İşte Dembokrasiniz Bu!
25 Mart 2019
Dembokrasi Tuzak Ve Çukuru!
25 Mart 2019

CİHÂDI ALLÂH VE RASÛLÜ TA’RÎF ETMİŞ; POLİTİKACILAR “GÜNCELLEYİB” TAHRÎF EDEMEZ…

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Müslümanlık iddiasında bulunanların kafaları, (cihâd) mevzuunda yalınız bugün değil, bilhassa 23.Temmuz.1909 ittihad terakkî (İT) ihtilâlinden beri çok karışık ve hatta şirk ü küfür ile dopdolu… Ancak, bunun (îmâna) taallûk eden vechesi üzerinde, hocalar değil de, bel’am nifakı ve ezikliği taşıyan (hoca) geçinenler, lâyıkı vechile durmak cesâretinden mahrûm bulunuyorlar… Hele ikinci Cihan Harbi sonrasında Yalta denilen yerde dünyâ harâmîlerinin aldığı kararlar icâbı, yahudi güdümlü ABD dayatmalarından sonra “yeni dünyâ dîni!” hâline getirilen (dembokrasi), bütün arzda, “görülen lüzûma binâen” kazzık gibi ve haçlı emperyalizmasını yerleştirme usûlü olarak dayatılmışdır… Ve dünya, ABD işgâlindeki Alamanya’sı ve 1946 daki T.C. gibi etek öpüp eğilen yerleriyle ve birer emirle ve bir günde, budîni benimser hâle getirilmiş; ve yahudi güdümlü ABD’nin bu yeni dünyâ dînini, dillerine, “demokrasi” zikri olarak nakşetmişlerdir!.

 Öyle ki, son yarım asır içinde peydahlanan nevzuhur ve nice “mücâhid!” madalyasına meccânen nâil kılınan parti lider veya başları, hem “dembokrasi!” zikrine devam etmişler; ve hem de “Kitab ve Sünnet’deki” insanlık târihi kadar eski ve köklü (cihâd) farz ve ibâdetini, bir ma’nâ saptırması ve tahrîfiyle, “sandık cihâdı v.s.!” gibi ta’bîr ve terkiblere yamultmuşlardır… Böylelikle, bu uyduruk terkîb ve ta’birleri, mücerred dembokrasinin ve onun içinde de kendi beşerî ve nefsî doktrinlerinin yaşaması içün âlet hâline getirmişlerdir…

Yahudi güdümlü bu ABD patentli dembokrasi aldatmacası, sonraki yıllarda dünyânın dört bir köşesinde cür’et edilen seri ve sür’atli “barış harekâtı!” ile, bilhassa İslâm dünyâsına sevdirilmek hedefine matuf olarak bütün dünyâya silâh zoruyla pompalanmışdır…  Hele hele yahudi güdümlü ABD’nin 2001 efrenci târîhinde  sahnelediği “ikiz kule” sahtekârlığından sonra, “İslâmiyyet’in CİHAD” farz ve ibâdeti, “terör” lâfzının yerine oturtulmuş ve böylelikle de, dünyâya daha vahşîce şırınga edilmişdir… Müslüman dünyâdaki nice modernite, reformite ve feminite bulaşığı taşıyan “müslüman mücâhid ve mücâhide!” geçiniciler, bu noktada da, aşağılık duygusuna itilmişler ve dinleri olan İslâmiyyet’den utanmaya ve korkmaya hatta onu beğenmemeye, netîcesinde de bu aziz Dîni değiştireceklerini sanmaya başlamışlardır!. Ayrıca bu gibilere, “hoşgörü-diyalog”“Türkçe Olimpiyatları!”, “Abant Platformları v.s.!” ve “Bardakoğlu revizyonizma ve reformizması!” gibi usûl ve katakülliler ile, “zehri altun kupalarla içirmişler!” ve nicelerinin sinsice intiharlarına sebeb olmuşlardır…

Yehûdi-Haçlı parmağında oynatılan bir takım adamlar, hocalar, dâireler ve cemaatler kullanılarak dünyâ çapında İslâmiyyet’e yapılan bu iğrenç tebdîl, tağyîr ve tahrîf propagandaları, demokrasi diye tutturan T.C’nin bazı politik (parti-pırtılarına) da bulaştırılmışdır. Ne kadar kendilerini dergâhlara, şeyhlere, din sözcülüğüne, “önce ahlâk ve ma’neviyyât!” demelere nisbet etseler de, nice parti-pırtı başları, İslâmiyyet’in “cihâd” emrini kendi dembokratik politika “görüşleri”istikâmetinde yamuk yumuk edib içini boşaltmışlardır… “Dünyâ müslümanı!” diye bilinen yüzmilyonlarca insan, nice kataküllilerin iç yüzünü ve dinlerinin hakîkat ve sâbitelerini edille-i erbaaistikâmetinde bilemedikleri içün, ne kadar esef edilse yeridir ki, bu adamların her “cihâd ve mücâhid” deyişini, Kitâb ve Sünnet’de geçen “cihâd ve mücâhid!” ma’nâsında anlayarak, o adamların meczubları hâline getirilmişlerdir!

Ancak ortada müthiş bir katakülli döndürülerek bu “cihâd ve mücâhid!” âvâzeleriyle, hakîkatde, kendi partilerinin iktidâr olması veya biraz daha fazla rey alması içün canla başla koşuşturma çırpınışları kastediliyordu!. Zaman zaman bunu saklamadılar da… Hatta “ibâdet ve cihâd aşkıyla!” diyerek, saf ve perde arkasını göremiyen sığ ehâlîyi yemleyip iyice partikolik eylediler; ve daha çok koşturmanın formüllerini icâd etdiler… Çünki seyirtdirenler, süper zeki, okumuş, unvan zengini ve “efsâne” adamlardı!!!.

Her fırsatda ve hiç utanmadan, “cihâd ve sandık cihadı!” gibi laflar, kitlelerin önüne yarım asra yakın sürüldü; ve “cihâd mefhûmu!” alabildiğine saptırıldı… Dolayısıyla  cihâd, dembokratik parti propagandaları içün saf ve bilgisi mahdud ehâliyi seferber etmenin (dîn temelli) vasıtası yapıldı, cıvıtıldı, sulandırıldı ve düpedüz istismâr edildi!. Bu gayretler, partinin, dolayısıyla da (partiyi) içinde vazgeçilmez bir unsur (rükn-i aslî) olarak taşıyan dembokrasinin yaşatılması ve hakimiyyeti içün, en müessir bir vâsıta (manivelâ) yapılmış oldu…

Halkların göremediği ve fakat (dünyâ dembokrasi dîninin) üst tabakalarınca ve (ateist, laik ve dembokratik) rejimlerce çok iyi görülen ve bilinen bu gözboyamalara, dünyâ üçkağıtçıları öyle ciddi bir aksülamel de göstermediler… Hatta tam tersine, onlara politik bütün yol ve nice imkânları açdılar… Bazı uyanıkları, İsviçre’lerden getirip, “sen bize lâzımsın!” diyerek bir takım partilerin başlarına “umûmî reis olarak” geçirdiler… Sonra da (koalisyonlarına) ortak bile kılarak milleti yarım asırdır çarmıha gerip îmânını, nâmûsunu, mukaddesâtını, hocalarını, târihini, kanını, iliğini, devletini, yazısını, dergahlarını, vakıflarını ve bütün varlığını soyup soğana çeviren azılı İslâm düşmanı 6 oklu tuğyânkârları hükûmetlere taşıdılar!. Sonra da zerre kadar utanmadan, bu yaptıklarını halka “muvaffakıyyet!” diye yutturdular… Böylece, “sandık cihadı!” gibi uydurma lâflarla İslâm’ın cihâdmüessesesi alabildiğine saptırıldı ve yalama yapıldı… Evet, nice mukaddes mefhumlar, tamâmen dembokrasiye puan ve kazanç toplayan mefhumlar haline inkılab etdirilerek istismâr edildi…

CİHÂD adı ile bilinen ve Ehl-i sünet Ve’l-Cemaat i’tikâdındanamaz, oruç, hac ve zekât gibi ana ibâdet ve farzların 5.si olan; ve Büyük Mürşid-i Kâmil Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevi Kuddise Sırruh Hazretlerinin “Câmiu’l-Mütûn….” Nâm muhalled akâid kitâbındaki ifâde ve ibâreye göre “Zamanımızda en büyük ibâdet Cihâddır!” buyrulan bu ekber ibâdet, (zarûrât-ı dîniyyemizin) en büyüklerinden…

Binâenaleyh, onu değil red ve inkâr, onda en küçük “şübhe ve tereddüd eden!” herhangibir laik dembokratik düzen tarafdârı; veya bu kabil düzmece düzenler tarafından aynı i’tikâd formatları ile devşirilmiş veya peydahlanmış kişi veya başkanlar, (rütbe-makam-mevkisi) ne olursa olsun, Şerîat-ı Mu…….diyye’nin mukaddes ve muazzez akâid mîzânı karşısında, îmân sistemi çökmüş yani (mürtedd) olmuş bir nesnedir o kadar… Küllî kâide bu…

Hiç kimse, nâfile bir namazı, beş vakit namazın yerine ikâme ve edâ etmiş olmak gibi bir sapıklığa düşmemelidir! Kim, beş vakit namazla, nafileyi, mücerred (namaz) olmaları noktasından ele alır ve aynı farziyyet, zârûret ve keyfiyet içinde görürse, ona artık Şerîat, müslümandır gözüyle bakmıyor… Bu dîn ve SON ŞERÎAT, (olmazsa olmazlarına=zarûrât-ı dîniyyesine) en küçük (keyfî ve indî te’vil ve tefsîre) imkân tanımayı, muhâl derecesinde ve Kıyâmet’e kadar ortadan kaldırmışdır…

Müslüman parti lideri (!) hüviyetli bazı adamlar, bu saptırmaları, islâmî pek çok sahada da yapdılar; ve (modernist, revizyonist, kamalist, reformist ve feminist) felsefelerin (halt edilip) karıştırılmasıyla elde edilen, acâib bir “İslâm anlayışını” inşâ edib ortaya çıkardılar… Bu anlayış, nefislere son derece hoş gelen; ve fakatKitab, Sünnet, İcmâ ve Kıyasla teşkil olunan 15 asırlık dinin dışında ve uzağında, tamâmen lütervârî (beşerî) bir yapı ortaya koydu… Mücerred “laik dembokratik düzendeki partileri!” içün, halkı koşuşturmak üzere “cihâd” ibâdet ve farzını nasıl yalama edib “sandık cihâdı v.s.” ilan etdilerse; “kadın-erkek eşitliği!” gibi îmân, akıl ve vicdânı felç eden nice (batı hayat tarzının küfriyyât ve levsiyâtını) da, millete ustalıkla ve sûret-ı hakk’dan görünerek bulaştırdılar! Dolayısıyla, “kadınların da erkekler gibi mülevves laik-dembokratik politika salonlarında paspas derekesine düşürülüb yalamalaşmaları içün, muhtelit (karışık) hayat tarzlarını mubah addederek!” islâmî âile yapısını kökden dinamitlediler… Kılıf da oldukca şirindi:

 “-Kadın dört duvar (!!!) arasında kalamazdı, sosyal aktivitesi (!) içinde ancak var olurdu! Nâmahrem bile olsa erkeklerle omuz omuza (sandık cihâdına) çıkıp mücâhide defterine yazılmalı, evde (vâlide sultan) olarak îmân ve edeb sâhibi evlâd yetiştirme peşine düşüb ne şehiddir ne gâzî veya niyâzî olamazdı!”

Soyumuzun ve târihimizin (kadın) telâkkîsi tamâmen reformize ve revizyonize edilerek, haçlı Avrupa telâkkîsindeki (kadın) MODELİ, müslüman mahallesinin salyangozu hâline getirildi…

Ancak madalyonun şu öteki yüzü, hiç gösterilmediği gibi, ağızlara bir nebzecik bile alınamıyor, alanlar da aforoz edilmek lutfuna bile eremeden (giyotine) gönderiliyor, (yiyecek ve içeceklerine) kadar mahrûmiyyete mahkûm ediliyorlardı:

 “- Evet, sosyal aktivite belâsı! Nâmahrem erkeklerin arasında ve onların bakış ve nefisleri altında, câriye keyfiyetinden bin beter ekşiyip kokuşarak hürre (!) kalış!. Artık (evinin sultanı) olmak ve ev işleri ile evlâd ü ıyâl YETİŞTİRMEK, sosyal aktivite değil, bir angarya idi ve kadın bundan haçlı Avrupa kafasıyla mutlaka kurtarılmalıydı! Çoluk çocuk onun bunun eline; ve ev hizmetleri de, 2 yaşındaki yavruları döverek öldürecek kadar cânî ruhlu hizmetçilerin insâfına veya yalap şalaplara emânet; ve evin içi de, politik dedikodu, yalan, iftirâ ve dil âfetlerinin binine bir paradan teslîm edilmeliydi! Allâh’a açılan gerçek ve risâletle temelli ve hudutlu siyâsetin tırnak ucu kadarına bile vukûfiyyet içün,  ne şer’î, ne ilmî ve ne de fikrî bir kitabın kapağına el atmak… Gelsin, kabuklu haçlılardan ithâl partili dembokrasinin kazûrâta hasret bırakan politik ufûnet püskürüşleri… Çünki öyle bir seferberlik i’lân edilmişdir ki, düşman her yeri işgâl etmeden, millî kurtarıcı ve efsâne kumandanlar emrinde kadın-erkek omuz omuza (sandık (!) cihâdına) çıkmak en büyük farzdır!!! Ve bu seferberlik ve cihâd-ı mukaddesde bütün varlığıyla (millî birlik görüşünde) olanlara teslim olmayanlar, ağızlarıyla kuş tutsalar bile (yahudi askeridirler) ve onların Âhıretleri de sâdece ateşdir!…”

 Böylece, islâmî âile gibi temelin temelini ve en ana harcını teşkîl edecek ana çekirdek parçalanacak; ve yerine, Batının, mâdenî ve patalojik âile paçavrası  monte edilecekdi… Ağır sanâyi muzafferiyyetinin âileye akseden dökümhânesi, politik hırs, tuğyân ve azgınlık elinde, işte bunları netîce verdi… Evet, görene, köre ne!

 Hilâfet ve ülülemri saptırmalar, gâvurlara teşebbüh, ikrâh-ı mülcî dışında mutlaka haram ve hatta küfre müeddî keyfiyetiyle takiyyeninen sulu ve iğrençleri… Yarım asır evvel, masonik Palas’larda ve muhtelit vasatlarda kıyılan rejim akdi denen şeylerle, dînî ve millî oluşa zerre kadar temâs nasîbi olmayan düğün-dernek-balayı gibi kamalist benzeyişler… Kendi kadınları ağzıyla “zarûrât-ı diniyyeden” olan“teaddüd-i zevcâta” ta’n ve onu tahtıe etmeler, adam kayırmalar ve  israflar… Palavra, mübâlâğa ve mugâlâta, yalan, inkâr, sözde aslâ durmama ve cambazlıklar…

 İctimâî, iktisâdî, siyâsî, idârî, nazarî, amelî, askerî ve hukûkî faaliyetlerdeki (islâmî adâlet, ehliyet ve istişâre) gibi 3 en ana temellerden kopuk, onbinlerce meseleyi, redd ve bâtıl mihrâkına bağlamadan, vasatın normları istikâmetinde mubah görüp, aynencihâd mevzuunda olduğu gibi yamultup bozmalar ve öz ve ruhlarını boşaltmalar… Böylece müesses bâtıl düzenle tev’em (benzerlikde), melez ve hakk ile bâtılı telbis eden (bulayan) hılkat garîbesi bir doktrin!

Yukarıda husûsiyle beyân etdiğimiz gibi, nasıl bir müslüman, ana ibâdet olan beş vakit namazın yerine, “namaz” diyerek nâfile namazları oturtamaz ve ikâme edemezse, “cihâd” gibi bir başka ana ibâdet ve FARZIN yerine de halkın cehâletinden bilistifade ve ehâliyi kullanmak üzere “sandık cihadı, kalem cihadı, nutuk cihadı, parti cihadı, pırtı cihadı, makam cihadı, koltuk cihadı, politika cihadı, siyaset cihadı, bugünün cihadı, istikbâlin cihadı, başbakanın, başkanın, liderin cihadı, v.s.!” diyerek bu kabil şeytanîlikleri hiç ama hiç oturtub ikâme edemez…

 En büyük ve birinci ŞARTI Allâh adına kıyılmak olan şer’i nikâhın yerine, belediye reisi, pilot, kaptan, bilmem ne gibi mahluqlaradına (Hâlıq adına değil de) kıyılan İsviçre patentli ve oradan idhal (Kilise nikâhını) oturtmak ne ise, Kur’an-ı Mübîn’de geçen ve mücerred “Îlâ-yı Kelimetullâh îmân ve gâyesi” ile yani “Ya şehîd ya gâzî olmak niyyet ve îmânı ile” yapılan (cihâd) yerine de, başka hiçbir hedef, gâye ve niyet, laik dembokratik faaliyyet, beşerî bir hedef ve nesne, sûret-i kat’iyyede ikâme edilib konulamaz… Konulursa, bu, Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin Mutlak Nizâmı olan İslâmiyyet’i saptırmak ve yamultmak olacağı cihetle, mürtekîbinin Allâh’ın dîniyle alâkasını mutlak ma’nâda keser; ve bu, Allâh’ın Dînine en büyük bir ihânet ve denâet kabul edilir… Bir müslüman içün, (Dînini tahrîf, tağyîr ve tebdîlden uzak tutub muhâfaza etmekden) daha aziz, daha kıymetli ve daha mukaddes hiçbir vazîfe ve gâye olamaz; veya “olur!”diyene, “müslüman!” denilemez…

Cihâd gibi zarûrât-ı dîniyyeden ve en büyük ibâdet ve farz olan bir Şerîat rüknünün daha da iyi anlaşılmasını, müteâkıb nüshamızda Osmanlı ulemâmızdan Müfessir-i Mümtâzımız Muhammed Hamdi ve Üstâd-ı Mübeccelimiz Necib Fâzıl Merhûmların muhalled satırlarına mürâcaatla ortaya koyacağız, biavnihî Teâlâ…

(İntişârı: 30.03.2011)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir