(2) Müşâvir Olmak; Ve Üç Religionun Misyoner Vâizi Oldurulmak!
12 Şubat 2014
Bir Veled-i Cumhûrînin Osmanlıca Üzerinden Aslını İnkâr Edişi!
10 Aralık 2014

Müşâvirden okuyalım: “Devlet aygıtının imkanlarını kullanarak bir nevi 'devlet cemaati' veya 'cemaat devleti' izlenimi

MÜŞÂVİR OLMAK; VE ÜÇ RELİGİONUN MİSYONER VÂİZİ OLDURULMAK!

(3)

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Müşâvirden okuyalım:

 “Devlet aygıtının imkanlarını kullanarak bir nevi ‘devlet cemaati’ veya ‘cemaat devleti’ izlenimi uyandıran bir eğilim gözlenmektedir ve asıl sorun budur.” 

Çok güzel bir tesbit!.

 “Devlet Cemaati” veya “cemaat devleti izlenimi ve (çizlenimi) uyandırıncaya” ve “asıl sorun ve korun gözleninceye” kadar, müşâvirân-ı kirâm ve cümle AKP doruklarındaki zevât ü (zer.evât-ı ızâm), acebâ hangi hayâlhânelerde iktidâr hesâbı, seçim planlaması, oy devşirme kıvâmı ve saltanat kitâbı ile meşgûllerdi?. “Türk Okullarını ve Türkçe Olimpos dağı eteklerini, Herkül küllemelerini”; ve Peygamber Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerini, uydurma “rüyâlar, filimler ve ışık hüzmeleri ile” emireri gibi-hâşâ-kullanmalar, toprak altındakilerle beraber yüzmilyarları sırtından hançerlerken, bu AKP saltanat kayığındaki Lâik dembokratik Cumburiyet kral ve devletlileri, acaba o hançer tutan elleri nerelerinden öperek yıllarca takdîs etdiler?. Eldeki ve Kitâb’lardaki islâmî amme hukûku, babadan ve dededen miras kalma çiftlik idâresi hukûku olmadığına göre, bütün bunların mes’ûliyyeti, acaba hangi münâsib mıntıkalarda hissediliyordu?. Her taraf yol, meydan, köprü, viyadük ve bilmem ne düdük dolunca, bu mes’ûliyyetler kalkıyor; ve cennet-i a’lâ kafesde keklik mi oluyordu!?.

Yoksa, tedbirsizlik tavan yapınca, “dostmodern darbe!” nânesi yemek, hangi derde şifâ olacakdır?. Düşmanını, dost bilir de yıllarca uyur ve bu lâfı edersen; “düşmanının”, seni yıllardır mışıl mışıl “uyutduğunu” ve ona (DOST) gözüyle bakan bir (saf….k) olduğunu i’tirâf etmiş olursun!

Devlet adamlığı, hançeri yiyince, hançer tutan adamın bileğinden tutmak değildir!. Hançer tedârikinde bulunan ve bu arayışıyla apaçık ortada olan gözüdönmüş adamı, daha eline hançeri almadan yakalamak ve bileğini bükebilmekdir!..

Bu iş, Cennetmekân Firdevs-i Âşiyân Yavuz Sultân Selîm Hân Hazretleri gibi, arkasından, evet arkasından gelen Şah İsmâil şiisi kâtilinin, eli daha hançerindeyken onu ensesindeki rûh ve Osmanoğlu gözleri ile (!) GÖRÜB, yavuzca ve yıldırım gibi geri dönerek, pisliğin bileğini havada kavrama işidir…

O YAVUZ’u anlıyan herşeyi anlar; anlamıyansa, hiçbirşeyi…

Aklı gözünde ve bilmem neresinde olan kalabalıklara bakma, onlar, keyfiyeti katleden ve kemmiyete tapınan dembokrasi afyonu yutdukları içün, futbol klübü tutar gibi taraf tutub, tutduğu tarafın da hiçbir kusurunu görmeden lâf ishâli ile durmadan fırt fırt karga gibi kıçlarından attırmıya bayılırlar!

Keyfiyet esasdır efendiler!. Bunun da temeli, Allâh’a karşı mes’ûliyyet taşıyabilmek… Bu da, (ADÂLET) ile ortaya konulur… Kancık “Adâlet Hanım!” ile değil!

“Yolsuzluk Operasyonu!” diye cıyak vıyak öten, bunu bahâne yapan iblisler mi var, o zaman, madam Adâlet hanımla da olsa, “yolsuzluk olmadığını isbât!” edeceksin!. 2 aydır çok mu zor?. “İsbât müddeinin vazifesidir!” deyib de, kenara çekilemezsin efendi; sen, mes’ûliyet altındasın!. Lâfa gelince, Merhûm Ertuğrul Gâzî Hazretlerinin oğluna nasihatını ezberden okumak bir iş değildir; mu’cebince yürümek ve yürütmek mes’eledir… Senin vazîfen, Allâh kullarını düşünmek; ötekiler yakıb yıkmanın peşinde olabilir! Sen, eşkıyânın “yolsuzluk operasyonu” dediğini, sessizliğe doğru istikâmetlendirir ve netliğe kavuşturmazsan, memleketi batırmakda ötekilerin (fâiz-vâiz-kriz-keriz lobisinin) ekmeğine yağ sürmüş olursun… “İstiklâl Harbi” gibi dolmaları da, oturur kendin yersin!. Yüzmilyon papeller, ayakkabı kutuları içinde, evlerde ne arıyor?. Bunun tatmin edici izâhını, hâlâ net, açık, vazıh ve sarîh olarak ortaya koyamıyorsunuz!. “Adâlet mülkün temeli!” diye sıkıb durmak bir halta yaramaz!. Mısır’daki Fir’avnın piçleri de, mahkeme salonunda, “El adlu esâsü’l-mülk!” diye, iki kulaç harflerle ve aslı ile bunu tepesinde taşıyor!. Dünyada nice firavun ve nemrut,  Halîfe Ömer (Radıyallâhu Anh) Efendimizin bu hikmet ve hakîkat çekirdeği sözünü duvarlara asdı!. Ve lâkin, o halîfeleri de külliyyen inkâr edib, hılâfet müessesesinin “mutlak adâleti” yerine, gâvur hukuklarını, kazıklı voyvodadan bin beter işkence çivisi hâlinde kafalara çakdı!. Memleketlerin ve İslâm coğrafyasının, bugün ateşler içinde kavrulmasının biricik ana sebebi de, zerre kadar şübhe edilmesin ki budur…

Bir memleketde adâlet yok da, her taraf yollar, meydanlar, köprüler, geçitler, metrolar, viyadükler, viradüdükler ve bilmem nelerle gırtlağına kadar doymuş olsa, aklı başında ve Allâh’a hesab vereceğine gerçekden inanan en sondaki bir garîbanın bile diyeceği bir tek SÖZ ve HÜKÜM vardır ki; o da, “o işlerin topunun da canı cehenneme!” demek…

70 milyon çilekeş, garib, bîkes, 106 yıldır işkencehânede şaşırmış , yamultulmuş, ezilmiş o ehâlinin, sâdece oy depo ve siloları olarak muhâtab alınışı, vicdân işi midir, îmân ve iz’ân mes’elesi midir?. Keyfiyet kâtili ve kemmiyet putperesti Dembokrasi martavalları ile daha kaç adım atılabilecekdir!?

Devam edelim:

“Nasıl (PKK’nın Suriye kolu) PYD radikal örgütlerle savaşıyoruz diyerek kendisine uluslararası meşruiyet sağlamaya çalışıyorsa, bu yapı da, radikal/siyasal İslamcılıkla mücadele ediyoruz diye kendisini pazarlamaya çalışmaktadır.” 

Adam ve madamların lûgatında, sanki Bâtıl Batının, dillerine ve beyinlerine sürdüğü “radikal ve siyasal islamcılık” tutkalından başkası kalmamışdır!.

Denilmelidir ki:

Alamut Kalesi ve şakirdânına, 12 senelik iktidârsız iktidârınızla etekleyicilik yapar, “ılımlı İslâm’sızlıkla” mücâdele etmez, toprak altındaki milyarların Kelime-i Tevhîd’i ile oynanırken uykulu gözlerle seyrederseniz; “Türkçe Olimpiyatları” denen vatikanlaştırma sahnelerinde, göğüs, göbek ve kalça çalkalatdırılan zavallı müştehâd dünya kızlarını seyr ü temâşâya dalarsanız; ve “ Okyanus Ötesi ciamaat cambazlarını seyretmiye” koyulursanız; Alamut Kal’ası imamları, işte böyle “MALI GÖTÜRMİYE” kalkar; ve size de, cıyaklamak ve Bâtıl Batı’nın dil ve beyinlerinize tutkalladığı üç beş hoşgörünme zırıltısını, papağan gibi hergün tekrarlamak düşer!

O kabuklulara: “Sizin istediğiniz gibi, aynen öyle dembokratız!” deme seansları…

“Günaydın Evlâtlar!”

“Güneş ufukdan şimdi doğar/Yürüyelim arkadaşlar! Durmak yoook, yola devaaam!”

Evet, gezisi bilmem nesiyle 150-200 milyarı, ona buna, it uğursuza kaptırıp çarpılarak, “durmak yoook, yola devam!”

Saf ehâli yer, ama herkes yemez!

Gezi puştluğunda, Coni’sinden Hans’ına, yüzlerce kabuklu piçin ne işi var?. “Demokratlar, özgürlükler var, her türlü çağdaş (o.ospuluk) ne iyi serbest!” dedirteceğiz diye susar ve önlerini, donlarını ve oralarını açarsanız, işte böyle 17 aralıkda hançeri arkanızdan yer, kıvranır ve 8 gibi de zıplayıb yaylanırsınız!

Artık isterseniz, Gezi Parkı’ndaki gibi yürüyebilir; Bandırma vupurunda gibi de, tam istim yüzebilirsiniz!

Seçim, dembokratik haklarınız cümlesindendir!

Ne buyuruyor (Müşâvir-i Cüm.ûriyye)niz:

“Klasik Nurculuk hareketinin böyle bir hedefi, amacı veya yöntemi sözkonusu değildir.” 

Denilmek isteniyor ki:

“Klasik Nurculukda, böyle devlet idaresini ele geçirme kalkışmaları, Alamut kal’asına bayrak çekmeler, haşhaş çekib belde hançer iş görmeler yoğidi; bu nurcular, bu Alamut Kal’ası nurcuları nasıl, hangi tip nurculardır anlamadık!”

Nice “Adam ve Madamların”, dünyadan da zerre kadar haberleri yok ki, bu “ciamaat paralel” ve parabol yapısının, “klâsik nurculukla” alâkası varmış gibi yazıp çiziyorlar! Bu hareketin aslı, hıristiyan-yahudi i’tikâd sarmalı bir büyük dünyâ hareketidir!

Bir “Üsküdar’da sabah oldu!” temennâsı da, bunun içün iyi gider!.

Müşâvir dediğin böyle olursa, Başefendi daha çooook, darbe-i hükûmetler ve haşhâşî şantajları ve tır tırlamaları, ayakkabı kutuları, sûikasd çeteleri, böcek ve örümcek ağları ve meb’us pazarları ile uğraşır!

Son vecîzeler: 

“AK Parti’yi resmi/devlet/siyasal İslamcılık gibi bir konuma oturtmak isteyenlerin önce içine düştükleri ‘devletçilik’, ‘siyasallaşma’, ‘klikleşme’ hastalığına bakmaları gerekir.” 

Bâtıl Batı, bu adam ve madamlara, iyi ki, “resmî islâmcılık, devlet islamcılığı ve siyasal islamcılık” gibi uydurmaları belletmiş ve dilleri ile beyinlerine de tutkallamış!. Yoksa, fıkra yazmak içün “kelime” bulamıyacak ve kalemleri buz tutub kazık kesilecekmiş!

Başefendi, (9.2.2014) günü yapdığı konuşmasında da, “T.C.’ye bir değil 100 Mimar Sinan “Rahmetullâhi Aleyh Hazretleri” lâzım, bu da içinizden çıkacak!” gibi lâflar da etdi ki, herhalde 99 tane elinde var, iş o bir taneye geldi!

Biz de deriz ki, (bir adetçik) bul, iş ikinciye kalsın!

O Sinan, “Îlâ-yı Kelimetullâh” diyen bir Hılâfet-i Osmâniyye’nin ta’lîm ve terbiyesinde ancak yetişir; ve böyle bir devleti de, ancak Allâh içün yaşayan bir millet inşa ve ibdâ eder…

Bu da, kulaklara, dembokratik feminist küpesi değil; Osmanlı küpesi olsun!

Sinan’ın kullandığı harcda, sâdece yol, köprü, viyadük, viradük ve düdük, raylı ve yeraltılı sistem ve meydan olacak bir inşaat ameleliği yokdu! Aynı zamanda o harc ve o harcı şekillendiren plânlarda, Allâh Azze ve Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin HÂKİMİYYETİNE, bilâ kayd ü şart teslîm olma ÎMÂN, AMEL ve AHLÂKI vardı… Asıl sır da buradaydı; ve bu olmadan da geriye, materyalizmanın betondan ibâret, soğuk ve ürperten “materielleri” kalacakdır!..

Sinan’ın bindebiri keyfiyete bürünün, siz de, Sinan’a değil ama, belki O’nun bir iki amelesine sâhib olursunuz!

Aksi halde mi?

Bir Alamut Kalesi ve şâkirdânı, 2 ananas, 3 babanas ve 33’lük bir tesbih ve kıçı kırık 5 buçuk tuzlukla şeyinizi beller; ve bırakın “siyâset mühendisliğine soyunmayı”, Gülşen Hamamı’nda gibi anafirân soyunub karşınızda göbek bile atarlar!

Osmanlı olmak ha?

Gölgesi olabilseniz dünyâ nefes alır!…

 

(İntişârı: 13.02.2014)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir