1) Tavil Tayyib Paşa “Yayıncılar Derneği” ukâlasıyla (akıllılarıyla) Sarâ-yı Cumhûriyye’de dün, (22.3.2017) târîh-i efrencîsinde ictimâ’ eylemiş!
Ve demiş ki ne demiş:
“Bizim getirdiğimiz sistem, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi hükümetin tek kişinin şahsında toplandığı, dolayısıyla yürütmedeki çok başlılığın ortadan kaldırıldığı bir sistemdir, bu yönüyle doğru. Bunların dillerinden düşürmedikleri ‘tek adam rejimi’ ise bambaşka bir şeydir, o 1923’te kapandı. Artık ‘tek adam rejimi’ diye bir şey söz konusu değil.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi demokratik bir sistemdir. Çünkü cumhurbaşkanı halkın yüzde 50+1 oyuyla seçiliyor. Ama Türkiye’de yüzde 15’le başbakan gördük mü? Gördük. Artık biz bunları görmek istemiyoruz.
Aslında parlamenter demokrasi diye bir şey olmadı bu ülkede. Ne oldu? Parlamenter demokrasi ile vesayet sistemi oldu. Bunu yaptılar.”
“Parlamenter Dembokrasi” 60-70 yıl tapılan oldukdan sonra, şimdi çöpe…
Şimdi tapma sırası “Başkanlık Sisteminde!”
Bıkkınlık gelince, bir gün buna tapınma da son bulur, bu dahî çöp bidonuna…
Bir türlü YARADAN ALLÂH AZZE’ye ubûdiyyet akla gelmiyor!
O ne demiş, nasıl bir rejim ve sistem içün “evet” demiş, bu hiç piyasada yok!
Herkes “müslüman” ya hani!
Dünyada 2 milyara yakın “müselman” mevcûd ya hani!!!
Allâh Azze’nin “EVET” dediği rejim, sistem ve temel delillere, insanlar “hayır” diyecek; sonra da insanların uydurduğu “evet ve hayır” içün, çatır çatır ikiye BÖLÜNÜLECEK!
Ne akıl ama!
Ve dünyâ çapında ayağa kalkılacak; “Keferendum, Seferandum ve Referandum” deyû kıyâmet kopacak!
M……d Aleyhisselâm’ın RABBİ TEÂLÂ: “İNSAN MUHAKKAK HÜSRANDADIR!” buyurmuş ammâ, gel de bunu GÖRMEZ, duymaz, akletmez ve mühürlü beşeriyyete anlat!. Pırasasör de olsa, imparator da olsa, “Küresel Çete” de olsa, “Tapınakçı, Bilderbergçi” de olsa, “Müslümanım” da dese, insanlara bunu anlatamazsın, zor tosunlar zor!
Ammâ, Âllâh Celle’nin âyetlerini politikacıları kayıracak şekilde en iyi anlayan ve anlatan (cübbeliler) de olmasa, hiç mi hiç, kimse bir şey anlamıyacak!!! Şu bir takım (cübbeli) saray maskaraları var da, bazı tv’lerin ekranları bunlarla ilim-irfan ve bilim-ısyân frekansı üzerinden “anlatım ve sapıtım” seanları yapıb, milletin, politikacıların bir bölüğü önünde (rükû’ ve sücûd)a varmasına böyyük hızmetleri geçiyor!. Yoksa âyetler anlaşılamadan (!) muattal kalacak!. Bu ne mazhariyyetdir, bu ne îmân ve İslâm’dır, bu ne yazılanları muhâfaza etmekdir, bu ne âr ü hayâ ve iffet ü nâmusdur, adamın o (saray soytarılarına) mahabbeti, her ekran sonunda doruğa tırmanıb çıkmadan edemiyor!
Böyle olunca da, tanrılaşan insanoğlu, rejim ve sistemler vaz’edib “Hukuk ÇERÇEVESİNDE (!) İlâh benim ulan, var mı diyeceğiniz?” deme ve meydan okuma noktasına fırlıyor; ve her rejim ve sistem, onun elinde çocuk oyuncağı gibi bir müddet (oynansa ve oylansa) da, sonunda delik deşik olub işe yaramaz hâle geliyor!.
Müteveffâ ve nice gencin kâtili Kinin Evren, uydurtduğu (anayasayı) “DELDİRMEM” diye az mı külhanbeyileşmiş; ve “Yan bakanın paçasını alırım!” omuz atmalarıyla iyi krallaşmış ve TEK ADAM olub çıkıvermişdi!. Herifin “Ana-avrat Yasasını” şu reankarnasyoncu adamın dişisi Çiller bile öyle bir delmişdi ki, nice aygırlar bile küçük dillerini yutmuşlardı!
Şimdi o delik anayasanın 18 noktası daha delinecek!
Sonrası ma’lûm…
Birkaç metre bez ve iki metre küb çukur!
İbret alan?
İns ü cin ibret alabilseydi, bunca zulüm ve kepâzeliklerin yüzde biri irtikâb edilir miydi?
2) Tavil Tayyib Paşa’mız (1.12.2016) târihli haberlerde yani 4 ay kadar evvel ise, “Türkiye bir Avrupa ülkesidir, Bu ülke bir NATO ülkesidir” deyû cihana ünlemiş ve inlemiş ise de, Avrupalı’lar bunu öyle bir reddetdiler ki, ne olduğumuzu inşâAllâh anlamışızdır!
Bakınız Tavil Tayyib Paşa Hazretleri 4 ay evvel neler neler buyurmuş:
“Avrupa kendi değerleriyle çelişme pahasına ülkemizi istediği kadar dışlamaya çalışsın, ne kadar aksini söylerse söylesin Türkiye bir Avrupa ülkesidir.
650 yılı aşkın süredir Avrupa’da kültürümüzle medeniyetimizle varız ve olmaya devam edeceğiz. Bizi Avrupa’dan dışlamaya Avrupa devletlerinin gücü yetmez. Biz Avrupa’da misafir değil ev sahibiyiz……
Batıyla olan ilişkilerimizi doğuya, doğuyla olan ilişkilerimizi batıya alternatif görmüyoruz. Tam tersine bu ilişkileri birbirini tamamlayan bütünleyen ilişkiler olarak görüyoruz…………….
Bu ülke bir NATO ülkesi. Yanlış yoldasınız bir defa kendinizi çok ciddi olarak test edin ve doğru yola gelin.”
Bakalım o “Avrupanın misafiri değiliz, ev sâhibiyiz!” buyuran Tavil Tayyib Paşa Hazretleri, Avrupa’nın 9 devleti (Norveç de katılınca 9 oldu) kudurub ayağa kalkınca, hem de kalleşce, kancıkca ve kahpece kıyâm edince, onlara bu sefer de hangi frekansdan neler demiş!
Paşa Hazretleri yukarıdaki beyanlarını unutub, Avrupa Haçlılarına “yer misin yemez misin” demeden başladı verib veriştirmeye!
3) O “Avrupa Ülkesiyiz, Nato ülkesiyiz” buyuran Paşa gitdi; yerine, (21 Mart 2017) târihli haberlerde, şöyle diyen bir PAŞA gelib saraya oturuverdi:
“Benim oradaki vatandaşımı, soydaşımı, aynı zamanda senin de vatandaşını ata ite nasıl ezdirirsin, yedirirsin? Bunun insanlıkla ne alakası var? Bunlar insanlıktan nasibini almamış. Bunlarda insanlık, vicdan, merhamet yok. Bunların elinde silâh yok, sadece Türk Bayrağı var. Bu Avrupa, 2. Dünya Savaşı öncesinin ırkçı, faşist, zalim Avrupa’sıdır. Bu Avrupa Ortaçağ’ın Türk ve İslâm düşmanı Avrupa’sıdır” diye konuştu.”
Demek ki, AB içün AB bakanlığı veya görenliği kurmaya değmiyormuş!.
“Laikim, cumhuriyetçiyim, dembokratım, Halifeyi ve kundakdakilerine kadar topunu da külünü savurub atdık; 1000 yıllık müktesebâtımızdan soyunub AVRUPA HAÇLILARININ müktesebâtını 108 yıldır çiğerlerimize kadar hava gibi çekib durduk!”
Demelerin hiçbir fâidesi yokmuş!
Demek ki, o Avrupa denen yerin “Avrupalısıyız, oranın ev sâhibiyiz” demek hiçmiş; hatta orası ırkçılığın, faşistliğin, zalimliğin AVRUPASI imiş…
O AVRUPA, ortaçağın, İslâmsızlığın ve insansızlığın ta kendisi imiş!
Demek ki, o, “Bu Avrupa, 2. Dünya Savaşı öncesinin ırkçı, faşist, zalim Avrupa’sıdır. Bu Avrupa Ortaçağ’ın Türk ve İslam düşmanı Avrupa’sıdır.” denilen Avrupa içün, “Biz Avrupalıyız” demek pek feci’ bir keyfiyetmiş!
Bunun Tavil Tayyib Paşa’mız tarafından çok geç anlaşılmış olmasına rağmen (yine de anlaşılmış olması), göbek atdıracak kadar sevindirici, coşturucu, keyiflendirici, mes’ud ve mesrûr edici bir keyfiyetdir!.
Resmen ve cehren denilmese de tahtında müstetir “Aldatıldık Efendim aldatıldık!” denilmek de var işin içinde!
İnşâAllâh, bu makamda karar kılarlar, ara taksîmini müteâkıb başka makamlara, meselâ beyâtîden komşu makam deyib uşşak makamına geçmezler! Çünki bu AVRUPA’dan müdevver ve idhâl politikada hiç (istikrar ve karar) uzun gitmiyor; ip bir şekilde incelip hemen kopuyor!. Bahçeli (aynı zamanda piskevitçidir) bir iki yıl evvel “Receb Tayyib Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaaazzz!” diye bozkurtlar gibi kükrüyordu!. Hatta “Receb Paşa içün vatan hâinliğinden da’vâ açılmalıdır” diyorlardı!
Kıl.oğlu da “Diktatör Bozuntusu!” diye bar bar bağırıyor, yırtarcasına aleyhde sıkıyor ve püskürtüyordu!. Şimdi ağzı öyle “ana, aaan, aa, a, neyse gerisini söylemiyeyim!” gibi çarpılmalara neyse ki kaymıyor!
Demek ki, “Avrupa Ülkesi olunca” bütün politikacılar böyle iki yüzlü oluyorlar!
Yazık…
Bu millet de bunların peşinde “evet-hayır” kuyruğu olacak, “sandık cihâdının” feyzinden nasîbedâr bulunacaklar!
Bu kelâm-ı Kibârın söylendiği günün, yani AVRUPA’NIN zâlim v.s. olduğunun anlaşıldığı günün, teberrüken, “Avrupa Anlaşıldı Günü” olarak bütün millî, yerli ve ırkî dünya kuvvetleri tarafından tes’îd edilmesi, “kutlanıb kutsanması” ve “Tapınakçı ve Küresel ÇETE” fıtık oluncaya kadar şenlik yapılması, fener alayları tertiblenmesi, hatta Taksim Meydanındaki Heykellere çelenk-çiçek ikrâmı düşünülmelidir!
Bu günün “Gezi Parkı Vak’asının” irtikâb edildiği günün temizliği içün de bir vesîle olacağı derhâtır edilmelidir!
Bizden söylemek!
Bunları yapmıyanlar, sonunda bin pişman olub, başlarını Avrupa–İsrail-İngiliz-ABD füze rampalarına (koçbaşı) olarak vuracaklardır!
“Irkçı, faşist ve zâlim Avrupa!”
Alaman gâvurunun Gençlik dâiresi, Türklerin “hayır” oyu kullanmaması hâlinde çocuklarının velâyetini ana ve babaları üzerinden kendi üzerlerine alacakları tehdidinde bulunuyormuş!
Bunlara nazi demek bile çok hafif kalır!
Bunlara nazinin 5. Kuvveti (EŞKIYA) demek lâzım!
Paşa, “NAZİ” diye eklemeyi, zuhûl eseri ağzına almamış olsun!.
Gençliğinde “Nazi” gazelleri içinde don gömlek fotoğrafları mevcûd Papaz kızı ve Trump merdûdu Kirkel Madam ile, çiçeği orasında Alaman Cumbaşı kazmanın, “Bize nazi demeyin, gözümüz kararıyor!” türünden sızlanmalarına, Paşa Hazretleri “terahhüm” eylemiş, “merhamet” etmiş de olabilir! Bunun içün (nazi) kelimesini nedense kullanmamış!
Paşa, “BİZ ÂVRUPALIYIZ!” demenin neye mâlolduğunu anladı ya, siz ona bakın, gerisi teferruat!.
4) Ancak, Paşa Hazretlerinin şu son cümlesi fevkal’âdenin de fevkinde üzücü, GÖRMEZ gözleri bile fal taşı gibi açıcı, düşündürücü ve kafayı yeme âdeti olan dostların kafa tasını bile eritici mâhiyyetde… Okuyalım:
“Bunların dillerinden düşürmedikleri ‘tek adam rejimi’ ise bambaşka bir şeydir, o, 1923’te kapandı. Artık ‘tek adam rejimi’ diye bir şey söz konusu değil.”
Bu da ne yahû?
Hani Kıl.oğlu’nun başbakanlığı kaldıran şu Seferandum ile dillendirilib ellendirilen ve 18 maddeyi okumadığını ortaya koyan “Artık bu anayasa ile Cumbaşı ve Boşbakan ayrı partilerden olursa çiftbaşlılık patlar…” gibisinden bir (güldürü) san’atı malzemesi var ya, lâ teşbih velâ temsîl, Paşa Hazretleri’nin bu beyânı da ona benziyor!
“Tek adam rejimi 1923’de kapandı!” buyurmuşlar Paşa Hazretleri!.
İnsan afallıyor ve gözüne kulağına inanamaz hâle geliyor!.
Şimdi Kıl.oğlu açsa ağzını ve yumsa gözünü; ve cihana ün üne savursa:
“Bakın bu (Tek Adam) olacak adam, hiç târih okumamış; ve kütük kadar kalın Ş.S’nın “TEK ADAM” kitabının kapağını bile görmemiş! 1923’de açılan (Tek Adam) serüvenimizi hiç duymamış!
Benim 18 maddeyi okumamam gibi bu Paşa da, 1923’den 50’ye kadar tam 27 yıl ne olmuş ne gitmiş, bunları hiiiç ama hiç kıraat buyurmamış!. Bu ne demek, böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?
Bu, okuma hürriyetinin en büyük ihlâli ve ayaklar altına alınmasıdır! Dahası var, bu, kitab sevmezliğin hatta (kitab düşmanlığının) en büyük irticâî delîlidir!.
Aynı zamanda bu, (Kitab Diktatörü Bozuntusu) olmanın ta kendisidir!
Korkarım bu RTE arkadaş, bu kitab düşmanlığı ile Partimizin kurucusu, böyyük kurtarıcı ve yüce önderimiz EBEDÎ ŞEF’imizin “Nutuk” adındaki cihan çapındaki mukaddes kitabını da okuyub ezberlememişdir; ve bütün dünyânın kelime kelime ezberleyib “Nutuk Hafızlarının” serpildiği ve okyanus ötelerine kadar 5 kıt’aya yayıldığı hakîkatından da habersizdir!
Bizden delîl istiyorlar, bundan büyük delil olabilir mi arkadaşlar? Allâh sizi ve bizi ve cümlemizi inandırsın, bu RTE arkadaş, korkarım sabah akşam, Nutku eline bile almıyordur!
Amaniiiin, bu nedir arkadaşlar?. Bu Sayın Erdoğan nasıl başımıza geçer, doğrusu yandık, yıkıldık ve çakıldık!.
Artık ne olur, Avrupa Kabuklu ve Nazileri hatırına, terörist kahramanlar aşkına, Pensilvanya köhnemişinin başına ma’kûs olan bedduaları hâtırasına, haçlı seferlerindeki insancıllıklar şerefine, ne olur (HAYIR) deyin…”
Kıl.oğlu böyle derse, Paşa Hazretleri nice cevab verecekdir?
Kamal Paşa “Ebedî Şef” ve Lozan seyyahı darbeci ve idamcı İsmet Paşa “Mill”i Şef” olarak, Mussolini ve Hitler dostluğu ve hayranlığı da vesikalı bulunuyorken…
Kâinât târihi sahîfelerine bu (şefler) böyle geçmişse; ve tam 27 sene bu millet, binbir ah u enîn ile inleyerek bunları sırtında taşımışsa…
Merhûm Üstâdım Necib Fazıl Bey gibi nice kalem ehli hapislerde çürütülmüşse…
Ulemâ-yı İslâmiyye ve müslümanlardan salben idâm edilen 500.000 şehid, tarihe geçmişse…
Nasıl, “Tek Adam rejimi 1923’de kapandı denir!”
“Ebedî ve millî” şeflerden sonra Paşa Hazretleri de İnşâAllâh “Sandıksal Şef” olmaz; Kıl.oğlu da “Diktatör Bozuntusu” lâfının ma’kes bulmadığı bir devletde, rahat ve iki şef koltuğunda Şefzâde olarak muammer olur!
5) Ba’dehû…
“Tek Adamlık rejimi 1923’de KAPANMIŞ” ise, o târihden evvelki zamanlar, “Tek Adamlığa AÇILMIŞ” DEVİRLER olmıyacak mıdır?
Ey, Ulü’l-Elbâb!
1908 den 1923’e kadar İT (İttihad Terakkî) üçlü triümvirası bal gibi “Üçlü Diktatör” devri değil midir?
Hâl ü keyfiyet ve mantık bunu âmir iken,1908’den evveline gidersek, Halîfe-i Müslimîn Cennetmekân Abdülhamîd Hân Hazretleri de “Tek Adam” kötüleme ve aşağılamasından nasîbini almış olmıyacak mıdır?
Daha gerilere gidersek!?
Git gidebildiğin kadar!
Topu da “Tek Adam Aşağılaması” içindeki soy sop bulunmayacak mıdır?
Bu soy sopdan, “TEK ADAMLAR DEVRİ” diyerek, utanmak mı lâzım yoksa?
Utanalım mı?
1923’den evveli TEK ADAMLAR devri imiş!
Avrupa kabuklu ve “Maskeli Haydutları”, nazi ve faşistleri, zalim gâvurları ve atı, iti ve piçiyle Türklerin üzerinden geçen Hollanda zâlimleri, buna amma da SEVİNİRLER haaa!
“Târihlerini İngilizin istediği gibi biliyorlar” diyerek, kabukluların etekleri zil çalar!.
İngiliz, Osmanlı târihine “Mutlakıyyet Devri” adını takarak, buna bir nevi “diktatörlük ve tek adamlık zehri de akıtarak” milleti ile devleti biribirine düşman etmedi mi?.
Kuvvetli Donanma projesine geçmek istediği içün, Cennetmekân Abdülaziz Han Hazretlerini, Avrupa’da zehirlediği Jön Türklerle sıkıştıran İngiliz, darbe ile Sultânı indirib sonra da bileklerini kestirerek katletdirmedi mi?. Buna da, “intihâr” yaftası yapıştırıb, devleti başsızlaştırma operasyonları yaşanmadı mı?
“Maskeli Haydutlar, faşist, zalim, ortaçağ artıkları ve İslâm düşmanları” diyerek Avrupalıların içine ederken; 1923 evveline de “Tek ADAM” göndermeleri ile, kendi ecdâdımızın da şeyine etmesek olmuyor mu?
Ve onların ruhâniyyetlerinden beddua yerine DUA alsak da, işlerimiz düzgün gitse, binbir gavur atı, iti ve piçiyle uğraşmasak…
Nasıl olur?
“Ey, Evetçiler!”
Size söylüyorum, nasıl olur?
“Ey, Hayırcılar!”
Sizin maskeniz zâten düşdü, sizin zaten i’rabda yeriniz yok!
“Ey, Evetçiler!”
Ya sizin i’rabda yeriniz neresi?
(İntişârı: 24.03.2017)