Tefsîr (!) Müsveddelerine Bir Misâl…
10 Ağustos 2017

Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi Rahmetullâhi Aleyh, tefsîrinde "Tüm ilâhî kitâblarda: "Gelecek olan son Peygamber’in,

SAM YELİ GİBİ BİR “KUTLU DOĞUM HAFTASI” DAHA, GENE GELDİ GEÇDİ!

Ömer YİĞİTOĞLU

 

 

Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi Rahmetullâhi Aleyh, tefsîrinde “Tüm ilâhî kitâblarda: “Gelecek olan son Peygamber’in, CİHÂD ile mükellef olduğunun buyrulduğunu” yazar. “Gavurlar ise bu hakîkatı gizlemişlerdir.” diyor.

CİHÂD peygamberini “GÜL PEYGAMBERİ” (Hâşâ) “Etliye sütlüye karışmayan, zararsız, HERKESE karşı merhametli, HER ZAMAN barışdan yana, şefkatli, hoşgörülü, yetimlerin başını okşayan, “kırmızı gül” dendi mi de akla ilk gelen Peygamber” gibi gösteriyorlar ve bunu da utanmadan (Kutlu Doğum) perdeleri arkasından reklâm ediyorlar!

“Kutlu Doğum Haftası” müsebbiblerinin en büyük hedeflerinden birisi, Peygamber Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ı CİHÂD vazîfesinden koparıb, yepyeni, kendilerinin istediği gibi (Sadece Hoşgörü Peygamberi olan, sanki Vatikan papa ve kardinalleri ile aynı görüşlere sâhib bir peygamber) hâline getirmekdir. Çünki bunların esas vazîfesi, seleflerinin yapdığı gibi Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın cihad ile mükellef olduğu hakîkatını gizlemekdir.

Muharriremiz Aişe Şevval Hanım, “Zamânımızın Fitnesi Kutlu Doğum Haftası” adlı makâlesinde, düşmanlarımızın, Velâdet Kandili’ni unutdurub “Kutlu Doğum Haftası Projesini” çok güzel deşifre ediyor, okuyalım:

“-Siz peygamberinizin doğumunu kutlayabilirsiniz, nitekim biz de Jesus’umuzun doğumunu kutluyoruz. Ancak bu kutlamayı bizim standartlarımıza uygun olacak şekilde yani camilerde zikir meclislerinde değil, konferans salonlarında veya stadyumlarda yapacaksınız. Ve en mühimi de bunu bizim kullandığımız takvime göre kutlayacaksınız. Kendi takviminizi unutmanız lazım ki HİCRET aklınıza gelmesin. Hicreti hatırlarsanız DEVLETİNİZİ hatırlarsınız. Bu bizim işimize hiç gelmez, hesabımızı bozar! Bir de bu kutlama, ibadet ederek yapılmayacak, nasıl ki biz her türlü sefahat içinde eğlenerek kutluyoruz,  siz de eğlence havasında, günahlar içinde ve  alkışlar eşliğinde bizim gibi yapacaksınız.”

Bunları dediler, yaptırdılar ve tutdu! “Müslümanım” diyenler bu lokmayı yutdu ve  hazmetdi! Alışkanlık haline gelen bu kutlamalar 23 yıldır yapılıyor…”

“Kulatapış” dînindeki bu lokmayı yutan Müslümanlar (!) Peygamber Efendimiz’in getirmiş olduğu şerîatı, nefislerine zor geldiği için beğenmezler, ancak Müslümanlıkları (!) îcâbı Peygamberimize olan MUHABBETLERİNİ (!) cihâna göstermek için de bir şeyler yapmak ve sevgilerini isbât etmek isterler aynı zamanda… Bu sahte sevgi gösterilerini de ancak Kutlu Doğum’da insanlara kırmızı gül dağıtarak, ilâhî söyleyerek, şiir okuyarak, salya sümük ağlayarak, ellerinde zikirmatiklerle sayının ma’neviyatın önüne geçdiği papaganvârî “salâvat zincirine” iştirâk ederek yaparlar! Kısacası bunlar gibi içi boşaltılmış, ruhsuz, gavurların ibâdetine benzeyen ma’nâsız ibâdetleri yerine getirmek nefislerine pek âlâ hoş gelir ve güyâ Peygamberimize karşı vazîfelerini böylelikle îfâ etdiklerini zannedib vicdanlarını rahatlatırlar.

“Kutlu Doğum Haftası” dışında kalan koskoca bir seneyi de Peygamberimizin getirmiş olduğu mukaddes şeriata levmederek, O’nu beğenmeyerek, tahfîf ederek ve isyanla geçirirler. Ama vicdanları son derece rahatdır. Çünki Kutlu Doğum Haftası’nda yapdıkları ibâdetler (!) bir seneye yetecek (!) olan senelik ibâdetleridir. 365 gün içerisinde sadece bir hafta Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ı hatırlayarak ibâdet yapmak, 365 gün içerisinde her gün Peygamberimizi hatırlamak, O’na salât u selâm getirmek, getirmiş olduğu şeriata sımsıkı bağlanmakdan çok daha kolay ve nefse hoş gelendir. Dolayısıyla onlar bu Kutlu Doğum’a sımsıkı sarılırlar.

Lisedeyken Kutlu Doğum’da “Peygamberimize Mektub” adlı bir yarışma vardı. Ben de bir mektub yazmak istedim. Mektubumda faizin yaygınlaşmasından, erkeklerin kadınlaşması, kadınların erkekleşmesinden, başörtüsünün ne derekeye düşdüğünden, Müslümanların vehen (dünya sevgisi) hastalığına yakalandığından; ve Peygamberimizin, ümmetinin hâlini görseydi çok üzüleceğinden vs. neredeyse hep menfî şeyler yazdım. Ertesi gün Meslek Dersi Hoca(!)’sına okutdum. Ne dedi biliyor musunuz?

-“Haramları üstü kapalı bir şekilde yaz, tek tek yazma.” dedi. Ben de tabii, onların nefsine tâbi’ olarak hakîkatı değiştiremez, ketmedemezdim ve mektubumu yarışmaya göndermedim.

E tabi bu “mutlu, putlu” Kutlu Doğum’da niye morallerini bozsaydım? Sonra herkesin içinde o menfîlik dolu karamsar mektub okunduğunda insanlar ne derdi? Nasıl karşılardı? Onlar Allâh Rasûlü Efendimiz Aleyhisselâm’ın doğumunu bahâne ve istismâr ederek eğlenmeye gelmişlerdi çünki!.. Hakîkatlerle yüzleşmeye değil…

Sonra “Kutlu Doğum şenliği gösterilerinin” tertîb edildiği yere gitdik. Sıra, mektub yarışmasında birinci olan yarışmacının mektubunu okumasına geldi. Okuduğu mektub tam da oradakilerin istediği gibi bir mektubdu. Mektubda, kupkuru “Peygamber özlemi ve Peygamber sevgisi” gibi yuvarlak, içi boş ve son derece hissîlik kokan cümleler yer alıyordu. Yarışmacı biraz da sesini “gacır gucur” acıklı yapmaya çalışınca, “aliyyü’l-a’lâ ve ra’nâ” matlûba muvâfık (!) mükemmel bir mektub oluyordu!  Sonra da mektub sahibi, düşmanlarımızın istediği gibi “alkışlar” eşliğinde uğurlanıyordu!.

Mektubun, MÜRSEL’in eline geçip geçmiyeceği, geçse de okunub okunmıyacağını hiç kimse hesab etmiyordu. Hesâb, “Biz yazmış olalım da, ister okusun, ister okumasın, okumasa da olur, derd mi, biz MÜRSEL’e irsâl edelim de birilerinin ve HALKIN hoşuna gidelim yeter!” demekdi sanki…

İşte bunlar, “Kutlu Doğum Haftası” denilen şeyin rûhunu gösteren ve hangi gâyeye hizmet için kullanıldığının delilleri idi!

Yâ Rabb!

 Mukaddes ve muazzez dînimizin, şeriatımızın tahrîf, tağyîr, tebdîl ve yok edilmesi için dînimiz üzerinde oynanan türlü oyunları görmek üzere basîretimizi kuvvetlendir..

Âmin..

 

 

(İntişârı: 24.04.2016)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir