Merhûm Üstâd ve “Ödül!”
21 Aralık 2018
Yaşamışı Değil, İzâfî Ölçülerle Yaşatılmak “İstenen” Bir Necib Fâzıl!
29 Aralık 2018

YILBAŞI, NOEL VE İNSANA TAPMA PUTPERESTLİKLERİ!

Ahmed SELÂMÎ

 

Türkiye, İngiliz projesi olarak bir takım “Haçlıyatapar” adamlarına Hılâfeti yıktırdıkdan, yani 1908 Haçlı Seferi ile  devletini İT (İttihad-Terakkî) tâifesi eliyle eritdikden sonra, Haçlı’ların tam bir sömürgesi hâline getirildi; ve o günden sonra da gene İngiliz parmağındakilere esir düşerek “inkilâplar=devrimler”  nakârâtıyla, büsbütün kendisi olmakdan çıkıb haçlıyı TAKLİD “maymunluğuna” saplandı… Ve kendi kendisinden eser bırakmıyan bir halita, yığın!..

108 senedir İngiliz liderliğindeki Yahudi-Haçlı cebhesi, İslâm Cebhesini kendi haçlı kimliği (hüviyeti) içinde eritmek içün akla gelen-gelmeyen ne varsa, topunu da sahneye koymakda zerre kadar tereddüd etmemişdir. 108 sene dakika kaybetmeden, maddî ve ma’nevî ağır bombardımanlarla, darbeler, ihtilâller, muhtıralar, ısyanlar, geziler-diziler ve topyekûn “Haçlı Taarruzları”  ile dövülen, o çileli Anadolu…

Haçlı hançeresinin peydahlayışlarından biri olan “Kültür Emperializması”, bugün de bütün îmânî, ibâdî, hukûkî, siyâsî, ictimâî, iktisâdî ve harsî ana damarları ile; ve milletin ayağa kalkmasına mâni’ olucu ne kadar zehir, narkoz, külleme, aldatma, hatta hâinlik ve kahpelik varsa, onların tamâmı ile tahrîbâtına devam ediyor; ve milletin kendi kendisi olmasına, kadîm hüviyetine (kimliğine) kavuşmasına da yüzde yüz sedd çekiyor…

“Millî” denilen herşey, mefhum kaydırma ve saptırmasıyla sadece bu kelimenin şirin ambalajı içindedir; ve asıl keyfiyet, “gayr-i millî” oluşun tâ kendisi olarak temâdî eder olduğu hâlde,  dünyânın gözleri önünde. Yani,  cihan çaplı hayâsızlığın heykeli olarak meydan yerindedir…

108 senelik İT (İttihad-Terakki) ve cumbokrasi zehir ve narkozu, bünyeyi öylesine cüzzam illeti gibi sarmışdır ki, bunun bünyeden atılması, mücerred ilâhî bir (hidâyete) muhtac…

Selçuklu’da 400, Osmanlı’da 630 yıla yakın devlet şahsiyetini, kıvam ve asâletini, tavır ve edâdaki şecaat ve kararlılığı, bugünün şu zikretdiğimiz manzarası içinden çıkarmanın (muhal) derecedeki yokluğu, bedâhaten ortadadır… Bugüne kalan miras, sâdece kupkuru kelimelerin büzülmüş kabuğu içine preslenmiş “Osmanlı Torunluğu!”

Bu, “sâkıt çocuk” ma’nâsını da taşır hâldeki yokluğuyla varlık belirtici terkîb, dembokratik açıkgözler piyasasında bir hayli de müşteri toplamakda mâhir bulunuyor!.

Doz ayarına dikkat edilmediğinde, ilâcın nasıl şifâ yerine (gebermeyi) ve âid olmadığı hastaya verildiğinde de meselâ felç olmayı intâc eden husûsiyyeti bedâhat kesbediyorsa, “Tanzimat, Meşrûtiyet, anayasa, cumhûriyet, laiklik, bilmem ne hakları ve bilmem ne ve ne hürriyetleri ve dembokrasi, v.s.” soyundan nice idhal malı ilâçlar da, (Gavur dünyasında) onlara mahsus dozajla bir (şifâ) vesilesi olabilirse de; bu ilaçların, (mutlak hakîkatı) yakalamış ve dipdiri ayağa kalkmış bir millete, haçlının ve bilhassa (İngilizin Baştabibliği) eliyle mevte vesîle kasdıyla içirilişi, hem ölümü ve hem de felc oluşu, vâkıaya raptedecekdir ve etmişdir…

Ucuz, basit, özü çürük, harc-ı âlem, alışıldığı içün yalama olmuş (hamâset) nutukları ve yağlamalar ile, “milletçe bir dirilişden” bahsetmek (!) günü kurtarmakdan; ve fakat istikbâli çukura düşürmekden başka bir halta yaramayacağı da, kat’iyyen bilinmelidir… Hele nâfia, münâkalât ve alt yapı-üst yapı, yan yapı-kenar bilmem ne ve ne faaliyyetleri, ihmâl edilen RUH DÜNYASI yanında bir katliâm fâciasından farksız…

15 Temmuz kuduruşu, zerre kadar şübhe edilemez ki, yahudi-haçlı cebhesinin, bir takım aşşağılık “hain ve kahpe sürülerini” kullanarak ve elini ateşe değdirmemek usûl ve üslûbu ile, onlar üzerinden ANADOLU’ya çevrilmiş en müessir silâhlı bir taarruzdu. Bunu, kupkuru ateist ve ruhsuz bir şer akılla “insanî karşı koyuşun, beşerî takat ve kudretin yok olan varlığındaki mu’cize” imiş gibi kalabalıklara göstermek, yanılmanın, serap görmenin ve akıl çürümesinin mutlak bir patlamasıdır; ve bu tip hezeyânlar, “terör” dedikleri (kenef böcekleri gürültüsünü) neredeyse sıfırlayan,  havâî fişek mesâbesi ve şiddetinde bir infilâk kabûl edilmelidir!.. “At martini Debre’li Hasan, dağlar inlesin” soyundan bir manzara…

Allâh diyemedikçe; bunu, mücerred gırtlak üstünde bir ses telleri faaliyetine bağladıkça; ve mutlaka (ecdâd îmânına bağlı) bir hüviyetle ortaya çıkarak o ezelî düşman (küfür mihrâklarının) TAKLİD köleliğine son verecek (milletçe diriliş) faaliyetine bağlayamadıkça, her şey, (hamâset nutuklarının) kuru gürültüsünden öteye geçemez!.

 “ALLÂH” diyemeden “ALLÂH”  diye horlamanın aldatıcılığı ve narkozlaması kahrolmadan, 200 milyon da olunsa, bunun, bir tek ferd-i vâhid kalmaya denk (İFLÂS) keyfiyetini anlatmak istiyoruz!..

İşte 15 Temmuz’dan daha yarım sene bile geçmemişken, 248 anadolu çocuğu orada, 45’i Beşiktaş’da, 15’i Kayseri’de, 16’sı El Bab’da, asker-sivil 100.000’ler Haleb’de kırılırken; ve hergün nice kıtâl ile karşılaşılacağı bilinmeden bir sonraki güne geçilirken; o HAÇLI kâtillerin “kıymet ölçülerine” göre (Yılbaşı-Noel) kahpeliklerine bulanmak ve resmî tâtil ile de bu hıyânetlere destek vermek, tek kelimeyle, istikbâli mechûl görmeye bile değil, kapkaranlık görmeye kâfîdir…

Bir Şimâlî Kore Reisi Kim Jong-Un nâm mahlûk bile, bu Noel maskaralıkları ve tapınmaları içün halkına: “Îsâ’ya tapacağınıza benim BABAANNEME TAPIN!”  diyebiliyor; ve kendi bâtıl ve şirk dolu ve fakat üstün tutduğu kendi hüviyeti içindeki kıymetleri zâviyesinden, “HAÇLI BATI ve YAHUDİ” cebhesine bir nevî “canınız cehenneme”  ihtârı çekebiliyor…

Allâh Azze’nin İsrailoğullarına mutlak KURTARICI olarak gönderdiği Ulül Azîm Peygamberlerden ÎSÂ Aleyhisselâm Hazretleri’ni kadîm Roma Putperestliğine bulayıb, tenâsüh sapıklığı içinde de kaybederek PUT hâlinde (uydurma bir tanrı) şirkine taşıyan ve bunları iflâs etmiş beynine sokuşturarak (takdîs) de eden HAÇLI’yı; ve onun bu kabil binbir sapıklıkdan imbiklenen yılbaşı ritüellerini; ve onun hurâfeler çıkınında bir soytarı olan NOEL BABA saçmalıklarını, Kuzey KORE Reisi bir putperest kadar kendi KADÎM İSLÂMÎ hüviyeti adına reddedemiyen bir ülke, eğer Türkiye olacaksa; ve burası, milyonlarca müslüman kanı akıtan HAÇLI-Yahudi kâtillerine bakarak hâlâ onları taklidden bin pişmân olmıyacaksa; bu (kâtiller diyârını taklid adına), katletdiği çam ağaçları altında sabahlara kadar zıkkımlanarak zıbarmaya devâm edecekse; ve 15 asırlık milyarlarca şühedâyı aşağılarcasına “demokrasi şehidleri”  şeklindeki bir uydurmadaki “dembokrasiyi”  dilinden düşürmez de, o kâtiller diyârının siyâsî, hukûkî, ictimâî, iktisâdî ve harsî bütün nizamlarının bir (hulâsası) olarak ve kendisini inkâr pahasına, “ŞEHİD” dediği evladları ile onu bir terkîb içinde zikretmeyi hâlâ devâm etdirecekse; ve son 15 yılda İslâm Coğrafyasında katledilen milyonlara, bunca hakâretleri revâ görecekse; Şimâlî Kore Reisi putperestin bile tehammül edemediği (ecnebî) karakterli bunca (tapınışı) kabûl eden ve memleketinin her yerini 10 milyonlarca heykelle doldurarak (tapınan) ve TEVBEYİ hâlâ aklından geçirmeyen bir mekân eğer hâlâ Türkiye olmaya devâm edecekse, artık sözün bitdiği mutlak bir noktadayız ve böyle bir yer içün daha fazla yazmayı zâid buluruz…

Mes’ele, 108 yıllık kuyruklu maymun gömleğini çıkarıb meydan yerinde ateşe vermek; ve “Aslım budur; ve ben, bu vahye müstenid ve mücerred ondan gıdâsını alan kökün devamı bir vücûd, dal ve meyvalarım” diye, cihanı zıplatıcı, yüreğini ağzına getirici, dirilişini isbatlayıcı, cesâretin mâverâsında gözükara bir nâra atabilmek, Cennetmekân Yavuz Selîm gibi bir şahsiyet, haysiyet, liyâkat ve cesâret ortaya koyabilmek mes’elesidir…

 Mes’ele, Anadolu’yu kan ve ateşe vermek isteyen “dost ve müttefik” makyajlı orospu tıynet pespâyeleri, yani yahudi-haçlı kuduzlarını; ve bunların, kahpelik necâsetiyle beslediği kubur fârelerini, fikren,  kavlen ve fiilen hayatdan sürebilmek; hayâtın her noktasında en az fikren gebertmek yani YOK ETMEK mes’elesidir…

Bu da, “siyâset icabı” gibi haysiyetsiz bir palavra sıkarak (gizlenmenin), ödlekliğin, göz küllemenin ve “aşık olunan milletin” gözlerine, ma’nâda mil çekerek ona işkence etmenin fevkal’âde ötesinde bir hâl ve keyfiyet!

(İlk intişârı: 28.12.2016)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir