(1) Eygi’nin Dinde Tenâkuzları, Pürsür’at Berdevâm!
17 Aralık 2013
(2) Eygi’nin Dinde Tenâkuzları, Pürsür’at Berdevâm!
8 Ocak 2014

DİB Başı Görmez, T.C.’deki câmilerin mihrap ve mimberlerinde laik dembokratik cumhuriyet me’murları olarak vazife yapan astlarına, yaklaşan

GÖRMEZ’İN, İMAMLARINA SUSMAYI GÖSTERMESİ!

Mehemmed SAFFET

 

DİB Başı Görmez, T.C.’deki câmilerin mihrap ve mimberlerinde laik dembokratik cumhuriyet me’murları olarak vazife yapan astlarına, yaklaşan intihabda (seçimde) “tarafsız olmaları”, daha doğrusu susmaları, dilsiz olmaları hakkında bir ta’mîm gönderdi. Hakîkatde ise, onların “tarafsızlığından” da aslâ bahsedilemez, bu, gerzeklik olur!. 75 milyonun tarafı olurken, DİB memurlarının “tarafı olmıyacak!..” Bu, hangi “dembokrasi mantığına” sığdırılacak; ve “dembokratik hakklar” cümlesinden olarak onlardan istenecek?

Amma “susmaları, dilsiz olmaları, hakkı ketmetmeleri, haksızlık karşısında ebkem, ahras olmaları” istenebilir!.. 90 senedir istendiği gibi!

Okuyalım:

“İmamlara Yerel Seçim Uyarısı”

“Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde Diyanet, imamlara ‘tarafsızlığa gölge düşürmeyin’ mesajı gönderdi.”

02 Ocak 2014 Perşembe

“Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in il müftülüklerine gönderdiği “2014 Yılı Mahalli İdareler Seçimleri İle İlgili Yasaklar” başlıklı yazıda, başkanlık personeline her türlü siyasi görüşün üstünde kalarak tarafsızlığa gölge düşürülmemesi uyarısı yapıldı.” 

SEÇİMLERE KADAR İZİN YOK
“Mehmet Görmez’in 11 uyarısında “Vaaz ve hutbelerde dini ve milli bütünlüğümüzü pekiştirici konulara ağırlık verin.” denilirken temel atma törenlerine dahi katılmamaları bu kapsamda ‘Görevlilere zorunlu haller ve haftalık izinler dışında 31 Mart’a kadar izin vermeyin.’ vurgusu yapıldı.”

Buraya kadar okuduğumuz satırlardan anlıyoruz ki, DİB Başı Görmez, “mahalli idareler seçimleri ile alakalı YASAKLAR” getirmiş; ve bunları, mihrap ve mimberlerdeki me’murlarına ma’mîm eylemiş!

Dembokrasi mantığına göre DİB Başı Görmez adamın böyle bir “YASSAH” i’câd etmesi de, bir başka “YASSAH”dır!. Cümle vatandaşları bu seçimlerde “tarafını” belli edecek, ammâ, Görmez Âdemin me’murları “tarafını” saklıyacak, susacak, yutkunacak, “görmedim, duymadım, bilmem!” diyecek…

Yani memurlarını, dembokrasi etiğine göre değil ammâ, İslâm Ahlâkına göre iki, üç, dört yüzlü olmıya ve yalan söylemiye mecbûr etmiş olmıyacak mıdır?!. Politika dışı gibi görünerek politika yapmayı, böyle susarak ve iki bilmem kaç yüzlü olarak ve yalanı, susarak söyleyin formülü ile ta’mîm etmiş sayılmıyacak mıdır?!

Nasıl?

Dembokratik, laik cumhuriyet ilkelerine göre “din adamı” denen imam ve hatib taifesi memurların, nasıl “hizmet” verdiğine veya verdirildiğine aklınız işledi mi?

Parti pırtı ve partiküller mitingler yapacak; ve  medyası, interneti, meydanı, esnafı, memuru, herkesi, “yutkunup susmıyacak”; ammâ Görmez Adam’ın memurları “susup yutkunacak” ve “tarafsızım” diyecek; ve aslâ “taraf” da olmıyacak!. Bunun adı da “ahlâk, îmân, İslâm, ibâdet” öncüsü ve hizmetçisi “din görevlisi” denilen ruhban sınıfının “ahlâk, erdem, imamlık ve hatibliği!” olacak!!!.

Sınıfsız, imtiyazsız, vesâyetsiz dembokrasi demek böyle bir şey!

Yiyene…

Şimdi o 11 maddeyi, yani Kitab, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs-ı Fukahâ esasları dışındaki ve onlara temelden mübâyin, İslâmdışı, amma dembokrasi ve laik cumhuriyet İÇİ, kutsal ve “evâmir-i aşere” de denilebilecek (on+bir) emre bakalım:

1- “Seçim gezileri ve hiçbir siyasi faaliyete katılmayın.”

Bu birinci madde, dembokrasi mantığına ve anayasalarının da bilmem hangi maddesine dibine kadar mübâyindir; keenlemyekündür… Bütün ehâliye verilen “dembokratik siyâsî hakların” imam ve hatiblerden esirgenmesi; ve onlara bunun yasak edilmesi, kendi dinlerine göre tam bir cumhuriyet istibdâdı, yani diktatörlükdür! Bütün imam ve hatibler ellerinden alınan, gasbedilen bu “dembokratik laik cumhuriyet haklarının” sonuna kadar kendilerine iâde edilmesi içün yollara dökülmeli; ve o dembokratik haklarını istirdâd etmek üzre, canla başla “dembokratik uğraşlarını” ortaya sermelidirler!.. “Kendisine saygısı” olan bütün cumhûriyet vatandaşı imam ve hatibler, avaz avaz, “biz cumhuriyet parya ve angaryaları mıyız?” diyerek, gezi parkında toplanmalı ve “dembokratik eşitlik, hakk hukuk isterük!” nâneleri bile yemelidirler!

2- “Vaaz ve hutbelerde hiçbir şekilde siyaset yapmayın.”

“Hiçbir şekilde siyaset yapmayın” denilen başka hiçbir vatandaşlarının olmadığı bir memleketde, imam ve hatib denen mihrap ve mimber memurlarına “çağ ve çığ dışı” bu yasağın konulması, onların “dembokratik inanç, amel ve ahlâksal şahsiyetlerine” en büyük darbedir, tasallutdur! Bunu, onların kabul etmesi, “dembokratik şeref ve haysiyetleri” noktasından da son derece mahzurludur!.. Siyâsetin (AKP’nin) emrindeki DİB, nasıl olur da, kendi içinde bulunduğu siyaseti, kendi memurlarına yasak eder?Aklın ve fikrin böylesine dinamitlenmesi, son derece dembokrasi ihlâlidir; ve dembokrasiye DİB darbesi, GÖRMEZ adam ve sanki kardinal operasyonudur!. Böyle bir darbeye, Pensilvanya Böyyük Müctehidliği, Müceddidliği ve Makâm-ı Mehdiyyeti dahi fetvâ veremez; ve “Söylemez adamın evine şey düşsün!” diye belki de beddua eder; ve eğer etmezse, FBI’lı misâfirlere belki de mubâhale aşûresi ile mülâabe çöreği gönderir!

3- “İç ve dış politik konulara girmeyin.”

Bir evvelki maddede, “vaaz ve hutbelerde hiçbir şekilde siyaset yapmayın” dedikden sonra, bir de bu 3. Madde ile, “İç ve dış politik konularına girmeyin” demek, nasıl bir muhâkeme ve akıl işidir?. DİB memurları, iç ve dış politika ile kuşatılmış olarak 24 saat o politikaların İÇİNDE yüzecekler, amma onun İÇİNE GİRMİYECEKLER!. Pekiy, neresine girecekler; veya neresinde, hangi münâsib yerinde veya mıntıkasında karar eyleyib duracaklardır?. AKP politikası icâbı DİB denen yerin başına geçirilen veya çakılan Görmez adam, kendi me’murlarının iç ve dış politikanın içinde ve dışında olmamalarını isterken, aceba o politikanın hangi noktasına “girerek”, onların orada beklemelerini istemektedir?. Bunu neden belirtmez? O me’murlar şöyle derlerse çâre n’olacak: “Biz o konulara girmeyiz, ammâ o mevzu’lar ve maaşlar bizi gırtlağımıza ve tüm hücrelerimize kadar kuşatmışsa; ve onlar bizim içimize ve dışımıza ve her noktamıza bulaşmışsa, o zaman biz nasıl onların bir yerlerine girmeden ve değmeden duracağız…” Böyle derlerse ne olacak? “Dembokrasinin girmediği yerler varsa, bize gösterin, biz de oralara girelim” derlerse ne yapılacak?. Ta’mîm, neresinden bakılsa, “dembokrasi dîn-i beşerîsinin” her noktasıyla teârüz hâlinde; ve “çağ ile çığ dışı” bir ucûbelikdedir!..

Ta’mîmin 4. madde-i intihâbiyye ve iltihâbiyyesini de şöylece okuyalım:

4- “Cami ve Kuran kurslarının altında ya da bitişiğindeki imalathanelerde hiçbir şekilde seçim çalışması yapılmamalı. Afiş veya bayraklarla süslenmemesi konusunda ilgili kişileri uyarın.”

Bu kadar saçma, salma, çalma, yayma ve atma tamim olamaz! Bütün vatandaşlarının kutsal ve mutsal seçim çalışmalarına ve bu “dembokratik ve egzantirik haklarına” saygılı olacaksın; ammâ, DİB me’mûru mihrap ve mimber hizmetkârlarına bunları yasaklıyacaksın!. Seçim çalışması, her vatandaş, cumhurdaş, laikdaş ve insandaşa  serbest, amma falan yerlerdeki imâlathânelerdeki mihrap ve minber hizmetçilerine yassak!. Bu, dembokrasinin en nazik yerlerine ve anayasa denen darbeci ve heybeci Evren kânunnâmesinin en çok delinen veya delinemiyen o en mahrem yerlerine kadar her yerine de aykırı ve ters türs bir şeydir… DİB başı Görmez Âdemin, derhal Anayasa mahkemesi denen Haşim Bey mahalline şikâyet edilerek, icabına bakılmalı; ve o DİB Başı Görmez Adam, derhal dembokratik iman ü irfânına cezm ve yakîn derecesinde geri döndürülmelidir!.. Hangi devirdeyiz?. Pensiyvanya’lardan bile darbe ve heybe planları havalarda uçuşurken, dembokrasinin, bir de, içerde ve DİB tarafından ırzı ve şeyi paramparça edilirse, buna, STK’lar ve LGBT’ler bile tehammül edemezler!.

Bu DİB Başı, kendisini ne sanmaktadır?. Afiş ve bayraklarla süsleme yapan vatandaşlarının bu dembokrasi şöleninde, ellerinden bu kutsal afiş ve bayrakların alınması; veya onlara “uyarı” ve “koyarı” cinsi dil ve el hareketleri yapılması, ortalığı yay gibi germez mi?. Dembokrasi şöleninin afiş ve bayrak gibi kutsal ibadet aletlerine yapılan bir ters görü veya diyalog dışı en küçük bir atkı veya katkı, o “imâlathânelerdeki” gaz tüplerinin fitilini ateşlemez mi?. Bu 4. madde de, diğerleri gibi dembokratik-laik cumhuriyet ilkelerine ve Evren Dede’nin “deldirmem” dediği (Ana-av.at) yasasının oralarına, şiddetle aykırı ve çankırı değil midir?!

Geldik sınıf-ı ruhbân ve kurban, tâife-i sâfiyenin tekellümüne gem vuran dizgin ustalığı maddesine:

5- “Yapılan iş ve hizmetler nedeniyle açılış ile temel atma dahil tören ve konuşma yapmayın; demeç vermeyin.”

İş yap, hizmete koş, açılışa seyirt, temel atmalara atla, törenlere uç; ammâ zinhâr konuşma ve demeç  verme!

Bu 5. Madde de, dembokrasiye, insan ve yahudi haklarına, evrensel ve Kenan Evren anayasasına, Avrupa hayvan hakları dümensel yasasına, Pornotapar Helsinki Kriter ve krakerlerine,  aykırı ve kaygılıdır…Herkese, iş ve hizmetler sebebiyle tören ve konuşma yapmak ve demeç vermek serbest, amma DİB memuru, mihrap ve mimber vazifelisi ve hatta tapınak müdîr-i hasslarına, bunlar yasak… Bu nasıl “dembokratik insan ve hatta hayvan özgürlük ve haklarının” en içine ve en dışına etmekdir?.. 100.000’den fazla “din görevlisi” denen ruhban sınıfı çalışanları, o sessiz, sadâsız ve şifâsız tâifeler, neden bu “dembokratik haklarından” mahrûm ediliyor; ve neden onların tepesinde “vesâyetçi ve verâsetci zihniyet” Ali kıran baş kesen oluyor? Bu nasıl hukuk, bu nasıl guguk, bu nasıl buruk bir muşmula benzeri bir ta’mîmdir, bu aslâ kabul edilemez, bu, Kardinal operasyonu şiddetinde bir kalkışmadır!. Cumhûrî ve laikliksel Ruhban sınıfları, sınıfsız, sınırsız, sakızsız, sığırsız, sinirsiz, imtiyazsız, hatırsız, eşit ve çeşit mozayıklı vatandaşlarınız olamazlar mı? Bu memurlarınız, “Böyle olmak, susan dilsiz şeytan olmaksa, biz bunun içine de dışına da şey etmeye hazırız!” diyerek, dembokratik laik cumhuriyet hakklarını sonuna kadar ve son damlasına değin ellerinde tutmıya kararlı olduklarını göstermek üzere, Gezi Parkında ictimâ’ etmiye karar verirlerse, DİB başı ve şeyini, Pensilvanya Müceddidliği, Müctehidliği ve Makâm-ı Mehdiyyetinin pürhiddet bedduâ, kin ve ğayzı bile kurtarabilecek midir?!…

Okuyalım:

6- “Başkanlık ve Türkiye Diyanet Vakfı araçlarını siyâsî faaliyetlerde kullanmayın.”

Ruhban sınıfları, “Bu araç, gereç ve haraçları, “Kutsal dembokrasi şöleninde” kullanmıyacağız da, hangi mezarlık ziyaretinde; veya hangi devlet böyyüğünün anasının 40’ında hatim indirmiye ve mevlid okumaya giderken veya hangi cenâzeye veya düğün derneğe koşarken kullanacağız?” diye sormalı; ve “herkes, bütün devlet ve millet, araç, gereç ve haraçlarını politikanın her yerinde kullanırken, biz dede mahrûmu muyuz?” diye de ilâve etmelidir!..

O ruhban sınıfları, son derece dembokratik cesâretle, “Böyle eşitsizlik, çeşitsizlik, elitsizlik ve etiksizlik püsküren dembokrasinin içine ve dışına F tipi bedduâ bile ederiz!” diyebilmelidirler!

DİB’i okumaya devam:

7- “Toplumu dinî konularda aydınlatma faaliyetleri ifa edilirken her zaman olduğu gibi yetkisiz ve sorumsuz kişilere vaaz ettirmeyin.”

DİB Başı, bu maddede haklı olabilir. Çünki kürsüye bir müslüman çıkar da:

 “-Ey, dembokrasi dîninin reklâmıyla kulakları dibine kadar dolmuş ehâli! Kelime-i Tevhîdi size anlatayım. Allâh ve Rasûlü, “Lâ ilâhe” diyerek bütün beşerî sistemleri nefy ü reddetmenizi kat’iyyen emrediyor ve istiyor. Aksi halde, Allâh’a îmân etmiş olamazsınız. Bazı hoca kılıklı iblislerin Kelime-i Tevhîd’i sulandırmasına kesinlikle inanmayın! Büyük Müfessirimiz Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri buyuruyor ki: “Allâh’a îmândan evvel küfre tevbe şartdır. Bu tevbenin şartı da, tâğûtları aslâ tanımamaya azmeylemekdir!”

İşte böyle diyen bir müslüman, kürsüye çıkıb, Kelime-i Tevhid’den başlarsa…

Bu takdirde, DİB denen yerin İslâmiyyet’i nasıl saklayıp hasır altı, samanaltı ve samanyolu etdiği ortaya çıkarsa…

O kürsüye çıkarılan müslüman hele bir de: “Muh….Aleyhisselam Efendimiz Hazretlerine îmân etmiyen hıristiyan, ateist, yehudi, dembokrat, laik, lastik, diyalogçu, diniyokçu, hoşgörücü, darbeci, heybeci, ibrâhimî dinler diye şeytanlaşıcı, zamane bilmem nesi adamların topu da muhalled fi’n-nârdır!” derse…

DİB Başı, bu ta’mimiyle demiş oluyor ki: “İşte o zaman, kürsüye böyle bir adam çıkdığı takdirde, Pensilvanya darbesinin 100 katı bir irticâ’ kıyâmeti kopdu demekdir!”

 Anınçün, DİB şeyi ve başı, şöyle demiş oluyor:

“Şeyhülislam Merhûm Mustafa Sabri, Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi, Büyük Mürşid Merhûm Ahmed Zıyâüddin Gümüşhanevî ve İskilibli Merhûm gibi allâmeler bile olsa, sakın kürsülere başka bir müslümanı çıkarayım demeyin, gerçek İslâm ortaya çıkıverirse, bizim cumhuriyet saltanatımız, dembokratik sultamız, laik sıyırmalarımız, külliyyen yanıp kül olur; biz de açıkda kalır ve tozumuz göğe savrulur! Binâberin, sakın başka bir adamı kürsülere çıkarmayın, 90 yılda zorla, cebir ve işkence ile uyuşturduğumuz ehâliyi, uyandınıb ayağa kaldırmayın, yoksa, istiklâl mahkemeleri gibi mahkemelerin ipleri ve (i.neleri) ile yeniden uğraşırsınız!”

  1. maddeye geldik:

8- “Vaaz ve hutbelerde dinî ve millî bütünlüğümüzü pekiştirici konulara ağırlık verin.”

Yukarıda temas edilen modern ve ılımlı ve 90 yıllık ateist ve ataist politikacıların canını sıkmayıcı, sünnî değil ammâ sun’î ve hakîkî sünnîlikden kat’-ı nazar, ancak o dîn kürsülerde anlatılmalıdır! İşte bu din, “dînî ve millî bütünlüğü pekiştiricidir.” Araya hakîkî Müslümanlık girdi mi, bu saatden sonra o, bölücü, parçalayıcı, bölük börçük edici kabûl edilir!  90 yıllık ehlîleştirilib reformize, deformize, metamorfize, morfinize, modernize, atomize, dialize, asitize, şefokratize, şebekrotize ve bizantinize edilen ve böylece beşerî bir religion hâline sokulan nesne; ve nice bid’at, tapınma ve alışkanlıklar bozulur, bunun neticesinde de “dînî ve millî bütünlüğümüzü pekiştirici tutkallarımız kopkallara inkilâb eder!”

Gerçek İslâm, kavmiyetçiliği bozar, pozitivist ve modernist kafa konforunu parçalar, hoşgörü ve diyalog fitnesinin anasını beller, saltanatları ve hortum tezgâhlarını çöpe atar, ilkeli ve ülkülü, tilkili ve türkülü ne kadar putperestlik varsa topuna da kıç attırır; ve herşeyi Allâh ve Rasûlü’nün istediği bir raya oturtur! Böyle olunca da, cumhurî, dembokratik ve laik temel ve çatılar çöker, çağdaş heykelistan ve putperestistan olmak güme gider!..

Anınçün DİB Başı demek istiyor ki: “90 yıldır milleti uyuşturan, rahatlatan, masajsız gevşeten, o laik ve cumhûrî ve dembokrasi soslu hazır ve leziz religionumuzu anlatırsanız, dembokratik dini ve milli bütünlüğümüz pekişir hatta keçeleşir!”

Madde 9’a geldik. DİB başı Görmez adam bayağı emrediyor:

9- “Îmâ yoluyla bile olsa, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin lehine veya aleyhine olabilecek konuşmalardan, yanlış anlama ve yorumlara sebebiyet verebilecek davranışlardan sakının.”

Burada denilmek isteniyor ki:

 “Îmâ yoluyla, kaş göz, nazar, fiskos, hı mı ile de olsa, sakın bir partinin lehine ve aleyhine bir propaganda yapmayın! Çünki, çoğunuzun hâfızasında, eski hoca ve selefinizden az çok bazı âyet, hadis ve fıkıh ibâreleri teberrüken de olsa kalmış olabilir!. Bunu yasaklamazsak, frene basmaz, “Allâh’ın indirdiği ile hükmetmiyenler kâfirlerin, fasıkların, zâlimlerin ta kendisidir!” gibi âyetleri ve benzeri hadîsleri okur, dembokratik parti ve partiküllerin dışında, millete, islâmî vahdet, hedef ve gâyeler göstermiye kalkarsınız! Bu itibarla îmâ yoluyla bile, sakın bu gibi islâmî hakîkatleri dışa vurayım demeyin, hakîkatları ketmedin, hazfedin, te’vil edin, budayın, yarısını kesin, saklayın, savsaklayın, susun… Mûsâ  ve Îsâ Aleyhimesselam’dan sonra yahudi hahamları nasıl hakikatları ketmedib saltanatlarını devam etdirme imkânı buldularsa, biz de aynı semitist yolu ve geleneği demokratça devam etdirmeliyiz… Anınçün sakın, değil ağız açmak, “îmâ yoluyla, kaş, göz, işâret, ha hı bile olsa” davranış ve konuşmalardan sakının!”

Sondan bir evvelki madde:

10- “Siyasi partilere veya adaylara hiçbir şekilde bağış ve yardımlarda bulunmayın.”

Bağışda bulunmak serbest olursa, dembokrasi ve bombokrasi tanımıyan bir müslümana da meyledib, milletin, maddî ve manevî, ona müzâhir olmasına yol açılır ve dembokratik, laik ve cümhûrî parti, pırtı ve partikül adayları hava alır!. Anınçün, kimseye beş kuruş yardım, sadaka, nafaka, hatta falaka, mankafa, hiçbir zırnık yok!

11- “Görevlilere zorunlu haller ve haftalık izinler dışında 31 Mart’a kadar izin vermeyin.” (2.1.14 Haber vaktim)

Denilmek isteniyor ki: 

“İzin verirseniz, kendi memleketlerine veya müessir olacakları mahallere gider, oralarda bizim hoşumuza gitmiyecek adayların (namzetlerin) oylanıp oylatılmaları içün faaliyyet gösterir; ve bizim laik, dembokratik ve cumhûrî aday ve politikalarımız zarar, belki de iflâs eder!. Bütün imam ve hatiblerin “dembokratik hürriyet ve hakları” bu yasağımızla tamâmen ellerinden alınmış, üç aylık örfî idâremizle tahdîd ve takyîd edilmiş hatta vesâyetimiz altına alınarak besbelli ki gasbedilmişdir!. Ülilemre itaat üzre olacak ve gıybetimizden de kesinkes uzak ve ırak duracaksınız! “Hizmet Hareketinin” hizmetleri bile nasıl global böyyüklerinin ceplerine akıtılıyorsa, siz “din görevlisi” ruhban takımlarımızın hizmetleri de, DİB kanalından laik dembokratik cümhûriyet kasaları ve masalarına süzülmelidir… İsteseniz de istemeseniz de, o hizmet-i lâdîniyyeler, zaten 90 yıldır Allâh ve Rasûlüne değil, laik, dembokratik cumhûriyet ilkelerine çevrilmiş, bizim beşerî sistemlerimizin yaşatılmasına hasredilmişlerdir!. Böylece, dünya sıralamasında sondan birinci olmak şansı da, dâimâ bize âid bir rekor olarak mahfuz bulunmaktadır…”

Sarıklı politikacı GÖRMEZ adam, böylece, 100.000’den fazla me’murunun ağzına ve burnuna gem g.çirib, onların “dembokratik hakk ve hukuklarına”, dembokratik mantığı çarmıha gere gere tasallutda bulunuyor!

1924’den itibaren DİB, ateisma, modernizme, kamalizma bahârâtı ile halt edilmiş (karıştırılmış) bambaşka bir religion icâd etdi ve adına da gene “Müslümanlık” dedi… Ve milleti de, böylece ters köşe yapdı… Şimdi son 30-40 senedir, Pensilvanyalı “müctehid”, çok daha ileri, nasrânî, budavî, brahmanî, şamânî, samânî, kamâlî, kemânî ve yehûdi esaslarından da esinlenib besinlenerek, nice “papasal ve diyalogsal ictihadlar” döktürdü!!! Yani, nasraniyet, yehûdiyyet ve bir sürü illiyyet ile halt edilmiş (karıştırılmış) bir religion icâd etmenin peşine düşdü!.

Bunca kalabalık religionların topu da, Kitâb, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs-ı Fukahâ Müslümanlığının dışında olduğuna göre, Yâ Uli’l-elbâb!

Kelime-i Tevhîde dönme zamanıdır!. Geç kalınmasın, tren kaçmasın, Âhırzaman’da olmakla, “ahırsaman” ve sapsamanyolları içinde olmayı aman iyi ayırın!

“Ecâib, biz hepimiz bülbüller gibi Kelime-i Tevhîdimizi söylüyoruz” mu dediniz!

Bakın Pensilvanya’lı Mehdi-i Zaman, Müctehid-i Devrân, Müceddid-i Dâhiyân ve Habib-i Yehûdiyân ne yazıyor:

“Herkes Kelime-i Tevhîdi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli, ve ıslah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhidin ikinci bölümünü, yani Mu….. d Allâh’ın Rasulüdür kısmını  söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrâr eden kimselere RAHMET VE MERHAMET bakışıyla bakmalıdır.” (Küresel Barışa Doğru,Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, s: 131, Aralık 2002)

Ne denilmek isteniyor, şu:

 “Sâdece “Lâ ilâhe illâllah” demek kâfîdir; “Mu….d Allâh’ın elçisidir” demeyi geçin, boş verin, aldırmayın!. Yehudi ve Nasrâni canlarımız “Mu…..d” kelimesinden feci halde rahatsız oluyorlar!. “Mu….dürrasulullah” demek de Kelime-i Tevhîd’in içinde ve şart olarak kalırsa, yehûd ve hıristiyan canlarımıza “kâfir” demek, zarûrî bir netîce oluyor. Bu pürüzü halletmek içün de, evvela, inanmasalar da onları Allâh’a inanıyor kabul veya farzedeceğiz!. Sonra, “Mu….dürrasulullah” demeyi, müctehidlik kudret ve salâhiyyetimize güvenerek; ve o canlarımıza belimizi ve sırtımızı dayayarak öylece silib, işi kolaya bağlamış ve hâl yoluna sokmuş olacağız!… Zaten dinimiz de “zorlaştırmayın, kolaylaştırın” buyuruyor!. Biz de, her mes’eleyi böylece kolaya ircâ’ ederek, yepyeni, pırıl pırıl ve “yeni bir dünya kurmak” üzere bu dünyaya lâyık bir religion peydahlamış olacağız!. Bu kadar yani %99,9’u, kolaylığa ve hoşgörüye raptedilen bu “yeni Müslümanlık”, artık o 15 asırlık geleneksel ve çok zor olan dini ortadan kaldırarak onun yerine oturmuş; hatta bağdaş kurarak kurulmuş olacakdır!. Bu sa’yede de, artık harb, darb, cihad, terör ve bilmem ne, dünyadan kalkacak; ve dünya barışı gezegenimizi teşrîf etmiş bulunacakdır!. Barış, sevgi, hoşgörü, diyalog, hakk hukuk, LGBT’li canlarımızın her türlü serbesti ve güvenliğine kadar bütün rahatlama ve serbestilerin her türlüsünü canlarımız tesbit edecek, biz de kitabına uydurarak onları Müslümanlığın esasları olarak göstereceğiz ve böylece de, cihan tarihinde hiç görülmiyen bolluk ve bereketde huzur, huzur, huzur!..

Aksi halde mi?

Hafizenallâh!”

Bize gelince ise deriz:

İşte Kelime-i Tevhîd  ne kadar mühimdir; ve onu söyler olmak da ne kadar papağanlıkdan uzak durmak ister, aklı olan vezneder vesselâm!

(İntişârı: 02.01.2014)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir