Sam Yeli Gibi Bir “Kutlu Doğum Haftası” Daha, Gene Geldi Geçdi!
24 Nisan 2016
-1- İslamoğlu’nun Tasavvuf Üzerinden İslâm’ı Tahrîfi
23 Eylül 2017

TEFSÎR (!) MÜSVEDDELERİNE BİR MİSÂL…

Ömer YİĞİTOĞLU

 

Allâh düşmanlarının en büyük alâmeti Rasûl-i Rusûl Aleyhisselâm’a îmân ve itâati kâle almamak, O’nu devre dışı bırakmakdır. Direkt olarak Rasûlullâh’ı inkâr etmeseler dahî dolaylı olarak gerek tahkîr ederek, gerek tahfîf ederek ve gerekse O’nu küçümseyerek üstünü çizmek isterler. Haçlı gavurlarından tutun da Vahhâbîsine, Şii’sine kadar hepsinin ana hedefi budur. Nitekim Bakara Sûresinin ilk âyetlerini tefsîr eden Müfessir Merhûm M. Hamdi Efendi Hazretleri münâfıklar hakkında şöyle buyuruyor:

“…PEYGAMBER’E ÎMÂNI ALELEKSER KÂLE BİLE ALMAZLAR DA ALLÂH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂN EDİYORMUŞ GİBİ GÖRÜNÜRLER. Bunlar, Allâh’a ve mü’minlere hîle yaparlar. Onlara hud’a yaparlar. Hâlbuki hud’ayı kendilerine yapıyorlar.”

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’a düşman olanlar, O’na salavât getirilmesinden son derece rahatsız olub, salavât getirmeyi ortadan kaldırmak için kimileri salevât okumaya ŞİRK, kimileri de YAĞCILIK diyerek millete bunları zerk etdiler. Sâdece Kur’ân diyenler de: “Allâh’a ve Peygamberine itâat ediniz.” Âyet-i Kerîmesine rağmen “Peygamber insandır, insana itâat edilmez. Allâh’a itaat edilir.” yollu saçma sapan, hiçbir delilleri olmadığı hâlde ve gayr-i mantıkî fikirlerle bu âyeti inkâr ederek içlerindeki ve etraflarındaki küfrü besliyorlar…

Burada Mustafa İslamoğlu nâm şahsın Ahzâb Sûresi 56. Âyet-i Kerîmesi’ni nasıl kendi kafasına göre tefsîr etdiğini ve Efendimiz’e (Aleyhisselâm) salavâtı ortadan kaldırmak için nasıl çırpındığını okuyacağız ve isteyenler, linkini verdiğimiz videoları seyrederek ayne’l-yakîn bunları müşâhede edebilirler..

Ahzâb Sûresi’nin 56. Âyet-i Kerîmesi’nin Mustafa İslamoğlu’na göre meâli:

Şu kesin ki Allah ve O’nun melekleri Peygamber’i desteklerler; ey iman edenler, siz de onu destekleyin ve tam bir teslimiyetle (onun örnekliğine) teslim olun! (1)

Şimdi de bu müfessirimizin (!) bu âyeti tefsîr edişinin hülâsasını inceliyelim:

“Allâh’ın, Rasûle “Salât edin” emri nasıl olmuş da bugün “Salavat okuyun”a İNDİRGENMİŞDİR.? Rabbimiz salevât ediyormuş, sizce ne diyormuş? “Allâhümme salli alâ mı diyordur? Allâh “Allâhümme” der mi? … Çünkü burdan yola çıkarak öyle bir gariplik silsilesi oluşmuş ki “Peygambere, adı anıldığında salavât getirmeyen şöyle olur” diye bu âyetden yola çıkarak ACÂYİBLİKLER türetiliyor. Çok anlamlı dahî olsa bir kelime bir makâmda bir anlamda kullanılır. Bu ne demek? Âyetdeki Allâh’ın ve meleklerin “salât etme” fiili mü’minlere de emrediliyor. Ya’ni üç zümre aynı şeyi yapacak. Allâh yapacak, melekler yapacak, mü’minler yapacak, üçünün fiili de aynı fiil olacak. Bir makamda bir ma’nâda anlaşılır. İki ma’nâ koyarsanız o zaman Allâh’ın murâdının olmadığı anlamına gelir. Bu “salât” fiili duâ olamaz. Çünkü üçü aynı şeyde buluşması lâzım. Allâh duâ etmez. Bu Allâh için câiz değil. Salât, çok anlamlı bir kavramdır. İbâdet, duâ, namaz, çağrı, icâbet, gayret, destek ma’nâlarına gelir. Salâtın 18 tane anlamı vardır. Salâtın ma’nâlarından biri de DESTEKTİR. DOLAYISIYLA DESTEK DIŞINDAKİ HİÇBİR MA’NÂ ALLÂH, MELEKLER VE MÜ’MİNLERİN MÜŞTEREK FİİLİNİ KARŞILAMAMAKTIR.  

Sadece salavât getirmekle mü’minlere verilen ilâhî emir yerine getirilmiş olur mu? Bu, açık yüreklilikle sorduğum, ya’ni ben kendi işimi güçleşdiriyorum yoksa SALEVÂT GETİRMEKDEN DAHA KOLAY NE VAR? Ne var Allâh aşkına? Alırsın eline sayı şeyini otomatiğini, efendim tak tak tak tak tak… Daha kolay ne var? Ya’ni bu kadar kolay mı? Allâh’ın emri bu kadar kolay bir şey mi söylüyor?

… Günümüzde yaşayan her mü’min Peygamberimize destek emrini nasıl yerine getirecekdir?

1) Allâh Rasûlünün canı da dâhil tüm hayâtını onu hayâta uygulamak ve tebliğ etmek için ortaya koyduğu vahiy ile inşâ olub onu taşıyıb yaşıyarak.

2) Ahlâkı Kur’ân olan Allâh Rasûlünün geriye bırakdığı örnek hayâtı yaşıyarak.

3) Allâh Rasûlü Aleyhisselâm yaşasaydı kimlere ilâhî kelâmın hidâyetini ulaşdırmak isterdiyse onlara ulaşdırmak için çırpınmak, tüm gayretimizi harcamak.

Bunları yapan Ahzâb/56 ilâhî emrini bihakkın yerine getirmiş olur. Eğer bunların hiçbirine yanaşmamış da bu ilâhî emri sadece salevâta indirgemişse,  iyi bilsin ki Rasûlullâh’ın onun salavâtına ihtiyâcı yokdur. Niye mi? Zîrâ O’na Allâh ve melekleri salât etmekdedir. Ona o yeter de artar bile. Onun için kimse kendini ve başkasını kandırmasın.” (2)

Daha tefsirinin başında “Rabbimiz salevât ediyormuş, sizce ne diyormuş? “Allâhümme salli alâ mı diyordur? Allâh “Allâhümme” der mi?” demişdi. Şimdi de ilâhî emri salavâta indirgeyen kimsenin salavâtına Rasûlullâh’ın ihtiyâcı olmadığını çünki Allâh ve meleklerinin O’na salât etmekde olduklarını ve bunun da O’na yeteceğini zikrediyor. Bu ne tenâkuz..?

Müfessirimizin (!) “Bir kelime bir makâmda bir ma’nâda kullanılır.” Kâidesine ne demeli? Allâh, melekleri ve mü’minler için kullanılan salât fiili aynı ma’nâda olmalıymış. Günlük hayatda bile bir fiil, bir makâmda bir ma’nâda kullanılmayabiliyor. “Zeyd’i; babası, hanımı ve oğlu çok SEVİYOR.” cümlesindeki “sevmek” fiili bir makâmda bir ma’nâda kullanılamaz. Zîrâ babasının (oğlu) Zeyd’e’ye olan sevgisi, şefkat ve merhameti, hanımının Zeyd’e olan sevgisi, aşk ve muhabbeti, oğlunun (babası) Zeyd’e olan sevgisi ise hürmet ve ta’zîmi ifâde eder. İşde bir makâmda 3 farklı sevgi şekli… Bay Müfessir, Âyet-i Kerîmelere, kendi hevâ ve hevesine göre ma’nâ verebilmek için kendince kâideler uydurmuş da uydurmuş..

Şeyhülislâm M. Sabri Efendi’nin buyurduğu gibi;

 “MÜŞRİĞİN DELÎLİ OLMAZ..!”

Başka bir videosunda da:

“İslâm târihinin en çok yanlış anlaşılmış âyetlerinden biridir maalesef. Âyetde “Allâh’ın yapdığı, meleklerin yapdığı “yusallûne” fiilini ey mü’minler siz de aynı fiili yapın.” deniliyor. İşin içinden çıkamamışlar belli bir zaman sonra, zihin kayınca üçe ayırmışlar: Allâh’ın salâtı rahmet, meleklerin salâtı duâ, mü’minlerin salâtı eee salevât öyle mi? Gidin ya, işinize bakın Allâh aşkına. Bir kere bu dil kuralına, temel dil kuralına aykırıdır. Bir kelime bir makamda bir maksadı ifâde eder. Allâh’ın murâdı bu âyetde DESTEKDİR. Allâh böyle diyor, “SALAVÂT OKUYUN DEĞİL, DESTEKLEYİN.” Salavâtımız da zaten dil desteğidir onun için salavât okuruz.”(3)

Müfessir olmakdan sonsuz kere yoksun bu müfsidin, iki kuruşluk Arabçası, üç kuruşluk da beynine göre Âyet-i Kerîmelerin tefsiri (!) böyle oluyor demekki… Bir müfessirde olması gereken ilim, ağır başlılık, edeb, haddini bilme vasıflarının on binde biri bile yok. Kısaca bu tefsîre (!) “Sokak ağzı tefsîri” de denebilir. Ma’lûmdur ki tüm Osmanlı müfessirleri tefsirlerine başlarken “Kim Kur’ân’ı kafasına göre tefsîr ederse kâfir olur.” Hadîs-i Şerîfi’ni zikrederek edeb-hudûd çizgilerini çizerler ve o çizginin dışına aslâ çıkmazlar.

Şimde de Osmanlı Müfessiri Merhûm Elmalılı M. Hamdi Efendi Rahmetullâhi Aleyh’den bu Âyet-i Kerîme’nin tefsîrini okuyalım da, adı geçenin mevzuu nasıl saptırarak bulandırdığını iyi görelim:

“..Çünkü Allah ve melâikesi Peygamberi HEP SALEVATLAR DURURLAR. ALLÂH TEÂLÂ RAHMET VE İN’ÂMİYLE, MELEKLER İSTİĞFARLARI VE HİZMETLERİYLE PEYGAMBERE DÂİMÂ TEKRÎM ETMEKTEDİRLER. Bu sâyede yukarıda (…..) da buyurulduğu üzere mü’minlere feyz-i ilâhî inmektedir.

  Ey o bütün îmân edenler! SİZLER ONA SALÂT U SELÂM GETİRİN, SELÂMLIYARAK TESLİM OLUN. “ALLÂHÜMME SALLİ ALÂ MUHAMMED, ESSELÂMU ALEYKE YÂ EYYÜHE’N-NEBÎ, SALLALLÂHU ALEYHİ VESELLEM, ESSALÂTU VE’S-SELÂMU ALEYKE YÂ RASÛLULLÂH” GİBİ DUÂLARLA ONUN ÜZERİNE ALLÂH’IN SALAVÂT VE RAHMET Ü BEREKÂTINI NİYÂZ EDİN. Ve selâm vererek tekrîm edin. Ve bir ma’nâya göre hiç incitmiyerek teslîm olun, inkıyâd edin. BU ÂYET GÖSTERİR Kİ PEYGAMBERE SALEVÂT GETİRMEK FARZDIR. Ancak tekrârına taarruz yoktur. Sahih olan budur ki ismi zikrolundukca vâcib olur. Bu hususta birçok hadîsler rivâyet olunmuştur. Ezcümle Aleyhissalâtu Vesselâm buyurmuştur ki:

“BURNU SÜRTÜLSÜN O ADAMIN Kİ YANINDA BEN ZİKROLUNMUŞUMDUR DA BANA SALAVÂT GETİRMEMİŞTİR.”

Yine buyurmuştur ki:

“Allâh Teâlâ bana iki Melek müvekkel kıldı ben bir müslimin yanında anıldım da bana salevât getirdi mi behemehâl o iki Melek ona: “Allâh sana mağfiret etsin” derler, Allâh Teâlâ ve sâir Melâikesi de o iki Meleke cevâben “Âmîn” derler. Bir müslimin yanında zikrolundum da bana salevât getirmedi mi behemehal o iki Melek “Allâh sana mağfiret etmesin” derler, Allâh Teâlâ ve sâir Melâikesi de o iki Meleke cevâben “Âmîn” derler.”

Ba’zıları da, zikri tekerrür etse bile bir mecliste bir kere vâcib olur demiştir. Nitekim secde âyetinde böyledir. KEZÂLİK HER DUÂNIN EVVELİNDE VE ÂHİRİNDE DE VÂCİBDİR… ” (Hakk Dîni Kur’an Dili, 6. Cild, Sh. 3923, ilk baskı)

Allâhümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammedin ve Alâ Âlî Seyyidinâ Muhammed…

Müthiş..!

İşte ikisi de Ahzâb Sûresi 56. Âyet-i Kerîmesinin tefsîri…

Îmân, ilim, edeb, kerâmet ile yoğrulmuş Osmanlı âlim ve müfessirinin tefsîri nerde; mahzâ îmânsızlık, (sakat) mantık, cehâlet, edebsizlik, fitne ve kin ile yoğrulmuş tefsîr (!) nerde…

Efendimiz’i ortadan kaldırmak için ve O’na olan kin ve nefretini tatmîn etmek için hem salavâtı ortadan kaldırmak istiyor hem de Efendimiz’in kitâbları olan Kütüb-i Sitte’yi, Şiilerin Kütüb-i Erbaa’sı ile bir tutacak kadar alçalıyor, ve Kütüb-i Sitte’yi hurâfelerle dolu gösterib ona olan i’timâdı yok etmeye çalışıyor. Buhârî Hazretleri, bir şahısdan sadece bir hadîs alabilmek için yollara düşer ve gideceği menzile varır. Uzakdan o şahsın atına saman veriyormuş gibi yapıb geri çekdiğini ya’ni atını kandırdığını görüb “Atını kandıran birinden Hadîs-i Şerîf alamam.” der ve o şahısla hiç muhâtab olmadan onca yolu geri döner. İşte böyle hassâsiyet sâhibi, hayatlarında 1 kere dahî yalan söyleyen insanlardan hadîs kabûl etmeyen liyâkat sâhibi insanları hurâfeci gibi gösterib, kendisi gibi bir dediği diğerini tutmayan, bir zamanlar Hz. Âdem’in babası olmadığını söylerken yıllar sonra bunu mantığı kabûl etmeyince tam tersini iddiâ eden, delîlsiz, mahzâ hevâ ve hevesine göre konuşan kendisini Büyük Müfessir, 15 asırdır tahrîf edilen (!) İslâm’ı daha yeni kendisi tecdîd eyleyen, onu HURÂFELERDEN TEMİZLEYEN bir dîn âlimi olarak gösteriyor. İ’tikâd terâzisi olmayanlar da onun çukuruna düşüb ebedî hayâtlarını mahvediyorlar…

Son senelerde çoğalan bu tip adamların “İslâm ve Kur’ân” deyişleri, bu kelimeleri maske ederek İslâm ve Kurân’ı TAHRÎF ederek ortadan kaldırmakdır.

Haçlı-Yahûdî düşmanlarımızdan mâadâ Müslüman kisveli hoca kılıklıların da İslâm’a saldırdığı bu zamanda, sen bizleri EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMÂAT yolundan ve ulemâmızın çizgisinden kıl kadar ayırmâ Yâ Rabbi..!

Âmin…

Dipnotlar:

(1)http://www.kuranmeali.org/kuran/ahzab-suresi/38-mustafa-islamoglu-meali.aspx

(2)https://www.youtube.com/watch?v=nnMNSNkmskM

(3)https://www.youtube.com/watch?v=jDWTpTYzrHY&t=319s

 

(10.08.2017 / 22:27:28)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir