Ş. Eygi Abdülhamîd Hân’a “Müstebit” Diyor!
10 Şubat 2018
B.Vekîl’in, Tatar Kazan’ında Heykel Perestişi!..
18 Haziran 2018

ACEM PALAVRASI, SAFTİRİKLER, GÜNCELLEMECİ REFORMCULAR, GEVİŞGEN VE DEĞİŞGEN DEVLETLİLER!.

Mehemmed SAFFET

“Müslümanım” demekle her şeyin hâllolduğunu zannedenler, iki cihanda da öyle perişân oluyor ve hüsrâna düşüyorlar ki, bunu anlatmak o kadar kolay da değil! Anlatsanız, anlıyacak adam ve madam da kaldığı öyle kolay söylenemez!..

Bütün ömrümüzce içi bomboş bir “Müslümanım!” tekerlemesine kilitlenlenildi; ve “Müslümanım diyen müslümandır!” ucuzculuğuna da bayılarak, bunu da kapış kapış çuvallara doldurub evlere taşıyandan, çoluk çocuğunun başından geçirenden geçilmedi!. Lâyık dembokratik rejim herkesi müslüman gösterib, nice politika cambaz, sihirbaz ve hatta şeytan takımlarının küfür, şirk ve nifâklarını da saklıyarak, onların, kalabalıkların (oylarını) aşırıb hırsızlaması ancak böyle mümkin olabilirdi!. Bu, düpedüz “GÖZKÜLLEME ve ALDATMA DEVRİMİ” de sayılmalıdır…

Mes’ele ve ma’rifet, “Müslümanım” demek değil, Müslüman olmak, yani, sünnî usûl çerçevesi içinde “zarûrât-ı dîniyyeyi” adam akıllı bilmek; ve hemen de cezm ve yakîn derecesinde îmân-ı şer’î ile tasdik ve tahsîn… Bu olmadan “müslümanım” demenin hiçbir kıymeti yokdur ve olamaz… Ma’nâ olarak yazarsak, İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûk-i Serhendi Rahmetullâhi Aleyh Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Îmân tarlası son zerresine kadar tertemiz tasfiye ve tesviye edilecek, zerre kadar beşerîlik taşımadan tahkîm edilecek!”

110 senedir hele 95 yıldır bu 15 asırlık esas, kökünden yakılıb yıkıldı. Kadîm târîhimizde “Müslümanım” demekden, “Müslüman olmak” sonsuz kere esasken; bu târihlerden sonra, “Müslüman olmakdan” ziyâde, papağanca “müslümanım” demek, politikacı sihirbazlar diliyle “millî, yerli ve hatta dînî” bir esas hâline getirildi!. Böylece, ehâlîdeki her silahdan çok daha kuvvetli ve müessir silah, onların elinden alınarak, “terörle” yatan ve terörle kalkan bir, “ulus, lâyık dembokratik kuru kalabalık” peydahlandı!..

Bu manzarayı istihsâl içün yapılan inkilâplar, ihtilâller, devrimler, darbeler ve muhtıralar, güncellemeler, revizyonist ve reformist dinsevmezlikler, sünnî mezheb düşmanlıkları, o meş’um  hedefe varmakda ve ortalığı bulandırıb karartmakda şeytânî bir müessir oldu…

“Müslüman olmak” yerine “müslümanım” demek çökünce, “müslümanla gayr-i müslimi” görüb ayırmak ve teşhir içün tefrik etmek iflâs etdi; ve başında sarık, çenesinde sakal, sırtında cübbesi olan bir takım câmid ve içi kararmış resmî ve gayr-i resmî nice küffâra  “müslüman”mış muâmelesi yapılır oldu… Netîce, insanların bol bol ve en ucuz târifelerle (aldatılır ve güdülür) oluşu…

İşte bu bulanık suda da, niceleri bol bol balık avlamanın formüllerini teksîr ederken, röntgen filmi çekmek kâbiliyyeti olamıyan nice kalabalıklar da, “i’tikâdı küfre müeddî” nice Acem mollalarını, Vehhabî sollamalarını, selefî horlamalarını, tarîkad-barikat istismarcısı dallamaları, “müslümanın” hası bile zannederek başına çıkardı, sırtına bindirdi ve onlara zerdûz palanlı eşşeklik etdi!..

Geldik bugüne ve Sünnî İslâm’ın 14 asırdır gözbebeği Haleb, bugün Şii Dâisi Pers vahşîllerinin kanlı çizmeleri altında harabe, yıkık, baykuş yuvası ve esir…

1979 ABD güdümlü Şİİ Humeynî çizgisi, bugün Müslüman coğrafyasında (ABD-İran-İsrail) tiriumvirasının bütünlüğüyle, o coğrafyayı kan ve ateş içinde mahvetmiş vaz’iyyetdedir… Dünya târihinde eşine ender rastlanan bir vahşetle, Humeynî-şia i’tikâd azmanlığına “pers” hayâl hattındaki ırk ve bölge dalâletlerini de zammeden Acemistan, Şİİ-PERS MAYASI TAŞIYAN MİLİSLERİ İLE, KADIN VE ÇOCUK BOĞAZLIYARAK ONLARIN KANINI AKITMAKDAN ZEVK ALACAK KADAR ÇUKURUN ÇUKURU BİR NOKTAYA girmekden bile çekinmemişdir…

Bunlar, 1979dan beri neden bu gerçek yüzleri ile tanınamadılar?.

Çünki “İslâm AKÂİD” esasları bilinemediğinden, Pensilvanya Kardinalinde, Denaat ve İlhâdiyât ve barikât sürülerinde olduğu gibi, bunlar, îmân esaslarının terâzîsiyle tartılıb “Bunların gramajı şudur” denilemedi. Bu denilemediği içün de, bunlar devamlı beslendi ve semirdi, netîcesinde de gayr-i meşrû şeytânî ma’zeret hemen her defâsında “aldatıldık” demek oldu!..  Bu tartıyı yapacak adam ve madam sürüleri 110, bilhassa 95 yıldır, memlekete balık istifi gibi sıfır keyfiyetle vasata yığıldılar; ve bilmem ne sürüleri gibi de üretildiler…

Fettoş sürüleri, nasıl 5-6 yıl evveline kadar “katıksız (!) müslüman” zannedilib T.C. dinsiz ve ateis mihrâkları tarafından düşman cebhesi olarak görülüb aşşağılanıyor ve “Kendisini müslüman zannedenler” tarafından da tam tersden baş tâcı ediliyordu ise; ve 5-6 senedir manzara tam tersine dönerek heriflerin iç yüzü ortaya çıkınca ve Allâh ve Rasûlü düşmanları oldukları anlaşıldıkdan sonra, ruzgâr bu sefer tam karşıdan eserek “T.C. ateis ve dinsiz politikacıları tarafından baş tâcı”  ve “müslüman görünen politikacıların” ise şiddetli meğbûzu oldular!..

Aynen bunun gibi, bugün Acemistan takiyyeci gürûhu da, son 5-6 yıla gelinceye kadar “müslüman” bilinib T.C. dinsiz ve ateisleri tarafından aşşağılanır ve “müslüman geçiniciler” tarafından ise baştâcı ediliyorken; bugün foyaları, takiyyeleri, müslüman ve İslâm düşmanlıkları ve vahşetleri saklanamaz hâle gelince de nasıl “müslümanım” diyenlerin nefret edib tiksindikleri vâkıası ortaya çıkmışsa; T.C. dinsiz, densiz, donsuz ve cehennemî fırkacıları ve politikacıları tarafından ise manzara tam zıddına inkilâp ederek, takdir ve takdis görmüşler; hatta onlarla bir harb hâli zuhur etdiğinde “Acem şiilerinin tarafında yer alırım” diyecek kadar aşşağılık ve hâin, paralamento, parti-pırtı ve cumbokrasi “sandıksal ve kazıksal vekîlleri” türemiş, üremiş ve peydahlanmışdır!..

Mes’ele görüldüğü gibi, ya “müslüman olmayıb pusulasızlığa” dayanıyor; veya “müslümanım” diyenlerin ellerinde İslâm AKÂİD kânun, terâzi ve mi’yârı bulunmayışı ile,  “kıblesizliğe” gelib saplanıyor!.

Bunun bâriz bir isbâtı da, (17.12. 2016) tarihli günlük bir gazetenin, bu sefer de “Sandıksal Dembokrasi” çukuruna düşmüş İ.K. nam “yazıcısından” aşağıya alacağımız “Zeval Bulasın İran” serlevhalı keyfiyeti ma’lûm satırlar olacakdır!.

Buyrun:

“İlk gençliğim boyunca ben henüz 3 yaşındayken İran’da yapılan ve adına ‘İslam devrimi’ denilen devrimi bir halt zannederdim. Ne de olsa adı ‘İslam devrimi’ idi ve İran’da yönetimi bizimkiler(!) ele geçirmişti. Ne safmışım.

2006 yılında Hizbullah ile İsrail savaştığında Hizbullah’ı desteklemiştim. Gerçi İsrail denilen teröristlik biçimine karşı kim savaşırsa savaşsın onu desteklerdim tabii ama yine de Hizbullah’a desteğim can-ı gönüldendi. Ne de olsa Müslüman kardeşlerimizdi (!) İsrail’le savaşa girişen taraf. Nasrallah isimli adam vahdetten, İsrail’in yok olacağından falan söz ediyordu. Ne safmışım.”

Zâten İslâm akâidine tâbi’ olmayan aklını kullanmakda zorlananlar, ya “safmışım” veya “aldatılmışım” diyerek işin içinden sıyrılma hinliğiyle işlerini yürütüyorlar!

Yazı devam eder:

“Safmışım; zira hep birlikte öyle yıllar, öyle günler yaşadık ki, acı gerçeklerle öylesine sert şekilde yüzleştik ki geldiğimiz noktada ne İran’da yapıldığı söylenen İslam devriminden bir eser kaldı geriye, ne de İsrail’le savaşan Hizbullah’tan. Benim açımdan durum şu: Bugün Hizbullah denilen vahşet örgütü ile İsrail denilen vahşet örgütü savaşa tutuşsalar ortada benim açımdan ‘tutulacak bir taraf’ olmayacaktır. Birbirlerini birer kişi kalmamacasına yok etmeleri en büyük dileğim olacaktır.”

İşte “parti-pırtılı, sandıksal dembokrasinin” filizleyib yetiştirdiği (aydın ve entelektüel yarmalar) böyle olursa, halk kalabalıklarının hâlini siz mukâyese ediniz; ve bunların, politikacı sihirbaz ve insan tacirleri eliyle nasıl oynatılacaklarını bir hesâblayınız!”

Devam edelim:

“Zira nazarımda İsrail’in Hizbullah’tan, Hizbullah’ın İsrail’den zerrece farkı kalmamıştır. Aynı şey, mevcut İran rejimi için de söz konusudur. Hatta şu kadarını bile söyleyeyim. Artık adına ‘Hizbullat’ dediğim bu örgütle İsrail arasında bir seçim yapmam gerekecek olursa…” …..

“Halep’i gördünüz değil mi? Bakmayın siz İran rejiminin ve paralı köpeklerinin yaptığı tezvirata. Halep’te IŞİD falan yoktu. Pek çok muhalif gruptan oluşan bir direniş hattı ve dümdüz şekilde halk vardı. Rusya, Suriye rejimi, İran ve Hizbullat’tan oluşan ‘it tayfası’ doğrudan halk katliamı gerçekleştirdiler Halep’te. Sağlanan ateşkese rağmen sivilleri tahliye eden otobüslere ateş açacak kadar gözü dönmüş olanlar da, bu it tayfasının İran ve Hizbullat ayağı idi. Kadınlara tecavüz, çocuklara işkence, sivillere katliam da yine bu it tayfasının işiydi.”

“İşin garibi ne biliyor musunuz? Açın bakın İran’ın dini kaynaklarına. Orada Suriye’de yönetimi elinde bulunduran dini grup yani Nusayriler için yazılmış çok ilginç cümleler bulacaksınız. 2010 yılından önce yazılmış olsunlar ama. Çünkü bu İran mollaları, Allah’ın dinini perişan etme konusunda uzman oldukları için, 2010 sonrasında ilgili hükümleri değiştirdiler. Peki ne yazıyordu Nusayriler hakkında o kaynaklarda: Nusayriler galat-ı Şia’dırlar. Yani, Şii ve daha da önemlisi Müslüman kabul edilmeyen bir inanç topluluğudurlar… Mollalar buna gerekçe olarak, hulul yani Allah’ın bir kişi olarak yeryüzüne inmiş olması inancı ile reenkarnasyon inancını gösteriyorlardı.”

“Şimdi şunun adını adam gibi koyma vakti. Bu İran rejimi ve Hizbullat (BİZDEN: Kalemşör eski canlarına o kadar azman hasım ki, hizbullah yerine hizbullat diyor. Lât, Ebû Cehil zamanındaki müşriklerin bir ilâhının adı.) başta olmak üzere besledikleri it sürüleri, Müslüman ve Şii saymadıkları bir topluluğun çıkarları için Müslüman Sünnileri katlediyor, kadınlarına tecavüz ediyor. Ebu Azrail gibi itleriyle Müslüman Sünnilerin kafalarını kesiyor.

Yok yok. Siz rahat olun pek sayın seküler necip Türkler. Rusya, Suriye ordusu, İran rejimi ve beslediği itler sivil öldürmüyor, kadınlara tecavüz etmiyor, kafa kesmiyordur. Gerçi bunların artık kimsenin inkar edemeyeceği delilleri var tabii, ama sorun değil. Bunları sizin tabirinizle ‘cihadistler’ yapıyordur. E cihadistleri de Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye desteklediğine göre Suriye meselesinde katil, Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye’dir değil mi? Siz öyle zannetmeye devam edin. Size ve içine ettiğim ezberinize zeval gelmesin de ne olursa olsun. Sizin içine ettiğim kafa konforunuz bozulmasın da ne olursa olsun. Sizin çarpıtılmış algılarınıza bir zarar gelmesin de ne olursa olsun. Neyse ki bugün meselem siz değilsiniz. Çünkü biraz daha uzatırsam küfre dönüşecek klavyemin ucundaki her sözcük.”

Havuz medyasındaki kalemşör entellektüelin, Şii tarafgirliğinden “parti-pırtılı sandıksal dembokrasi” tarafına “evrilme ve çevrilme” hikâyesinin “içine etdiğim” diyemediği sırları işte böylecedir!!!

Devam:

“Bir devlet politikası haline getirdikleri olmaz olası Şii hilallerini kurabilmek için din, hukuk, ahlak tanımayan İran rejimi çetesi, başta Suriye ve Irak olmak üzere an itibariyle dünyadaki mazlum ve mağdur Müslümanların tamamı için açık düşman durumundadır. Yedikleri herzeleri halkla ilişkiler kampanyalarıyla, basın manipülasyonlarıyla, tuttukları paralı itlerle bastırmaya çalışmaları beyhudedir. Katildirler. Alçaktırlar. Zalimdirler.”

14 asırdır böyle olduklarını partili dembokrasi şövalyelerimiz, atı alan Üsküdar’ı geçdikden sonra da olsa, daha şimdilerde görür olmuşlarsa, buna da râzı oluna!!! Gariblerimiz, hiç sünnî târihi okumazlar ki, hakkı ve hakîkatı görebilsinler…

Devam:

“Bu yazdıklarımdan hareketle bana ‘mezhepçilik yapıyorsun’ demeye hazırlanan İrancılar ve onların beslemesi gibi davranmayı adamlık zanneden aşağılık yancıları. Avcunuzu yalarsınız. Kimin mezhepçilik gayretiyle hareket edip her türlü kötülüğü yaptığını herkes görüyor. Allah, mezhepçilik yapan zalim ve katilleri kahretsin. Allah, İran’ın ve yancılarının zeval bulduğu, yok olup gittiği günü bizlere göstersin.”

Ne kadar garib! Halbuki bu hızlı ve şimşekler çakan kalem, sâdece ve şimdilik “Şii mezhebçiliğinin” kahrolması peşinde… Yakında politikacıların dümen suyuna iyice girerse şöyle de gürleyebilir

“Şiilik ve Sünnîlik İslâm Coğrafyasını tehdîd ediyor, ne sünnîyim ne şii. Ne demek sünnîlik ne demek şiilik, müslümanız yahû!”

Devam:

“Ne diyordu Boniek: ‘Bu değişikler çok acayip yeğenim. Sen adamı kedileri çok seven bir hukuk profesörü zannediyorsun. Adamın içinden mezhepçi bir şeytan çıkıyor. Yüzüne tükürürsün tükürmesine de ‘IŞİD’ciler bana tükürdü’ diye propaganda yapar diye çekiniyorsun.’”

İşte bu delikanlımızın binpişman dövünüşü böyle… Ne diyor:

“İlk gençliğim boyunca ben henüz 3 yaşındayken İran’da yapılan ve adına ‘İslam devrimi’ denilen devrimi bir halt zannederdim. Ne de olsa adı ‘İslam devrimi’ idi ve İran’da yönetimi bizimkiler (!) ele geçirmişti. Ne safmışım.”

O sâdece “SAFMIŞIM” terânesiyle işi savsaklamış!. Aslında:

“Ne câhilmişim, ehl-i Sünnet’in yani İSLÂMİYYET’in AKÂİD esaslarını bir bilebilsem, bana bunlar öğretilseydi, onlara cezm ve yakîn derecesinde îmân-ı şer’î ile tasdîk ve tahsîn getirebilseydim; ve şia denen adam ve madam takımlarının Hulêfâ-i selâse, ashâb-ı güzîn ve Âişe-i Sıddîka Radıyallâhu Anhâ Vâlidemiz üzerinden RASÛL-İ RUSÜL ALEYHİSSELÂM EFNDİMİZ Hazretlerine sırılsıklam düşmanlıklarını bu akâidimle de bir görebilseydim, bu hâllere, bu perîşân hâllere hiç düşer miydim?”

Böyle diyebilirdi!

Gûyâ “Mezhebçilik ile mücâdele ediyorum” maskesi altında, “sünnîliği” de zikrederek, asıl, “Sünnîlikle şiiliği aynı kefeye koyarak neredeyse tel’în eden” nice adam ve madam politikacılar da, bu delikanlının demesi îcâbedenleri elbetde diyemezler… Ancak onlar, daha da tersini yapıyor ve “Aziz Dînin Güncellenmesi” gibi lâflar ile, dînimizin 15 asırlık delillerinden olan “Müsbit olan İcmâ’ ve Muzhir olan Kıyas” ile ortada duran yüzbinlerce hükmün, “Reformist ve Revizyonist Konsillerin kemirgenler, gevişgenler ve değişgenler formüllerine oturtularak budanması; “Artık İslâmiyyet’in 14-15 asır evvelki hükümlerini kalkıb bugün uygulayamazsınız, yok böyle bir şey!” diyerek, böyle beyanlarla sıfırlanması gibi, EBEDÎ mes’ûliyyeti olan pek korkunç vâdilerde dolaşmaya başlıyorlar!..

Aklı başında bir mü’minin, “Şiilikden taşan terör ve kıtâli tel’în edeceğim” diye, bu mezhebin (terördaşı) imiş gibi “sünnîliği” de bir başka mezheb olarak tel’îne cür’eti, fevkal’âde sakat, sakîm ve gayr-ı mantıkî bir kıyâs-ı fâsiddir…

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat yolu, 15 asırdır yaşayan ve Kıyâmet’e kadar da yaşıyacak MÜSLÜMANLIK HÜKÜMLERİNİN, KİTAB, SÜNNET, İCMÂ-I ÜMMET VE KIYÂS-I FUKAHÂ ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLÜŞÜNÜ, CANI VE KANI pahasına muhafaza etmiş milyarlarca müslümanın USÛL ve ÎMÂN çizgisidir… Lâyıklar, Dembokratlar, Cumbokratlar, Şii Acemler, Vatikan ve bunların hempâları istemeseler de…

Anadolu, adı geçen o can ve kanı vermiş ALLÂH ERİ şühedânın yani 15 asırlık Ehl-i Sünnet bütün müslümanların tapulu malı ve onların kan ve canları ile yoğrulmuş bir kıt’adır; onu hiç kimsenin gasb etmesi mümkin değildir…

Ve buna göz dikenlerin iflâh olmaları da düşünülemez!..

İntişârı: 13.06.2018 / 20:52:28

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir