-2- Aşı Tehdîd Borsası Yükselişde Ve Her Şeyin Şîrâzesi Çıkdı!
2 Ocak 2021
-4- Aşı Tehdîd Borsası Yükselişde Ve Her Şeyin Şîrâzesi Çıkdı!
4 Ocak 2021

AŞI TEHDÎD BORSASI YÜKSELİŞDE VE HER ŞEYİN ŞÎRÂZESİ ÇIKDI!

(3)

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Ne yapalım, şîrâze, endâze, zıvana, Zigana, politika ve cibilliyet “sorunları” bunlar!.

Baba Erpokan da “Atatürk sağ olsaydı bize oy verirdi” demiş, çok büyük bir kehânetle Mozale’ye selâm durmuşdu!

Ataları “Türkiya şeyhler dervişler ülkesi olamaz” demişdi ammâ, pek de takan olmadı… “Kâhinler, anıtlar, mozaleler, animistler (ruhlara tapanlar) memleketi” olub çıkdı!

Şimdi moda: “Falan yaşasaydı şöyle derdi, şunu yapardı, şunu yerdi, şuna yan bakardı, filanı pek severdi!” Herkes, “Kur’an-ı Hakîm’in emretdiği gâibe inanmazlar”, ammâ “P0litik ve şarlatan kesânın verdiği Gâibden haberlere, müneccim soytarılıklarına, kadın programlarındaki burç ve fal şeytanlıklarına” inanmakda hiç bir beis görmezler!..

Politikacılar içün hiçbir zaman AR devri olmaz, dâimâ KÂR devri vardır! “Atatürk’e yaltaklanmalar” kâr getiriyorsa, bilin ki kâr devri devâm etmektedir! Bir zaman kâr getiren İran Şii Humeynî’si idi!  Şii mollası ölmeden bir sene evvel Baba Erbokan, yürüyecek tâkati yokken bile Tahran’a uçmuş; ve Humeyni ile şiilere öyle bir güzelleme ve meddahlık eylemişdi ki, duyan kulağına inanamaz! Türkiya’da hiçbir sünnî büyüğüne böyle güzelleme ve yüceltme yapmamışdır!

Yani “Şîrâze, endâze, kepâze ve şempanze” mes’elelerine girersek, bu hamur öyle su götürür ki, zaten çekilen İstanbul barajlarının suyu bile bu hamura yetmez!

HİKMETİN DE, ŞÎRÂZENİN, ENDÂZENİN BAŞI DA ALLÂH KORKUSUDUR!

Ecdâd “Re’sü’l-hikmeti mehâfetullâh” buyurmuş!

Hikmetin başı ALLÂH korkusudur!

Kork Allâh’dan kormıyandan!

Kelâm-ı Kadîm 70’den fazla âyetiyle “Allâh’dan korkun!” buyururken, bunu ve HİKMETİNİ hangi POLİTİKOF,  Prof veya masonof veya moskof düşünür?

“Diktatör bozuntuları” demeler, tâcizciler, tecâvüzcüler, bin türlü küfür, sayıb sövmeler, yalan dolan-talan, iftirâ-bühtân, sûikast, yakıb yıkmalar, bin türlü helâket ve felâket havada uçuşuyor!.

 Hani nerede kaldı Allâh korkusu?. Ö. İnançer birâderleri bile birkaç sene evvel, mevlevî (!) ağzıyla “Ben Allâh’dan korkmam, Allâh’ı severim!” vecizeleri döktürüyordu!.

Çok bilmiş ya, posta oturma mücâdelesinde.. veya oturdu-oturmadı ya!

Ne demek bu?

Bu, ŞÎRÂZEDEN çıkış demek!. Endâzeden, kepâzeden, şempanzeden yapılan terkiblerin, “Aşı Devrine, enjektör çağına, Global mason ağına” mahsus, locavî manzaralar demek!

Kılıçdarzâde Kem-âl Bey, “Uyuşturucu ve organ ticâreti yapanlardan vergi alalım” derken; Çok Müslüman ve çok mütedeyyin, çok başörtüsü vurgunu ve çok besmele ile kilise açan, kilisede derin âyin-i rûhânîlere iştirâkle mest ü harâb olan İktidâr-ı Tayyibe’nin, zemân-ı seâdetlerinde de işte böyle “İllüzyonist politikoflar, İleri Proflar, aydın moskoflar, çok günaydın ve çok milimsel bilmişler” türeyebiliyor!

Üstelik Müslüman olarak bizler KULLANAMASAK da, “inanç, fikir, söz, lâf, lâkırtı, zırıltı, baskı, zorlama, giydirme, yüklenme, ensede boza pişirme, hakâret, bin türlü rezâlet HAKK ve HUKUKLARINI”, 83 milyon halk yerine beyaz Türkler, hatta bembeyaz mason birâderân, çok rahat ve çok ferah kullanabiliyor!. Bu sebebe binâen, “cumputrasiye îmân etmiş” Türk insanlarının gözleri aslâ arkada kalmıyor! Zâten işkenceci Kenan gibi kesânın entel ve dantel mozaletapar ruhbân sınıflarına düzdürdüğü anayasalarda da “Cumputratik layık HUKUK DEVLETİ” oluşun, buna tekâbül etdiği ve edeceği, pek çağdaş ve lâfdaş olarak yazılmış değil midir?..

İşte bu makûle zevât ü zerzevât yukarıya aldığımız mükâleme-i masoniyyede bulunub, nerede ise ehâli-i etrâk ve ekrâdın ense-i milliyyesinde boza pişirecek raddelere teâlî ve terakkî edebilmektedir!

MASON BİRÂDERLER, YOKSA “KARDEŞLİK” FELSEFELERİNİ Mİ SAHNEYE KOYMADA?

İnternet vasatına “Mason birâderândan” bir hatırlı kişi olarak düşen Sarıkamışlı kalb cerrahı kimesne de, işte bunca sebebe binâen, kavm-i etrâk ve ekrâdı tâ kalbinden vurmak kabilinden operasyonlara (cerrâhî neşterlemelere) pek rahatça ve fitnevizyonik yollardan cür’et edebilmektedir!

68 yaşındaki ve 10 parmağında 15 maharet bulunan zât-ı birâderin târihçe-i hayâtına (biyografisine) bir nazar edilirse, hâlet-i rûhiyye ve bediyyesi hakkında ziyâde ma’lûmât-ı hârikul’âdeliklere vâsıl olmak, ins ü cinni hayli tefekküre sevkedecekdir!. Mûmâileyh, aslı varsa 13.000 açık kalb ameliyâtında bistürü sallamış!

30 yıldır ameliyat yapsa, 11.000 yapar, her 1.18 güne bir ameliyyat!. Bunca yıl kan görmekden başka bir şey görmemeye delâlet eder mi, bilemeyiz!. 

Bu kadar çok kan gören bir insanın aslâ bir “vatan haini” olamıyacağını elbetde takdîr ederiz!. Hatta masonik “kardeşlik, yardım severlik, hümanistlik, feministlik, mühendislik, merhamet ve şefkatin” evc-i bâlâsında bile bulunabilir!

Biyografisinde şunlar da var:

“Boş vakitlerinde ameliyât yapar, hasta kaybetmeyi hiç sevmez, amatör illüzyonistdir!”

İnanmıyan girsin internete baksın!. Boş zamanlarda ameliyât, ne demek ve neye tekâbül ediyorsa!. Üstelik amatör illizyonist, bu dahî esrârengiz bir sıfat, adamı bayağı korkutuyor!

10 parmakda 15-20 hüner ve ma’rifet demişsek, iddiamızı kavl-i mücerredde bırakmamalıyız!

Daha?

Prof. Dr. Birâder-i locavîmiz, tam 24 derneğe üye… Bunlar içinde “Uluslararası Rotary Sağlık Dostluk Grubu, Şişli ROTARY Klübü” de var!

Çok üstün bir kâbiliyyet!…

Sene 2014.. Sarıkamış Şehidliği.. Politika, seçim, belediye işleri v.s. falan… Bu cihetden de donanımlı bir zât!. Şehitlikde eski belediye bşk olan birisi tabancayı çeker ve sıkar!. Zât-ı tabîbâneleri iki yerinden postu deldirmiş ve yoğun bakıma kaldırılmışdır!

Öbür dünyâya gidib gelmek arası, bir nice tecrübe dahî Prof birâderlerinin başından geçmiş olmağla, her cihetden tam bir cumhûriyyet aydını!. Tecribeleri hayli enteresan, eksantrik ve estantanelik!

Hâlet-i rûhiyye ve bedeniyyelerine buncağız temâs eyledikden sonra, maksûd, hemân sadr-ı keremkârı senâdır!

1) İllüzyonistliğe kadar her türlü san’at ve zenaatda behresi olan bu saygıdeğer ve makâmdeğer zât-ı cerrahın, “Aşı olmam” deyû kendi şîrâzesine ters duran ehâliyi bir kalemde “Vatan hâini i’lân edib onları mahkûm dahî eylemesi”, sanırım, alnında, bir “insanlığın aydınlık” vesikası olarak lemeân ediyor ve edecekdir!

2) “Onlara kız dahî vermeyeceğiz!” tarzındaki beyanları, “Millî damat değilse de, millî kayınpeder rütbesi ihrâz etdiklerinin bir hücceti!”

Bütün ülke kızları onun, o da bütün Türkiya kızlarının babası!. “Vermem” dedi mi, hiçbir kız kocaya gidemez! Kaçarsa o başka! O da “Kocaya kaçmış” adıyla ve etiketiyle ve yaftasıyla yaşar! Ölünceye kadar ve ilelebet “Ocak kaçkını” damgası yer!

3) Bunca kibâr-ı kelâm, cidden, “Kadın-kız, LGBT, KADEM, KADEH, hünsâ-yı müşkile, trans ve reverans, hümans ve femins, bilcümle değnek ve derneklerini” havalara kaldırıb kaldırıb oturtacak cinsden görünüyor! Cümlesine, bir yeni yıl armağanı da olsa gerekdir! Yüksek makamlara sıcaklığı ve karabeti ile meşhûr ve menşûr KADEM cenâhı, bu birâder fetvâsı karşısında bütün feministik hücrelerine kadar 9 kuvvetinde sallanıb sarsılmış ve dalgalanıb bîtâb düşmüş de olabilir!

LEYDİLERİN “CİNSİYET EŞİTLİĞİ BİZİM ÖLÜM KALIM MÜCÂDELEMİZDİR” DEYİŞİ NE OLACAK?

4) Bu “Kız verme-vermeme” mes’elesi, hele Saray Başbayanefendisi Emnânım Hazretlerinin “Sosyal Cinsiyet Eşitliği Yüksek Teori ve Mücâdelesini” temellerinden sarsabilir! Zîrâ Âtıfetlû Bayanefendi, (4 Mart 2011) târîh-i efrencîsinde şol vechile beyân-ı merâm eylemişlerdi:

“Esasen TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ konusunda verdiğimiz mücadele bir hakk mücadelesinden öte, altını çizerek ifade ediyorum BİR ÖLÜM KALIM MÜCADELESİDİR.”

5) “Altı dahî çizilerek ifâde edilen” böylesine cihan çaplı bir (mücâdele-i milliyyenin), adı geçen zât tarafından sekteye ve inkıtâa uğramasına ma’ni’ olacak “Kız alım-satımı, borsa indexleri, idhâl ve ihrâc kotaları, v.s.” gibi pek çağdaş bir “sorunda”, “sorun ve torun” çıkarması, nasıl telâkkî edilir, bu derdin de bir “aşısı” var mıdır, bu aşıyı da olmıyanlara ne tatbîk edilir.. bunlar dahî beş bilinmiyenli tıbbî bir cavid-119 problematiği gibi duruyor!

6) Binâenaleyh, birâder-i locavîlerinin “Aşı olmıyanlara KIZ DAHÎ VERMİYECEĞİZ” deyû kelâm etmesi, adı geçen “Ölüm-kalım mücâdele-i siyâsiyye ve cinsiyye ve cismâniyyesini” ziyâde sekteye uğratacak pek böyyük bir meâni-i tıbbıyye ve ilmiyye olsa gerekdir! Mefhûm-ı muhâlifinden fikr ü mantık eylendikde, “Demek ki aşı olanlara KIZ DAHÎ VERİLECEK”, aşının bir hediyesi olarak “kız hedâyâ” eylenecekdir!.. Bunların, eşantiyon olarak mı olsun şıkkı da, tv’lerde ve bilhassa F. Maltaylı’nın önünde masaya oturtulacak Cübbelâ cinsi ekran bay-kuşlarıyla ilmen de “atıştırılıb tartıştırılabilecekdir!”  Cübbelâ’nın endâzesiyle bilcümle şîrâzelerin yerli yerine oturacağı söylenemese de, tecribesi fâideden hâlî görülemez!

7) Böylece, cumputrasilerin, hangi mutasyon, evolüsyon, rotasyon, sirkülasyon ve hatta halüsinasyon içinde AB standartlarına yetişmekde olduğunun “farkındalığı ve harçlığı ve şîrâze sarkıntılığı” da meydana çıkmış ve anlaşılmış olacaktır!

8) Bu çağdaşlık, arkadaşlık, zînâdaşlık ve homodaşlık devr ü zamanda, bu “verilecek” olan kızcıkların eğer bâkire olmalarını ruznâmeye taşımak istiyenler olursa, onlara verilecek cevâbı da bir başka Prof. Dr. E. Mofuoğlu’nun; ve tv’si kapatılan ve bir türlü mekânını bulamayıb tv tv dolaşan ve pek asabî ve hırçın ve şey, madam (Neysin  Nengü)nün ihtisâs ve iltisâkına havâle etmek ziyâde münâsib olacakdır!. Memleketde nikâhsız veya nikâhzede veya sokakdaş veya ayakda ekmek arası balıkdaş olarak yaşamayı, ÇAĞDAŞLIK, KAMALİSTLİK, KADEMİSTLİK, BATICILIK, v.s. kabûl etmiş, bu hayat tarzını deistliğinin ve deyyusluğunun düstûru (ana-yasası) bilmiş genç ve tâze hiç evlenmemiş bol diplomalı madamların Şîrâzelerine, bir de bu zâviyeden (açıdan) bakılmasında sayısız fâideler mülâhaza edileceği îzâhdan vârestedir!..

9) Cümle fikriyâtını aslâ tasvîb ve tasdîk eylemesek de, Sofuoğlu’nu, kendi tv arkadaşları ve ayağa kalkan  saray hâdimlerinin linç yoluyla infâz helecânı; ve cerrâh “birâderin” “KIZ VERME” ihsanları karşısında, aynı kesânın, sem’an, basaran ve lisânen put kesilmeleri de, âşıkân-ı Tayyibân tarafından kerâmât-ı hümâyûna hamledilebilir!. Bu dahî, Diyâneten ve İlâhiyyeten, mu’cib-i fetvâya iktirân eylemekle câiz olub, câizeye muhtâc değildir!..

Prof. Sofuoğlu’nun, pek meclûb ve mecnûn derecesinde hayrânı olduğu zirveler, partiler, politikler dahî, öyle  ümmid ederiz ki kendisinin zihninde hakîkî mevki’ ve mevzi’lerini alır; ve kalb gözünün açılmasına ve ŞÎRÂZE-İ NİZÂMI görmesine vesîle-i necât olur!. “Bin nasîhatden bir musîbet EVLÂDIR” kelâm-ı kibârınca…

10) 13.000 amelliyât yapan cerrahın, aşı olmıyanlara “KIZ DAHİ VERMİYECEGİZ!” deyişine bakılırsa, aşı olmıyan erkekler, onun bu ihsanlarına nâil olamıyacaklar, sanki bu yılbaşı çekilişlerinden mahrûm kalacaklardır!

“Vermiyeceğiz” fiilinin cemi’ mütekillim sîgası oluşundan dahî istinbât eyleriz ki, birâder-i locâvîler bu ihsanların kendilerine HASS olduğu üzerinde bir kabûlleniş içredirler; ve sanki, “Bu işin inhisârı (tekeli) bizim elimizdedir” demektedirler!. A’lâ!

11) Emnânım Hazretlerinin de, “Cinsiyet Eşitliğine ÖLÜM KALIM MÜCÂDELESİ” gözlüğü ile atf-ı nazar eylemesi, ol mücâdelenin kıymet-i ılmiyyesini dahî kaybederek, adı geçen “mücâdele-i cinsiyye ve milliyyeyi” yeniden tanzîm etmesine ve belki de sil başdan yapmasına bâdî olacakdır!…

12) Birâder-i Locavîlerinin, “KIZ ALIB VERME” telâkkîsi ile, bütün “Feminizma, hümanizma, cinsiyet eşitliği, kadın sözü, kadın parmağı, kadın kolları, kadın fitnesi, kadın köftesi, kadın ticâreti, kadın alış verişi, v.s.” gibi daha yüzlerce “çağdaş ve yandaş ve sırdaş” ta’birâtın, “İslâm’ı GÜNCELLEMENİN” önüne ve başına geçerek, rüesâ-yı cumhûriyye ve ılmâniyyeye, İslâm’ın bir başka türlü “GÜNCELLENMESİNİ” ifhâm ve ilhâm etmesi dahî, ağleb-i ihtimâl câiz ve aklen dahî mümkinâtdandır!.

“BU NE ŞİDDET BU CELÂL?”

AŞI OLUR MU HELÂL?

13) Prof  Birâder-i Locâvîlerinin Global merkezlerin bir infâz âmiri gibi kelâm etmesi, şöyle devâm etmektedir:

“Resmî dâirelere bile giremeyecekler, okullara (Fr’ca ecol’den bozma) gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı sebebiyle mecbur etme şansımız yok. Kânûn çıkarıp, ‘Herkes yapacak’ deme şansımız yok ama kurallar koyacağız. Nasıl sokağa çıkma yasağının kuralları var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar.”

Demekki DEVLET bunların! Biz de sanıyorduk ki, paralel devlet, 1975 masonu Fettoş (Kabakçı Halil) ayaklanmasından sonra bitib tükendi!. DEVLET, Ümmetin Lideri Şevketlû Efendilerinindir!!! Halbuki Purof kişi, 16. Lui gibi “Devlet demek ben demek, ben demek devlet demek!” havalarında!.. Nasıl bir tevâfuksa, Emekli org. Başbuğ ve cumhuriyet yazar-çizeri C. Ataklı da, bugünlerde “DARBE, HEYBE” lâfızlarından bir takım buketler derliyerek, mevcûdiyetlerindeki kuvvet ve kudretin “damarlarındaki asil kanda” dolaştığını  ve cevelân etdiğini cihâna tebliğ eylemekteler!

14) Gerçi birâderân-ı locavîden olundu mu, GLOBAL tek dünyâ DEVLETİNİN bir şövalyesi olunur; ve bütün insanlar Hıram Usta’nın çırakları emrine girerler! Bunların bir tek ferdinin bir gram asil kanı, birâderândan olmıyanların yüzbinlerce ton cavidli kanına bedeldir!. Bilindiği gibi masonizma, yahudi olmıyanları da Talmut ve Kabbala esaslarına HIZMET etdirmek üzere kurulmuş kadîm bir yahudi teşkîlâtlanmasıdır…

15) Türkiyâ’nın biricik SÂHİBİ edâsıyla konuşan ve HÜKMEDEN Prof tozuntusu birâderân-i locavî cenâb..leri, aşı olmıyanların “Resmî dâirelere bile giremiyeceklerini” emr ü fermân buyuruyor!

Hoş, bazı zevât-ı kirâm, “Heykel, resim, put, sanem ve bilmem ne görmemeyi” oralara girmeye tercîh ediyorlarsa da, bu 13.000 kalb yardığı söylenen âdemin “RESMÎ DÂİRELERİN” mutlak şefi olduğunu kendisinden duymak, insanın hayâllerine bile NEŞTER atıyor!

Demek ki mason birâderler, 1975 masonu Fettoş birâder gibi “PARALEL DEVLET” peşinde, kendilerini nasıl görüyor veya neler üzerinden hangi vâkıaları dile getiriyorlar?. Tayyib-Bağçeli-Desdici-Perinçek koalisyonu da, bu takdirde, göstermelik bir hükûmet-i Tayyibe koalisyonu olmuş olmayacak mıdır?.

16) Halk şöyle beyitlere sarılırsa ne olacak:

“Saflar sansın Fettoşu, defetdik başımızdan,

Meğer geride varmış, nice “örgüt” locadan!”

Hayırlısı!

15 Temmuzlar, bu kafadaki “Aydın, günaydın, Prof, Moskof ve okumuşlar” eli ve kamalist felsefelerin yetiştirmeleri ile, daha nice on seneler tatlı hayâllere hayâtiyet vereceğe benziyor!

Şîrâzeler bu noktada da, kayık ve bayık değil mi?!

17) Zâten “Politik cenâhın ikinci yarısı olan ittifâkın”, PKK dağ çetebaşısının değil de para-lamentodaki sâbık başının serbest kalması içün nasıl ıkınıb duruyor?. Hatta dünyâ çapındaki terör düvel-i muazzamasının refah ve seâdeti içün, seâdetçi çok mütedeyyin hacıbabalar bile, bu şebekelerle nasıl beraber olmuş, “uyuşturucu ve organ ticâretinden vergi alınsın” diyerek zımnen bu cinâyetlerin serbestisine nasıl yol açmaktadırlar?…
Türkiya’nın ŞÎRÂZESİ işte böyle kaymış!
Anınçün, son günlerde “Darbe-heybe” nâraları atan atana!. Sorarsanız, “Cumputrasi değildir de, Lâyık dempohratik cumhuriyet” vardır, bunların bayramları, seyranları, şartlamaları ve zikirleri hiç bitmez, hiç inkıtâa da uğramaz!. Çünki mezara girince sanki bunlardan suâl edilecekler, muvaffak olanlara da SIRAT KÖPRÜSÜ’nden geçiş vizesi ancak böyle verilecekdir!

Gerçi öteki kanat da, hâşâ min huzur “Gen. Ev” ve “Piyango” gibi insanlığın yüzkarası bin türlü rezâletden vergi alıb, onlara “meşrûiyyet” urbası geçirmiyor mu?!

Yani Raizin dediği gibi “şîrâzesinden” çıkan, yalınız şefokrasinin CEHAP’ı değil! Dediğimiz gibi bütün partilerle bütün her şeyin “Şîrâzesi, endâzesi, zırvası, (Zigana geçidinden çıkması), rayında gidişi Bağçeli azıyla ROTASI, general Bir’in diliyle balans ayarı, v.s.” bile, her şey yerinden çıkdı!

ALLÂH CELLE’NİN İRÂDE VE NİZÂMI BEĞENİLMEZ  DE TARD EDİLİRSE, ŞÎRÂZESİNDEN ÇIKMADIK ZERRE KADAR BİRŞEY KALAMAZ!

18) Birlik, beraberlik, adâlet, huzûr ve sükûnu ve TEVHÎDİ esas alan İslâmiyet’i yasaklar da, yerine Lozan üfürüklerini, cumputrasi tefrika ve çakallıklarını oturtursan, her geçen gün bataklığa daha çok saplanmamak içün en küçük vesîle ve sebeb bırakmış olabilir misin!?..

KÂDİR-İ MUTLAK Allâh Azze ve Celle’nin İRÂDESİNİ hiçe say, sonra da bet-bereket, nizâm-huzûr, sükûn ve adâletin zerresini gözle!

“Kendim etdim, kendim buldum” deyişin, dört dörtlük tablosu, işte tam da budur!

19) Birâder Efendileri buyururlar ki “Okullara gidemiyecekler!”

Ah, işte o okullar, tam da böyle prof birâderânın yetişdiği tezgâhlar!. Adam Sarıkamış’da doğmuş, dedesi Sarıkamış’da Moskof’a karşı kelle koltukda “Dâr-ı İslâm” içün fedâ-yı cân etmek üzere ve binbir zorluk ve mahrûmiyyet içinde dînini müdâfaa içün çekmediğini bırakmamış, amma gel gör ki, geriden gelenler, nasıl, ne içün başını çıkartmış!

Moskof ile mukâyese de mi edelim???

“Okullara gidememek!”

Milleti millet olmakdan çıkarıb, ulus hâline getiren Batı felsefeleri ile kafaları ve kalbleri ateist yapan okullara (maarifsiz maarife) gidememek…

Ne büyük tehdîd!. O okulların vereceği mutlak cehâlet yanında, okuma yazma bilmiyecek kadar ümmî olmak bile, en büyük ni’met sayılamaz mı???

“Köy Enstitüsü” denilen geçmişin o moskof kolhozlarının hasretilye kavrulan ve Ümmet Liderinden ta’yinli Maarif vekilinin yüzünü görmek bile, ne bileyim tasavvurların şîrâzesine şey attırırken!

20) Tehdidler bitmek bilmiyor!

Daha?

“Kurallar koyacaklarmış, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar.” mışşş!. Mışızzz!

Vay be!

“Çin işkencesine yapar, gene de sizi hizâya sokarız, şîrâzenizin endâzesini size buldururuz” denilmek isteniyor!

Uygurlara ÇİN gâvurunun yapdıklarını hatırlamıyalım mı?

21) Mümkin olsa da Uygur mazlumlarına desek:

“Gelen aşılardaki bilmem ne mahlûkâtından imbikledikleri JELATİNİ, maymun hüceyrevâtını veya ifrâzâtını vücûdumuza zorla verecekler!” 

Çin zulmündeki o gariban Müslümanlar: “Çok şükür bizde henüz bu zulme başlamadılar!” demiyecekler midir?..

Hâşâ min huzûr “O mahlûk var ya hani o”, ecdâdımız edepsizlik ve muhataba hürmetsizlik olacağı içün, onun adını bile aslâ ağzına almaz, zamir ile ona, “O mahlûk” diyerek işâret buyururlardı… Biz bunlara bizzat şâhid olduk!

22) Şimdi biz adından geçdik, kendisinin, tâ kendisinin de kendisini, hiçbir ŞER’Î zarûret olmadan, ŞİFÂ diye ALLÂH Azze ve Celle’nin EMÂNETİ olan vücûdumuza zerkedib:

“Elhamdülillâh Müslümanım! DİB denen yer de, aslâ fetvâ makâmında olmamasına rağmen fetvâ (!) da verdi, öyleyse basın enjektörü!”

 Mü diyeceğiz!?. Tevbeler Yâ Rabbi! Toprağın altının, üstünden hayırlı olduğu günlere mi gidiyoruz ne?.

23) Milleti patlatmayın yâhû!

CEHAP Şefokrasisini aratacaksınız, ey AKAP!

DİB, “O mahlûkun bilmem nesinden de olsa câizdir!” demekle, “Evet içinde o mahlûkun bilmem nesi var” demiş olmuyor mu?.

 Biz, o mahlûku hayâlimize verdiğimiz zaman bile midemiz kabarıyor ey, dibi delinmiş,  geberik ve şîrâzesi fırlamış dünyâ!

Yâ Allâh, Yâ Müntakim!

Nasıl olsa Müslüman olmak, sa’yelerinde, her şey olmanın yanına yakışıyor!

15 asırlık Şerîatı ve İnsanlık târihi kadar HÂKİM DÎNİ yani İSLÂMİYYET’i, yani Kahhâr-ı Zülcelâl’in irâdesini, istediğiniz kılığa sokarak tepe tepe kullanın, iki cihânda da netîcesini görürsünüz!

Evvelkiler gibi!

(Mâba’di var)tt

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir