(4) “Kutlu Doğum Ve Paralel Din” Ve Mezhebsizlik Denen “Dinsizliğin Köprüsü!”
3 Mayıs 2014
Ba’de Harâbi’s-Soma Eşşeyh Dilipak!
20 Mayıs 2014

Günümüzdeki Teymiye-Vehhâbiye-Selefiye ve Lâ mezhebiye çizgisinin, 15 asırdır gelen Aziz Dînimize hangi gözle bakdığını (prototipleri) üzerinden ve

“KUTLU DOĞUM VE PARALEL DİN” VE MEZHEBSİZLİK DENEN “DİNSİZLİĞİN KÖPRÜSÜ!”

(5)

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

 

Günümüzdeki Teymiye-Vehhâbiye-Selefiye ve Lâ mezhebiye çizgisinin, 15 asırdır gelen Aziz Dînimize hangi gözle bakdığını (prototipleri) üzerinden ve onların vesîka teşkîl eden satırları ile göstermiye çalışıyoruz. Muârızlarımızın, “yazımız tamamı ile alınmadığı içün sıyâk ve sıbâkı ile irtibâtı koparılmış, biz öyle demedik, böyle demek istemişdik!” demelerine fırsat vermemek içün de, ıvır zıvır cinsinden de olsa, yazının tamâmına yakınını istemiyerek de olsa nazara vermiye gayret edeceğiz… En bulamaç noktalardan ve i’tirâfın bu derece dal dingil sokağa fırlıyanından da haberdâr olmamak olamaz!. Buyrun: 

“Bizim, geçmişin bilgi birikimi ve geleneğin umudu ile bugünümüzü yeniden anlamlı kılmamız gerekiyor..

Birileri  bizimle ilgili bizden önce yola çıkmış gözüküyor.. Bizim boş bıraktığımız alanlarda kendilerini var kılmaya çalışan bir paralel din anlayışı ile karşı karşıyayız..” 

İşte, “paralel dini biz uyduracakdık, lâkin Pandispanya yumuşak kekleri bizden evvel davrandı; ve biz, onların paralel din anlayışı ile karşı karşıya kaldık, lâ..t olsun” deyişe müsâvî bir i’tirâf… Üzülmesinler, dembokrasinin paralelli, taralelli ve “Salamonik çârelellileri tükenmez!.”

 Denilmek isteniyor ki:

“15 asırlık Müslümanlık artık işe yaramıyor, biz, onu yepyeni bir şekle sokarak işe yarar “sorunları anlar ve çözer” hâle getireceğiz!. Bizim yeni dinimiz (religionumuz) böyle  olmalı, olacakdır da, çünki “sorunları anlamıyan ve çözemiyen” 15 asır evvelki bir zamanın dîniyle bu işin yürümiyeceği artık apaçık ortada… DİB sâbık başkanı (Y.rdakoğlu) nâm adam bile halk nasıl olsa anlamaz diye “biz revizyonistiz” diye “paralel religion” denen şeyin uydurulmasına resmen ve i’lânen abanmadı mı? Adam çok haklıydı. 15 asır evvel, “makrolu ve mikrolu, kozmozlu sandozlu ve yakamozlu hatta cimcozlu ve genomlu bilmem neli” bir dünya yokdu! Şimdi öyle mi ya, kendi religionumuzu kendimiz, kendimize göre, kendi millî-mânevî ve lâik-dembokratik imkânlarımızla, kendi kendimize, kendi simetri ve düzen ve düzlemimize göre, ince ayar düzer ve “paralel” yoldan hedefimize varırız!. Bu yolda simit ve plebisit gibi cârî mesârife de ihtiyâç messetmiyecekdir!. Binâberîn işte diyoruz ki, “Bilişim ve Genom teknolojisi, makro kozmoz ve mikro kozmoz, atom ve uzay hakkında bilgiler geliştikçe, geleneksel din anlayışı sorunları anlamak ve çözmekte zorlanıyor.. Yeni din anlayışı ise savruluyor.. Bizim geçmişin bilgi birikimi ve geleneğin umudu ile bugünümüzü yeniden anlamlı kılmamız gerekiyor..” Bu i’tibarla, geçmişdeki 15 asırlık gelenekçi Müslümanlığı’ndan birşeyler toplar,  daha doğrusu işimize gelen yerleri kırpar kırpar alır, onları bizim düzdüklerimize ekleriz diye tatlı tatlı hayâl ider ve Hoca’nın hindisi gibi de düşünürken; ne var ki elin “Hoşgörü-diyalog ve Pendispanya yumuşak kekli cenâhın Locafendisi ve yabanın ciamaatı”  “Paralel DÎN” uydurmakda “bizden önce yola çıkmış, bizim yapacaklarımızı bizden evvel ele almış gözüküyor!” Biz mezhebsiz ve mealcilerin keyfimize göre uyduracağımız “paralel din” boşluklarını, bu yahudi haçlı parmaklarında oynatılan çeteler, el çabukluğu yapıb oraları doldurmıya çalışdılar ve alabildiğince de yol aldılar!. Biz bu paralel din uydurmayı “millî cinsden” yapacakdık, onlar (yahudi-haçlı) bir modele oturtarak yapdılar-yapıyorlar… Hâşâ “Allâh’la konuşmalara, Peygamberi istedikleri hallere sokmalara, karı ve kızları soyub olimpos sahnelerinde (hâşâ) O’nun önüne çıkarmalara, rüyalı tivit, çivit ve cizvit ne varsa topunu da hall ü fasl etmelere,  O’nu Keme-i Tevhid’den kovmalara, kamyon kasasına kurbanlık dana gibi yüklemelere (hâşâ ve kellâ) kadar, neler neler… Halbuki biz böyle züccâciyeci dükkânına giren fil gibi değil, daha yumuşak ve mokro-mikro ozmoz ve kozmoz ayarlı yapacakdık!. Bütün bunları biz, “millî yani bize has çerçevede” düzecekdik, ama el oğlu atik ve tetik davranıb “BİZDEN EVVEL YOLA ÇIKMIŞ GÖZÜKÜYOR! BİZİM BOŞ BIRAKDIĞIMIZ ALANLARDA KENDİLERİNİ VAR KILMAYA ÇALIŞIYORLAR…” 

İşte adamların entel ve dantel, Luter-mealciliğine ayarlı i’tirâf ve ma’rifetleri… Kolay, her ayağa uygun numarada, paslanmaz, çürümez, nasır yapmaz, batmaz, üşütmez, su geçirmez ve her ihtiyaçda kullanılıb atılır ve yerine yenisi derhal bulunur bir religion!

Bizim Müslümanlığa hiç benzemiyor ama ne yapalım adamların religionu bizimkisinden nâmütenâhî farklı…

Bizimkisi vahye müstenid… Bunlarınkisi ise, beşerin kozmozlu, yakamozlu, makro-mikrolu ve genom, atom ve bilmem nelere oturan aklına dayanır cinsden!.. Olabilir, çünki dembokraside kimse kimseye dinini dayatamaz!. Orada tek din vardır; o da, her tür “paralel dinli”, dembokrasili, ipden boşanmışcasına sokağa dökülmeli, yakıb yıkmalı, kesib biçmeli ve ağız ishalli eşşekleri bile “mutlu ve şutlu” kılan, inanç ve kıvanç religionu!. Dembokraside “senin dinin sana benim dinim bana,  istersen ineğin idrârını içebilirsin de…” denir. Bizim dinimiz Müslümanlıkda ise, vaz’iyyet tam tersine şöyledir: “Senin dinin sana, benim dinim bana; bu dünyâda böyle amma, öteki tarafda Hanya’yla Konya’yı görürsünüz; küffâr u füccâr ve yahudtapar tüccâr ü nâçârsanız, ebediyyen ateş yer ve içersiniz; lekum dînikum ve liye-dîn..” Bizdeki dîn yani Müslümanlık böyle diyor… Sonra dembokraside “dinde zorlama yokdur, herkes neye inanırsa inanır, heykele tapmakdan tut, inâsa taabbüde, ineğin çişini mukaddes Nirvanaya vuslat içün yudum yudum vecd ü istiğrak içre yüreğe veya börkeneğe indirmiye kadar herşey dibine ve sonuna kadar serbestdir de” denir… Lâkin bizim Dînimiz Müslümanlık’da, aslâ böyle çişli ve sidikli, dembokratik ve bombokratik âyinler olamaz!. Bizim Muazzez, Mukaddes ve Münezzeh Dînimiz Müslümanlık’da “DİNDE ZORLAMA YOKDUR.” Yani muhalled finnâr olan hiçbir gâvura “ille de müslüman olacaksın” diye ikrâh (zorlama, cebr ü tazyîk) kat’iyyen yokdur… Çünki olursa, bu, hikmete mübâyin bir abes olur. İkrâh karşısında “müslüman oldum” deyib de içinden reddeden adamın bu sözüne itimâden onu müslüman kabul etmek; ve buna göre ona muâmele etmek, müslümanların  felâketini hazırlar.

Bizim dinîmiz olan Müslümanlık, takıyyeci münâfıklar olabildiğince az olmalıdır ki, müslümanlara zararları asgarî derecede olsun ister… Amma îmân etdiğini söylediği ve ahd ü mîsâk verdiği Müslümanlığın i’cablarını yerine getirmiyerek nakz-ı ahd edib verdiği SÖZDE durmıyan, bunu bozan, bütün her mevcûdun Mutlak Yaradıcısı Allâh Azze ve Celle’nin (irâde ve hâkimiyyeti) yerine 2 veya 4 bacaklı mahlûkâtın (irâde ve hâkimiyyetlerini) oturtmıya kıyâm ederek şirke dalanlar, beytü’l-mâl-i müslimînin kuruşuna göz dikenler, zekât vermiyenler, hacca gitmiyenler, cemiyetin nizamını altüst edenler, içen, cana kıyan, namaz kılmıyan, alenen oruç yiyen, çoluk çocuğunun idâresini hafife alıb onlara kötü muamele edenler; asâkir-i İslâmiyye arasından firâr eden, iffetli kadınlara kazf isnâd eden, saçı başı açık tesettürsüz gezen karı ve kızlar, muganniye cinsi süfliyyâta bulaşan, fitne çıkaran, ins ü cin ve hayvanlara eziyet, zulm, işkence eden veya her ne şekilde olursa olsun haksızlık yapan ve rahatsızlık verenler; hükûmet-i islâmiyye aleyhine câsusluk ve bağy ü ısyâna kalkışan, yol kesen, terör estiren, zinâ alçaklığı işliyen, faizciliğe bulaşan, şans oyunları ve kumara batan, sigortacılığın herhangi birisi içün şirket kuran, kerhâne, meyhâne ve tapınaklar inşâ eden, heykellere perestiş edenler; nikahsız yaşıyan, acemoğlanları gibi üç-beş saatliğine mut’a nikâhı denen hayâsızlığı ve zinâyı irtikâb edenler; kadın erkek, nâmahremleriyle muhtelid olarak yaşıyan, kedicikli köyün kavalcısı gibi kancıklarla aygırları hall ü fasl veya halt ederek mehdiyyet oyun ve folklorları peşine düşenler; zarûrât-ı dîniyyeden bir tekini bile inkâr veya onda şübhe ve tereddüd eden, Müslümanlık’la alay edercesine ciamaat “teknik nakavt” fırıldakları döndürüb karanlık işler çeviren, her haltı mubah sayan, “hoşgörü ve diyalog” gâvurluklarıyla millet-i islâmiyye arasında fitne çıkaranlar; hortumculuk, yolsuzluk ve her türlü hırsızlık peşine düşen, müslümanlıkdan çıkıb mürtedd olan ve bunlar gibi binlerce pisliğe bulaşan adamlar, insü cin ve hayvanâtın her türlü hukûkuna tasalluta yeltenenler, mütecessisler, ev-bark-hâne ve mahremleri dinliyen ve gözetliyen iblis kılıklı aşşağılık kepâze ve kulak ile gözleri patlıyasıcalar bile, bizim dinde, asla zorlanmaz ve (ikrâha) ma’rûz bırakılamazlar…  Bu makûle kesân-ı müslimîn ve müslimât, nakz-ı ahd etmenin CEZÂSI olarak (dikkat dinde zorlama olarak değil); SÖZDE durmamanın cezâsı olarak hadd veya ta’zîr cezâları ile kat’iyyen cezâlandırılırlar…Tekrâr edelim, bu şer’î cezâlar zorlama ve ikrâh değil; nakz-ı ahd etmenin cezâsıdır. Bunlara bakarak “müslümanlara zorlama vardır” diyenler ve Eygi Beyefendigiller de, çalakalem yazmadan evvel iyi düşünmeli; ayrıca, kütüb-i şer’iyyeye mürâcaat etmeden sığ akıl ve mantıkla ve cum püftüsü gibi, el, ayak ve tekme sallamamalıdırlar!

Hulâsa demek ki, bizim dinde, yani 15 asırlık Müslümanlık’da,  “bizim dînimiz bize, onların dîni onlara” demenin ma’nâsı bu imiş! 

Yeni Akit’ci cenâh da, böyle “millî paralel dîn” mütefekkirleri ile, alabildiğine “TÜRK, öğün, güven, çalış” periyoduna girib, “hayatda en hakîkî mürşid Teymiye- Selefî- Vehhâbî mutfağı damak tadında ve Luter mealciliğine ayarlı paralel bir religiondur” demiş olmuyor mu?!. Bir tarafda DİB paraleli, bir tarafda, Şeriat’sız ve ibâhiyyeci tarikatçıların paraleli, bir tarafda Pislâmoğlu-Efgânî masonik paraleli, bir tarafda kedicikli köyün kavalcısı mehdiyyet paraleli, bir tarafda ciamaat-yahudi-haçlı-budist-brahmanist-şamanist hatta ateist paraleli… Seç seç al, beğen beğen topla, tepe tepe kullan, çeke çeke tütdür, tıka basa ye, kadeh kadeh iç!

Haltettin Hocalarıyla da “Paralel Dîn” dedikleri bu yapılarını örmeye, çok daha sinsi ve “tilkinin başına gelenden ders alarak” devam edebilirler!. O da, Mısır beslemesi eşkıyâlardan “Efganî ve Abduh gibi masonların ve Reşid Rızâ gibi telfik soytarısı” heriflerin sapıklaştırıcı kitablarıyla, “Paralel Eşkıyâlıklarına” öteki haşhâşîlerden “çok daha önce  başlamış” olsa da hâlâ devam edebilir! Tabii çok daha sinsi ve sûret-i hakkdan görünerek ve çok daha usta ve yavaş ve fakat emin adımlarla ve “durmak yook, yola devâm” diyerek!. Ne var ki ipi göğüsliyen Okyanus Ötesi oldu! Oldu olmasına da, lâkin ip ayağına ve bir yerlerine fenâ dolandı!. “Tiz-i reftâr olanın pâyine dâmen dolanır” cinsinden!

Akit düşünürü (!) Bay adam, gene çok açık i’tiraflarına hem de “şecaat arzederken sirkatini söyliyen merd-i millî” gibi (!) bakınız nasıl devam ediyor:

“Onlar o boşluğu, diyalog ve hoşgörü adı altında, sureta masum görünen kavramlarla ambalajlayarak, tabiri caizse ağuyu altın tas içre sunarak, Yahudilik ve Hıristiyanlığın değerleri ile, batı değerleri, kavram ve kurumları ile doldurmaya çalışıyorlar sanki. Demokrasi, liberal düşünce, insan hakları gibi alerji testi yapılmış katalizör değerlerle paralel bir raya taşınmaya çalışılıyoruz..” 

Ne felsefe ama!. Sanki “biz yapacakdık, kozumuzu elimizden aldı haşhâşîler” der gibi, mealci (ke..zleri), kıskançlık krizleri geçiriyor!

Entel ve dantel cenâh, târih boyu bütün “Paralel Din anlayışı” sanki Hoşgörü-Diyalog-Haçlı-Yahudi haşhaşîleri ile ortaya çıkmış gibi sıkıyor!. Bilhassa 90 yıldır bütün resmî devâir, DİB, ilâhiyatlar, maarif, askeriye, hükûmât-ı ılmâniyye ve mekteblerle bu işi laik cumhuriyet yürütmüyormuş gibi de, “tecâhül-i ârifâne”  estetiği üzerinden, pek de edîbâne servis ediyor!. Gerçi 106 yıldır, 5-10 merci’, mahrec ve DİBleç, “paralel din” uydurmaları ile bir çıkdı bir batdı; ve hepsi de iflâs etdi!.. Şimdi yeni bir “paralele” ihtiyâç olmalı ki, Dilipok bunu dile getirib, Yeni Akit’gillerdeki kûşe-i paralellisinden ol keyfiyyeti fâş ile savaş eyliyor!

Pekiy, Teymiye’den sızarak gelen vehhabîyye, selefiyye, lâ mezhebiyye, Efgânî ve Abduhçuluk, telfikçilik, DİB’çilik ve Luterik mealcilik, 7-8 asırdır ne güne duruyor?.

 Bunlardan a’lâ “paralel religion” mu olur???. Bu herifler müslümanları ne zamana kadar görmez, duymaz ve söylemez yerine koyarak hezeyanlar savurmıya devam edecek?. Hele’sini de sevsinler hele:

“Hele bu işin üzerine bir de Mehdiyet ve Mesihiyet tartışmalarını eklemiyorlar mı?” 

Acebâ, Dilipakgillerin religionunda “Mehdiyyet ve Mesîhiyyet” (tartışmaları) mı var ki?. Gerçi bu “tartışmaları” ekliyenler, Dilipakgillerden evvel, meydana “paralel ve parabolleriyle” oturan ciamaat-ı locafendiyyûn olmasın!.. Aslında burada, fâilin kim olduğu o kadar açık ortada görünmüyor!.. Ancak bu kabil “tartışmalardan” mumâileyh gürûhunun rahatsızlık duyduğu ortada!. Tabii bu rahatsızlık, “nasıl Mehdiyyet ve Mesihiyyeti tartışırsınız, bu, 15 asırlık Müslümanlık’da kabul gören bir husus; ve bunlara, hele Mesihiyyete inanmak şart, Mehdiyyete de icmâlen îmân lâzımdır, bunun neresi tartışılıyor, bu ne rezâlet” dedirten bir rahatsızlık aslâ olamaz… Çünki Teymiye-Vehhâbiyye-Selefiye-Lâ Mezhebiyye çizgisi ve Luter-Mealcilik ayarı ile gidişde, bunlara yer yokdur… Kısacası denilmek isteniyor ki, “bu bid’at ve hurâfeleri tartışmak ne ayıp, bizim paralel religionda olmıyan şeylerle vakit geçirenlere bakın!”

Mesihiyyet ve Mehdiyyet, bizim dînimiz Müslümanlık’da yok değil, bal gibi vardır. Ammâ adı geçenlerin religionunda yokmuş, bundan bize ne?. Bizim dînimiz Müslümanlık’da “Lekum dînükum veliye dîn!” ne ma’nâya geliyor, bâlâda ve tefsirlerimizden beyân etdik… Bizim dînimizde bunlar “tartışılmaz”; ve tartışanları da hangi dindendir bilemeyiz!. 15 asırdır Kitab, Sünnet, icmâ ve müctehid imamlarımız ne demişse, biz müslümanlar bunlara îmân eder; ve fazla kelâm edib hamamoğlanları misillû lagaluga ile ömür isrâfını (Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm ile başlıyan selefimize) hakâret, küfür, nifâk, ısyân, hürmetsizlik ve hulâsa edebsizlik ve hayâsızlığın en dibi yani eşşeklik biliriz!..

Mesihiyyet’e Merhûm Muhammed Hamdi Efendi, Mehdiyyet’e de Merhûm Muhammed Âtıf İskilîbî Hazerâtından ve birer misâl olmak üzere devâm ederiz inşaallah…

 

(Mâba’di var)

 

(İntişârı: 10.05.2014)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir