(1) En Büyük İç Tehdîd Şimdi Sünnîlik; Ve Bu, Başlarına Derd Oldu!
8 Ekim 2017
Başkumandan Receb Tayyib Paşa’nın, Gene Sünnîliğe Reddiyesi!..
1 Şubat 2018

MESCİD-İ FETİH (Ayasofya), MESCİD-İ NEBEVÎ, MESCİD-İ HARAM KURTULMADAN, MESCİD-İ AKSÂ ÖYLE Mİ?

(3)

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Bu memleketde 109 senedir (1908’den beri, bilhassa 1923’den sonra) Allâh Sevgilisi Sallallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri’nin düşmanlığı yapılmaktadır. Mescid-i Aksâ’yı şerefli ve kıymetli kılan en büyük âmil, Kelâm-ı Kadîm ve Allâh Sevgilisi Efendimiz Aleyhisselâm Hazretleri’nin Hadîs-i Şerîflerdir.

Kur’ân’-ı Hakîm, Mescid-i Aksâ’nın (Beytü’l-Makdis’in), havâlîsi ile berâber mübârek kılındığını “Bâreknâ havlehû” buyurarak beyân eder. İsrâiloğullarına gönderilen İslâm Peygamberleri’ne vahyin indiği yer, Son Şerîat’daki ilk kıble de Mescid-i Aksâ’dır.

“Şifâ-i Şerîf şerhinde Aliyyülkârî, Dülcî’den naklen bir hadîs-i şerîf nakleder: “Allâh, Ariş (Sina yarımadası şimâl-i garbîsinde bir liman şehridir) ile Fırat mâbeynini (arasını) mübârek kılmış ve bilhassa Filistin’i TAKDÎS  eylemiş (Mukaddes kılmış)dır.”  (Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Ef. Haz. 5/3144-45)

Allâh Celle, Enfâl Sûre-i Celîlesinin 27. Âyet-i Kerîmesi’nde “Hâinlikden=Hıyânetden” bahseder. Büyük Müfessir Muhammed Hamdi Efendi Merhûm bu âyetin tefsîrinde şöyle buyuruyor:

“—bir kere Allâh ve Rasûlü’ne HIYÂNET etmeye başladınız mı, artık kendi aranızda  mâl ü câna, ırz u nâmûsa, esrâra, hükm ü hükûmete, menâfi-i vataniyyeye müteallık EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ……. BİNÂENALEYH YEKDİĞERİNİZDEN EMNİYETİNİZ TAMÂMEN MÜNSELİB OLUR. BİRİBİRİNİZDEN EMÎN OLAMAZ OLURSUNUZ. SİZ KENDİNİZDEN EMÎN OLAMAZSANIZ, DİĞERLERİ HİÇ OLAMAZ; VE O VAKİT BÜTÜN EMNİYET VE EMÂNETİNİZ KALKAR. BAŞINIZA O FİTNE-İ AMME KOPAR….” (4/3291)

Aynen bugün KOPDUĞU gibi… Daha bin beterlerinin ileride KOPACAĞI gibi… Böyle giderse, bu gevşeme ve dökülme iyice cıvıklaşırsa, Allâh Sevgilisi’nin hadislerini resmî ve gayr-i resmî  şebekeler kemirmeye başlar ve müslüman geçinenler de geviş getirerek bu manzaraları seyretmeye devam ederlerse, beşeriyyet bugünleri çok arıyacakdır…

Bugün İslâm Coğrafyasındaki 57 irili ufaklı devlet ve hükûmetler ve oralarda yaşayan Parasasör kisveli bir nice şeyâtîn, resmen ve alenen Allâh Azze’ye ve bilhassa da O’nun Sevgilisi Sallâllâhu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz Hazretleri’ne açıkdan hakâret ve HÂİNLİK içinde bulunmaktadırlar.

Evvelâ bu nokta ele alınıb görülmeden, “Mescid-i Aksâ” diye ölü ağlayıcılığı yapmanın kimseye bir fâidesi olamıyacakdır… Biribirlerine gösteriş peşine düşerek, karanlık hisleriyle ve dembokratik parti-pırtıcı hırslarıyla “Şov yapan” aşşağılık nice gürûh-ı lâ yüflihûnun bir iş yapacağını zannetmek, beyinsizliğin en sunturlusudur…

Ehemmü’l-ehem nokta, Global proje iktizâsı, “Allâh Sevgilisini” Dünyâ’dan silmek istiyen arz müşriklerinin bu iğrenç plânını görebilmekdir… Çünki O olmadan, global sömürüye sedd çeken “Mutlak Dîn ve Kitâbı” îzâh edecek bir mürşid bulunamıyacakdır… Bunun içündür ki, 15 asırdır dünyâ müşrik ve yehûdîlerinin ilk hedefi Allâh SEVGİLİSİ Efendimiz Hazretleridir… Bu görülmeden 57 müslüman (!) ülke bilmem nesi 157’ye de çıksa, netîce zillet, meskenet, hezîmet ve dökülen kanları  süklüm püklüm seyretmekdir!. Pensilvanya kardinali masonun 54 yıl kalb ve zihinlerden silmek istediği en baş hedefi, (Allâh Sevgilisi) olmuşdur… Bunu hâlâ daha ihlâs ve ciddiyetle görebilen GÖRMEZ familyaları  hani nerededir? Allâh Sevgilisi’nin adı Brüxelles gibi merkezlerde ezan diye anıran heriflere neden okutdurulmadı?. Bu cinnetlik hâl karşısında, GÖRMEZ familyalarından bir harf çapında iniltiyi kim duydu?. Sarıklı politikacı olarak “Son kullanma târihi” gelib çatınca ve çöpe giderken “DİB Raporu” horultuları çıkarmak bir halt değildir!

Evvelâ ve âcilen bu 57 hükûmetin ihtidâ ederek gâvurluğu ayağının altına alması; ve Allâh’a ve Bilhassa Rasûlü Aleyhisselâm’a HÂİNLİKDEN sûret-i kat’iyyede vazgeçmesi şartdır.

Allâh SEVGİLİSİNE iblisce sataşmalar son senelerde O’nun ya doğrudan şahsı hedef alınarak, pek azgınca ve müşrikçe yapılmakda; veya ehâdîs-i şerîfeler üzerinden bu hıyânetler irtikâb edilmektedir…

Biz, ehâdîsi şerîfeler üzerinde daha çok durmayı ihtiyâr etmiş bulunuyoruz. Çünki ehâlînin %99’u bu yolla yapılan hâinlik ve düşmanlıkları anlama ve kavrama melekesinden uzak bulunuyor; ve ilim ve ferâsetden de, bir asırdır mahrûm bırakılmışdır…

Ana fikir olarak demek istiyoruz ki:

Allâh Sevgilisi Aleyhisselâm’ın en büyük emâneti olan Hılâfet ve Cihad gibi en büyük 2 emânetine sâhib çıkan bir DEVLET, 15 asır evvelki Medine merkezli hükûmet-i Nebî’nin şûbesi olarak ve Selçuklu ve Osmanlı gibi zuhûr etmezse; Mescid-i Fetih minârelerinden “Eşhedü enne M….dürrasulullâh!” i’lânı yapılamaz… Bu minârelerden Allâh Sevgilisi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimizin ism-i şerîfleri cihâna duyurulmadan da, Anadolu yaylasında HÜR, MÜSTAKİL ve HAÇLI EMPERİALİZMASI VESÂYETİNDEN KURTULMUŞ BİR DEVLET VE HÜKÛMETDEN BAHSETMEK MUHÂLDİR. İlk ve ana hedef, MESCİD-İ FETH’İN BU VESÂYETDEN KURTULUŞU, HÜR VE MÜSTAKİL OLUŞU, BÖYLE BİR DEVLET-İ HAKÎKİYYEYE REMZ OLUŞUDUR…

Ardından, Mescid-i Nebî, Mescid-i Haram ve tek bir imzâ ile de Mescid-i Aksâ…

Aksi hâlde manzara, düşmanları daha da azdırmak içün havanda su dövmek olacak; ve “Dostlar alış verişde görsün” demek bile olamıyacak kadar abes ve hades rezâletlerdir…

Ya Allâh ve SEVGİLİSİNİN Hâkimiyyeti ve İZZET; veya, Allâh ve SEVGİLİSİNE HÂİNLİK ve zillet…

Üçüncü bir şık, mutlak olarak MUHÂLDİR…

Ya olmak; ya ölmek…

Allâh SEVGİLİSİ Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri’nin, hadis-i şerîfleri üzerinden ortadan kaldırılışı, bütün İslâm coğrafyasında global bir proje ve en müşkili olarak karşımızdadır…

İslâmiyyet’in, “Emânete riâyet ve varlık ortaya koyduğu devirle”  bugünü, aslâ kıyas kabûl etmezliğine rağmen, muhâl farz diyerek yan yana getirme cür’etinde bulunalım:

Ebâ Eyyüb El Ensârî Radıyallâhu Anh Hazretleri de Eyüb’de medfûn bir İslâm Büyüğü… Peygamber SEVGİSİ AŞKIYLA tâ Kostantaniyye önlerinde kılıç şakırdatan bu yiğitler yiğidi mübârek ve muhteşem sahâbî, ikâmet etmekde bulunduğu Medîne-i Münevvere’de, ilk râvîsi Mısır’da mukîm Ukbe İbni Âmir Radıyallâhu Anh Hazretleri olan bir Hadîs-i Şerîf duymuşdur… Kendilerinde, bu Hadîs-i Şerîfin doğruluğunu TAHKÎK fikri uyanıyor… O günün şartlarında Medîne’den kalkıb tâ Mısır’a SEFERE çıkar; ve o biricik hadîs-i şerîf içün Ukbe İbni Âmir Hazretlerinin kapısındadır…

Evet, niyet ve amelinde de böylece muvaffak oluyor…

O’nun (kelâmı) dışında hangi insanın sözü içün, Cihânda, böyle bir manzaranın eşi benzeri vardır?

Dehşet…

Sahâbîdeki, Rasûl-i Rusül Alelhisselâm Efendimiz Hazretlerinin bir tek hadîs-i şerîfi çapındaki emânetine SÂHİB çıkma fedâkârlığı ve azmine bakınız…

O’nun emâneti… Öyleyse herşeye değer…

Bâlâda, “Emânet ve hıyânet” ne demek, âyetin tefsîri üzerinden gördük!. Zihnen oraya bağlanmalıyız………

İşte, senetdeki (isnaddaki) sağlamlığı, o gerçek müslümanlar böylesine akıl almaz bir fedâkârlıkla ele almış ve ta’kîb etmişlerdir…

İşte, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat (DÎN) çizgi ve usûlünün temelindeki ashâb; ve onlardaki ALLÂH SEVGİLİSİNE OLAN AŞK… O’nun emânetine sadâkatdeki insanüstü cehd ü gâyret…

İsnad’daki (seneddeki) o muhteşem ve mükemmel hayâtiyet, betonik, modern ve şeytânî aklı kazığa çakan âmildir…

Adı geçen (aşk)ın dilinden anlamıyan, hadîs-i şerîflerin hiçbir şeyinden hiçbir şey anlamaz; alabildiğine nasibsizlik heykeli olmanın ötesinde de, hiçbir varlık ortaya koyamaz…

İşte, dünki beğenmedikleri VAR olan İslâm; ve işte bugünki adı var, kendisi olmayan DÎN!…

İsnâd, râvî zinciri ve senet, v.s., bugünün modernizmaya tapan “Sarıklı ruhban sınıflarında” sâdece çocuk oyuncağı!.

O (İsnâd) ne olursa olsun, ne kadar sağlam olursa olsun geç miş!.. yeter ki metin, Kur’an’a uygun olsun muş!

Uyanığa bak sen!. Uydurma “hadîs” denen şeyler, sanki sâdece, Kur’ân-ı Mübîn’e uymayanlardır!?. Mütevâtir (en kuvvetli) hadîs-i şerîflere uymayan diğer hadîs-i şerîfler (!) ne olacak?! “Kalb-i selîmin nefret duyduğu” (Ekran şeytanları ve eşşeklerinin kalbi değil) ve zulmet alâmeti taşıyan “Hadîs” denen yalan dolanlar ne olacak!? Ehâdîs-i Şerîfe sâdece ve yalınız muhkem âyetlere değil, mütevâtir ehâdîse de ters düşemez!.

Görmez adam bunu neye diline alamıyor, nazarında tek (delil) Kitâb da onun içün mü!?

Yemeyiz!

Yenmez, çünki, Allâh SEVGİLİSİNİN hadîs-i şerîfleri, hem Muhkem âyetlerin, ve aynı zamanda da BİZZAT GENE ALLÂH RASÛLÜ’NÜN TEFTİŞ, MURÂKABE VE SÜZGECİ ALTINDA…

Allâh Sevgilisi’nin düşmanlarını çıldırtan, geberten, kudurtan ve sidik şişeleriyle tv kanalizasyonlarında idrâra bulayan bir başka nokta da, işte bu… Nereye kaçsalar, kapanda kubur fâreleri…

Fakat bütün cihân Parasasörleri ve Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem düşmanları şunu da çok iyi bilsinler ki, “Tek delil Kur’an’dır” demekle, Kelâm-ı Kadîm müşriklerin tek delîli olmuş olamaz!. Kitâb, “Elyevme ekmeltü Leküm dîneküm….” âyet-i celîlesi ile, “Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs” gibi delilleri de kendisinden saydığı halde “Ben Kur’ân’ım” buyuruyor… Kur’ân-ı Mecîd’i, bunların dışında kabûl etmek, Kelâm-ı  Kadîm’i kabûl etmemeye müsâvîdir!. “Kur’an tek kaynak, tek delîl” diyen ve bu nâneyi yiyen müşrik sahtekârlar, acebâ, “Kur’ân” dedikleri zaman, Kur’ân dememiş olduklarını bilmediğimizi mi zannediyorlar!?

Gerzekliğin, bu kadar da evc-i bâlâsındalar!

Vah vah, hani bunlar Kel Nuri kadar sivri zekâlı, tilki kadar kurnaz, Ebû Cehil kadar inâd, İbni Selül kadar kenûd, fir’avn kadar kibirli ve ataları kadar Allâh’sızdı!

Yazık, ankebut (örümcek) ağı kadar da çürüklermiş meğer; püf deyince paçavra gibi tel tel sallanıverib gidiyorlar!!!

Görmez’ler cenâhına gelelim:

Hadîs Parasasörü ya, o bilir, o söyler, cihân ise dinler ve kafa sallar!. Fettoş masonuna da kafa salladılar ve netîcesi ortada!. On yıllarca, “Yurtta Sulh Konseyi Tanrısı Rabinoğlu Fetto” ve Haltettin Karamanlis lastiğiyle “Hoşkörü-Diyalog” saklambacı oynayan, bu DİB denen yer ve onun başındaki sarıklı politikacılar değil miydi?.

Beştepe’nin midesini bulandırmaya başlar başlamaz veya “Son kullanma târîhi” gelir gelmez kapının önüne konuluveren GÖRMEZ Bay, giderayak “Feto Raporu” diye bir döktürdü ki, evlere şenlik!. Sanki lisân-ı hâl ile eydür:

“Nasıl olsa artık Feto’ya vuran kazanıyor, kazı kazan kazancının hinliğini beleşden halefime bırakmıyayım! Böylece adımı da belki temize çıkarırım! “Üsküdar’da sabah oldu!” diyenler olacaksa da, herkes demez! Milletin derdi ben miyim?. Beni kazığa oturtacak o yaş tahtaya basmaz adamlara da sırtımı döner Yâ Sabûr çekerim! En az zâyiatla hamamın nâmûsunu belki kurtarırım! Tutmaz ama ben hele göle bir yoğut çalayım! Ulan ya tutarsa!!!”

Hesâbı!

Parasasör hesâbı, ne hesâb ama!

Gene gelelim “Hadisçiler” çarşısının habisçilerine:

Ne diyordu: “İsnâd ne kadar sağlam olursa olsun metin Kur’an’a uygun olmalı!”

Sanki, Kelâm-ı Kadîm ile TEÂRUZ eden bir metne “Hadîs-i Şerîf” denirmiş gibi… Her taraf 15 asırdır, sanki bunlarla doldurulmuş gibi… Sinsice şuur altlarına sokuşturulmak ve verilmek istenen mesaj şu:

“Evet eskiler hep Kur’an ile teâruz eden şeylere hadîs dedi, evet öyle dedi!”

Böylece, bütün hadîs-i şerîfleri bu şâibe ile kuşatıb, kalblere şübhe ekmek… Ehâlîyi hadîslerden uzaklaştırmak… Hurraa, “Tek kaynak ve tek delil Kur’ân” diye sayıklatmaya…

Mevdûât adıyla (isrâiliyyât ve uydurmalar), ehil ve kefil velî ulemâmız tarafından 15 asırdır sanki mahzende kilit altına alınmamış da, meydan mevdûâtın hâkimiyyetinde ve onun işgâli altındadır; bugünün “Modernist ruhban sınıfları” da, Dine Hizmet Aşkı ile yanıb tutuşmakda ve sıfırdan tasnîfâta başlıyarak, sanki sağlam ve çürük yumurtaları bugün ayırmak içün paçaları sıvamış bulunmaktadırlar!!!”

Sevsinler!

Rasûl-i Rusül Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri’nden i’tibâren her yılın, hangi hakîkât idrâki, telâkkî ve taharrîsi ile imbikden geçirildiğini bilen, aklı başında bir müslümanın, bu şeytânî proje ve cerbezelere zerre kadar inanıb kabûl ve tasdîk vermesi aslâ mümkin olamaz…

Zâten bu sarıklı politikacı ve ruhbân sınıflarının zerre kadar (samîmi bir îmânla) bu işlere el atmadıkları, her konuşma ve fiillerinde kırdıkları potlar, cevizler ve yedikleri nânelerle apaçık ortadadır!..

“Kur’ân’ın ruhu.. İslâm’ın rûhu!”

Allâh Azze’nin Kitâbı, yerli ve ecnebî bütün oriyantalist ve gayr-i müslimler içün apaçık beyan ediyor ki:

“Müşriklerin DELÎLİ olamaz!”

Bunun içün de onların narkozlama (usûlleri), “Medyumlar dünyâsındakine”  müşâbih, “Ruh gezdirmek veya rûh dolaşdırmakdan ibâretdir!…”

Beşerî felsefeleri İslâm’ın tepesine âmir olarak dikmek modası, bütün DİB ve İlhâdiyyât fak. denen yerlere sıvanmış ve bulaştırılmışdır; ve bunun netîcesinde de, nassları azgın ve sapkın nefse tasdîk etdirmenin adı: “İslâm’ın Rûhuna, Kur’ân’ın rûhunu uygunluk!” mugâlâtasıdır; safsata, farfara, gargara ve harharasıdır!

Sanki RÛH dedikleri nesne, ilmî bir hakk ve hakîkat olarak mücessem ve müşahhas bir varlık hâlinde podyumda önlerine çıkmış; ve bu uçkuru şey olmuş manken kuyrukları önünden süzülüvermekde; ve kendisini de bu gözü görmezlere beğendirme kıvrılışı, kıvırtış ve dökülüşüyle, önlerinde kırıta kırıta yürümektedir!

Etin, üstü görülmeyecek kesâfetde kurtlanışı vâkıasını biz, bugün, mukaddes dîne musallat kurtların, oraya aksedişi manzarası olarak yaşıyoruz!

İstanbul’da yeni açacakları  ve adı da “İslam Üniversitesi” olacak proje ile, bütün bu dîn değiştirme, dînin omurgasını çatır çatır kavurub döndürme işi, artık bütün İslâm Coğrafyası çapında ve tek elden yapılacak demekdir!.

Tabii, düzinelerce fırâk-ı dâllenin, bu yeni fırkaya rağbeti hülyâlarını yiyen sürüler olursa!.

(Mâba’di var)

İntişârı: 29.07.2017 / 21:44:03

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir