Rejim Tercîhini Türkiye Mi Yapdı?
11 Şubat 2017
(2) Eygi Ve Jammeh’in İslâm Cumbokrasisi!
22 Şubat 2017

Şevket Eygi Bey ma’lûm: “Bâb-ı Âdî’de duâyen yazar, bilâücret (meccânen) kitâbet-i mevkûte eyliyen ve oralarda makâlât-ı Şevketiyye döktüren;

EYGİ VE JAMMEH’İN İSLÂM CUMBOKRASİSİ!

(1)

Tâhir MÂHİR

 

 

Şevket Eygi Bey ma’lûm: “Bâb-ı Âdî’de duâyen yazar, bilâücret (meccânen) kitâbet-i mevkûte eyliyen ve oralarda makâlât-ı Şevketiyye döktüren; dahî  Merhûm Muhammed Zâhid Efendi Hazretlerinden icâzetliliğini kendinden menkûl satırlarla yürüten, Galatasaray ve mülkiye diplomalı sâbık selefîlerden” çok kıymetli bir yazar-çizerdir…

Şimdi de, “Ekselans Gambiyalı Yahyâ Gardaşını Sevdiği” ortaya çıkdı!

Eygi Duâyenimiz, Erbakan  Müteveffâmızın cerîde-i millî’sinde efrencî 15.2.2017 târihinde yazdığı fıkrası ile kâriîn-i kirâmına, şu bervechi âtî nakledeceğimiz hârika (!) ma’lûmât-ı cumhûriyyeyi dahî lutfeylediler!

Adı geçen “tahrîrâtı” kıraat eyliyenlerin, Ma’lûmât-ı Şer’iyyeleri cûş u hurûşa gelüb şeref-pezîr olalar!

Serlevhası ise aynen şöyle: “Gambiya İslâm Cumhuriyeti!”

Yazının metni çok kısa. İsterseniz bir çırpıda hepsini kıraat eyliyelim ki, yiyen yesin ve yutan yutsun:

“BAŞKAN Yahya Jammeh, ülkesi Gambia’yı bir İslam Cumhuriyeti yaptığı için bütün İslam düşmanlarının kinini ve nefretini üzerine çekmişti. 

Gambia’nın yeni başkanı, ülkesinin artık bir İslam Cumhuriyeti olmadığını söyleyince, bütün İslam düşmanları kına yakıp bayram yaptılar.

Bendeniz bir Müslüman olarak Yahya Jammeh’yi severim. Çok iyi bir iş yapmıştı. Gambia inşallah tekrar bir İslam Cumhuriyeti olacaktır. (Bizden: İnşâALLÂH olamaz. Cumhûriyetçilikden tevbe-i nasûh ederek îmân tâzeler, İnşâALLÂH İmâmet-i Kübrâ’nın ilk basamağı olur.)

Sadece Gambia değil, daha nice Afrika devleti de…

Şu anda Afrika’da bir tek İslam Cumhuriyeti kaldı, Moritanya…”

Eygi Bey bir bakıyorsunuz hılâfetçi, bir bakmışsınız cumhûriyetçi oluyor! Arada bir de, Pırasasör A. Akgündüz ile “Hılâfetle cumhuriyeti berâber, ikisini aynı devlet üzerinde yüzdürüb yürütüyor!”  Kafası iyice karmakarışık görünüyor!

1969 yıllarında, Bugün Gazetesi’nin sâhibi iken, Hılâfetin bir nümerolu müdâfi-i hassı bulunuyor; yurtdışına (hicret) zorunda bırakılınca da Türkiye’den gönderdiğimiz “hılâfetle alâkalı” mâlûmâtı başmakâlesinde kullanarak tekrar gazeteye yolluyor ve orada neşrediliyordu!. Son senelerde bir takım Batılı feylesofların “Cumhûriyet fazilet rejimidir” nânelerini pek sık yer hatta otlar oldu!. Demek ki insan, Kur’an ta’bîriyle “Rabbine karşı KENÛD” olan bir mahlûk!. Fıtratında, dün başka, bugün başka, yarın başka olabilme nefsâniyyeti meknûz…

Encâmımız hayrola!

Eygi’nin son yıllarda en sık yürütdüğü ve aşk u vecd içinde kalemine buladığı şey ise, İngiliz Kraliyeti ve onun Eton Koleji… Bunlara bayılıyor!. Bir İngiliz derken ağzından 10 İngiliz; bir Eton derken, fem-i muhsinlerinden 100 Eton jetonu daha düşüyor!

Tabii zevk meselesi… Renklerle zevklere dokunulmaz mış ya hani; fakat biz biraz dokunsak hiç de fenâ olmıyacak!. Nâneler elde biraz oğuşturulunca bakalım nasıl kokular çıkacak!?

Eygi Bey’in, “Bir müslüman olarak Gambiyalı Ekselans Yahya Bey’i de, bayağı sevdiği” anlaşılıyor!. Eygi öyle herkesi kolay kolay sevemez, çok müşkilpesenddir! Ekselans Yahyâ’sını nasıl olmuşsa sevmiş işte… Allâh Azze mahabbetlerini artırsın! Ancak nerede, nasıl ve ne kadar tanışıb da böyle “sevgi” hâleleri ve kuşakları ile kucaklaşdılar bunu bilemiyoruz!. Hadi Eygi Bey, Yahyâ Kardeşini tanıyor diyelim; Ekselans Yahya Kardeş acebâ Eygi amucasını tanıyor mu?.

Nerede ne zaman tanışıb, îmân, i’tikâd, amel ve ahlâk musâhabe, muhâsebe, mubâhese ve muhâveresinde bulundular, bu mechûlümüz!. Biz, “Osmanlı Torunu ve torbasıyız” diyenlerin içinde bile, sahih i’tikadlı adam bulacağız diye göbeğimiz çatır çatır çatlarken; Eygi Usta, taa Gambiya, Zambiya, Zombiya ve Moritanya’larda hiç yüzünü görmediği ve kalbine nazar etmediği adam ve madamlar içinden “Yahyalar” bulub, neredeyse dünyâya “buldum!” nâraları atacak!. Olsa olsa bunlar, “icâzetli erenlerden oluşun” birer kerâmeti olsa gerekdir!

Hiç bir araya gelmeden!

Canım Âlem-i Ervahda tanış olmuşlardır mı desek!  Anladık ammâ âlem-i şühudda veya şu âlem-i süflîde bir tanışmışlık, bir yoldaşlık, bir alış-veriş, çorbaya bir kaşık sallayış falan var mı?

Gambiya, Zambiya, Zombiya ve Moritanya diye sıralamakla iş bitmez… Adam ve madam kim olursa olsun vebâl altında kalır!

Ona buna kâfir; ona buna müslüman demek öyle kolay bir iş mi?. Hele Dâr-ı harbde, bu işin şekli çok daha değişiyor!. “Berâet-i zimmet asıldır” diye, dâr-ı İslâm’ın bu kâide-i küllîsi, dar-ı azab veya dâr-ı ikrâhın her köşesinde ucuzlatılamaz… İlâhiyatçı bazı “müctehidler” gibi önüne gelene bol keseden ve bol kepçe (Şerîf Usta) gibi düşünüb taşınmadan, tanışıb hâlleşmeden “müslümandır” ikrâmında bulunulmaz!

Laik dembokratik cumbokrasi mürîdânı, “sakın müslümanı tekfîr etme” şıkkını öyle bir işlediler ki, bunu, kendi gâvurluklarını  kapaklama yani gözden kaçırma formülü yapdılar!. Müslüman, evet (zarûrât-ı dîniyyeye bir eksiksiz îmân eden müslüman) aslâ ve kat’â tekfîr edilemez, bu çok doğru… Pekiy, gâvur “müslüman” edilir mi, yani gâvura “müslüman” denir mi?. Birinci şık ne kadar îmânı silerse, öteki de o kadar siler… Büyük Mürşid-i Kâmil Merhûm Ahmed Zıyâüddîn Gümüşhânevî Kaddesallâhu Sırrahu’l-Âlî Hazretleri’nin “Câmiu’l-Mütûn” nâm eserinde (1988 tab’ının 131. sahifesine) bakılırsa, bunu, bu eseri basan Eygi Bey bile ilk defa görüyor olabilir!. Müslüman mı gâvur mu, ne olduğu bilinmeyen içün tevakkuf ederiz; elimize delîl geçerse, onu o istikâmetde biliriz!

Şerîatın müslüman dediğine müslüman; gâvur dediğine gâvur demek müslümanın tek formülüdür!. Bu mi’yâr ve bu mîzân ile ancak ferdine de, devletine de hüküm verilir…

Hiç kimsenin börkenek veya kırkbayırdan sallama salâhiyyeti yokdur ve olamaz. Ehil olan adam konuşur. Bunlar da toprağın altına göçüp kâmil mürşid kalmamışsa, o zaman da o büyüklerin (eserleri) mürşid olur!. Bunları da beyân edenler gene o ehil adamlar yani mürşidler… Bunun içün de, Eygi Bey ve meraklısı, gene Merhum Mürşid-i Kâmil Ahmed Zıyâüddîn Hazretleri’nin “Câmi’u’-l Usûl” nâm eserinin 1979 tab’ının 86. sahifesine bakabilirler…

Keyfinin çekdiğine müslüman, canının çekdiğine gâvur diyen, gâvurluğu kabûllenmiş demekdir!. Mes’ele çocuk oyuncağı olmanın sonsuz ötelerinde… Lâkin bunu, rejim ve rejim kafalılar, “Ben müslümanım diyen her iki ayaklı müslümandır”, deme gibi ucuzun ucuzu bir noktaya gâvurca çekdiler; ve kitlelere bunu aşıladıkları içün, “MÜSLÜMAN” telâkkîsinde omurga, fıtığın da ötesinde, hatta her omuruyla kaymanın da fevkinde, sanki ters dönmüş vaz’iyyete kavrularak tahrîf edildi ve ucûbeleştirildi… İcâzetli-icâzetsiz “zamâne müctehid ve püftüleri”, Şerîat’ı esas alarak değil, insanların hoşuna gidecek ve nefsine yarayacak ne ise, onu uydurub servis eden şeytanlara ınkilâp eyledi!

Sadede gelelim:

 Arada bir, “Dünyanın hiçbir yerinde İslâm yaşanmıyor” diye kâreler bağlıyacaksın; sonra da kalkıb balta girmemiş hatt-ı istivâ ormanları içinde yüzünü bile görmediğin, sesini bile duymadığın bir “Yahya gardaş” yakalayıb, “buldum” deyû şenlik eyliyecek, kaybedince de “gâvurlar kına yaksın” diye surat asıb yas tutacaksın!

Ve mine’l-ğarâib ve ecâib!

 Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Habeşistan’dan geri dönenlerin bir cinsini nasıl imtihân buyurdular? Mümtehine sûre-i celîlesi zâten bu imtihânı içine alan bir sûre olarak nâzil olmadı mı?…

İş gevşeyince ve iyice sulanıb çığırından çıkınca, şimdi adı Ali-Veli olan iki ayaklı herkes “müslüman” oluverdiği gibi; adı “İslâm Cumhuriyeti” olan her düvel-i asrî ve mısrî, askerî, etrâkî, ekrâdî, râfızî ve hatta îrânî mıntıka-i şeytânî dahî müslüman!

Yiyene!

Eygi Bey, nasıl, nerede ve ne kadar tanıdığı mechûl olan, hadi o Gambiya’lı  Ekselans Yahya Bey Kardeşini tanıyor olsun!

Gambiya’ya yolu düşen olursa, Ekselans Yahya Kardeşe sorabilir: “Bizdeki  Eygi Amucanı da sen tanıyor musun?”

Tanımadığı ihtimâli sonsuza kaç basamak uzak?

Platonik aşk gibi bir şey karşımıza çıkarsa şaşırmıyalım!

Eygi Bey’in istihbârâtına göre Yahya Bey, “Ülkesini bir İslâm Cumhuriyeti (!) yapdığı içün, bütün İslâm düşmanlarının kinini ve nefretini üzerine çekmiş!”

Böyle olsaydı, bizdeki cumhuriyetçi ve lâyikiyetçi haşârât –ı kaşerât, herkesden evvel kıyâm edüb Gambiya’ya tırlarla “kin, kinin ve nefret” ihrâc etmeli değiller miydi?. Ne bunu duyduk, ne Gambiya’yı ne Yahya kardeşi…

Eygi Bey bizi tenvîr buyurub, şâd ü handân eylemek istese de, altından çapanoğlu çıkıyor!

Yahya Bey “cumhuriyet” kurmuşsa, dünyadâki bütün cumhuriyetçilerle ve hele 1789 Paris yahudi ve ahsiklopedist dinsizleri ile uzak yakın bir karâbeti (akrabâlığı) var demekdir! Neden o zaman bizdeki Saylan ve yaylan, Kılıçzâde ve Kılçıkzâde, Perincek ve Örüncek, cumhuriyetçi kuşak ve yavşak takımları kıyâm edib Yahya Bey’e ateş püskürsün, ona “kin, kinin ve nefret”  köpürtsün!?. “Cumhûriyet mitingleri” cumhuriyetsizlere (!) karşı bir tımarhâne kaçkınlığı kıyâmı değil miydi?. Eygi Bey de sâbık hılâfetçi, elân cumhuriyetçi olduğuna göre acebâ bu miting ve reytinglerin hangi mahall-ı mahsûsuna dâhildir?

Zor ki zor, çözülmesi pek müşkil bir muâdele, (kurbağaca denklem!)

Ekselans Yahya Bey eğer, “İslâm Cumhuriyeti” kurmuşsa, dünya cumhuriyetçileri, bu Fransız ihtilâliyle dünyâya ihrâc edilen “cumbokrasiden” aslâ rahatsız olamazlar; tam tersine sevgi ve aşk kuduruşuna geçerler!.. Böyle olması cumhûrî akla pek mülâyim gelmez mi?! “İslâm Cumhûriyeti” deyince, burada asıl öne çıkan “cumhûriyetdir!” Fıtratında cumhûriyet değil de hılâfet olan İslâm, o hâle getirilmiş, öyle imbiklenmiş ve öyle bir GDO’lu yapılma tezgahlarından süzülmüş ve öyle bir ayardan ve terbiyeden geçirilerek ehlîleştirilmiş ki, “cumhûriyet” olmak onun  içün zarûrî, kendisi olmak ise muhâl hâle getirilmişdir!

Eygi Bey’in dediği doğruysa ve “cumhuriyetin” başına “İslâm” geçmişse, bu işe “Kin ve kinin ve nefret” cıyaklaması, o iki kelimeden ibâret terkîbin başında bu İslâm kelimesinin bulunmasından nâşîdir! Çünki bu, lâ teşbih “İslâm Meyhânesi” demek gibi olacağından, bunu ne müslüman kabûl edebilir; ne de “ayyaşlar” buna eyvallah çeker!

İslâm Kumarhânesi!

İslâm Ker….i!

İslâm Puthânesi!

Keza ve kezâ….

Tevbeler Yâ Rabbenâ!

Bizleri eski kavimler gibi kahreyleme!.. Toprağın altına çekme!. Kızgın lâvlarla Pompei, Sodom, Gomore ve Lut kavimleri gibi ecâib hâllerde taşlaştırma Yâ Rahîm!

İslâm Hükûmeti!

Devlet-i İslâmiyye!

Hılâfet-i İslâmiyye!

İmâmet-i Kübrâ!

Bunlar olur ammâ, “İslâm Cumhûriyyeti???”

??????

Târihde hiç görülmemiş!.

Görülmüşse, Eygi Bey Allâh içün söylesin!. Turanizma ve Türkçülük, putperestlik ve Zenperestlik devirleri de dâhil 1922’ye kadar 15 devlet kurmuş kavm-i ETRÂK içinde böyle bir rejim nerede görülmüş??? 1923’de kurulan “cumhûriyeti” de acebâ hangi kavim kurmuş?

Filozofik kelleler “cumhuriyet faziletdir” deyince, vahiy nizâm ve  dîni içinde de bunun “fazîlet rejimi” kabûl edilme mantığı nereden peydahlanıyor?. İslâm, kendisinde olmayan var da, bir takım eksik bırakılmış tarafları mevcûd da, bunu filozof kafa ifrâzâtı ile mi kapatmıya çalışacak?. Müslümanın, 24 saatde 540 defa tesbih etdiği yani noksan sıfatlardan tenzîh etdiği Allâh Celle, bu noktayı hâşâ ve kellâ gözden kaçırıb noksan mı bırakmış?. CHP cehennemîlerinin Tonguç Babaları ile yürütdüğü “Köy Enstitülerinde” kız-oğlan beraber aynı hamama sokulduğu o devirde, “Tanrının eksik bırakdığını bozkırı biz tamamladık!” yollu  nâneler yemelerine mümâsil ve müşâbih, bu “cumhûriyetle” de Allâh Azze’nin nesi, hangi noksanı ikmâl edilecek; tamamlanıb tamir veya bakımdan veya yenilenib revizyondan geçirilecek?. O zaman müslüman i’tikâdındaki 24 saatde Allâh Celle’yi 540 defa tesbîh etmenin, “Hiçbir noksan sıfatın yok, kemâl sıfatlarla muttasıf olan mücerred SENSİN” demenin, rükû’ ve sücûd ile yerlere kapaklanmanın mantığı nereden idhâl edilecek??? Lozan’dan mı?. Laik cumbokrasiden mi, (Altı .oklulardan) mı?. İngiliz’den mi?. Ataizma ve Ateizmadan mı?. Filozofik kellelerden mi? Part-ı pırtı lider ve gider takımlarının dembokratik veya bombokratik felsefelerinden mi?

 Bu cumhuriyet, Ashâb-ı Güzîn Rıdvânullâhi Teâlâ Aleyhim Ecmaîn Hazerâtı zamanında muhâl… Hılâfet var, “Hulefâ-yı Râşidîn” var ki adı üzerinde… Edille-i şer’iyye var, ehl-i hâl ve’l-akd var, nâfizü’l-hüküm bir Peygamber vekîli var, “HÂKİMİYYET mücerred ALLÂH Azze’nindir” deyiş her an kalblerde temel îmân, bu var… Elmalılı Merhûm’un ifâdesiyle: “Arz ve semâ devleti mücerred ALLÂH Azze’nindir…” deyiş ve buna îmân-ı şer’î ile tasdîk ve tahsîn var… Ve bu devlet, “müslümanın islâmî irâdesi” dışında hiçbir beşerî irâde de tanımıyor… Bu devletin işleyişi mücerred Allâh Azze adına… Bu devletde iki insan var: 1) Devleti omuzlarında taşıyan ve devletin tapulu sâhibi müslümanlar; 2) Devleti taşımakda hiçbir dahli olmayan, cizyesini veren, devlet işinde ve işleyişinde hiçbir sözü ve fiili olmayan, bunlardan mutlak sûretde uzak tutulan, ibâdetlerinde serbest, bütün muâmelât ve ukûbat kânunlarına îman etmese de (riâyet) ile mükellef zımmiler yani misafir ve kirâcılar var!.

1789 Frenk ihtilâlini yapan yahudi ve ateist ansiklopedistlerin “kafa ürünleri” veya  “kelle ifrâzâtı” olan layıkiyyet, cumhuriyyet, demokrasi, vatandaşlık, cinsiyet eşitliği, ve binlerce Batılı telâkkî gibi şeyler İslâmiyyet’de yokdur; cumhûriyetde ise, idâre edilenlerin topu da (müslüman-gâvur, nazariyyatda biribirine eşit), devlet her dinden ve her dinsizlikden olanların “müşterek=ortak” malıdır!!! Tatbikatda ve amelî işleyişde ise, devlet, mücerred Dînin muamelatını, ukubatını, münâkehât, müfârekât, verâsetini ve riyâset, ubudiyyet ve islâmî devlet rejimini YASAK ALTINDA tutan İslâm dışındakilerindir; Müslümanlar ikinci, üçüncü veya onüçüncü sınıfda, zaman zaman 103. derekede bulunur; ve uzak durulması icab eden mahlûklardır, (başörtüsüne bile tehammül) edilemeyenlerdir… Onlar, 15 yasındaki kızlarına bile minibüs içlerinde meydan dayağı, “pardon” minibüs dayağı atılabilen cüzzamlı vatandaşlardır!. Bütün dünyaya bakalım, aceba topun ağzında dâima hangi dinin mensubları var!? Hergün dünyanın bir köşesi olsun ki, orada müslümanlara bir meydan yani cumbokrasi dayağı atılamamış bulunsun!.

Müslümanlar, “İran İslâm Cumhuriyetinde” bile cinsî tecâvüze uğrayan kadınlarının mütecâvizi gebertmesi ile “salben idâm” cezâsı alan sünnî analara sâhib yaşarlarken; Tahran’da bir tek sünnî câmisinin açılışına müsaade edilmiyecek kadar “Cumbokrasi fazilet ve seâdetiyle” ikramlara gark edilmişlerken, artık gerişini kâriîn-i kirâmımız tamamlasın!

Gel de, adı “İslâm Cumhuriyeti” olan rejimlerin 77 ceddinden başlama… Gel de, cumhuriyet mefhûmu ile İslâm kelimesini yan yana getirerek, muzaf ve muzâfun ileyh yapanların ervâh-ı tayyibe ve bilcümle gayr-i tayyibelerinin kuyruğundan asılma!

İslâmiyet’in “DEVLETİ”, İslâmiyyet’in “cihâdı, namazı, ve akâidi v.s.’i” gibi tamâmen ve mücerred “müslümanların” îmân ve fiileri elinde VAR OLAN bir devletdir… Şümûlü en geniş zarûrât-ı dîniyye üstelik… Nâfile ibâdetler derekesi veya derecesi kadar bile ona hakk u hayât tanımayan rejimlerin de, sâdece kopası dilleri ile “müslümanım” diyenlerin de, nâmusluyum diyen nâmussuzların da, mücerred müşriklik olan layıkiyyet kenefine “din hürriyeti” ma’nası geçiren topyekûn fikir fâhişelerinin de canı cehennemin dibine…

 İslâmiyyet’de, “Mü’minle kâfirin, îmânla küfrün ve Hakk ile bâtılın, el,  iş ve (OY) birliği ile yürütülen devlet” muhâldir… Çünki İslâmiyyet’in olduğu devletde mücerred “kelime-i tevhîd” vardır; ve bu kelime de, “LÂ İLÂHE” diye başlar; ve dünyânın her noktasındaki rejim ve sistemlerin bir eksiksiz tamâmını siler ve sâdece “İllâllah’ı ve Mu…..dürrasûlullah’ı” bırakır… Bütün bu bedâhaten ortada bulunan mutlak hakîkatların üstüne bir şal çekerek, “Allâh’ın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirleri” ma’zûr gösterme ıkınışındaki Karamanlis familyalarına ne denecek?. Zırva te’villeri nerelerde hangi çuvallara sokuşturulub, çıkan mızrak uçlarını da “görmeyiverin canım” yollu kancık tefsirlerden ne zamana kadar meded umulacak?..

Mazurlarmış!. Kolaymıymış!. Rejimin bekçisi, partisi, ilkesi, anayasası ve şeyi püsürü varmış!. Ulan o zaman dansöz gibi kıvırtmadan erkekçe desene: “Bu iş bizimle düzelmez, bizim boyumuzu aşar, Lozan var, AB var, ABD var, Yahudi var, içden dışdan sarılmışız! Biz, milletden sakladığımız en necis “VESÂYETİN” en çukuru içinde saray hayâtı yaşıyoruz!.”  O zaman ne haltetmeye “Ülülemr, halife namzedi, tam başkan, tam Sultan, itaat farz gibi düzinelerce putlaştırma” numaralarına yatıyor; ve kıvırtıb  aldatarak ve milleti idlâl ederek bin türlü kataküllilerle oyun oynuyorsunuz?. Pensilvanya iblisiyle yıllarca ortak oynadığınız Fetokülli ve Papakülli ve nicekülliler yetmedi mi?  “Aciziz” derseniz Kıyâmet mi kopar?. Biz de, “Âciz olandan, yani nâfizü’l-HÜKÜM olmayandan emîru’l-MÜ’MİNÎN olmaz, ona itaat farzdır demek bâtıldır” dersek, Kıyâmet mi kopar?

Ulan! Şerîat’ı mıncıklayıb, uzatıb kısaltmayın; zaten fetocusunun, ilahiyatçısının ve DİB’çisinin tahrîf ve tağyirle budayarak üç paralık kalan milletin dînini ve îmânını kancık karılar gibi büsbütün şeylere bulamayın!

“93 yıllık cumhuriyet hükümdârânının devamıyız” derseniz, sizi çatallı kazığa mı oturturlar?. Yoooo… Oy hesabları uğruna, islâmî hakîkatları katleder ve bozuk para gibi harcarsanız, Allâh Celle ve ALÂ Hazretleri de hiç ummadığınız yerlerden sıkıntı ve belâları üzerinize sıvar!. Pensilvanya iblisleri ansızın, nasıl imiğinize çöküyorlardı, ibret alsanıza! Nedir bunca gâvur dünyasının topdan tepenize çullanmalarının sebebi?..  Ne zaman akıllanıb ibret alacak, ıslâh olacaksınız; ey, bugün tuzu kurular? Yarınlar ne getirecek biliyor musunuz?. Tuzlarınızı ve kızlarınızı kuru tutabilecek misiniz?

Tabii kurunun yanında millet de yanar, onların yanış vebâli de sizin üzerinize bir kat daha yüklenecek!.

Sadede şürû’ etdikde:

  O Allâh devletinde: “Hakkı bâtıl ile telbîs etmek=Bulamak” sûret-i kat’iyyede muhâl ve mümteni’dir…

Edille-i erbaa ve Târîh ve tatbîkât ortada, hem de apaçık… “Anayasa-babayasa” diyerek size dîninizi unutduran İngilizin, ciğerinize yapıştırdığı küfür baloncuklarını, kanser füzeleri gibi bütün damar sisteminizde dolaştırırken, yatalak olmaya devam edeceğinizden zerre kadar şübhemiz de yokdur…

Gâvurun işine gelmezmiş, bize ne gâvurdan!? 16 devlet kurdum iddiası ve 3000 yıllık geçmişim var gerinmesiyle mâzînin hangi iftihâr noktasını kendine mihrâk noktası seçdin; daha bu suâle vereceğin, mahcub bir edâ ile de olsa bir tek cevâbın yok!

Falan devletde veya Osmanlı’nın bilhassa Tanzîmât sonrasında, gayr-i müslimlerin de müslümanlar derecesinde me’mûriyyetlere getirilmesi yani müslümanlarla devlet ortaklığı, “Hakkı bâtıl ile telbîs etmekden” başka bir halta da yaramamışdır… Bunun neticesinde de haçlı mütegallibelerin elinde o devletler, pek feci’ şekilde ınkırâz bulub târih sahnesinden târih yokluğuna fırlatılmışlar; veya çatallı kazığa oturtularak cıyak cıyak ötdürülmüşlerdir!..

Hadi YALAN deyin!

Hamâseti, ” üç kıtada at-eşek oynatdık!” numaralarını bırakın, gülünç kaçıyor!

İmparator olmayan sultanların devletine “imparatorluk” diyerek, tahtlara, Roma emperiallerinin taharetsizlerini hatırlatan adamlar geçmiş gibi mesajlar verenler, hangi kahramanlarınızdı? Sıkılmadan, Haçlı özentisi üzerinden maymunlaşarak ve Osmanlı Sultanlarını da o emperial Roma İmparatorlarına benzeterek onları saraylarda “oturmuş, harem kedileri gibi göstermenin” kahramanları şimdi nerede? Ve daha şimdilik saymak istemediğimiz nice şeyleri, vitrine don gömlek manken gibi oturtmanın devri geçdi, tepelerdeti ağalar, hacı babalar, umreci dayılar!.

 Can derdine düşürdüğünüz bir milletin, hani nerde (kızıl elması?)…

Parti parti, pırtı pırtı, şia şia biribirinizi yiyin diye mi toprağın altı milyonlarca ŞÜHEDÂ ile kaynıyor?. Onların kemikleri sızlarken, siz, onlara inad bölünüb parçalanarak “düşman PARTİ devletleri” hâline gelerek; ve böylece de biribirinizin kanına susamışlıkla, hangi dış gâvurlarla başedeceksiniz?. Kıbrıs gâvurcuklarıyla mı; Sûriye gâvurcuklarıyla mı; Yunan gâvurcuklarıyla mı; terör gavurcuklarıyla mı? Bunlarla başedemiyenler, bunların arkasındaki iri ve diri global GAVURLARLA mı başedecek?. Bu irilerden korkunuza, “Bu terör piçlerini SEN ÜZERİME SALDIRTIYORSUN” diye, elinde binbir delil olmasına rağmen, belli bir devleti işârete tâkatiniz bile kalmamış; medyadaki kopyacılarınızla, ancak mahcub bir edâ içinden yarım yamalak mesaj verebiliyorsunuz!. Bunlar gavurların gözünden kaçıyor mu?

 İngiliz dişisi Trump’dan sonra Londra’ya uğramadan Ankara’ya, Alman dişisi bir hafta sonra Türkiye’ye, ondan bir hafta sonra ABD Erkân-ı Harbiye Reisi Anadolu’ya geliyor! Senden korktuklarını sanma!. Sana kıymet verdiklerini de unut! Kandırıb koynuna girecekleri saftirik kızın gönlünü yapma numaraları bunlar… Haçlı gâvurlar, gözünüzün içine baka baka ve kanırta kanırta PKK ve YPG gâvurlarını silahlandırıyorken; ve DAEŞ haşhâşîlerini Obama cânîsinin peydahladığını Trump denen yarı deli bizzat i’lân ederken, ABD ve İngiliz planı 40 yıldır İslâm coğrafyasını kan gölü hâline getirmişken, sen  hâlâ “müttefik ve stratejik ortaklarım, İncirlik ortak meydanımız!” sümsüklüğüne sarılırsan, yarın, yarı yolda kalır ve gaddar gâvur, üzerinden silindir gibi geçib gider de haberin bile olmaz umreci dayı!..

Milleti keferandum bilmem memerandum masallarıyla oyalayıb narkozluyorsunuz!. Muhâlefet cebheniz, içde aynen  “düşman bir devlet” gibi rezillik  peşinde, hâinlik içinde; dışdakilere tam destek vererek onları azdırmanın ve kudurtmanın şehvetini köpürtme fitnesinde!  Dembokrasiniz de böylece, bombokrasi olub milletin mahvını hazırlar hâle geliyor!. Yeknesak olmadan, cemian Allâh’ın önünde eğilmeden bu işin içinden çıkılamayacağını Allâh söylüyor, Rasul-i Rusül Aleyhisselâm söylüyor, Ümmet söylüyor, târih söylüyor, geçmişdeki düzinelerce İslâm devleti ve halîfeler, sultanlar söylüyor; akıl, îman ve mantık söylüyor!. Siz bunları duymamakda direnirseniz, çukura düşmekden zerre kadar şübheniz olmasın!

 Karanlıkda ıslık çalarak yol almanın ve böylece iş yapmış veya yapıyor görünmenin numaralarını siz kime yutduruyorsunuz çelebiler, çorbacılar, particiler, cumbokrat, laikrat, dembokrat ve bombokrat moderenatolar ve……

 

(Mâba’di var)

 

(İntişârı: 16.02.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir