(2) Eygi Bey Gene “İcâzetiyle” Savurmaya Ve “güncellemeye” Devâm Etmiş!
8 Haziran 2018
Pozitivist (Lâyık-Seküler) Politika İle Dîni Sâhiblenmek, Müslüman Olmak Değildir!
21 Temmuz 2018

DİB denen yerin başındaki Görmez, laik demokratik T.C.’nin, maaşlı, rütbeli, makamlı, sarıklı, sırma kaftanlı, kirli sakallı, boynu ağlâllı ve

LAİK ANKARA’DA PERŞEMBEYİ KANDİLLİ TAKVİMİYLE, VEHHÂBÎ SUUD’DA CUM’AYI ABD TAKVİMİYLE BAYRAM YAPAN BİR DİB BAŞINA NE DENİR???

Ahmed SELÂMÎ

 

DİB denen yerin başındaki Görmez, laik demokratik T.C.’nin, maaşlı, rütbeli, makamlı, sarıklı, sırma kaftanlı, kirli sakallı, boynu ağlâllı ve dili cerbezeli bir (me’mûru olarak) Ankara’da, Kandilli takvimini esas alarak ve ona dayanarak, “Kurban Bayramı perşembedir!” diye esdi gürledi; ve fakat Vehhâbî krallığına ayak basınca, kimbilir ne izzet ü ikrâm ve iltifatlara gark oldu ki, T.C.’de dediklerini unutdu!. Vehhâbî Krallığının dümen suyuna öyle bir girdi ki, orada da, bu sefer ABD takvimine tâbi’ oldu ve fiilen “cum’a günü bayram!” yapdı!. İhramıyla, sandalet ayak (başı kabak), televizyonlara bile çıkıb dünyânın yüzüne bakabiliyor; ve “Allâh Azze’den yeniden hidâyet dileniyor!”

Allâh ve Rasûlü:

“- Kat’iyyen rü’yet-i hilâl esâsına göre bayramları, hacc, oruç ve kurban kesimlerini, teşrik tekbirlerini başlatacaksın!”

 Buyuracak, 15 asırdır İslâm âlemi bu usûlün dışına çıkmayıb bu emri zarûrât-ı dîniyyeden bir emir olarak telâkkî edib tasdik ve tahsin edecek; lâkin, laik demokratik bir DİB başı, çıkıp, “takvim, hesab, rasat, masat, Kandilli falan filan!” diye tutturacak!. Sonra da, bu, Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sebri Efendi Hazretlerinin buyurduğu gibi “Allâh ve Rasûlü ile MUÂRAZA!” olmayacak!…

Dehşet!

Böyle illetli bir mantığı, Okyanus Ötesi muhibbânından en külüstür bir kardinal dosta yedirmeye kalksanız yemez! 

“Anadolu’da bayram Perşembe!” deyib, Suud’da başka takvimlere göre Cuma günü fiilen bayram yapan sarık cübbeli bir adama, 75 milyon Anadolu insanı ile, şu kadar milyar dünya insanı, acaba ne demişdir; ona hangi sıfatı lâyık görmüşdür; ve ona nasıl bir şahsiyet çizmiş ve nasıl dua etmişdir, şu Zilhicce ayında cihânın en mühim mes’elesi bu olsa gerekdir!?

Nasrâniyyet ve Yehûdiyyet de dahil, animizm, brahmanizm, totemizma, ataizma ve topyekûn dünya dinleri de dâhil, herhangi bir dinin böyle bir başı veya başkanı var mıdır, bilen beri gele!.

 Okyanus Ötesi dinlerin, papalık misyonerlerinin, kardinaller meclisinin ve başhahamlık sinodunun bile bu vaz’iyyeti “nasıl kıymet hükmüne bağlıyacağı” merâk edilmez de ne edilir?!

AKP hükûmeti, böyle bir adamı DİB’in başına dikmekle onun her icraatının da baş şerîkidir; ve bu son bayram skandalı, aslâ afvedilemez… Receb Tayyib Erdoğan, T.C. başvekîli olarak bu işin baş mes’ûlüdür…

Hele, DİB başındaki adamın “rü’yet-i hilâl!” emrini hafife alarak alay etmesi, îmânları zîr ü zeber eder ve buna rızâ gösteren milletin de akâid ve şer’î îmânını imhâ eyler…

Ne demek:

“-….Güneş’in hareket hesapları matematiksel olarak tespit edildikten sonra, insanların dağlarda tepelerde ellerini alınlarına koyarak hilali aramalarıyla takvim birliği sağlamamız mümkün değil. Birlikten bahsediyorsak bu yolla olmaz.”

Görmez adındaki DİB başı, bu hakâretin altından kalkamaz…

“- İnsanların, dağlarda tepelerde ellerini alınlarına koyarak hilâli aramalarıyla takvim birliği sağlamamız mümkin değil!”

Demek, ne demek?. Buradaki kaba, fodul, âdâb-ı muâşeret kavâidini bile kül edici ve batıcı hakâreti, şeref ve haysiyeti olan bir müslümanın kabûl etmesi mümkin olamaz…

 Hükûmet, adamlarının terbiyesine dikkat etmez ve onların milletin îmân ve i’tikâdına orman adamları gibi baltalarla girişmesine mâni’ olamazsa, bu milletin 15 asırlık geçmişi ile kendisine nasıl dua edeceğini iyi, hatta çok iyi düşünmesi icâb eder!

Görmez adındaki adam, husûsan, alay makâmında “dağlarda, tepelerde!” ta’birini kullanıyor. Hilâli, ovada, vadide, bataklıkda, kenarda, çukurda ve seviyesiz bir yerde aramaya kalkan müslümanlar, 15 asırdır nerede görülmüş?! Ayıp diye bir şey var, ayıp!

“Ellerini alınlarına koyarak hilâl aramışlar!”

Ellerini nerelerine koyacaklardı?. Müslümanın en şerefli yeri ALNIDIR… Ve o alın o kadar şereflidir ki, ancak YARADANININ huzûrunda rükû’ diyerek kıç seviyesine, sücûd diyerek de ayak parmakları seviyesine iner, başka hiçbir mahlûk önünde de kıl kadar eğilmez…

Müslüman, Kitâbı olan Kur’an dedi diye, “Ve nahnü lehû müslimûn!” der… “Biz mücerred Allâh’ın önünde başeğer müslümanlarız!” der, başkasını diyemez ve dedirtilemez!… Müşriklerse, üstleri önünde, para, kadın, mal veya makam gördükleri her yerde eğilir ve sekiz gibi de kıvrılırlar… Müslümanların (alınlarına) mukâbil, münâfık ve müşriklerinse, bilmem nereleri en meşgûl oldukları ve el atdıkları ve hatta satışa çıkardıkları yerleridir…

Sonra “Hilâli arayanlar!” Görmezin hakâretnâme ve ifâdesinde, “insanlar!” olarak geçiyor… Görmez, görmez değil, gören gözlerle dünyaya baksaydı, dünyâda “hilâl arayan!” insanlar ve mahlûklar olmadığını da görürdü… Hilâl arayan kim?. Arayan belâsını bulur ammâ, (hilâl aramak) diye bir ta’bir ile hiç kimsenin hilâl aradığı literatürde geçmez!. “Hilâl rü’yet edilir!”

“Hilâl taharrî edilir!”

Istılâhât-ı Şer’iyye veya ıstılâhât-ı fıkhiyye arasında “hilâl aramak!” diye bir ta’bir aslâ yokdur… Şerîat-ı mukaddeseye bu kadar yabancı ve bîgâne adamların DİB başı olmaları, cidden AKP ve Receb Tayyib Bey hükûmât-ı cümhûriyyesinin pek büyük bir talihsizliği ve müthiş tehlikesidir… İnsanın, Müslümanlığın miminden haberi bile olmasa, bilmediğini bilir ve ileri geri konuşarak cehlini dünyanın gözüne gözüne sokmakdan hazer ve edeb eder…

Müslüman, “Hilâli aramaz!” ancak rü’yet eder… Görmez, gören olsaydı, küre-i arzda “hilâl gözetleyen yani rü’yet eden insanların yani mücerred müslümanların dışında, bir de kaybetdiğini arar gibi aramaya çıkan!” mahlûkâtın olmadığını” da görürdü!!! Rasatçı ve hesabcılarınki rü’yet değil, astronomik faaliyetlerdir!. Rü’yetin ne olduğunu kalbinde îmânı olan müslümanlar anlar; ve onun ne kadar kıymetli bir mefhûm olduğunu ve buna, rasat ihtiyacından değil, Hakk’ın Rubûbiyyetine ubûdiyyet içün mübâşeret edildiğini de ancak o müslümanlar akıl ve kalb erdirebilirler. Kuru kellelerle bu iş aslâ anlaşılmaz…

Hulâsa, “aramak ile rü’yeti” karıştırmak, şapla şekeri halt etmek kabilindendir; ve bir müslümanın bu kabil fuzûliyât ve abes işlerle meşgûliyyeti düşünülemez!.

Görmez görseydi, rü’yetin,  “şerefli ve Allâh kulu müslümanlardan başkasının işi olmadığını!” da görürdü!

15 asırdır hilâli gözetlemek içün münâsib irtifâdaki bir yere çıkan müslümanları böylesine istiskâl ve alay eden bir adam, derhâl o me’mûriyyetinden istifa etmeli, etmezse, derhâl azledilmelidir…

15 asır içinde Kâinâtın Fahri yani Peygamberler Peygamberi ve bütün nebî ve rasûllerin kendisine misâk verdikleri Allâh Azzenin Kur’anla sâbit emri bulunan O ins ü cin serveri Aleyhisselâm, hilâli gözetlemedi mi?. Sahabîlerine “rü’yet-i hilâl=hilâli rü’yet” emri vermedi mi?. Bütün râşid halîfeler, sahâbîler, emevî, abbasi, selçukî, eyyûbî, gaznevî ve osmânî, ne kadar Medîne nebevî devletinin şûbeleri demek olan İslâm hükûmetleri varsa, bunlar, hilâli rü’yet ederek kurbana, bayrama, oruca ve hacca başlamadı mı?.

Toprak altındaki milyarlarca müslümanı, başlarında Kâinâtın Efendisi olduğu halde “dağlarda tepelerde ellerini alınlarına koyarak hilâli arayan!” sonra da bulamayan âcizler menzilesinde göstermek, aklı başında bir adama yakışır mı; ve bir insan, böyle edeb dışı bir keyfiyetden geçdik, küfre müeddî bir hakârete nasıl mübâşeret ve cür’et eder?? Allâh ve Rasûlü’ne karşı böyle bir muâraza ve harb i’lânına nasıl kalkışır, kıyâm eder?

Ve onları, “birlik sağlayamayan!” adamlar olarak istiskâl, istihzâ ve istihfâf etmek, İslâm îmân, ahlâk, amel ve edebiyle zerre kadar kâbil-i te’lîf edilemez; ve böyle bir cürme kıyâm eden kim olursa olsun, onun, İslâmiyyet adına konuşması, hüküm vermesi, kânun ve kâide i’câd etmesi ve müctehidliğe kıyâmı, aslâ câiz olamaz; ve böylesine sakîm ve bâtıl bir yola T.C. devletinin sarık cübbeli bir me’mûrunun cür’et etmesi, o devleti de, o devletin hükûmetini de, o hükûmetin başvekîlini de, o başvekilin topyekûn hey’et-i vekîlesini de, onların köy muhtarına kadar topyekûn bütününü de, dünyâ ve Âhıret’de ebediyyen mes’ûl eder; ve bunun netîce, bedel ve faturasının, önlerine koyacağı azâb da, insanı çıldırtacak kadar müthiş ve şiddetli olur…

Görmez kişi, mükerreren beyân ederiz ki, derhal, ya istifâ etmeli veya azledilmelidir…

Allâh’ın Mukaddes ve Muazzez DÎNİ, onun bunun yazboz tahtası olmadığı ve olamıyacağı gibi; hiç kimsenin üzerinde top oynayacağı veya at koşturacağı metrûk bir arazi parçası da değildir…

Allâh ve Rasûlü’nün lânetinden zerre kadar korkan bir insan, böylesine korkunç bir hakâret, hücûm, saldırı, tecâvüz ve ifâde çarpıklığı karşısında susamaz, “dilsiz şeytan olmayı!” şer’î îmân ve vicdânına aslâ sığdıramaz!

Bu adam, istifâ etmediği veya azledilmediği takdirde, Receb Tayyib Bey hükûmeti, 15 asırdır “rü’yet-i hilâl esâsını, dîninin zarûrî bir kânûnu olarak tasdik ve tahsin eden milyarlarca müslümanın âhını almış ve indallâh mes’ûl ve mahkûm olmuş” bulunacakdır…

Allâh Azze’nin Kurban Bayramını ve o bayramın mü’minlerini, “bayram” denilen ve edilen bir günde, böylesine inciten, kıran, ezen, ürküten ve dehşete düşüren Receb Tayyib Bey veya  T.C. hükûmetinin bilgilerine…

 

(İntişârı: 25.10.2012)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir