On sekiz yaşından küçük kızların evlenmesinin cāiz olmaması ve faqat erkek arkadaşlarının olmasının cevāzı haqqında
16 Ağustos 2012
1434 Ramezânının başlanğıcı beyânında
9 Temmuz 2013

2012 Kavurma Bayramı

Dr. Malatyalı Muhammed Reşād

 

ب

 

I.

medxal

Modernizm dīninin İslāma qarşı sūrī ğalebesine dāir, qamerī ayların sūret-i sübūtu mes’elesi etrāfında cereyān eden cāhilāne ve yarı-‘ālimāne mübāheseler qadar seciyyevī, ‘ibret-āmiz bir mes’ele daha bulunurmu bilmiyorum ve bilemediğim içün haşyet içinde önümdeki, arqamdaki, içimdeki mes’elelere baqıyorum, ‘aqlımı, qalbimi yoqluyorum, yanımdaki insanlara korkar gözlerle baqıyorum, Cenāb-ı Haqqdan bilmediğim, bilemediğim mes’ele yığınlarının şerrinden beni muxāfaza qılması içün niyāz ediyorum. Dışımızda, modernizm dīninin açıq tarafdārı olan münkīr dīn, siyāset bezirgānı ilāhiyyāt papazı ve etbāı gürūh-ı lāyuflihūnu ve bunlardan sudūr eden efkār-ı qabīhayı tanıyorum ve bunların dīnlerinin, īmānlarının ne olduğunu ve ne olmadığını zāhir olan hālleri üzere biliyorum amma qorquyorum ki içimizde, bizden olan, bizden olduğuna hüsn-i zann etdiğimiz, bizden olmasını istediğimiz insānların da qafası qarışıqdır ve bunlar da neyi nasıl müdafaa edeceğini bilmekden ‘āciz halde saçmalamaqdadır.

Modernist xristiyānī ilhādın an’anevī xristiyānī dalālete ğalebe çaldığı ikinci vatikanın asıl fāili olan VI.Paulün, “İblīsin nefesi Cenāb-ı Haqqın ma’bedinin çatlaqları arasından içeri girdi.”[1] dediği hāli mesācīd ve medārīs ve tekyelerin xarābātı üzerinde tepinen ahbes yetiştirmesi modernistlerden değil Müslimān olmasına hüsn-i zann etdiğimiz insānlarda görünce xāsıl olan hissiyātı ta’rīfde sıqıntı çekiyorum. Müslimānların şeytanın nefesini öksürürken söylediklerinden bahs ediyorum.

II.

Müslimānların ‘aynı günde bayram etmelerinin vücūbu haqqında 

Nasıl oluyor da vācib olmayan xattā vācib olması bir tarafa berāberliğinde her hangi bir ecir bulunmayan bir mes’ele vācibmiş gibi telaqqī edilib Müslimānların yazıb çizdiği matbuātda qarşılığını buluyor? Meşreb ve mezhebine göre “Müslimānların ‘aynı günde bayram etmemeleri” büyük bir üzüntü vesīlesi sayılabiliyor ve buna nāil olmaq içün gerekenin yapılması haqqında riyākārāne yeminler ediliyor. Müslimānların ‘aynı günde bayram etmesi gerekdiğini söyleyen ‘ālim ve cāhil herkese bir def’ā daha bakın ve tekrār sorun: Müslimānların ‘aynı günde bayram etmelerinin gereği  ile ‘ālāqadār saçmalığı hangi nassa, fetvāya dayanaraq iddiā ediyorlar? Bu iddiā sāhibleri saqın İslām ‘aleminin (hindistan-pakistan noqsanı ile) neredeyse temāmının aynı günde bayram etdiği bu senenin yegāne fitnecisi türkiyye cumhūriyyetinin hıyānet me’mūrları, şaşkın muharrīrleri, cāhil ğazetecileri olmasın?

III.

türkiyyelilerin ‘arablara bayram ve ramezān günlerinde uymasının vücūbu haqqında   

Bu sene, 1433 zilhiccesinde (teşrīn-i evvel [ekim] 2012) bütün ‘arab ‘alemi ve amerika sekenesi Müslimānlar ya hilāl görerek veyā görenleri taqlīd ederek şeriāta uyğun veyā uyğunsuz şeklde ‘acāib bir vahdet-i ğarībe içinde bayram etdiler. “Birlik ve berāberlik ‘arızası” diyerek ileri geri qonuşan kimseler bunların içinden değil bunlara uymayan türkiyyelilerin içinden çıqdı. Evvelā diyānet işleri reīs muāvini ekrem keleş ‘aqıllara ziyān bir beyānāt verdi ve ‘arabların da türkiyelilerin de kendi bildiği şekilde bayram etmelerinin pek a’lā mümkīn olduğunu iddiā etdi![2]“Türkiye hatalı değil. Suudi Arabistan da yanlış yapmıyor”muş!Bu keleş zāt bilmedi ki ‘āmiri olacaq adam bir qaç gün sonra verdiği beyānı rezīl eden bir beyānāt neşr edecekdir.[3]

Keleş bey türkiyenin vahdet bozucu hareketini müdafaa içün hanefīlikden dem vururken reīs cenābları türkiyenin ve ‘arabların ramezānda ve kurbanda vahdetlerini te’mīn edecek yegāne çārenin türkiyenin vahdeti bozan prensibi olduğunu iddiā ederek başta türkiyeliler olmak üzere bütün Müslimānların ‘aqıllarını tahkīr etdi! Meğer türkiyelilerin uydurduğu prensiplere reāyet edilse vahdet te’mīn olurmuş! Bu adam ve benzerlerine verilecek en ‘ilmī cevāb “görürsem söylerim” civārında bir şey’ olmalı.

IV.

türkiyyelilerin ve ‘arabların bayram hesāblama şekllerindeki farqlara dāir   

Müslimānların ‘aynı günde bayram etmeleri lāzım gelmez, şāyet ‘aynı günde bayram edilesi ise diyānetin tābi’ olduğu baştan aşağı ‘indī, bir taqım kimselerin keyfī tasarrūfları ile sübūt bulmuş prensiplere dayanan ve lūtfen dikkāt buyurun ‘arabların ve başkalarının hesāblama prensiplerine uymayan hesāblama şekline uymak kimseye vācib olmaz hattā belki haram olur! ‘Acebā türkiyenin reīsi, bütün otoritesinin 17 cemāziyye’l-āxir 1344 (2 Qānūn-ı sānī 1926) tārīhli qānūn olduğunu bildiği içinmi akedemik hürriyetine ‘ātıfla babalanmayı ve şāyet ‘arabların isābetine qāil olsa vicdānının sesini dinleyerek bayramın resmen i’lān edilenden başqa günde olduğunu söylüyor?[4] Gerçi bu gibi adamlara lāyık olan en ‘ilmī cevāb “sıkıyorsa görelim” şeklinde olmalı faqat beyānāta baqılırsa vaz’iyyetin daha vahīm olduğu görülüyor. Meğer diyānet reīsi, türkiyenin tābi’ olduğu uyduruk prensiplerin hayrettin karamanın dil ve tefekkür özürlü başlık ve muhtevāsı olan “İslāmın Işığında Günün Meseleleri” kitābında neşr edilen muhtevāsına tābi’ imiş![5] 1398 (1978) senesinden beri bu uyduruk prensiplerin ve bu prensiplerin ‘āid olduğu uyduruk mezhebin müdafaasını eden bir kimse görülmemişdi. Hayrettin bey, o gün bugündür “sayın dostu saim yeprem”le berāber hazırladıkları metnde tek bir değişikliğe lüzūm görmeden ‘aynı metni neşr etmeye devām ediyor. Bu zātın mezhebinde bātıl da olsa istikrār içinde bulunduğunu taqdīr etmemek mümkīn değil. Hālbuki fethullah hoca, kendine tābi’ mollalarına yazdırttığı ve başına takrīz yazdığı bir kitābda bu adamın hayrettin karaman ve benzerlerinin bātıl mezheblerini şiddetle tenqīd ediyordu.[6] ‘Acebā bu zāta mensūb olan kimselerin hāl-i hāzırda mevzu’a dāir ‘amel ve i’tiqādları ne sūretdedir?

IV.

ramezān ve kurbān bayramlarının hesāba lüzūm olmadan tesbītinin ma’nāsı haqqında

Şāyet qamerī ayların sübūtunun hilālin gözle görülmesine bağlı olduğu mezhebinde iseniz bunun īcābınca ‘amel etmekden başqa yol yoqdur. Her nerede, şehrde, bağda, çölde, gökdelende isek, nasıl bu mahallerde nemāz kılıyor, haramlardan ictināb ediyor, Müslimān gibi inanmaya devām ediyorsaq, vaqt-i merhūnu geldiği zemān oruç, kurban ‘ibādetleri ile ‘alāqadār olmaq üzere farz-ı kifāye olan ‘ameli edā etmek mecbūriyyetindeyiz. Diyānet dīninde, suūd mezhebinde olanlar kendi dīn ve fıqhlarının īcābınca ‘amel edecekler, biz de kendi dīn ve mezhebimiz īcābınca. Buna göre, suūdun, ‘arabın radyo, internet i’lānatını ta’qīb etmek gibi diyānetin hesāb dīni seviyyesinde ‘amellere tevessül etmenin netīcesi, bir müddet sonra heves qaybı ve nehāyetinde sürüye ittiba’ etmek olduğunu türkiyeli Müslimānlar üzerinde müşāhede etdik.

V.

1433 (2012) deki kavurma bayramı, şavurma bayramı, kurban bayramı günlerinin beyānı

Ru’yeti esās alan hesāba istinād edenlerin, bu cümleden kandilli rasat-xānesinin de ittifāqı ile[7] mīlādī 25 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 tārīhinde bayram etmeyi mümkīn kılacak şeklde 15 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 tārīhinde güney amerikanın güneyinde veyā dünyānın başka bir yerinde hilāl görülmedi, hilālin bu yerlerde görüldüğünü söyleyenler Allahdan korkmayan, lāik köpeklerin emrinde çalışan yalancı, dīni mezhebi maaşını yediği efendilerine hizmet etdiği efendilerinin me’mūru, türkiyedeki insanların ‘ibādetlerini berbād eden alçaklar, mel’ūnlardır. Allahın la’neti bunların ve bunlara destek olanların üzerine olsun.

Ayın dünyā üzerinde görülebilirliği esāsında hazırlanmış haritalara nazar edilirse görülür ki 15 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 de hilālin dünyā üzerinde çıplak gözle görülmesi neredeyse mümkīn değildir. Nazarī olaraq görülmesi mümkīn yerler kıtālarda değil büyük okyanusun ortasındaki adalardan ‘ibāretdir. Görüldü yalanını söyleyenler, “hevānın mükemmel olması şartı ile” bu adalarda görülmesinin mümkīn olduğundan bahs ediyorlar. Bunların bahs etdikleri ve dīnlerine esās ittihāz etdikleri 1398 (1978) prensipleri de diyor ki “İster çıplak gözle, isterse modern ilmin rasat metotlarıyla olsun, aslolan hilālin ru’yetidir.” [8] Ya’ni ru’yet mümkīn değilse ve faqat matematikī olarak vuquu mümkīnse bunlar da o qamerī ayın başladığını qabūl etmiyor.

30 Ağustos 2011 de bunlar ramazan bayramı i’lān etmişlerdi.[9] Hal buki ‘aynı bu sene kurban bayramında olduğu şekliyle, güney amerikanın güneyinde hattā daha geniş bir sāhada 29 Ağustos 2011 de hilāl görülmüşdü![10] O sene güney amerikada hilāl görülmesini i’tibāra almayanlar ‘acebā bu sefer ne içün i’tibāra aldı? Bunların dīninde istiqrār olabilirmi? Veyl dīnini diyānetini bunlara emānet edenlere. Bir sene hükme mesned teşkīl etmeyen güney amerika ru’yeti bu sene mesned oluverdi? Bunda bir ğarīblik varmı?

Hayrettin karaman ve gürūhunun anlar anlamaz bahs etdikleri 1398 (1978) prensiplerinden evvel bunların sadāqatle bağlı olduqları cumhūriyyetlerinin me’mūru, ittihādcı fatin hocanın 1344 (1926) dan 1394 (1974) e qadar 40 sene cārī olan prensiplerine göre, ‘ālem-i İslāmın en ğarbındaki İslām toprağı sayılan fasda muayyen raqımda olan bir tepede havanın açıq olduğu farz edilerek ve ay güneş açıklığı 5.5-6 derece olması hesābı ile ru’yet edilmesi mümkīn olan hilāle i’tibār eden keyfī prensip[11] başka bir keyfī prensiple değiştirildi! Artık güney amerikada hattā ankaradakilerin keyfi gelirse -bu sene olduğu gibi- büyük okyanusun ortasında vukuu mümkīn ru’yetlere i’tibār edilebilecekdir! 2011 ramezānında güney amerika ru’yetine i’tibār etmeyenlerin bu sene etmelerindeki hikmeti hocalarının hocası hayrettin bey ve yetişdirmelerine sorsunlar. Fatin hoca prensipleri hālen cārī olsa ve 1398 (1978) deki karakuşlar hey’etinin prensipleri cāri olmasa, bu sene türkiyeliler ile ‘arablar arasında birlik olacakdı! Bir Allahın kulu, “fatin hoca yok iken ve olmayasıca cumhūriyyet i’lān edilmemişken bu Millet ne ediyordu?” diye sormayacakmı? Ben söyleyeyim: 13 ‘asır boyunca ayrı günlerde oruç tutuyor ve ‘aynı sancak-ı şerīf altında ‘ibādetlerini edā ediyorlardı. ‘Aynen RasūlUllah SallAllahu aleyhi ve sellem ve ashāb-ı kirām hazerātı ve onlara tābi’ umerā ve bu cümleden xulefā-yı ‘Osmānīler gibi. Meğer biz bir sancak altında olur da ayrı günlerde ihtilāf edermişiz amma bunların dīninde şeriāt xilāfına, ‘aynı gün oruç tutub ‘aynı günde kurban kesme showuyla mübtelā olacak bunu kime gösterecekmişiz? Veyl sizin ‘aqlınıza, siyāsetinize, dīninize. Bu vahdet-i şeytānī, Allahın dilemediği günde, saxte birlik gösterileri ile O’nun rızāsı xilāfına ‘aynı günde kurban kesme ğayreti niye?

RasūlUllah sallAllahu ‘aleyhi ve sellem hazretlerinin bütün oruç ve kurbanlarının güney amerika ru’yetlerini i’tibāra almadan olduğunu ve şāyet güney amerika ru’yetleri i’tibāra alınsa RasūlUllahın hāşā yanlış günde oruç tutub bayram etdiğini iddiā etmek lāzım geleceğini düşünmüşmüydünüz? Şāyet dīn onun ‘ameli idiyse bunlarınki ne?

Mustafa sabrī efendinin, “Ammā hesābāt-ı nücūmiyyeye mürācaat olunmadıqca evqāt-ı savmve salāt pek doğru bir sūretde kestirilemeyormuş.. Ne zarārı var! Mal sāhibi böyle isterim, böylece qabūl ederim dedikden sonra bizim vazīfemiz taayyün etmiş ve tereddüde mahall qalmamışdır. Meselā savm bahsinde, “Ru’yet edince orucu tutunuz ve ru’yet edince iftar ediniz amma bulut onu örtmüşse otuza ikmāl ediniz” buyurulduğu içün hilāli görebilirsek tutmaq ve bayram yapmaq, göremezsek şa’bān veyā ramezānı otuza tamamlamak borcumuzdur. Amma bununla isābet vāqi’ olmayacaqmış. Ramezāndan bir gün şa’bana veyā şevvalden ramezāna geçecek yāhud ramezāndan bir gün ğāib edilecekmiş gibi geliyorsa da usūl-i meşruāsına tatbīqan her qaç gün tutuldu ise, haqīqatde ramezān ondan ‘ibāret olaraq ne eksik ne fazla ne ileri ne geri bulunacaqdır.[12] dediği haqīqate nazaran RasūlUllah sallAllahu ‘aleyhi ve sellem, ramezanın ve zi’l-hiccenin ma’nāsını bi’z-zāt ta’rīf ediyor. ‘İbādet ve zemān, o zātın ta’yīn ve ‘ameli ile ma’nāsını qazanıyor.

VI.

1433 (2012) de türkiyede kurban bayramı 27 teşrīn-i evvel (ekim) 2012 cum’āertesidir

Hesābā göre, lūtfen dikkāt buyurun ru’yete göre değil hesāba göre hem de māhut uğursuz1398 (1978) prensiplerine göre, türkiyede kurban bayramı 27 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā-ertesidir, çünki zi’l-hicce hilāli türkiyede 17 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 çarşanba görüldü.[13]

Ru’yete göre nasılmı? Ne edeceksiniz nasıl olduğunu? Çok lāzım idiyse bakaydınız. Amma ru’yeti esās alan hesāba i’tibār edesi iseniz işte hesāb! Türkiye ru’yeti nazara alınacaksa bayram ancak 27 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā-ertesi olabilir! Fatin hoca, cumhūriyyet, 1978 karakuşları, hayrettin karaman ve yeryüzünde modernizm dīni ile ‘alāqadār her türlü uğursuzluk yok iken bu memleketde nasıl kurban bayramı yapılıyor idiyse o prensiplerin īcābınca –hesābca- türkiyenin bayramı 27 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā-ertesidir. Bunu pek a’lā bilen diyānet reīsi ve hem-pālarının yüksek perdeden atmalarına bakmayın! Bunların hesāb, ilim fenn, ali kuşcu mavalı okumalarına bakmayın. Bunların bayram saydıkları günde türkiyede hilāl görülmediğini bilmediklerinimi sanırsınız? İhānet…

VII.

şavurma bayramı 26 teşrīn-i evvel (ekim) 2012 cum’ādır

Türkiye müslimānlarının ahvāl-i perīşānelerinden biri de şavurma bayramına dāirdir. Türkiyeli ittihād-ı İslām muhabbetiyle hareket eden ve bu arada sünnete reāyetle ru’yetle ‘amel etdiğini zann eden bir ğurub kimse evvelce radyo ve telefon, şimdilerde de televizyon ve internet vāsıtası ile ‘amel ediyor. Hesāba göre, suūdīler xāric olmaq üzere ‘arabların mühimm bir qısmı bu sene 26 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā günü bayram edecekler. Suūdīler görülmeyecek hilāli gördülermi yoqsa görmesi –hesāba göre- muhtemel olan dīger ‘arablara reāyetlemi bayram etdiler, kendileri bilir. ‘Acebā bizimkilere ne oluyor ve türkiyeliler ne içün peyğamber-i zī-şān hazretlerinin fermānı mu’cebince qafalarını qaldırıb semāya baqmıyor ve faqat bilgisayar ekranına veyā televizyona baqıyorlar? Türkiyeliler içün sene 25 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 perşenbe nasıl kavurma bayramı idiyse, sene 26 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā da şavurma bayramıdır ve māhiyyet i’tibārı ile bir az farq olmaqla berāber ru’yeti terk noqtasından bir farqı yoqdur. Ru’yet-i hilāle istinād eden hesāba ve sādece kendimi bağlayan ru’yetime nazaran türkiyede kurban bayramı 27 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā-ertesidir.

27 teşrīn-i evvel [ekim] 2012 cum’ā-ertesi resmen bayram eden pākistan, hindistān, malezya ve muhtemelen indonezya ve i’rabda mahalli olmasa da īrānın teşkīl etdiği qalabalığa baqıb geriye qalanların toplamından daha qalabalıq bir gürūha mensūb olduğum içün rahatlamalı ve dināyeti, hayrettin karamanı ve muqallīdlerini dīnleri ile başbaşamı bıraqmalıyım?

Ya bizim mübārek hocamız felān kes ve evliyādan taqvimi ta’qīb eden fulan kes ne olacaq?[14] Yoqsa ben pākistan ajanımıyım? Saqın fitne olmasın? Fitnenin ta’rīf hudūdunu siyāsī idārī hudūdun ta’yīn etmesine gülmekmi lāzım ağlamaqmı? İnsānlar pasaportlarının, qafa kağıtlarının ta’rīfi ile mi ‘amel ediyor ve fitneyi ta’rīf ediyorlar? Her hālde ma’siyyetde itaat yoqdur.

 

٩ ذوالحجی ١٤٣٣

 ملاطیه لو محمد رشاد 

ملاطیه 

[1]     VI. Paul, 17 cemāziyye’l-evvel 1392 (29 hazīran 1972) “through some crack the smoke of Satan has entered the temple of God”; [http://wdtprs.com/blog/2011/05/quaeritur-the-smoke-of-satan/] , [http://wdtprs.com/blog/2008/05/petrus-amazing-interview-with-card-noe-paul-vis-smoke-of-satan-remark-concerned-liturgy/]

[2]     Xaber, 2 zi’l-hicce 1433 (18 Teşrīn-i evvel 2012), http://www.sabah.com.tr/Yasam/2012/10/18/turkler-bayrami-araplardan-bir-gun-once-kutlayacak; “Bayramı bir gün önce kutlayacağız/ ERTUĞRUL ERBAŞ/ 18.10.2012/Suudi Arabistan Yüksek Şeriat Mahkemesi’nin Hicri takvime göre Zilhicce ayının başlangıcını 17 Ekim kabul etmesiyle Kurban Bayramı’nın birinci günü 26 Ekim olmuş oldu. Araplar’ın tümü Kurban Bayramı’nı bu tarihte kutlayacak. Ancak Türkiye’de durum böyle değil. Mekke’de bulunan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ekrem Keleş, “Hanefi mezhebine göre hilal dünyanın neresinde görülürse görülsün bir gün sonrası kameri ayın başlangıcı kabul edilir. Zilhicce ayının hilali dün itibariyle Güney Amerika’nın batısında görüldü” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı Güney Amerika’da görülen hilali baz alınca Kurban Bayramı’nın birinci günü Türkiye için 25 Ekim oldu. Suudi Arabistan, Güney Amerika’da görülen hilali “ihtilaflı” olduğu gerekçesiyle baz almıyor. Keleş, “Hata yapan kim” sorusuna “Türkiye hatalı değil. Suudi Arabistan da yanlış yapmıyor” diye yanıtladı. Keleş Mekke’ye gelen 90 bin Türk hacının Türkiye’den bir gün sonra yani 26 Ekim’de bayramı kutlayacağını kaydetti./ BİRLEŞİK SAAT/ SABAH’a konuşan İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Hicri takvimin değişik yorumlamalar nedeniyle ülkelere göre değiştiğini belirterek, “Bu problemi gündeme getiren benim. Birleşik Hicri Takvim’in sağlanması için uzun yıllar uğraştım. 1978’de İstanbul’da din alimlerinin ve astronomlarının katılımıyla bir konferans düzenlendi. Son yıllarda bir düzelme sürecine girdi. ” dedi…

[3]Xaber, 6 zi’l-hicce 1433 (22 Teşrīn-i evvel 2012), http://www.zaman.com.tr/multimedia.action?type=video&sectionId=1#, “Bu sene biz yine geçmiş yıllarda bazı seneler olduğu gibi Türkiye olarak bir gün Suudi Arabistan’dan önce bayram yapmış olacağız.  Ve biz Arafat dayken Türkiye de ki kardeşlerimiz bayram yapmış olacaklar. bu hakikaten son derece üzücü bütün İslam dünyası için çok üzücü olan bir durum yani bugüne kadar takvimde birlik gerçekleştirmemiş olmak bayramlara dahi birlikte girememek bayram sevinçlerini dahi birlikte paylaşamamak biz Müslümanlar için son derece büyük bir eksiklik Türkiye dede pek çok kardeşimizin bu noktada büyük bize sorular yöneldiğini diyanet işleri başkanlığımıza din işleri yüksek kuruluna hata sosyal medya ortamında gün de bana en az, pek çok soru tevci edilerek, siz bu çelişkileri nasıl izah ediyorsunuz. Diyanet neden bu konuda susuyor diye serzenişte bulunuyorlar, haklı olarak aslında ben Türkiye de iken bu konuyu öğrenir öğrenmez iki önemli toplantı yaptım. Birincisini din işleri yüksek kurulumuzda, ikincisini de bizzat kandilli rasathanesinin müdürünü arayarak orada da aynı şekilde bilhassa astronomi ilmiyle uğraşan uzay bilgileriyle donanmış orada ki yetkilileri de harekete geçirerek bir toplantı yapıldı. bu İki toplantının bilgileri tekrar diyanette birleşti ve din işleri yüksek kurulumuz her iki bilgiyi de değerlendirdi. Öncelikle ben şunu ifade edeyim şahsen ben milli bir Müslüman olarak ve bir diyanet işleri başkanı olarak, bir hadis hocası olarak bu toplantılarımızda bu araştırmalarımızda bizim yanlış yaptığımıza dair en küçük işaret ve ima görseydim. Bayramlar ilan etme yetkisi kanunen kandilli rasathanesine verildiği halde diyanet işleri başkanı olarak ve başkanlığı olarak arkadaşlarımızla ve din işleri yükse kurulumuzla birlikte bunu halkımızla paylaşmaktan hiç çekinmezdik bunu açıkça ifade etmek istiyorum. Sorun nereden kaynaklanıyor sorun arkadaşlar öncelikle biz peygamberimizin İslam mesajını getirişinin üzerinden XIV asır geçmiş, XIV asır sonra Uluğ beyleri yetiştirmiş, ali kuşcuları yetiştirmiş, Nasrettin tusileri yetiştirmiş, astronomi ilmini medreselerde hadis, tefsir ve fıqhla birlikte bir ders olarak takdir etmiş bir millet olarak bir Müslüman topluluk olarak XIV asır sonra daha sonra dünyadaki bütün uzay bilgileri astronomi bilgileri ayın hareket hesapları, güneşin hareket hesapları matematiksel olarak tespit edildikten sonra insanların dağlarda tepelerde ellerini alınlarına koyarak, hilal arayarak  takvim birliği sağlamamız mümkün değil. Eğer bir birlikten söz ediyorsak, eğer bir takvim birliğinden söz ediyorsak bu yolla olmaz bu yolla mümkün değil kur an ı kerimde bir ayet var veşşemsu velkameru bilhusban güneş ve ay belli bir hesap içerisinde hareket ederler eğer biz Müslümanlar bu hesabı XIV asırdır tespit edememişsek bu bizim için en büyük ayıp olur. Bu hesabı artık insanlık tespit etmiştir. Hepimiz bunu tespit edebiliyoruz. Dolayısıyla nasıl ki bundan belki bir müddet önce bir asır önce belki insanlar namaz vakitlerini nasıl belirliyorlardı. Bir çubuk dikiyorlardı. Çubuğun gölgesini ölçüyorlardı ve o gölgenin kaç santim olduğunu tespit ederek namaz vakitlerini öyle tespit ediyorlardı. Ama şimdi, şimdi elimize saatimize bakıyoruz. Önümüzde takvim var bakıyoruz ve namazlarımızı öyle eda ediyoruz. Herhalde hiç kimse artık çubuğun gölgesini ölçerek namaz vakitlerini tespit etmiyor. Yahut hiç kimse sabahleyin kalktığında pencereyi açıp ufuk gözetleyerek, şafağın doğup doğmadığını tespit ederek sabah namazının vaktini tespit etmiyor. Aynı şekilde, aynı şekilde XIV asır sonra bu kadar uzay bilgisine vakıf olduktan sonra insanlık kardeşlerimizin bazı kardeşlerimizin ben o, çabasına da saygı duyuyorum. Sadece takvim birliği sağlayacaksak bu doğru değil dağlarda, tepelerde hiçbir teknik imkana baş vurmadan hilal gözetleyerek veya gözetlediğini söyleyerek takvim birliği sağlamak, bayramlara birlikte girmek, bayramlara birlikte başlamak, sevinçleri paylaşmak mümkün değil. İslam dünyasında bütün İslam dünyasının birlikte bayram yapması, birlikte bu sevinci paylaşmasına çok önem veriyoruz. Onun içinde kendi sistemimiz üzerinde ısrarcıyız. Çünkü ancak bizim düşündüğümüz sistemle takvim birliği sağlanabilir. Eğer ülkede beli bazı insanlar elini alnına koyarak dağlarda, tepelerde hilal arayarak takvim birliği sağlamak mümkün değil. Takvim birliğini sağlamanın yolu XIV asırlık birikimimizi,  bilimsel birikimimizi dikkate alarak, insanlığın birikimini dikkate alarak en güzel şekilde bunu tespit etmektir.

[4]     http://www.ekanun.net/698-sayili-kanun/index.html

[5]     Hayreddin Karaman, “İslāmın Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1402 (1982), Marifet neşr.; 2.c., 33-62.s.

[6]     Ali Bayram, M.Sadi Çöğenli, “Aylar ve Rü’yet-i Hilal”; Erzurum-Ramezān 1398-(Eylül 1978); I-V.s.

[7]     http://www.koeri.boun.edu.tr/astronomy/

[8]     Hayreddin Karaman, “İslāmın Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1402 (1982), Marifet neşr.; 2.c., 55.s.

[9]     http://www.okubil.com/2011-ramazan-ve-ramazan-bayrami-ne-zaman-kac-gun-tatil-3367.html

[10]    C:\Users\user\Documents\# HURUFI\# TELIFATIM\001- RUYETI HILAL haqqinda\# senelik ruyet taqibleri\1432-2011 ruyeti\1432shw_8-29-2011.gif

[11]    Yakup Çiçek, “Sahur Vakti ve Rü’yet-i Hilāl Meselesi”, İstanbul-1403 (1983), Furkan neşr.; 92-96.s.

[12]    Mustafa Sabrī Efendi, “Beyānu’l Haqq” mecm., “Dīn-i İslāmda Hedef-i Münāqaşa Olan Mesāil”, 14 şevval 1326 (9 teşrīn-i sānī 1908), 6.’aded; 109.s. : Mustafa Sabri Efendi, ”Meseleler Hakkında Cevaplar”, İstanbul-1404 (1984,)Sebil neşr.; 40-41.s.;“Ammā nücūmī hesāblara mürācaat olunmadıqca oruç ne nemāzın vaqti pek doğru bir sūretde kestirilemiyormuş. Ne zarārı var! Mal sāhibi böyle isterim, böylece qabūl ederim dedikden sonra bizim vazīfemiz taayyün etmiş ve tereddüde mahall qalmamışdır. Meselā oruc bahsinde “Ru’yet edince orucu tutunuz ve ru’yet edince iftar ediniz amma bulut onu örtmüşse otuza ikmāl ediniz” buyurulduğu içün hilāli görebilirsek tutmaq ve bayram yapmaq, göremezsek şa’bān veyā ramezānı otuza tamamlamak borcumuzdur. Amma bununla isābet vāqi’ olmayacaqmış. Ramezāndan bir gün şa’bana veyā şevvalden ramezāna geçecekmiş yāhud ramezāndan bir gün ğāib edilecekmiş gibi geliyorsa da meşrū usūlüne uyğun olaraq her qaç gün tutuldu ise, kaqīqatde ramezān ondan ‘ibāret olaraq ne eksik ne fazla ne ileri ne geri bulunacaqdır

[13]    http://www.moonsighting.com/1433zhj.html

[14]    Süleyman Kösmene, “Yeni Asya” ğzt., 6 zi’lhicce 1423 (23 Teşrīn-i evvel 2012); 5.s.; “Bediüzzaman Hazretlerinin ihtilaflı durumlarda takvime riayet etmesi, bizim sergilememiz gereken örnek tavır için büyük bir referanstır. Farklı bir tavır fitneye sebep olur.” Üstāda kandillinin taqvimini ta’kīb etmek nisbet edenlerin bu isnādları ile merhūma neyi nisbet etdikleri bahsi yuqarıda fatin hoca prensipleri münāsebeti ile yazılanlar muvācehesinde mütalaa edilsin.

 

(İntişârı: 26.10.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir