Ulemâ Ve Evliyânın İsimleri Sokak İsimleri Gibi Değiştirilemez…
15 Eylül 2017
Cemâat Olunmadan Ümmet Olunamaz!
5 Ekim 2018

FÂTİHA SÛRESİNE RUHBÂN VE AHBÂR HATIRINA SANSÜR, ÖYLE Mİ?

Ahmed ZIYÂ

 

Bir söz vardır, herkes bilir ve böyle vaziyetlerde sık sık dudaklardan dökülür:

“Şeytan ayrıntıda gizlidir!”

Neden?

Çünki “ayrıntı” ya’ni teferruat hemen göze çarpmaz, dikkati çekmez. Şuur altına yerleşir oturur. Kişi farkında olamadan artık öyle düşünmeye ve inanmaya başlar. Bunlara “subliminal masajlar” denir. Bu mesajlar insanların beynine çeşitli yollarla iletilir. Mûsikî beste ve güfteleri, birtakım kokular, resimlere gizlenmiş işaretler ve konuşmalar arasına gizlenmiş birtakım şifreli kelimeler bunlardan sayılır. Toplumlar bu şekilde güdülerek zihinler kontrol altına alınır.

Bu yolla hipnotize edilen şahıslar artık düşünmeyi bırakıp beynini teslim eder ve: “Vardır bunda da bir hikmet, o yapdıysa bir bildiği vardır, bana itaat etmek düşer” der!

Zihnini teslim etmeyen “azınlık” buna itiraz edecek olsa, o hemen bu hipnoz altındaki “çoğunluk” tarafından iftirâ, karalama, tehdit, aşağılama, bel altı vuruşlar gibi çeşitli yollarla susdurulmaya çalışılır…

Fakat şeytan, “ayrıntıda” gizlenmeye devam eder durur!. “Sü (asker) uyur, düşman uyumaz!”

Düşman, anadolu evladının dimağını lekelemeyi ve bozmayı hedeflediğinden, var gücüyle çalışmaya devam eder…

Âkil ve bâliğ olması hasebiyle Allâh katında mükellef olanların kandırılmasından çok, henüz temyiz yaşına bile ulaşmamış ufacık yavrularımızdan başlayarak çocuklarımızın beyinlerine yapılan saldırılara içimiz yanar. Biz, daha kendimizi muhâfaza edemezken, onları nasıl koruyacağız, nasıl yetişdireceğiz? Kimlere teslim edeceğiz? “Alın bu çocuklarımıza dinlerini öğretin” dediğimizde, onlara kimin dîni öğretilecek?

Onları, Bâtıl Batı’ya yaranmak için, Allâh’ın apaçık âyetlerini bile sansürleyenlere mi teslim edeceğiz?

2007’den itibaren haber sitelerinde, “MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı” tasdikli ve 20 kişilik MEB komisyonunun nezâretinden geçerek mekteblere (çocuklara) ücretsiz dağıtılan, İlköğretim 5 inci sınıf “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabının 2006 senesinin 5. baskısının 29. sahifesinde Fatiha Suresi’nin son âyeti ve Bakara Suresi’nin 286’ıncı âyetinin (âmenerrasûlü) bir kısmının sansürlendiği yazar.

Bakara Sûre-i Celîlesinin 286’ıncı âyetinde:

“-Sen bizim mevlamızsın, kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Yazılması îcâb ederken “kâfir” kelimesine şuurlu bir sansür tatbîk edilir ve kitâba:

“-Sen bizim mevlamızsın, bize yardım et.”

Denerek, “kâfirler topluluğuna karşı” kelimeleri kaldırılıp ketmedilir.

Aynı şekilde Fâtihâ sûresinin son âyet-i kerîmesinde:

“-Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet?”

Şeklinde yer alan metnin devamında, Elmalılı Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin, tefsîrinde buyurduğu üzere, “Bütün ehl-i sünnet müfessirlerinin ittifakla Yahûdi ve hristiyanların tarif edildiğini” yazdığı:

“Gazaba uğrayanların ve dalâletde olanlarınkine değil!”

Kısmına da sansür tatbik edilerek yazılmıyor…

Sansürler bununla da kalmıyor, “Milli Eğitim Bakanlığı” tarafından yayınlanan bir tamim (genelge) ile islâmî muhtevâlı 45 ta’bîrin (kavramın) ders kitaplarından çıkarılması isteniyor. Bunun üzerine “cihat, şeriat, cemaat, halife, hicret, medrese” gibi 45 civarında bazı İslâmî ta’birler de ders kitaplarından çıkarılıyor…

“Müslümanım” diyen nice büyüklerin (!) İSLÂMİYET’İ GÜNCELLEMELERİ NİCE ZAMANDIR DEVAM EDİYOR, fakat gene ve nice “sandıksal müslüman” ise, bunları aslâ göremiyecek kadar basîret mahrûmu…

Bütün bunlar, daha sonra “ne istediniz de vermedik” diyecekleri o zamanlar devletin en üst kademelerinde bulundurulan FETÖ’nün eliyle, bilhassa AKP iktidarı döneminde AB uyum yasaları çerçevesinde yapılıyor. O zamanlarda “Dinler Arası Diyalog” misyonerliğini üstlenmiş olan FETÖ’nün fedâîleri tarafından iğdiş edilen bu kitablar, bugün düzeltildi mi? Yoksa çocuklarımız zehirlenmeye devam mı ediyor?

Bunların tesâdüf olmadığı, akl-ı selim sâhibi olarak düşünen herkes tarafından görülecekdir…

2006’da basılmış bir kitabda yapılmış olan bu sansürün bugün tekrar hatırlanmasına sebeb ise, üzücü olduğu kadar tehlikelidir de. Zîrâ 2006’da kapalı kapılar ardında kalmış olan bu sansürler, bugün meydanlara çıkdı. Bütün Türkiye’ye hattâ bütün Dünyâ’ya, Türkiye’nin en “yetkili” ağzından îlân edildi.

Dîni tahrîf ve değiştirmek için kurulmuş bir müessese olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dahî yayınladığı meale göre, Yahudi ve Hıristiyanlara vurgu yapılan “Gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil” cümlesinin, dünki Beştepe’deki Başkanlık toplantısında edilen duanın (!) ardından sansürlenmesi tesâdüf değil, aksine birçok yere nice mesajın gönderilmesi içindir…

Bu duâda dahî, Fâtihâ Sûresinin son âyet-i kerîmesinin “yahûd ve nasârâyı” ya’ni yahûdî ve hristiyanları rahatsız edecek olan “ğayri’l-mağdûbi aleyhim vele’d-dâllîn” kısmının, bilerek ve isteyerek şuurlu bir şekilde eksik bırakıldığı çok dikkat çekdi…

Duâda: “Yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Amin” denilerek; Fâtihâ’nın 5. Âyet-i Kerîmesinin “ancak sana ibâdet (kulluk) ederiz” kısmı da söylenmeden, yarısından itibaren başlanıyor;

Böylece, farklı tanrılara ibadet eden diğer “religion”ların hatırı (!) kırılmamış olup “Dinler Arası Diyaloglarına” GÛYÂ zeval getirilmiyecekdir!

6. Âyet tam okunuyor ve 7. ve son âyeti olan o müthiş âyet-i kerîmenin ikinci yarısı “ğayri’l-mağdûbi aleyhim vele’d-dâllîn” kısmı sansürlenerek ketmediliyor… Üstelik sonunda da “Âmîn” deniyor…

Böylece:

“-Fâtihâ bundan sonra böyle bitecek!”

“Subliminal” şuuraltı mesajı verilerek, zihinler kontrol altına mı alınıyor?

“Fatihâ’nın başını bile okumadı, ne kadar ard niyetlisiniz … v.s.” denirse, deriz ki:

Müslümanın günde en az 40 def’â tekrâr ederek ahd ü mîsâk tazelediği ve yahudî ve Hristiyanların âkıbetine düşmemek için Allâh Azze ve Celleye ilticâ etdiği bu büyük sûreye tatbîk edilen bu sansür, FETÖ tarafından, 31 Mart 2012 tarihinde, Belçika’da bir kilisede okutulan sansürlü ezanı (!) hatırlatdı… ( https://www.youtube.com/watch?v=TvUSMlUYNKY ) Orada da yine “Dinler Arası Diyalog Misyonuna” halel getirmemesi için “Muhammedu’r-Rasûlullâh” lafızları ezândan çıkarılmış ve okunmamış idi. Bunun ondan bir farkı var mıdır?

Kur’ân-ı Kerîm’i okurken âyetlerin vasl ve vakf yerlerini belirten duraklar vardır. (Mim) durağında mutlakâ durulması gerekirken (lâmelif) durağında durmanın yasak olduğu kırâat dersi almış herkes tarafından bilinir. Burada, 5 vakit namaz kılan bir müslümanın günde en az 40 def’a tekrar ederek Allâh Azze ve Celle’ye ahd ü mîsâkda bulunduğu ve duâ etdiği Fâtihâ Sûresinin ma’nâsı meâlen dahî verilmiş olsa, (lâmelif) durağında durulduğu gibi, devâmı da getirilmiyor. Bu yeteri kadar mânidâr değil midir? Her fırsatda Kur’ân okumasıyla dikkat çekenler tarafından bilhassa (mim) ve (lâmelif) duraklarına riayet edilmediği takdirde âyet-i kerîmenin ma’nâsının bozulacağı;  ve bu sebeble o duraklarda durulmamasının vebâlinin büyük olacağı bilinmiyor mu?

İlâveten, sansürlenmiş bu Fâtiha âyet-i kerîmelerinin,  şuurlu bir şekilde bütün duâ (!) metninin sonuna yerleşdirilmesi; ve ardından çok açık ve net “âmîn” denilmesi,  bu metnin ustaca ve düşünülerek hazırlandığına işâretdir. Müslümanlar bu sûre-i celîleyi ne zaman okusa, mutlaka peşine “âmîn” der. Hattâ namazda dahî Fatiha’dan sonra “âmin” demek sünnettir. İmam-ı A’zam’a göre “âmin” gerek imam ve gerekse cemaat tarafından hafiyyen (sessizce); imam-ı Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre açık ve imamla birlikte söylenmesi sünnettir. (Sünen-i Ebû Dâvud Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1988, III, 470-474).

Bu duâ metnini kim hazırladı? “Dinler Arası Diyalog” misyonunun bir parçası olduğu şâyiaları ayyuka çıkmış DİB Başkanı Prof Dr. Ali Erbaş mı? Fâtihânın hiç okunmayan Âyet-i Kerîmeleri değil, fakat bilhassa seçilmiş ve “Dinler Arası Diyalog Misyonuna” ters düşen kısımlarına sansür tatbik edilerek okunan âyetlerine dikkat ediniz. Sansürlenen kısımlar, “yahûd ve nasârâyı” nasıl rahatsız eder, bunu Diyalogcu DİB Başkanı iyi bilir. Türkiye’deki “Dînî cemâatlerin rûhânî lîderlerinin” da’vet edildiği ve 3 ruhbân ve 3 ahbârın “lâbis-i libâs-ı katrânîleriyle” ve “boyunlarındaki dînî remzleriyle” iştirâk etdikleri bu lâik (seküler) merâsimde, maatteessüf onlara şirin görünmek ve beğenilmek adına, Sûre-i KENZ olarak da bildiğimiz o muazzam ve muhteşem SÛRE-İ CELÎLE, kırpılarak aslından çıkarılmış, sansürlenerek bambaşka bir şekle sokulmuşdur!

Bu merâsimden evvel Anıttepe’de ve daha da evvel TBMM’deki yemin merâsiminde yapılan amellere, söylenen sözlere ve verilen mesajlara temâs bile edemedik.  Bütün bunlara rağmen, bu sansürlemelere, hâlen “takıyye” gözüyle bakıb, bu günden “hayır” umanlara ne kadar teessüf edilse azdır…

Dün, sâdece toprağın altındakiler değil, o mekânlarda bastıran sağnak ile gökyüzü bile ağladı!..

İntişârı: 10.07.2018 / 19:28:20

t.t.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir