İslâmiyyet Dışında “Yemin” Olmaz, “Şehid” Olmadığı Gibi…
8 Temmuz 2018
(2) Şevket Eygi Beyin Dediği Gibi Yemin, Bir Müslüman İçün Dînî Bir “Ritüel!” Midir?
11 Temmuz 2018

Ş. EYGİ BEYİN DEDİĞİ GİBİ YEMİN, BİR MÜSLÜMAN İÇÜN DÎNÎ BİR “RİTÜEL!” MİDİR?

(1)

Mehemmed SAFFET

 

Şevket Eygi Bey 4/7/2011 târîh-i efrencîsinde şunları yazdı:

1)  “-İSLAM dininin yeminlerle ilgili hükümleri vardır. Yemin, bir Müslüman için dinî bir ritüeldir. Müslüman öyle her yemini edemez. Müslümanın edebileceği yeminler vardır, edemeyeceği yeminler vardır. Tevhid’e, Kur’ana, Şeriata aykırı ve zıt bir yemin kişiyi dinden edebilir.”

Edebilir değil eder… Çünki bir müslüman, edeceği yemin şeklini, bunun kimin adına olacağını bilinir ve bu bellidir. Dolayısıyla Kitab, Mütevâtir Sünnet ve mütevâtir icmâ’ ile sâbit hüküm ve haberlerin “Zarûriyyât-ı dîniyyeden” olduklarında hiçbir müslüman muhayyer olamaz; ve bunları tasdîk ve tahsîn etmesi zarûrîdir. Aksi halde o adama müslüman denmez! Bunlar, Şerîat-ı Mutahhara’nın olmazsa olmazlarıdır, onlarda şek ve şübhe dahî İslâm ile alâkayı kat’iyyen keser…

“Dinden edebilir!” ne demek? Zarûrât-ı dîniyye çocuk oyuncağı değildir… Bir müslüman, “Tevhid’e, Kur’ana ve Şerîata aykırı ve zıt bir yemin” ederse, bu, İslâm’daki yemini beğenmemek, onu inkâr veya istihzâ veya tahkîr ma’nâsını tazammun eder, apaçık bunu ortaya koyar. Bilmiyorsa, bilmemek mâzeret değildir!

Hadîs-i Şerif:

“- Emânet ya’ni nâmûs içün yemin eden bizden değildir.” (Ebû Davûd)

Hadîs-i Şerîf:

“- Allâh’dan başka bir isim ile yemîn eden, kâfir olur!” (Tirmizî)

“- Kâfirin yemin etmesi ve keffâret yapması sahih olmaz.” (Uyûnu’l-Besâir)

 “Bundan anlaşılıyor ki, kafirlerin ve mürtedlerin and vermeleri sahih olmaz. Bunların and verdikleri şeyleri yapmaları sahih olmaz.” (s.e: 329)

Cihâd diye “haçlı seferi” gibi bir halta înanan ve kıyam eden, Namaz diye yoga yapan, oruç diye yahudi hamursuzundaki ameli işleyen bir müslüman, nasıl müslüman kalabilir? Bu mümkin midir? Böyle olunca, bunlar, nasıl “dinden edebilirse” değil de, bal gibi ederse, Şerîat’daki yemin yerine şeytânetdeki bir yemini oturtan da aynen böyledir!.

Aişe ile Ali’yi mücerred biribirine helâl kılan ve bunun içün de “Allâh adına akdi” şart olan “Mukaddes Şerîat nikâhı” yerine, bilmem hangi ateist adına karı-koca ilan etdiren nesnelere, bunlar da böyle bir nesnedir dersek; ve iki ilâhı olmayan iki akd yapamaz dersek, elâlem nişadır sürünmüş gibi olacakmış, bize ne?.

Allâh adına akd edilen (mukaddes nikâhı) yıllardır ve bir Ebû Cehil hırs ve inâdıyla yerin dibine geçirip gavurlaşanlara karşı, biz de haqq ve hakîkatı en som şekli ile söylemek üzere, Mutlak Hâkimiyyet sahibinin mutlak nikâhını başımıza tâc edersek, hangi dünyâ gâvurunun nesi eksilecek?.

Şerîat yemîni de böyle…

“Edebilir de, etmeyebilir de” ne demek?

Çocuk oyuncağı mı o?

Ehl-i Sünnet Fıhıh müdevvenâtı her yerde sebil! Sıkıntısı olan açar okur… Ömer Nasûhi Hoca’nın İlmihal kitabı olmayan kaç hâne veya köy vardır?

Etmeyebilirse, zarûrât-ı dîniyyeden olmasına rağmen etmiyor demekdir, bu ise, zarûrât-ı dîniyyeden oluşla kabil-i te’lif edilemez…

Herkese ve liselere mantık tavsiye eden kıdemli kalem (!) bu noktadaki mantığını tekrar gözden geçirirse isâbet eyler! Üstelik de kendisi “Müslümanın edebileceği ve edemiyeceği yeminler olduğunu baş tarafta i’tirâf etmişler!”

Ahkâm-ı İslâmiyye’nin kânun ve kâideleri, “edebilir de etmeyebilir de” li lâstikleşmelerle ne zamandan beri piyasaya sürülmüş!. En olmadı, “câiz veya değil, muhtelifün fih” denir… Fıkıh ıstılahları ile konuşup yazmayalı ve bunları dile ve kaleme almakdan utanır olalı beri, 100 senedir İslâmiyyet’i piyasadan kaldıran sebeblerden en başda geleninin, müslümanların bu  mübâlâtsızlıkları ve mütereddid, mütehayyir ve müzebzeb cıvıklıkları olmadı mı?. İlâhyapyatçılar, denaatçılar ve ba’zı cübbeli barikatçılar sürüsü şimdi, “Dînin rûhuna uygun mu değil mi!” safsatasını uydurdular!. Böylece de, psişik cemiyetlerin ba’zı medyumlar üzerinden (ruh toplama ve gezdirme) seanslarına benzer şekilde, malı götürmenin veya İslâmiyyet’in içini boşaltmanın peşine düşdüler!. “Ef’âl-i mükellefîni ve câiz veya değil!” gibi ıstılahları hayâsızca katletdiler…

Kelâm-ı Kadîm dilinde:

“- Kasvereden kaçan yaban eşşekleri!”

“- Geberesice herifler!”

Şu da bizden:

“- Ramazan geldi mi, işkembe seansları içün cerciliğe soyunan köçekler!”

Biz mevzuumuza rücû’ edib, ilk cümleye dönersek Eygi şöyle yazmış:

“-İSLAM dininin yeminlerle ilgili hükümleri vardır. Yemin, bir Müslüman için dinî bir ritüeldir.”

Mısır koçanı gibi boğazına tıkanmasın ve sıkıysa yut!

Yemîn, “Bir müslüman içün dînî bir ritüelmiş!”

Hani bunu, bir mason, bir müsteşrik, bir hoştkörü, bir diyalogçu, bir denaatçı, bir ilâhyapyatçı, bir zübbeli barikatçı, bir kamalist ve mübtediadan bir nevzuhur söylese, “İslâm’dan ne anlar, işkembeden sıkmış!” der geçersin!. 55 yıldır Müslîmin içinde kalem sallayan birisi bu haltı yerse, adamın nevri dönüyor arkadaş!

Masonların localarda kafatasları, kılıçlar, göz bağları, v.s.ler gibi nice ritüellerinden bahsedilebilir!. Kiliselerde çok çeşitli âyinler yapılır ki, bunların her birine ritüel denir!  Kamalizma religionunda Anıt Kubûr’a çıkışlar, (NOT: Oraya kabir diyen ahmak ve câhildir, çünki orada birçok kabir var ve cemi’ sîgasıyla kubûr=kabirler demek şartdır, demeyen echel ve kördür!) ve mozole merâsimlerinde saygıda duruşlar, oradaki defterlere yazışlar ve yakarışlar veya şikâyetler ve sızlanışlar, orada animist olarak ruhlarla konuşma ve tapınışlar gibi yüzlerce “ritüelden” bahsedilebilir!.. Totemizma, Animizma, Şamanizma, Nasrânîlik, Yehûdiyyet gibi yüzlerce mecâzî ma’nâda dînin (religionun!) “ritüellerinden!” bahsedilebilir! Lâkin İslâm Dîni gibi her emir, yasak ve hükmü ibâdete bâdî olan mutlak bir dinde, ritüelden bahsetmek azîm ve çirkin bir abesdir; hatta onu tahrîf ve dolayısıyla hakâretdir… Selefimizden hiç kimsenin söz ve yazısında, İslâmiyyet’de “ritüel” diye bir kefere (kilise) mefhûmu geçmemekdedir! Sünnîlik avukatı (!) ve Merhûm Muhammed Zâid Efendi Hocamızdan “icâzeti” olduğu palavrasını da sıkan Eygi, bir tek mu’teber âlim göstersin ki, onun söz ve yazısıyla “ritüel” denen ve dînde zerre miskâl ifâde gücü görülmüş bir freng kelimesine bir kerecik yer verdiği görülmüş olsun!. İslâmî ıstılâhât böyle kemirildikçe, ortada İslâmiyyet diye bir dînin kalmıyacağını bu Eygi denen zât bilmiyor olabilir mi?. Bu nasıl cehâlet veya gaflet veya hıyânetdir?

“Ben iftiharla söyliyeyim ki Mâtürîdî ve Hanefîyim!” diyen bir kişi, ayrıca “İşkembe ve kafadan atmalarla din olmaz, kitabda yeri olmalıdır!” diye yıllardır bağıran, iyi de eden bir zât, hangi Matürîdî ve Hanefî akâid, tefsir, hadis, fıkıh veya usûl kitabında “Yemin müslümanlar içün dînî bir ritüeldir!” diye yazıldığını görmüşdür?

Bunu gösteremezse, bu vebâlin altından iki cihanda da zor kalkar!

Yoksa kendisi de “Kafadan ve işkembeden atanlar!” kervanına iltihak ve ilticâ’ etmiş bulunur…

Âdem Aleyhisselâm’dan beri hangi nebî, hangi velî, hangi müftü, hangi âlim, nerede ve kaç kere bu freng gâvurunun cenâbet kelimesini diline veya kalemine almış ve “Yemin, müslümanlar içün dînî bir ritüeldir!” demiş?.

Bunun gibi fransız gâvurunun içini doldurduğu ve İslâm lisâniyyât ve ıstılâhâtında (gâvur diliyle literatüründe), bu “ritüel!” denilen gavur kelimesine  kadar (yemini) tarif edecek başka hiçbir kelime kalmadı da, gâvurun bu kelimesine mi muhtaç kaldık ve dilenir olduk!?

Ritüel kelimesinin, Mutlak dîn olan İslâmiyyet’deki Kur’ânî bir kelime olan (yemini) tarif etmesini, akıl ve o çok tavsiye edilen “mantık” nasıl kabul edebilecekdir? Bunun, ayağımıza kurşun sıkmakdan farkı nedir?

Batılı gâvur dünyası, hâlâ “Lâ ilâhe illâllâh” cümlesini tercüme edebildi mi?. Ve Kıyâmet’e kadar da tercüme edebilecek mi?.

Ammâ Eygi, gâvurun ritüelini, hemen istikbâl etdi ve kalemine doladı, şer’î ıstılahlarımızın arasına buyur etdi!. Bu hakk ve salâhiyyeti nereden nasıl tırtıkları, korkunç bir muammâ!

Merhûm Üstâd Necib Fazıl Beyin “Kurbağaca” buyurduğu nice kakafoniler yetmedi, az geldi, şimdi sıra, biraz da fransız gâvurunun cenâbet kelimelerinde!

Bu haqqı kim verdi acaba?

Keyfim çekdi aldım ve koydum ve oturtdum!

Patates oturtması mı yapıyorsun birâderim?

Mes’ûliyyeti çok ağırdır efendi!

Hem de Şeriat-ı Garrâ’daki vahiy dilinin ne olduğunu gûyâ anlatmak içün, sanki frengin boynuna sarılarak ve ona yalvar yakar olarak!

“Âciz kaldık, dilim tutuldu, bizim lûgatlar şapa oturdu, aman elimden tut ve beni kurtar!” resmi…

“Ne günlere kaldık ey, gâzî hünkâr!”

Rit-bit defterdâr oldu, eş.k mühürdâr!”

Latince (ritüalis) kelimesinden iştiqâq eden bu cenâbet kelimeyi, en ziyâde de Kanal 7’den hastirlenen “hergele” piyasada meşhur etdi!. “Mason ritüelleri!” diye diye sağ gösterip sol vurarak!

Ritüel denen  ve içini fransız gâvurunun hangi ve kaç şeytanlık içün doldurduğu bu cenâbet kelime, Şeriat ıstılâhâtındaki hangi ta’bîrin karşılığıdır? İbâdet kelimesinin mi, akd kelimesinin mi, kasem kelimesinin mi, and kelimesinin mi, te’yid, tasdîk, te’kîd kelimesinin mi?

 Âyin, tapınma, kadın-erkek karma korolar ve halvet olup vecd ve istiğrak cümbüşleri,  v.s. gibi şeyler neyin ve nelerin nesidir?

Hangi müctehidin mezhebinde (ritüel) denilen bu cenâbet kelime isti’mâl edilmiş ve neyin ifâdesi içün kullanılmışdır?

Bunu, kimler mi kullanıyor?

Aşağıya iktibas edeceğimiz yazıyı sonuna kadar çatır çatır çatlamadan okuyabilecek bir babayiğit varsa, işte o, bu cenâbet kelimeyi dört başı ma’mûr olarak anlayacakdır!.

Siz kafayı oynatmadan okumaya devam ediniz; ve ritüelin ne olduğunu son damlasına kadar kurbağacasıyla “özümseyip içselleştiriniz!”

Ritüel Eğitim Hakkında Notlar 

Yazan W.E. Butler 

İngilizce Aslından Çeviren Cem Çiloğlu

“- Bütün Ritüel sanatının altında yatan belli bazı temel kurallar bulunmaktadır. Bu kurallar hakkında size fikir vermek istiyorum çünkü bunlar olmaksızın yapılan ritüel en iyi ihtimalle bir deneme yanılma eğilimi gösterecektir.

İlk başta “Ritüel” kelimesinin ne anlama geldiğine bir bakalım. Sözlükde  Ritüel, “biçimsel pratik veya gelenek” anlamına gelir. Bu bize çok az şey anlatıyor dolayısıyla bunu daha ileri bir tanımla tamamlamalıyız. Bir “Rit”, ortak bir obje veya ide tarafından birbirine bağlanmış belirli bir işlemler bütünüdür. Böylece teolojik konularda, bahsi geçen kiliselerin kutsal komün hizmetlerine gönderme yaptığımız zaman, “Roma riti” veya “Anglikan riti” hakkında konuşmaktayız.

Ama “rit”, onun içindeki çeşitli işlemlerin nasıl sürdürüldüğüne bağlı olarak çok basit ve yalın veya süslü ve rengarenk olabilir. Bu çeşitli işlemler “Seremoni “tarafından Ritüelin temsilinde kullanılan – ışıklar, tütsüler, giysiler, geçit törenleri, yakarmalar vb…dir. Böylece Roma Ritüeli (alışılageldiği şekliyle) çok süslü bir seremoni kullanan Rit örneğidir, öte yandan Baptistlerin komünyon ayini, en alt düzeyde seremoni kullanan aynı Ritüelin bir örneğidir.

Şimdi, hem Ritüel (ortak bir idenin temsil edilmesi), hem de Seremoni (idenin ne şekilde temsil edildiği) şayet gerçekten etkin olmaları isteniyorsa, öğrenilmesi gereken sanatlardır ve işte bu noktada birçok modern majisyen çuvallamaktadır. 

…………………………………………………………………………….

 Bunları sadece ciddi Ritüel çalışmamız için bir zemin hazırlaması amacıyla söyledim…………………………………………………..

Kutsal iradeye uygun maji çalışmamızı icra edebilmek amaçlı olan bu başlangıç niteliğindeki niyet, kesinlikle, çok üst bir değere sahiptir. Böyle bir ritüelin gereksiz olduğunu ve hepsinin kaynağına duyulan belirsiz ve içli bir tutkunun yeterli olduğunu söyleyen kişiler vardır.

………………………………………………………………………………..

Niyetimiz dışındaki iradeden konuşuyor olduğumuzdan dolayı fiziksel bedenimizi, irademizi geliştirecek şekilde kuvvetlendirmeye çalışırsak bunun ritüel çalışmamıza faydası dokunacaktır. Şimdi ne tüm dünyevi işlerden soyutlanmış pratiklerden, ne de şimdilik yoga türünden uygulamalardan bahsediyoruz. 

……………………………………………………………………………..

Anahtar kelime birkaç kelimelik bir cümle olabilir veya bir cümlenin ilk harflerinin birleşmesinden oluşmuş bir kelime olabilir. İşte böyle bir anahtar kelime. Oluşturulmuş olduğu cümle levavi oculos meos şu anlama geliyor “gözlerimi yukarı kaldıracağım” Kelime ise LOM’dur. Bu durumda açılış sembolü, gürül gürül akan bir çağlayandan dolduruyormuş gibi başınızın üzerine kaldıracağınız gümüş bir kadehtir. Bu sadece bir öneridir ama batıda, Misterler locasında görevli olarak çalışırken bunu çok yararlı bulmuştum.”

Hadi geçmiş olsun, üzülmeyin hepsi bu kadarcıkdı!

Ama o cenâbet (ritüeli) de, Büyük Ehl-i Sünnet (!) avukatı Eygi Bey sa’yesinde adımız kadar iyi, güzel ve doğru öğrendik ya, siz ona bakın!.

Yemîn dediğimiz ve dînimizde ibâdet ve akid cihedleri de olan zarûrât-ı dîniyyeden bir esâsın , Eygi’nin “Yemin, bir Müslüman için dinî bir ritüeldir.” zırvasıyla ne hâllere sokulduğunu, artık siz düşününüz!

Dîni ıstılahlarımızın böyle hergün kemirilerek “erozyona” uğratılması, bu dîne verilecek en büyük ihânet bilinmelidir…

(İntişârı: 11.07.2011)

(Tashîh ve ilâvelerle: 11.07.2018 / 16:13:36)

t.t.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir