Alevî Dedesi Değil, “Laik Ateizma” Mürîdânı…
17 Temmuz 2017
(1) En Büyük İç Tehdîd Şimdi Sünnîlik; Ve Bu, Başlarına Derd Oldu!
8 Ekim 2017

MESCİD-İ FETİH (Ayasofya), MESCİD-İ NEBEVÎ, MESCİD-İ HARAM KURTULMADAN, MESCİD-İ AKSÂ ÖYLE Mİ?

(4)

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Sadede gelelim:

Başka hiçbir ümmetde olmayan, mücerred ALLÂH SEVGİLİSİNİN SEVGİLİLERİNDE MEVCUD O AKLI ÇATLATAN HUSÛSİYYET, ANCAK İLM-İ HADÎS MEVZUUNDA GÖRÜLMEKTEDİR…

İşte Ebâ Eyyüb Hazretlerinin, O’nun emânetine sâhib çıkışdaki şu cehd ü gayreti de, bizdeki modernist ve münkir yobazlara bir şey anlatmıyorsa, sözün bitdiği noktadayız demekdir…

Ya şimdi, Hılâfet ve Cihad başda, O’nun yüzbinlerce emâneti saçılıb savrulmuş, nice sarıklı şeytanların elinde bozuk para gibi harcanmaktadır…

Mescid-i Aksâ, bunca emânetlerden sâdece biri…

Ve hayâtının her günü en iyi zabtedilen ve bilinen yegâne Allâh’ın Kulu O… O’ndan başkasında muhâl… Milyonu aşan hadîsleri (sözleri), hâlleri ve sükûtlarına kadar herşeyleri dâha mükemmeli olamıyacak şekliyle  zabtedilen de, cihân târîhinde sâdece O…

Mes’elenin kadere ve Murâd-ı İlâhîye taallûk eden insanüstü vechesini geçsek, fizik dünyâsının pozitivizması önünde bile, mucize çapında en mübârek ağızdan çıkanların, o târifi imkânsız sahâbî hassâsiyyeti ile sanki göz kırpmadan dinlenme ve hıfzetme dikkat ve rikkatine ne denilecek? Bunu nereye koyacaklar ve nasıl yok kabûl edecekler?

Ediliyor!

Vahşet, cinnet ve inkâr-ı inâdîde tuğyân devri…

Beyânlarımız, bir tek muayyen şahsı hedef alarak serdedilen beyanlar olmanın çok ötesinde, aklı kazığa çakan “Hadîs” vâkıası önünde, “Küfr-i inâdîsiyle” azgınlaşıb kuduran her ferdi de içine alıcı bir ihâta belirtir…

Bugün, bütün bunlara rağmen, binbir süzgeçden imbiklenerek elimize gelen pırıl pırıl ehâdîs-i şerîfelere de, nasıl “şübhe” düşürüleceği hesablanıyor!.

Bir sürü Allâh’sız, şişelere doldurdukları idrarlarla, tv kanalizasyonları içinde, keneflere sıvanan kubur fâreleri… Bir kısmı da, zerre kadar utanıb arlanmadan, onlara muhâtab olarak, onların gaseyanlarına gizli ve sinsi çanak tutma hizmetkârı…

Senedlerde yeri olan bütün râvîler (adâlet, ehliyet ve zabt) içün öyle süzekden geçirilmişlerdir ki, hadîs uydurucular iyot gibi açığa çıkmış; ve derdest edilerek yerin 7 kat dibini boylamışlardır!. Bu iş, en mükemmel şekli ile de, üzerlerinde ittifâk edilen (Şeriat Ulemâsı Ma’rifetiyle) asırlardır hakkıyla yapılmışdır…

Şimdiki bir takım zibidi münkirlerin “uydurma hadisleri ayıklıyoruz” demeleri, kalmayan ve zaten ayıklanmış, o nâmevcûd uydurmaları (!) tekrar ayıklamak gibi, muhâl bir abesle iştigâldir!.. Bu, bir takım Peygamber Aleyhisselâm düşmanı münkirlerin, nefis putlarına beğendiremedikleri  gerçek hadîsleri, “uydurma” diyerek katletme hâinliği, kahpeliği, kâfirliği, müşrikliği ve münâfıklığıdır o kadar…

Asıl HEDEFLERİ de, bu iptâl etdikleri hadîs-i şerîfler üzerinden, ALLÂH AZZE’NİN SEVGİLİSİNİ, O KADAR YOK ETMEK, ORTADAN KALDIRMAK…

Düne kadar hadîs kitâbı okutmak bile bir “icâzetnâmeye” mütevakkıfken; ve bu bile, “İSNÂD disiplini” cümlesinden sayılırken, “Diploma” denen ve kiliseden müdevver (b.kdan) şeyler uyduralı, bu işin de laikliği yani şeytanlığı ortalığa yayıldı! “Rektör, dekan, profesör, doçent, asistan, v.s.” gibi gâvuristan ağızlı kelimelerle, bunlara hass cübbeli, kepli ve bilmem neli ve neli, maskara ve palyaço giyeceklerinin tamâmı da, bugün İslâm coğrafyasına dayatılan yahudi-haçlı “Kültür emperializmasının” pislikleridir… 26/7/2017 günü CB’nının nasihat ve ayar çekdiği “İslâm Ülkeleri (!) Bilim Adamlarının Kılık kıyâfetlerini” görünce, cidden utanılası ve yere geçilesi bir haçlıya BENZEME ve BENZETİLME içinde oldukları görülüyordu!.

Benzetilme hâlet-i rûhiyyesi içine hapsedilen bu zavallı kuklaların yani müslüman olarak yaşadığını zanneden adamların, “Tedrîs a’zâsı” olarak hangi islâmî muhtâriyet ve hür irâdeleri ile; ve ilim şeref ve haysiyetine tam sâhib olarak ders verecekleri ve tedkîkler yapabilecekleri nasıl düşünülebilir?. Haçlı Avrupa (vesâyetinden) kurtulamamış, ona ökseye takılır gibi takılıb yakalanmış adamların, hangi “İlmî Kıymet ve Haysiyetlerinden” bahsedilebilir?

Bu kabil adamların, hele İslâm Dîni ve onun Son Peygamberini telâkkîde, doğru ve sahih bir i’tikâda sâhib olmaları, ne derece mümkin olabilecekdir!?

Oryantalist Batı felsefesi elinde şekillendirilmiş bu kuklaların, “İsnâd, senet, metin, râvî v.s. ve bütün hadis ve usûl-i hadis ilimleri hakkında, sapıklıkdan ve saptırmadan uzak hangi ilimleri olacak ki, onlara zerre kadar i’timâd edilebilsin!

İSNÂD ve senedin ehemmü’l-ehem oluşu hakkında, usûl kitabları pek kıymetli ma’lûmât ile mâlâmâl bulunmaktadır.

GÖRMEZ denilenin niyeti, üzüm yemek olmadığından, (Yüzlerce beyânı ile sıraladığı potlar; ve ilmî kifâyetsizlik, hatta dehşet verici yanlışları buna delildir), düz yolda nedense viraj çizmeyi tercîh edib durmuşdur!. Bunu, kendi memurlarının bile %99’u yıllarca yiyib durdularsa da, ancak biz aslâ yemeyiz, iştahla yiyenlere de acıyla gaseyân etdiririz!..

Hiç kimsenin İslâmiyyet’i beğenme ve ona inanma mecbûriyyeti yokdur; ancak hiç kimsenin 15 asırdır esas ve temelleri yüzdeyüz belli ve kökleşmiş bu dînin omurgasını yamultma kahpelik ve iblisliği de yokdur ve olamaz…

Resmî duvarlara sırtlarını dayamış iblislerin, hadis-i şerîfler üzerinden Allâh’ın SEVGİLİSİNİ gözden düşürme cambazlıkları bu dünyâda kimilerine şeytanca ve hoşça vakit geçirtse de, elîm bir azâb içün Ukbâ’nın Cehennemi,  odun ve çıralarına müştâk, şimdiden ve hasretle onları beklemektedir!

GÖRMEZ’in “Dîn ve Peygamber” telâkkîsi nazara alınınca, yukarıya aldığımız usûl kâidesinin, hangi uçurumlardan düşürülmesi melhuz değildir?.

“Bütün inanç sistemleri doğru ve hakkdır” diyen (Mûsâ Cârullâh Bigiyef) gibi bir sapığın en önde gidenini “Büyük Âlim” olarak başına çıkarıcı bir kitabı, GÖRMEZ’den başkası mı yazmışdır!?

“Sünnîlik Kur’an’da yokdur” gibi abes ve toprak altındakilerle on milyarları bulan müslümanları ademe mahkûm eden lâfıyla edille-i erbaayı yok saymayı ve “Tek delil Kur’ân’dır, gerisinin bir kıymeti yokdur” demeyi istihdâf eden; ve Tahran’da Şii ahunduna iktidâ (!) ederek namaz kılma pozları bile vermekden utanmayan bir adamın, hangi “Hadîs telâkkîsine” itimâd edilebilir?.

“Avrupa Birliği normlarını esas alarak hadîslere hayat hakkı vermeyi bu “normlara” bağlayan” bir adamın, hangi hadîs telakkîsi sağlam kalmış olacakdır?.

GÖRMEZ denen adamın “Hadisçi (!) bir Parafesör” olması, onun, hadîs ilmi mevzuunda “İmânlı, âdil, şâyân-ı i’timâd ve ehil bir hadîs âlimi” olması ma’nâsına aslâ gelemez… Sâhib olduğu evsâf-ı ma’lûmesi sebebi ile de, tam tersine, bu babda hiçbir sözü bağlayıcı ve şâyân-ı i’timâd kabûl edilemez…

Bu i’tibarladır ki, onun:

“Bir hadîsin isnâdı ne kadar sahîh olursa olsun, metninde aranması gereken ilk özellik, Kur’ân’a uygun olub olmadığıdır.”

Deyişi, son derece tehlikelidir…

Bunların, ancak, metnin gâye olduğunu bilen; ve isnâd zinciri ile senedin sıhhatini, metnin sıhhati içün son derece hassasiyetle ele alan gerçek “muhaddislerin” işi ve harcı olduğu îzahdan vârestedir… Nihâî gâye ise, metin bile olmayıb, metnin ortaya koyacağı (Murâd-ı Rasûl) olub, onu istinbât ve istihrâc da, müctehid imamların işidir… Bu mevzû’larda söz sâhibi, bilmem nerenin ve hangi devrin modernist kelleli (Ruhbân sınıfları) aslâ olamaz… Bunlar, anlamadıkları ve aslâ ehil olmadıkları içün, bütün vâsıtaları bozar, işe yaramaz hâle getirirler…

Bütün bu ilmî hassâsiyetler, bir takım Laik dembokratik rejimde yetişmiş ve bunun içün de âyât ve ehâdîs-i şerîfelere bakışları laikleşmiş Hadisçiler (!) tarafından ayağa düşürülmektedir ki, aklı başında bir müslümanın bunlara zerre kadar iltifât etmiyeceği de şübhesizdir…  Yukarıda Kitab ve Sünnet’e, dîn ve îmâna bakışına kısmen temas etdiğimiz GÖRMEZ, o telâkkîlerin sâhibi olarak “Hadîs Metninin Kur’ân’a uygunluğu” prensibini öyle bir işletir ki, laik dembokratik ve cumhûrî sistemin meşrûiyyetine (!) ters düşen her hadîs-i şerîf içün:

“Senedi çok sahih, ancak metnin Kur’ân’a uygunluğu yok; veya şübhelidir!”

Demesi pekâla mümkindir!. Sonra da bu kapıyı ardına kadar açarak oradan öyle bir dalar ki, isterse bütün mütevâtir ve meşhur hadisler de dâhil, Buhârî hadislerine kadar bütün hadîs müdevvenâtının topunu da mer’iyyetden kaldırıb, bir taksitde sıfırlayabilir; ve ondan sonra oradan da, Büyük Üstâdı Kazanlı Bigiyef gibi “Her inancı HAKK GÖRÜR” hâle zıplayabilir!

“Çüşşş, yavaş ol, bu ne gözü dönmüşlük!” deyib, adamı yerinde çakacak bir üst makâm?!

Ara ki bulasın!!!

Adam, eline ve önüne konan her hadîs-i şerîf içün ve içinde yaşadığı ateist rejimin me’mûru ve maaşlısı olarak:

“İsnâd zinciri mükemmel, fakat hadîsin metni Kur’ân’a uymuyor!”

Dediği an, o hadis VETOYU yemişdir; ve 15 asrın “Muhaddisîn-i Kirâmı” da zerre kadar kâle bile alınmadan ma’nen katledilerek, toplu mezarlara balık istifi defnedilmiş; ve ALLÂH AZZE’nin SEVGİLİSİ de, o hadis-i şerîfler üzerinden ademe mahkûm edilivermiş olacakdır!..

Doğruları, BÂTIL ve NİFÂK içün kullandığını hiç kimsenin anlamadığını sananlar, herhalde arz yuvarlağının en gabî “Yaratık ve laik, dembokratik ve zoolojik” türleri olsa gerekdir!

Laik dembokratik cumhûrî rejimin habisçi vezninde “Hadisçi” takımlarının manzarası işte budur…

Politikacı sürüleri de: “Ah Kudüs, vah Kudüs, canım Kudüs, seni yahudiye yedirenin…” narâlarıyla sıkmaya devam etsinler!.

Ulan oğlum, bu tarafda “ALLÂH’IN SEVGİLİSİ KUDÜS’DEN BİN KERE DAHA ÇOK İŞGÂL VE İSTÎLÂ ALTINDA…”

Hanidir bir tek gören ve ağzını açan???

Ümmet dedikleri bugün olmayan çınar, bir de içden çürütülmenin mahkûmu olmuş (!) birileri de pısmış, “Kudüs’u Kutarmak” içün sağa sola omuz atmanın kabadayılığında bile görünemiyor!

Fetih Mescidi hür ve müstakil bir ALLÂH devletinin remzi olmadan, hiç kimse, karısı-kızının nâmûsunu bile kurtaracağının emniyetini beklemesin!

İki cayırtıya yahudi “Geri adım atacak” öyle mi? Ulan 1948’den bugüne gavurun aldığı mesâfeyi ve ileri adımlarını kör gözleriniz görmüyor öyle mi?

Sahtekâr sürüsü, ervâhınız kurusun emi!

(Mâba’di var)

 

 İntişârı: 05.08.2017 / 14:37:38

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir