoşa hakkında (10/Şubat/2017 târihli) “Millî Çözüm Dergisi’nde” bir yazı çıkmışdı. ”BİZ SÖYLESEK İFTİRA OLUR; DİLİPAK VE ALİ BULAÇ’IN İŞBİRLİKÇİLİK İTİRAFLARI!” serlevhalı bu yazıdan bazı kısımları aşağıya alıyoruz:

……………………………………………….

Bir öğretim üyesi/işadamının Çamlıca sırtlarından Marmara’ya bakan yamaçlarındaki villasında kamuoyunun yakından tanıdığı 5-6 gazeteci vardı………100 metrekareye yakın salonun denize bakan taraftaki koltuklarına kurulmuşlardı. Toplantıyı organize eden eski gazeteci, yeni siyasetçi kadın, sohbetin uygun bir yerinde şu soruyu ortaya atmıştı:

“– AKP ile ilgili düşünceniz nedir? Biz yeni bir parti kurduk, bu parti ile ilgili yaklaşımınız nasıl?”

“Soru, “ortaya karışık” misali, bir kişiye yöneltilmeden seslendirilmişti. Ama İslamcı kesimce yakından tanınan ve belli çevrelerce “kanaat önderi” sayılan Abdurrahman Dilipak, soruyu kendisine yöneltilmiş kabul edip söze başlamıştı:

“–AKP bir proje partisidir. 90’lı yılların ortalarına doğru Batı’da hazırlanıp Türkiye’de hayata geçirilmiş bir partidir.”

“Abdurrahman Dilipak sâdece İslâmcı kesimin değil, AKP’lilerin de iyi bildiği, “Abi” diye hitap ettikleri, partiye açıktan verdiği destekten dolayı da minnettarlık hissettikleri bir insandı ve şunları anlatmıştı: 

“Bakın 90’lı yılların ortasına doğru, siyasal İslam rüzgârları güçlü esmeye başladıktan sonra Türkiye’ye sık gidip gelmeye başlamışlardı. ABD, İsrail ve İngiltere’den gelenlerdi bunlar.”

AKP’lilerin “abisi” ve Akit’çilerin “Üstadı”, gâvurların kendisini de okşama içine girdiklerini bakın nasıl i’tirâf ediyor:

“–Kendileri ile işbirliği yapacak gruplar arıyorlardı. Farklı isimlerle görüşmeler yapılmıştı ve bizimle de temas kurmuşlardı. Görüşmelerde dile getirdikleri konu şunlardı:

“- Biz Türkiye’de siyasal İslâmcılarla çalışmak istiyoruz, çünkü yükselen trend siyasal İslâm’dır. Erbakan Hoca bu yükselen trendin en iyi göstergesi konumundadır. Biz sizinle çalışmak istiyoruz. Bunun şartlarını gelin birlikte hazırlayalım.” diyorlardı. “Görüşülen isimler arasında Tayyip Bey ve Abdullah Bey de bulunmaktaydı. Hatta bu müzâkere ekibinin içinde ben de vardım.”

“Aynı villâda bulunan gazeteciler, Abdurrahman Dilipak’ı yakından tanıdıklarını sanmaktaydı. Hatta onun bazı karmaşık ilişkileri konusunda kafasında soru işaretleri de vardı. Ama hem Erdoğan’ın Batı işbirlikçisi olduğunu söyleyip hem de müzakere ekibinin içinde kendisinin de olduğunu itiraf etmesi karşısında şaşkınlığa uğramışlardı. Dilipak, bu kez o görüşmelere şahitlik eden birinin adını açıklamıştı. Üstelik adını verdiği kişi de aynı villâda bulunmaktaydı. Bakın bu görüşmelerin bir kısmının içinde Ali Bey de vardı” diyerek kocaman elinin başparmağı ile hemen yan tarafta oturan Ali Bulaç’ı gösteriyordu. Ali Bulaç da kafası ile onay işareti yapmıştı. Dilipak, bu teklifin Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’a da yapıldığını, ama O’nun kabul etmeye yanaşmadığını da açıklamıştı.

BİZ SÖYLESEK İFTİRA OLUR, DİLİPAK VE ALİ BULAÇ’IN İTİRAFLARI:

“Aslında bu görüşmelerde, Batılı muhataplar öyle diplomatik dil falan kullanmamıştı: ‘Bize düşen yükümlülükler’ ve ‘sizden beklentilerimiz’ diye bunları net bir şekilde ortaya koymuşlardı ve kendilerinin yapacaklarını şöyle sıralamışlardı:

1- Biz sizi iktidara taşıyalım.

2- Size gereken finansı (topluma tanıtma ve taraftar toplama masraflarını, imkânlarını) sağlayalım.

3- İktidarınızda size sıkıntı çıkaracak unsurların etkinliklerini ortadan kaldıralım.

Sizden istediğimiz şeyler de şunlardır:

1- İsrail’in güvenliğini artıracaksınız. Önündeki engelleri kaldıracaksınız.

2- Sınırların yeniden düzenlenmesi anlamına gelen Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirip uygulayacaksınız.

3- İslâm’ın yeniden yorumlanmasında (ılımlı İslâm algısında) bize yardımcı olacaksınız.”

Apaçık görülmektedir ki, ABD riyâsetindeki (triumviranın) asıl derdi,  bugün olduğu gibi DÜN DE İslâmiyyet’dir. Birinci 3  maddeyi yem gibi gösterib, onu, ikinci 3 maddenin son maddesi ile, “Dininizi satın” maddesine kaydırmak içün, entel, bamtel ve dantel, hatta “yerli ve millî”, zaman zaman da (esfel) Ankara takım-taklavat ve hacıvatlarına böyle el-ense çekmektedirler!.

Şeyhülislâm Merhum Mustafa Sabri Efendi Hazretleri o fevkal’âde keskin îmân, akıl ve görüşüyle 89 sene evvel (17/Şa’bân/1348–17/Kânûn-ı sânî/1930) târihli makâlesinde, adı geçen küffârı tâ o zamanlar bütün iç yüzü ile tanımış ve tanıtmışsa da, Ankara mühürlüleri ve onların dumanlı ve buhranlı veledleri bunu ne görmüş ne de idrâk edebilmişlerdir:

“Türkiya’nın bugünki umudu Amerika’dadır. İşine yarayacak istikrâzı (borcu) ancak oradan te’mîn edebilecekdir. Mut ve emsâli protestan misyonerleri de zâten Ankara’yı bu yolda ümide düşürerek: “Türk Cumhûriyetinin dini, Dîn-i İslâm olduğu hakkındaki maddeyi kânun-ı esâsînizden (anayasanızdan) tayy ve ilgâ ederseniz (kaldırırsanız), Amerika sizden HOŞNÛD olur ve DOLARLARINI sizin üzerinize yağmur gibi yağdırır.” demişlerdi. Bu sebeble Ankara meclisi, Mustafa Kamal’ın bir parmak işâretiyle o dînî maddeyi müttefikan ilgâ etdi; ve meclis dâhil ve hâricinde bu yüzden hiçbir ihtilâf sesi çıkmadı.”

“Lâkin istikrâzın da aslı çıkmadı! Amerikalılar ise, ikraz ve istikraz mesâilinde çok çetin adamlardır. Borçlarını ödemek hususunda Türklerden fazla servete mâlik olan Avrupalılar bile Amerika’ya karşı, borçlarından neler çekmektedirler.” (Yarın Gazetesi- Mustafa Sabri, 1930)

Cumhûriyet târihinde Avrupa ve Amerika’yı, Dâhî Şeyhülislâm Merhûm M.Sabri Efendinin bindebiri kadar tanıyan akıl ve basîret sâhibi bir adam görülmemişdir… Dünya gardiyanı 3 millet, 1928’den bu yana tam 91 yıl evvel Türkiye anayasasından “İslâmiyyet’i kaldırmışlar”; ve fakat bunu da asla kâfî görmiyerek 1963’de başlatdıkları Fettoşist diyalog fitnesi ile de, 56 yıldır ve ısrarla: “Sulandırılmış ve işe yaramaz bir din uydurmak üzere proje üstüne proje tezgahlamaktadırlar” ki, adı geçen maddeyi bir daha görelim:

3- İslâm’ın yeniden yorumlanmasında (ılımlı İslâm algısında) bize yardımcı olacaksınız.”

Şu alçaklığa bakınız: Gâvurlar babalarının malı üzerinde sanki operasyon yapacaklar da, Türkiya’dan insanlık nâmına sanki “yardım” dileniyorlar!!!  Ankara takım-taklavat ve hacıvatları da, bunlara muhâtab olabilecek seviyelere inebiliyor…

Üçüncü kademede ise ağleb-i ihtimâl: “Kitabınızı yeniden biz yazıverelim, böylece bizimle son derece ahbâb u yârân olur, hiçbir sıkıntınız kalmaz!” diyeceklerdir!

Dergi devam eder:

“İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak, konuşmasıyla bu kez salondaki bir kişi hariç herkesi şaşırtmış, ev sahibi Abdurrahim Karslı’ya dönüp parmağıyla işaret ederek: 

“Ben o zaman “beraber çalışalım” diye bir hafta bu arkadaşa gittim geldim. Beyefendi kabul etmedi.”

 “İtirafında bulunmuşlardı.” [9]

Çakma Üstad, hiç de öyle göründüğü gibi değildir; ve  kem-küm konuşsa da, nice böyyük işlerin göbek taşına uzanıb keyf çıkaracak kadar da beynelmilel kataküllinin içinde ve mütehassıslığındadır! Manzara cidden vahim!.

Yazı devam eder:

“Ali Bulaç, Zaman’daki köşesinde bunları doğrulamış, başka marifetlerini de yazmıştı:

“Geçenlerde Merkez Parti Genel Başkanı Abdurrahim Karslı, +1 TV’ye verdiği röportajda Abdurrahman Dilipak’ın, “AKP’nin bir proje olarak ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulduğunu iddia ettiğini”, kuruluşuna destek veren güçlerin, şu üç şeyi talep ettiğini söylediği o toplantıda, ben de vardım, 40 senedir tanıdığım Abdurrahman Dilipak, bunları–ifadelerde bazı değişiklikler olsa da-anlattı.”

“Mesele şu: 1998’lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladılar. Biri gidiyor, üçü geliyordu. Sordukları şuydu: “Türkiye’de, dindar zemini kuvvetli bir iktidar mümkün mü?” Ben ana fikir olarak şunları söylüyordum: “Türkiye’de İslâmî-muhafazakâr aktörlerin belirleyici rol oynadığı bir döneme giriyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızı eski zihniyetle çözemeyiz; bölge gibi Türkiye de yeniden şekillenmek durumunda. Batı İslam’a, Müslümanların hayat tarzına ve kaynaklarına saygı göstermelidir. Batı ile savaşmak zorunda değiliz ama Batı’nın süren tahakküm ve hegemonyası altında Ortadoğu böyle devam edemez. İsrail sınırlanmalı, rejimler demokratikleşmeli, kaynaklar adil dağıtılmalı, İslâm’ın cevâz verebileceği siyâsetlere engel olunmamalı.”

“Amerikalılar iknâ edebilselerdi, söz konusu projeyi Erbakan Hoca’ya uygulatmayı düşünüyorlardı, ancak O reddetti. Erbakan Hoca vefatından önceki son görüşmemizde AKP’nin nasıl kurulduğunu uzun uzun anlattı, elindeki bazı belgeleri bana gösterdi; Ertan Yülek Bey şahittir.”

……………………………………………………..

Adı geçen dergi, Bulaç ve Çakma Üstad’ın, “Ma’lûm batılı adam ve madam takımlarının arabulucu adamları oluşunu” ve kâbiliyyet, ma’rifet ve mahâretlerini dillendirmeyi, şöyle devam etdirir:

“Kısaca Abdurrahman Dilipak da, Ali Bulaç da, Türkiye’nin ılımlı İslâmcılık kılıfı altında Siyonist Batı düzenine entegrasyonunda rol almışlardı ve malum odakların arabulucu adamlarıydı. İstanbul ve İzmit merkez ilçe teşkilatlarının eğitim toplantısında bu konuyu gündeme taşıyan Sn. Mustafa Kamalak’ın, hemşehrisi Abdurrahman Dilipak’ın adını vermekten çekinmesi ise dikkatlerden kaçmamıştı.”

Kamalak Bey’in Hocasına bir nevi ihânetini de aşağıdaki satırlardan anlıyoruz ki, mevcud Batı’dan idhâl (politika), nereden bakılsa bir rezâlet püskürmekde; İslâmiyyet son damlasına kadar çatır çatır istismâr edilmekde; ve vesâyet sistemi ve (sömürge vâliliği keyfiyeti) bütün iğrençliği ile devam etmektedir:

“TV 5’te yayınlanan 2 Ocak 2015 tarihindeki Avrupa Saadet Şöleni’nde konuşan Sn. Kamalak, geçmişte ve günümüzde Milli Görüş’e emeği geçmiş muhterem kişilerden bazılarına şükranlarını arz ederken, bir sefer olsun Erbakan’ı rahmet ve minnetle hatırlamamış ve ağzına almamıştı. Bunun gibi Siyonizm’i de bir kelime olsun kullanmamıştı. Yoksa Batılı odaklara “Erbakan’dan farklı olduklarını” ispatlamaya mı çalışmıştı? “Ve konuşmasının başında herhalde heyecandan unuttu, ama o kadar da nankör olmaz belki ortasında ve sonunda bu davanın Lideri ve şahs-ı manevisi olan Erbakan’ı bir sefer olsun hatırlayıp rahmet okur” diye beklentimiz de maalesef boşa çıkmıştı…”

“Anlaşılan, Batılı ajanların, Türkiye ve Erbakan’ı saf dışı bırakıp, İslam soslu AKP’yi kurup iktidara taşıma operasyonlarında Abdurrahman Dilipak siyasal İslamcı münafıkların; Ali Bulaç ise Cemaatçi (Fetoşist) yapının temsilcisi konumuyla o toplantılara katılmışlardı.”

“Sahi, “Şeriat düzenini yıkıp Batılı değerleri getirdiği” gerekçesiyle, Mustafa Kemal’i KAFİR sayan Dilipak’la  Cemaat (Fetto) mensupları, şimdi Batı’nın güdümünde ve dünya sistemine entegre bir AKP’nin iktidara taşınması için, gavurlarla işbirliği yaparak, kafirden daha aşağı sayılan MÜNAFIK durumuna düşmüyorlar mıydı?”

“AKP bir projeydi tartışmasını başlatan Merkez Parti Genel Başkanı Abdurrahim Karslı, Milli Gazete’ye şu açıklamaları yapmıştı:

“Bu sessizlik projeyi onaylamaktır!”

Dergi, Dilipak ile Fettoş mensublarını “gâvurlarla işbirliği yapan münâfıklar” olarak işâretledikden sonra, şu satırlarla devam ediyor:

“Merkez Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Abdurrahim Karslı, AKP kanadından bu konuda hiçbir açıklamanın gelmediğini söyleyerek, sessizliğin projeyi doğruladığını vurgulamıştı. Bir televizyon kanalında kendi evinde gerçekleşen bir toplantıdan söz eden ve ‘AKP bir projeydi’ tartışmasını başlatan Merkez Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Abdurrahim Karslı, Milli gazetemize çarpıcı değerlendirmeler yapmıştı. Gazeteci Abdurrahman Dilipak ve Ali Bulaç’ın da konuya ilişkin teyit yazılarından sonra konuşan Karslı, iktidar cephesinden bir ses çıkmamasını, projeyi doğruladığının teyidi olarak yorumlanması gerektiğini hatırlatmıştı. “Çözüm süreci PKK’nın faaliyet alanını genişletme sürecidir” diyen Karslı, PKK’nın bu güne kadar bütün dediklerini yaptırdığını vurgulamıştı.”

“Tabi bu arada Merkez Parti Başkanı Prof. Abdurrahim Karslı’ya sormak lazımdı: İyi de, Dilipak ve Ali Bulaç gibi bir Batı projesi olan ve AKP’nin kuruluşunda rol oynayan şahısların sizin villanızdaki çok özel toplantıda ne işleri vardı? Yoksa Batılılar yeni projeleri için sizleri mi uygun bulmuşlardı?”

Son paragrafdan da öyle anlaşılıyor ki, Abdurrahim’i de, Abdurrahman’ı da, Bulacı-Bulamacı, AKP’si bilmem ne (P)si ve nesi ve nesi de “Projedir”; Haçlı Batı emperyalizması Anadolumuzu, şeytânî politikalarıyla işgâl ve istilâ etmiş; seçimden seçime halka, “Halkın irâde ve hâkimiyyetini” yalatıb yedirmekde, kendisi de koltuklarında pipolarını tüttürüb popolarını kaşıyarak seyr ü temâşâ buyurmaktadır!

Yaşasın!

Bağımsız, mill’î irâde ve hâkimiyyet sâhibi, lâyık, medenî, dembokratik cumhuriyet ve Atatürk Türkiyesi ve Kemalist inkilâplar!..

(Mâba’di var)

İntişârı: 19.01.2019 /20:23:20 (tt)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir