Kur’an Yılı Yılışıklığı Ve Kurtlu-Putlu-Şutlu Vezninde Kutlu Mutlu Doğum Haftası Oyunları…
11 Mayıs 2010
Cinsî Şefden “Büyük Nutuk” Olarak Milletin Hayâl Etdiği Fantastik Bir Deneme!
1 Ocak 2011

Globalleşme fitnesiyle başlayan “ılımlı İslâm” îcâd etme müfsidliği, dünyanın başına en büyük bir belâ kılınmak içün bütün imkânlarını seferber etmiş; ve

RÜŞVET-İ KELÂMDAN ÎMÂN VE FİKİR FUHŞUNA KADAR NE ARARSAN KELEPİR… 

Ahmed SEYYİDOĞLU 

 

Globalleşme fitnesiyle başlayan “ılımlı İslâm” îcâd etme müfsidliği, dünyanın başına en büyük bir belâ kılınmak içün bütün imkânlarını seferber etmiş; ve bilhassa halk nazarında en ziyâde müessir olabileceği tahmin edilen ve adı da (Hocaefendi)ye veya (Bilmem neli Hoca)ya çıkmış herifleri kullanmak üzere mevziini almış bulunmaktadır…

Siyonist yehudi Globalizminin parmaklarında oynatılan “hoşgörü-diyalog” cebhesi nasıl Pensilvanya’ya yerleştirib koruma ve oynatmaya aldığı adamıyla 120 memleketde “Türk Okulları” ve “Türkçe Olimpiyatları” tezgahları açarak dünyanın gözünü külleme ve fettokülli plânları peşine düşmüşse; şimdi karşı cebhe de, aynı oyunlarını bir başka (Bilmem neli Hoca)yı koruma ve oynatmaya alarak oynamanın peşine düşmüşdür…

 Fettokülliye karşı alternatif, Cübbekülli oyunları ve plânları…

Son senelerde ve bilhassa son aylarda, böyle bir adam da, televizyonların şen sı..sı hâline getirilerek, o televizyondan ötekine, zıplatılıb hoplatılmakda ve kulaklar bazı “sulandırma ve bulandırmalara” alıştırılmak üzere, senaryolar bütün inceliğiyle sahneye konulmaktadır…

Allah Azze’nin Muazzez ve Mukaddes dînini içden yıkmak içün en vurucu darbe, “sûret-i Hakk’dan” görünenler eliyle indirilebilir ki, tatbika konulan ta’biye de aynen budur; ve ma’lum hoca kılıklı bel’amların kullanılma ve oynatılma vâkıası, bundan başka bir hakîkata sâhib bilinemez…

 Bu umûmî tesbitleri, hangi husûsî şer’î mes’eleleri bulandırıb sulandırarak yürütmek istedikleri şıkkına geçecek olursak, bir kısmına bu nüshamızda hulâsaten el atar; ve asıl geniş tesbit, teşhis ve teşrih masasına yatırma işini, müteakıb sayılarımıza bırakırız!

Üstâd-ı Muazzezimiz Merhûm Necib Fâzıl Beyin bir ömür boyu mücâdele ederek, ahmaklık ve gabâvetlerini, basmakalıpçılık ve papaganca laf sıkışlarını, şahsiyetsizliğin son kertesinden satılık ruh mâliki oluşlarına kadar  kırıb yok etmeye çalışdığı ve künyesini de “Ham Yobaz Kaba Softa!” olarak kazıdığı bu kuklaların en bariz evsâf-ı şenîası, verilecek bir avuç yemin karşılığında, Allah Azze’nin Muazzez ve Mukaddes Dînini, sipâriş verilen vücud ölçülerine göre bir esvab makaslar gibi makaslayıb biçmek ve dikmek… Sonra da, zerre kadar îmân ve vicdân muhâsebe ve murâkabesinin istikametlendirişini ruhlarında kıl ucu kadar hissedemeden, podyuma çıkan manken hayâsızlığıyla TV kanalizasyonlarından teşhîr etmek…

Mukaddes (Îmân Öfkesinin) yerine, (dümbüllü şarlatanlığının) oturtuluşundaki yalamalık ve iflâsın; ve gûyâ (Şerîat Hocası) makâmından sunuluşu gibi de bir iptizâlin, resmen ve alenen köpürtülüşü…

“Ham yobaz kaba softa”, bugün öyle bir nefs okşanışıyla megalomanlaştırılıb kullanılıyor ki, Allâh düşmanlarının beğenmediği nice şer’î kânunlar, sanki onun tasarrufuna verilerek dozu ayarlanmak üzere bunların reçetesine muhtacdır; ve onlar da buna, bir Müseylemetül Kezzab cür’etiyle el atmaya mezûn birer nesne… Kendisini Âdem Aleyhisselâm’dan üstün gören İblis’in fâsid kıyâsı temelindeki mantık, aynen, bugünün “Ham Yobaz Kaba Softasının”en başta gelen istinâd noktası…

“-Nasıl sulandırır ve bulandırırsam, nasıl tenkîs ve tenzîl edersem, nasıl ekler ve abartırsam, nasıl laf kalabalığına getirirsem, nasıl fikir fâhişesi olarak kıvırtırsam, nasıl rüşvet-i kelâm edersem karşımdakiler ve beni konuşturanlar memnun olur; ve (hoca dediğin müşriklere şenlik dağıtan sevimli (şen ..pa) cinsinden olmalı) dedirtirim!”

 Hesâbı… Hesâbın en mülevves ve süflîsi…

Maksad ve hedef, “Hakk-ı sârîhi ketmetmek küfürdür!” diyen 15 asırlık (Mutlak Nizâmın), kabuklu haçlı ve vampir siyonizma güdümündeki dinsizlere hoş gösterilmesi de değil; ve fakat, onlara, reformize edilerek (asliyeti dışına taşınmış) nefsin seveceği bir din îcâdı… Doğru yoldan saptırılarak bir şekle sahib kılınan ve globalizm fitnesi içün korkulu olmakdan çıkarılmış ve “artık bizim küfr ü dalâlet ve şirk ü nifâkımıza bu dinden hiçbir zarar gelmez!” dedirten, tebdîl, tağyîr ve tahrîf edilmiş (muharref) bir dîn inşâı…

BİRKAÇ MİSAL:


1) Mutlak Nizâm İslâmiyyet’in 5 ana ibâdetinden bugün en başda geleni; ve topyekûn arzda Allâh irâdesinin hâkimiyyetini te’mîn edeceği dakikaya kadar da mutlak farz olarak aslâ ruznâmeden düşmeyecek bulunan en küllî esas, (CİHÂD)dır…

Zarûrât-ı Dîniyyeden olmak gibi bir vasfıyla da, kendisinde şübhe ve tereddüde bile Şerîat-ı Mukaddesenin (mutlak küfür) dediği, en büyük ve en temel olmazsa olmazlardan biri… İşte bunun, buna “terör” damgası vuran müşrik-münâfık globalizminin korkusunu izâle edecek bir sulandırma ile, işâret edilen herifler ma’rifetiyle rafa kaldırılması hedeftedir…

Tabii bu, mevzu mankeni dansözlüğü ve Sulukule kıvırtışları içinde icrâ edilecekdir… Öyle ki, sunucu denen (Yitik Sulut) nâm münkirin ve TV kanalizasyonu Maber Kürk denen tezgahın nabzına göre öyle bir şerbet sunma sâkiliğine anafirân soyunulacakdır ki, Y. Sulut denen sunucu, “İslam cihad dini değildir!” ma’nâsını tazammun eden aşağıdaki suali, bir hüküm alma veya hüküm kusturma cür’etine kadar vardıracak; ve şirkinin reklamını, sakallı, cübbeli ve fesli “ham yobaz kaba softa” bel’amın önünde, kainata şöyle haykırabilecekdir:

“-HOCAM, İslâm dîni cihâd dîni midir?”

Her sulandırmanın iğrendiren buutlarına girib çıkan bu basmakalıb ezber makinesinin de, kalıbdan ibaret ve kalbden müflis keyfiyetiyle, demediği bir tek şu kalmışdır:

“-Hayır, yok canım, şey! İslâm, öpüşüb koklaşma dînidir, (yurtda sulh ve cihanda sulh) derken, bir yandan da Gariboğlugiller familyası gibi testereli kelle koparma çağı ve çağdaşlığı zamanındayız!?  O Allâh içün (cihâd) falan filân işleri eskide kaldı!!!”

Hulâsa adam, konuşturanlarının nabzına göre öyle bir şerbet köpürtmüşdür ki, vatanı işgal edilen Afganlı, Çeçen ve Iraklı’nın silâha sarılışının, (cihadla) hiçbir alâka bağı yokdur; ve işgalci aşşağılık gâvurları tel’în eden bir tek kelimeye yer verilmez ve vatan müdafaasındakilere Garblı emperyal gâvurların takdığı beynelmilel kötüleme ve küçük düşürme yaftası “İslâm’daki cihâd terördür!” hezeyânı, yobazın ağzından ma’nâ olarak sık sık salyalaştırılır… 

2) Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Merhûmun: “Hılafetin lüzumunda şübhe ve tereddüd eden bir adamın, hem mü’min hem âkil olmasına ihtimal veremem!” buyurduğu ve Zarûrât-ı Dîniyyeden olduğunu beyan etdiği (Hılâfet) hakkında, değil sıradan bir müslüman, hele (hoca) hatta Şeyhülislam müsveddesi geçinen bir adamın hafife alıcı ve hatta “iyi ki kaldırıldı!” demeye varıcı sözler gaseyan etmesi, ve : “Halifelik vasfı kalmamış, dinleyen kalmamış, bir hükmü kalmamış!” demesi, aslını inkar etmesinden başka hiçbir ma’nâya da gelemez…

Tarihî ve umumî malûmâtı bu kadar sıfır adamların kanal kanalizasyon dolaştırılarak, millete târîhini ve (aslını) inkâr etdirme seanları içün konuşturulmaları, müslümanların dînine yapılan en ağır bir ihânet ve hakâretdir…

Bugün artık her köşe başında yazılıp çizilircesine ortadadır ki, Yunanlıya karşı “İstiklal Harbi” veren ordu, 9 Eylül 1922’de İzmir’in istirdâdı da dâhil Hılâfet-i Osmaniyye’nin ordusudur; ve İnönü Harblerine kadar bütün harblerin kumandanları, aldıkları her madalyada, Vahidüddîn Cennetmekân Hazretleri’nin tuğrasını taşımışlardır…

Hadi bunları ve bunlarla beraber (aslınızı da inkâr edin); ve böylelikle de, ne olduğunuzu bütün dünyaya hâlâ utanmadan gösterin!

EDEB YÂHU!

EL HAYÂ EL EDEB…

Kellesinde fes, çenesinde kocaman sünnet üzre bir sakal, sırtında cübbe ve mıntıka-yı memnuasında şalvarla (Hocayım!) nânesi yiyen bir insan, efrencî 2010 larda bu kadar kendisini oynatdırır mı, pes…

Dînini semen-i kalil uğruna veya hubb-ı câh aşkına, bu kadar kolay ve gönüllü nasıl satışa çıkarır; ve bunun, kâinâtın en alçak satışı olduğunu nasıl idrâk edemez, yine pes..

3) “Müşriklerin her görüldüğü yerde öldürülmesi!” ile alâkalı söylenilenler de, rüşvet-i kelâmdan başka hiçbir kıymet ortaya koyamaz. Dünyâ küfrünün, İslâm’ın açığı gibi ele aldığı ve aynı zamanda Zarûrât-ı Dîniyyeye müteallık mes’elelerini, müşriklerin keyfine ve hoşuna gidecek ve onları haklı çıkaracak şekilde sulandırıb bulandırmak ve yumuşatmak, Sûre-i Tevbe’nin 5. Âyet-i celîlesi üzerinden de utanmadan irtikâb edilmişdir…

Mücerred o âyeti ele alıb “ma’nâ veriyorum!” diye, diğer hükümleri de o âyetin husûsuna tahsîs etmek, hangi usûl kitabında yazar, bilen beri gelsin! Mevzu’ ile alâkalı diğer bütün âyet, ehâdîs ve icmâ’ bilinmeden bir hükme gitmek, Allâh’ın dînini yıkmakla aynı netîceyi verir; ve bu, İslâm adına cinâyetdir…

Tevbe sûresini, en az 35. Âyet-i celîlesine kadar topluca ele almadan Harbî İslâm düşmanlarının cezâsını, sâdece Tevbe 5. Âyetin husûsu ile tahdîd etmek, Allâh’dan korkmakla değil; ve fakat modernite ve reformite bulaşığı laiklikçilere, ancak şirin görünme şarlatanlığı ile kabil-i te’lîf edilebilir…

Nerde kaldı ki, zikri geçen mes’ele, ictihad ehliyetine sâhib en üst ulemânın fehmine muhâtabdır… Ve mu’teber Fıkıh müdevvenâtına bakılmadan söylenen her söz, işkembe hamûlesinden başka bir manzara da ortaya koyamaz… Televizyon şarlatanları, değil bu seviyede adam olmak, “ma’nâ veriyorum!” diyebilmek içün bile, “Men fessara’l-Kur’âne bire’yihî fekad kefer!” hadisini de hatırlayıb titremelidirler!

Bu Harbî keferelerin cezâsı, laik sistemleri aslâ bağlamaz; ve bu, hükûmet-i İslâmiyye’nin tasarrufu cümlesindendir… Laik bir sistemde, bu sistemin kânûnuna ters bir şer’î hükmü, laik sistemin kânununu şer’î imiş gibi gösterib ortadan kaldırarak takdîme kalkmak, kataküllinin en iğrencidir!.

İlim haysiyet ve şerefi taşıyan bir adamın, bu dereke küçülüp kendisini konuşturanlara bu kadar bel’amlık etmesi, rûhî bir illete mübtelâ olmakdan ileri gelmiyorsa, mutlaka ileri bir şeytanlıkdan imbiklenmektedir…

Açarsın bilfarz ağzına aldığın Elmalılı tefsirini ve yalınız Tevbe 5. Âyeti değil; Tevbe 5. Âyetden en az 35. Âyete kadar hecelersin; ve yediğin haltın azametini, daha meâller üzerinden bile görürsün! Tabii utanmak ve hayâdan eser kalmışsa…

C.Y. adındaki sahne şeytanıyla, adı güldürü ustalığında zikredilen; ve hezeyanları hıtâmında o şeytanın skeçlerine meydanı terk eden  adamların i’rabdaki yerleri, ne kadar “zerdûz palan da vurulsalar!” apaçık ortadadır; ve bunları hoca kabul etmek, aklı başında bir adam olmakla kaabil-i te’lîf edilemez…

“Teaddüd-i Zevcât” gibi “Zarûrât-ı Dîniyyeden” bir Şeriat esâsının nasıl bir dümbüllülükle tulûat sahnesi malzemesi yapıldığı şenâat ve denâatına da nasibse devâm ederiz…

(İntişârı: 26.10.2010)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir