Eygi’nin İngiliz Hayranlığı!
31 Ocak 2017
Eygi Ve Jammeh’in İslâm Cumbokrasisi!
16 Şubat 2017

Müstakbel Böyyük RAİS, Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet Raceb Tayyib Paşa Hazretleri, 8/Şubat/2017 târîh-i mîlâdîsinde 36. kere muhtarları topladı; ve pek helecân ile

REJİM TERCÎHİNİ TÜRKİYE Mİ YAPDI?

Tâhir MÂHİR

 

Müstakbel Böyyük RAİS, Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet Raceb Tayyib Paşa Hazretleri, 8/Şubat/2017 târîh-i mîlâdîsinde 36. kere muhtarları topladı; ve pek helecân ile müzeyyen ve heybet-i azîme içre hıtâbet eylediler!

Böylece, nice çok bilinmiyenli muâdele (kurbağacasıyla denklem) dahî, bu vesîle ile vuzûha ve sarâhate kavuşmuş oldu!

Müstakbel Böyyük RAİS buyurdular:

“Türkiya 1923 yılında cumhuriyete geçerek (REJİM) tercîhini yapmışdır!”

Târîhan sâbit ve bâhir ve meşhûd bir hakîkat-ı kat’iyye odur ki, bu “tercîhi” Türkiya yapmamışdır… El altından hükûmet azâları istifâ etdirilib, muhâlefetin de hükûmet kurması engellenerek:

 “Hükûmet kurulamıyor; bu “meclis hükûmeti usûlü” bizi hükûmetsiz bırakacak! Başka şekil denemeliyiz!”

 Gibi bahânelere sarılınarak (28/Ekimi=Kânûn-ı Evveli 29’a bağlayan gece), 1923 târîh-i efrencîsinde, adı geçen “TERCÎHİ” millet ve Türkiye adına K.Paşa yapmış, “Yarın Cumhûriyeti ilân edeceğiz!” emr ü fermânı üzre de “Cümhûriyyete geçilivermişdir!”

29/Ekim/1923 günü de, gece son sür’atle hazırlanan “Teşkilât-ı Esâsiye Kânûnu=Anayasa” değişiklikleri, meclise getirilmiş ve hâzirûna kabûl etdirilmişdir!. “Cumhûriyete GEÇİŞ” de gene o gün kabûl edilmiş; ve üçüncü olarak da hâzirûna “Paşa, Rais-i Cumhûr” intihâb etdirilmiş=Seçtirilmişdir… Bir günde üç böyyük iş bir çırpıda hâll ü fasl olunarak Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye batarken, Türkiye Cumhûriyyeti Devleti ise ortaya çıkarılıvermişdir!

Ahvâl-ı târîhiyyemiz şol vechile cereyân etmiş olmağla, vech-i hakîkat bu istikâmet üzre “tashîh, tavzîh ve tebliğ” olunur mu olunmaz mı, bu, Beştepe Sâkini Pek Möhderem Siyâsiyyûn ve dahî Hâzirûn ve Müşâvirûnun taht-ı irâde ve fermânlarına iktirân edecek mebâhis cümlesindendir!

Müstakbel RAİS-İ MÖHDEREM, Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet Raceb Tayyib Paşa Hazretleri devam ederler:

“Artık milletimizin böyle bir mes’elesi yokdur.”

1923’de de milletin cumhuriyet diye “mes’elesi” yoğidi!. Böyyükleri, o gün bu gün, “mes’eleleri”, bir gecede, bir celsede, bir referandumda ve dahî el çabukluğu ile hemen milletin yerine hâll ü fasl edib gidiyor!. Nâzik ve necib millete “mes’ele” bırakılmadan, her şey son sür’atle ve o “asîl kanlı milletin”  yüceler yücesi “hâkimiyyeti”, hiç incitilmeden, lihikmetin kendiliğinden, sanki kerâmet misâl bir keyfiyetle ve son derece sühûletle yürütülmektedir…

“Mes’ele”nin adı mı olur?

Gerçi ba’zı hâdisât-ı âdiyeden sayılacak çok küçücük (!) vak’alar cereyân etse de, bunları zikre bile değmez bulabiliriz… Ali Şükrü Bey’in meclisde vuruluşu; zaman zaman meclisin yani dembokrasinin ma’bedi olan mahallin kapısına kilit vuruluşu; 15 Temmuz’da olduğu gibi emekli vaiz ve iblis taarruzları ile havadan bombalanışı; ve bacak ısırmalar ve burun kırmalar, sandalyelerin havada nice tatbikat yapışı gibi hâdiseler, boksörlüğe heveslenmeler, mikrafonlara zincirlenmeler v.s.ler, bu “teşri’=yas-ama” organikosunun tatlı cilveleri ve cıvıldaşmaları bilinse ve laik-dembokratik cumbokrasinin tatlı hâtırâları kabûl buyrulsa yeridir!

Yani asîl ve necib millet, bütün bunlardan memnundur; ve bunları aslâ “rejim mes’elesi”  yapmaz, olan bitenlere son derece tevekkülle iyice alışmışdır, şerbetlenmişdir!. Hatta canı sıkıldıkça  kendi aralarında, “Dembokrasimizin ma’bedi olan meclisimize benzeyeceğiz” arzusu her depreştikçe de, bunları aynen ve aynı makamdan dillendirib tatbik etmektedir… Ne yazık ki bunlara büyük bir tâlihsizlik eseri olarak “terör” tesmiye edilmekte; GÖRMEZ makâmât-ı uhreviyyesince bunlar, tahrimen mekrûh ve hatta haram bilinmektedir!.. Bazıları da buna yapılan i’tirazlara “İmam (yani meclis) şey ederse, cemaat başka şey eder!” misillü cevablar dahî verebilmektedir…

Her ne hâl ise…

Ve Müstakbel Rais, Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet ü Millet Raceb Tayyib Paşa Hazretleri Muhtarlara seslenir ve devam eder:

“Şu anda ana muhâlefetin başındaki zât, ikide bir böyle rejim mejim diyor ya, yav Türkiye’nin böyle bir sorunu yok.”

Buradan da anlıyoruz ki, Tunceli (Dersim) alevîsi Kamal Beg vatandaşları, “ikide bir rejim mejim” hatta “diktatör miktatör” gibi laklakırdı etmeden, “Bozuntu mozuntu” deyû (tozuntu) eylemeden, zinhâr yerinde duramazmış zâhir!.

Adamın cibilliyeti mibilliyeti bu… Tayyib Paşanın karşısında Pensilvanya İblisi gibi kim varsa, bu alevî vatandaş mutlaka onu bulur, onunla can ciğer kuzu muzu sarması ve dolma molması olur mu olurmuş!.

Kendi “Genel Menel Başkanını” don mon, gömlek mömlek sokağa atan bir adam ve madamdan, başka ne beklenir?. Adam sanki Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet Raceb Tayyib Paşa ile uğraşmak içün “a, aa, ana.. anasından manasından” doğmuş gibi!

 “Hadi gerisini demiyelim!..”

Raceb Tayyib Paşa’nın bu muhâlefet-i muannidînden çekdiği nedir?. Piskevitçi Dövlet Paşa da, bir zamanlar “Receb Tayyib Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaaazzz!” diye kükreyib kürsüleri bir yumrukda ortadan ikiye şakkedeyazdı!!!

Müstakbel RAİS, Raceb Tayyib Paşa müteakıb cümlesiyle diyor ki:

“Rejim olayı artık 1923’de atılan adımla yoluna devam ediyor.”

Acebâ?

Ve mine’l-ğarâib!

1923’de “atılan adım madım” hakîkaten 1923 adımları ile yoluna devam etdi mi etmedi mi?

Bizce de, târîhan da etmedi!

“1923’de Dolmabahçe Sarayında Paşa tarafından ta’yîn edilmiş bir Halife bozuntusu” var idi! 1924’de bu bozuntu ve mozuntu da, “tozuntu” edilerek karga tulumba hudud hâricine bir savruldu ki, yağlıboya ressamı o Abdülmecid, soluğu Frenk gâvurunun Akdeniz sâhillerinde aldı!. Ve utanmadan da, İtalya’daki Vahîdüddîn Cennetmekânla “Sen değil ben halife-i müslimînim” diye savrularak, sidik yarışına girdi!. İngiliz siyâsetini gördünüz mü? Nasıl müslümanları yâd ellerde bile biribirine ısırtıyor! Ağzını açıb homurtu eden de,  Paşa’dan ta’yinli “Halîfe” olduğu içün Şeyhülislam Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin “Hılâfetine Şeytan bile güler” dediği Abdülmecid!..

Rejim gene cumhuro-krasi olarak kabuk değiştirmişdi!. “Yoluna”, böyle “devam etdi!”

Krasi demek yunancada (şarab) demekdir!. Gerçi rejim “aynı atılan adımlarla yoluna devam ediyor” gibi idiyse de, şarabın yerini “leblebiyle rakı” rejimi de almadan edememişdi!.

Neyse şarap marap, rakı makı “durmak yok, yola mola devam”  deniyordu!

1923’de, T.E.Kânûnunda=Anayasa manayasada “Devletin Dîni, Din-i Mübîn-i İslamdır” yazıyordu!

1928’de, “5 sene evvel atılan adımlar çok değişdi ve aynı adımlar, madımlara döndü ve yoluna devam etmedi!”

Devlet resmen “Dinsizim!” deyû cihâna ünledi; ve Hakk Teâlâ Azze ve Celle ile ipini resmen ve alenen cart diye koparıb atdı!

“Devletin rejimi aynı atılan adımlarla yoluna devam etdi!” diyelim mi şimdi?

Nasıl deriz ey azîzân-ı lezîzân!?

 Boştapa fahrî müşâvir, müftü ve müctehidi Haltettin Karamanlis Beg Hazıretlerine bu iş sorulsa, o bile artık şöyle dese gerekdir:

 “Bu iş de  ihtilâflı, muhtelifün-fîh bir  mes’eledir… Pek çok mes’ele gibi… Bizim ayarda bazı müteahhirîn ulemâmız sünnetden istimbât  etmek yerine, bugün maslahatı tercih etmişdir!. Global delillerden de kıyâsa gitmeleri çağın gereklerinden olmuşdur; ve ve bu da, aslâ ihmâl edilmemelidir! Abant toplantılarında ateist arkadaşlarımızın pek çok fikirlerini de o zamanlar (delil) olarak kullanıyor ve çok yararlanıyorduk!. Ne yazık ki felek bizi onlardan ayırdı… 

 Mütekaddimînin ictihadlarının, bugün sahih sünnete dayandıkları, dün olduğu gibi kolay söylenemez! Çünki onların dayandıkları senetleri AB normları zaif, hatta şazz kabûl ediyor!. Hoşgörü ve diyalog hizmetlerimiz de nazara alınırsa, bugün yeni ve bölgesel, ekonomiksel, sosyal ve hatta cinsel ictihad ihtiyaçlarımız hadd-i bâlâsına ulaşmış vaz’iyyetdedir… Bunun içün ictihad hey’et-i asriyyemiz içine Sayın Kedicikli Adnan Bey’i de dâhil edib, onun çok husûsî tatbikât, bilgi ve görgülerinden de istifâdemiz pekâlâ câizdir!..

 Hattâ Kedicikli ve masonikli Adnan Üstâd-ı A’zamımızın Şeyh-i Şâhânesi Kıbruslu Nâzım Hazıretlerinden menkûl nice hatırât dahî, ictihadlarımızda (delîl-i Nâzımî) olarak (lâzımî) bir kıymet bile ortaya koyabilir! Hatta tâife-i nisâ ile alâkalı yapacağımız kıyâslarda,  Kedicikli Adnan Bey’in de tensib buyurmaları ile pek dilrübâ kedicikler huzûra da’vet edilib onlardan da istifâde, önümüzü ve gözümüzü açar ki, daha isabetli feminist ictihadlarımıza bile medâr olabilirler!..

 (Banka faiz) oranları gibi (homo caiz) nisbetlerimiz de yeniden düzenlenmelidir!. Bugün yapacağımız ictihadlar, dünün sâde ve  basit hayatını düzenleyen fetvâ kolaylığından çok uzaklaşmışdır!. Borsayı bile her gün hatta her saat ta’kîb mecbûriyyeti karşımıza çıkıyor!.

 Döviz iniş çıkışlarına göre (fetvâ) vermek bizim işimiz! Ebu Hanife gibi zevat gelsin de bugün (müctehid) olsunlar görüvereyim!. Bizim (Âsım) nesli işte böyle hârika bir kuşak ki, kim beline sararsa sımsıkı tutar, kat’iyyen bir daha çözülmez, belden düşmez ve üşütmez! 

Bütün bu binlerce kapitalist veya sosyalist veya liberalist ekonomileri kâle almadan, onlara ters ve onları reddeder cinsden mütekaddimîn ulemâsı gibi yüzde yüz (vaz’-ı ilâhî) ictihadlar yapdık mı, dost ve ahbâb u yârân bize hangi gözle ve kaç nümero gözlükle bakar, vicdan-ı sâfîsi ve cumhûrîsi olan söylesin!

 Bir kısım yeni bilgin ve oryantalist arkadaşlarımızın araştırma ve karıştırmaları istikâmetinde düşünürsek, pek çok hadisler, senet ârızası ve râvî zincir halkası düşmüşlüğü veya düşürülmüşlüğü veya kırılmışlığı veya erimişliği veya eritilmişliği taşıyabiliyor!. 

 Piyasalardaki emisyon hacmi bizim ictihadlara da aksediyor.. Rotasyon ve sirkülasyon hızı bile uzakdan da olsa bizi eski Şerîatların bazı hükümlerini canlandırmaya zorluyor!. Enflasyon ise, zaten minareye çıkış hızını bile kesib, dembokrasi ma’bedimizin mikrafonuna kendisini zincirla bağlayan madamımız gibi müezzinlerimizi  hoparlörlere bağlıyor!

Necib halkımız döviz bozdurdukça, bizim ictihad sıkıntılarımız bile bundan etki ve tepki dengesi yaratabiliyor! Bunun içün hiç duraksamadan ictihadlara devamda sayısız faideler vardır… 

Tartışma ve martışmaların derinleştirilmelerinde yarar marar da var diyebiliriz!

Bir takım âyetlerimizi, “ezmânın tegayyürü” iktizâsı, ahkâm istinbâtımızda yeniden düşünmek; ve Diyânetimiz gibi hadis ayıklamalarına paralel, bazı hükümleri, can yakmadan ve necib milletimizi cıyaklatmadan usulca ve Fetösel ve paralel mantık kâidelerine tevfîkan ayıklamak artık kaçınılmazdır!”

 Haltettin Beg daha nice, geçmişdeki abduhvârî ve oryantalisvârî fetvaları keşfedib, onları dahî ısıtıb ısıtıb sofraya sürer mi sürer… Hiç belli olmaz!. Şeytana bile böylece külâhı ters giydirmek mümkin olur mu, bu dahî mümkinâtdandır!. Bütün bunlar, Beştepe üzerinde derin tefekkür ve tezekkür faaliyyetlerini canlandırıb, nice tatbiklere kaynak da olabilmektedir…

Müstakbel RAİS, Kaptân-ı Deryâ-yı Devlet Raceb Tayyib Paşa Hazretleri, daha ne vecîz beyanlarda bulundu ki, nasibse bir başka maşka yazımıza kalsın! Kalsın ki, bize (ilhâmât) membaı da olsun!

“Kalın sağlıcakla!” 

 

(İntişârı: 11.02.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir