(1) Eygi Bey Gene “İcâzetiyle” Savurmaya Ve “güncellemeye” Devâm Etmiş!
7 Haziran 2018
Laik Ankara’da Perşembeyi Kandilli Takvimiyle, Vehhâbî Suud’da Cum’ayı Abd Takvimiyle Bayram Yapan Bir Dib Başına Ne Denir???
10 Haziran 2018

EYGİ BEY GENE “İCÂZETİYLE” SAVURMAYA ve “güncellemeye” DEVÂM ETMİŞ!

(2)

Ahmed SELÂMÎ (Dağistânî)

 

Merhûm Şeyhülislâm’ın satırlarından apaçık görülmektedir ki, bugünün “İcmâ’ ve Kıyas-ı fukahâ” tanımıyan, hadîs-i şerîfleri de şübhe altına almak istiyen münâfık ve münkirlerinin asıl iptâl ve imhâ etmek istediği, Kelâm-ı Kadîm’in tâ kendisidir… Ancak bunu, günümüzde ve bir kısmı, doğrudan değil, diğer 3 edille üzerinden dolaşarak irtikâb etme projesi ile karşımızda… Kadîm haçlı menşe’li bu proje, her zaman ve asırda, aynı sahtekârlıkla ve biribirlerini kızıl makatlı maymunlar gibi taklid ederek; ve elden ele, dilden dile aktarılarak yürütülmek istenmektedir…

Mezhebsiz muannidler kör ve mübtezel da’vâlarında o kadar net ve samîmîler ki, onların kısm-ı a’zamına “Kitab–Sünnet” dışında kat’iyyen 3 ve 4. delîli söyletemezsiniz!. Şimdi günümüzde ise pek çokları, edille-i erbaayı 1’e indirmiş ve o bir tek delîl içün de, “Bu tek delil Kur’ân’dan ibâretdir!” demişlerdir. Bunu da, Kur’ân-ı Hakîm’e istedikleri ma’nâyı vererek, onu, kendi hevâ ve hevesleri ile şeytanlıklarını Allâh Azze’nin KELÂMINA söyletmek içün dillerine dolamayı istihdâf ederler!. Bizim, duâyen ve kıdemli ve kerâmeti kendinden menkûl “Ehl-i Sünnet (!) Ve’l-Cemaat avukatları” ise, nerede ne bulurlarsa devşirir; ve pasaklı Dürriye gibi güğümleri biribirine karıştırırlar!. Ciddî, disiplinli, ilmî ve net bir “DÎN” tarif ve anlayışını aslâ bir araya getirib ifâde edemez ve anlatamaz, tenâkuzlar ve modernizma çukurlarında düşe kalka birşeyler uydurmaya çalışırlar!. Üstelik de bunların, Merhûm “Şeyh Efendilerden” kâğıt kalemsiz, kavl-i mücerredden ibâret olduğu bile mechûl, kapı gibi yaldızlı “izin ve (!) icâzetnâmeleri” bile vardır!. Merhûm Muhammed Zâhid Efendi Hocamızın, hiçbir eserinde “Kıyâs-ı Fukahâ”yı mühimsemeyen veya dışda bırakmak gibi bir satırına kimse rastlıyamaz…

15 asırdır, hiçbir aklı başında, ciddî Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat âlimi, “edille-i erbaa”mızı üçe veya ikiye veya bire tenzil ve tenkîs etme sapıklığı ve küfrüne düşmemişdir… Ehl-i Sünnet Usûl-i Fıkıh müdevvenâtımızda da buna cevaz kapısı açan bir tek satıra, böyle bir yalamalığa aslâ rastlanılamaz… Hele Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin “YARIN” nâm gazetesinde yazdığı makâleler okunursa, “Kıyâs-ı Müctehidîni” yok sayanların neden “Müslüman kabul edilemiyecekleri” hiçbir şübheye mahal kalmadan, bedâhat derecesinde tebeyyün eder… Zaten 15 asırdır bu böyle gelmiş ve Kıyâmet’e kadar da böyle gidecekdir…

İslâmiyyet’in ana delilleri, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri’nden beri 4’dür; ve bunu hiç kimse, tenkîs ve tenzîl edemez. Tâlî deliller ayrıdır; ve onları zikretmek mevzuumuzun dışında kalır. Edille-i erbaayı 4’den 3’e, 2’ye, hatta 1’e tenkîs ve tenzîl etdiğini sanan bir asırlık meşrutiyet ve  cumhuriyet soytarıları, fırâk-ı dâlle içindeki ve modernizma-reformizma-revizyonizma peşindeki şeytan sürüleri olarak, Allâh’ın Dînini ortadan kaldırmanın peşinde olan nasibsizlerdir…

Hicrî 1-3. Asırda yaşamış müctehid imamların erişilmez aşk, vecd, liyâkat, ehliyet, irşâd ve rehberliği olmadan, ne İcmâ’, ne Sünnet ve ne de Kitâb anlaşılabilir!. “Anlaşılır” iddiasında olanlar, Allâh Azze’nin “İrâde ve Hâkimiyyetini”, O’nun nizâm ve Şeriat’ını ucuzlatıb ayağa düşürmek istiyen; veya ekseriyyetle de, Bâtıl Batı’nın parmaklarıyla (güdülen) Vehhâbî-Selefî mihraklarından diplomalı veya “Zerdûz palan veya resmî üniforma vurulmuş”, hasis dünyâ menfaatleri peşindeki, nevzuhûr ilhâdiyât ve denaat damgalılar veya benzeri îmânsız ve megaloman, ALLÂH AZZE ve dîninin muârızı (teröristler)dir……

Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri, Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi, Büyük Şehîd İskilibli Merhûm Muhammed Âtıf Efendi  gibi ehliyet-i kâmile sâhibi Zevât-ı Kirâm’ın, yani Son Osmanlı Ehl-i Sünnet ulemâsının eserlerine bile bakılacak olursa, günümüzde “Dîn hocası ve pırasasörü, mücâhid yazar ve çizeri ve bilmem nesi” adı ve edâsıyla medyalarda cirit atan echel-i cühelânın, i’rabda zerre kadar dahî yeri olamaz; ve hidâyet yerine dalâlete çağıran bunlar, adı geçen ulemâmızla mukâyese bile edilemezler… Hatta, bunlara müslümanlar arasında yer vermek bile müşkil ve belki de müteazzîr olur!

Şimdi Eygi Bey’in, (tenâkuzda) nasıl zirve ve zırva yapdığını görelim:

“Gerçek mümin, Din, İman, Kur’an konusunda kendi rey ve hevası ile konuşmaz, hüküm vermez… O, İslam’ı Efendimizle irtibatlı icazetli ulema, fukaha, meşayıh ve mürşitlerden öğrenir… İhtilaflı, çekişmeli, tefrikaya sebep olan münakaşalı mevzularda cumhur-ı ulemâya tabi olur, Sevâd-ı Âzam dairesi içinde bulunur.”

Eygi Bey acebâ şu aşağıda yazdıklarını hangi “rey ve hevâsından” uydurmuyor; ve “Efendimizle irtibatlı, icâzetli ulemâ, fukahâ, meşâyih ve mürşidlerden” öğrenerek (hâşâ ve kellâ) milletin îmân ve kafasını allak bullak etmemek üzere sıvayıb durmuyor?!

Diyor ki:

“3- Gerçek mümin olmayan, namaz kılmayan, dinden kopmuş da haberi yok sosyolojik musallâ Müslümanı: Kimliğinde, dini, İslam yazar, öldüğünde cenazesi cami bahçesindeki veya avlusundaki musalla taşına konur, namazı kılınır, İslam kabristanına defnedilir. Müslüman çeşitleri yukarıda zikredilen üç gruptan ibaret değildir. Diğerlerini de sayalım.

Ehl-i sünnet Müslümanı… Bid’at ve dalâlet (sapıklık) fırkalarına mensup olanlar, bunların bir kısmı küfürdedir… İçi boşaltılmış Müslüman… Dindar Müslüman… Müslüman olmakla birlikte, kendisinde münafıklık sıfatları bulunan Müslüman… Aktivist Müslüman… Radikal Müslüman… Dıştan Müslüman göründüğü halde münâfık kâfir olan kimse…”

Yanlış okumadınız, bütün bunlar Şevket Eygi’nin uydurduğu “Müslüman ÇEŞİTLERİ!”

Bu kadar müslüman çeşidini hangi akâid kitabı 15 asırdır uydurmuşsa, o, hangi akıl kaçkının kitabıdır; ve Eygi Bey bu satırlarının yanına, şu satırlarını aceba nasıl ve hangi akıl, fikir ve mantık cevheriyle yakıştırabilmektedir, cidden tıbbî bir mes’ele…

“Gerçek mümin, Din, İman, Kur’an konusunda kendi rey ve hevası ile konuşmaz, hüküm vermez… O, İslâm’ı Efendimizle irtibatlı icazetli ulemâ, fukaha, meşayıh  ve mürşitlerden öğrenir… İhtilaflı, çekişmeli, tefrikaya sebep olan münakaşalı mevzularda cumhur-ı ulemaya tabi’ olur, Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunur.”

15 asırdır hangi mütekellimînin, hangi müfessir, muhaddis, fakîh ve mutasavvıfın kitabında, “müslümanlar” hâşâ, böyle hezey.nnâme sarmalıyla sıralanmaktadır:

1) Nerede “Sosyolojik musalla Müslümanı!” tabiri geçmektedir? Hangi İslâm âlimi veya müellifinin eserinde, hangi akaid kitabında böyle saçma ve uydurma tasniflere rastlanılabilmişdir??? Istılahları piçleştirmek veya yeni uydurmalar ihdâs etmek, Allâh Azze’nin dînini yıkmaya müeddî bid’atlar ve savletler cümlesinden bilindiğini, ehl-i sünnet ulemâmız nice eserleri ile apaçık ortaya koymamış mıdır?…

Birileri “Sosyolojik musalla müslümanı” oluyorsa; şuradakiler de “Fizyolojik, morfolojik, psikolojik, nörolojik, ürolojik, v.s müslümanı” neden olmasın!? Eygi bir de demez mi:

“Gerçek mü’min dini imanı icâzetli ulemâdan öğrenir, ihtilâflı, çekişmeli tefrikaya sebeb olan münâkaşalı mevzularda cumhûr-ı ulemâya tâbi’ olur!”

Çok doğru!. Ancak öyle umûmî ma’nâda “İcâzetli ulemâ, Cumhûr-ı ulemâ” bile demek kâfî değildir; ve mes’eleyi tahsîs ederek, tâbi’ olduğu müctehid imamın gözüyle yani usûl kânunları ile edille-i erbaaya bakan “icâzetli cumhûr-ı ulemâ”ya tâbi’ olmak şartdır… Ve ehl-i sünnet müctehidlerinin hiçbirine, istinbât ve ictihâd farkı sebebiyle, ta’zîme münâfî bir şeytanlaşmanın içine de aslâ girilemez… Bu tâbi’ oluş, mücerred hüküm istinbâtı noktasında değil; Kitab, Sünnet ve İcmâ-ı Ümmet telâkkîsinde de aynen devam edecekdir ki, “BİLENE TÂBİ’ OLUŞ” emr-i ilâhîsi, ekmel ma’nâda tahakkuk etmiş bulunsun!. Müctehid imamlara TÂBİ’ OLMAYI yani onların şu zikretdiğimiz metbûiyyetini ortadan kaldırma şeytanlaşması peşindekiler, mücerred fıkhî ictihadları değil, edille-i selâseye tam îmân ile, onu, matlûba muvâfık şekilde telâkkîyi de müctehidîn hazerâtının mükemmel USÛL çizgileri dışına kaydırarak, bütün edille-i erbaayı “Beşerîleştirme ve dolayısıyla künh ü mâhiyyetini iptâl etme” şeytanlığı peşinde bulunmaktadırlar…

İcâzetli cumhur-ı ulemâdan hangi zât, kitabına hâşâ “sosyolojik müslüman” ta’birini almış ve sapıtmışdır?. Sosyoloji, haçlı kafa ifrâzâtının kustuğu (felsefe) denen zırvaların, bir kısmının adıdır. Bu ifrâzâtı sıfat diye taşıyan adam veya madam kim olursa, ona, “MÜSLÜMAN” diyenin de, vay hâline ve vay tükenesi kalemine!. Akaiddeki, “Îmân, bir mu’cibe-i külliyedir, ve İslâm tecezzî kabûl etmiyen bir bütündür” şeklindeki ana kânûn ve temellerin, sıradan gazeteci ve köşe fıkralarıyla ve bâbıâdî kültürü ile çekiştirilmesi, hem cehâleti ifşâdır; ve hem de, dîn-i celîl-i İslâm’ı bozmayı netîce veren bir savrulma ve kavrulmadır…

İbni Teymiye denen ve “İcâzetli cumhûr-ı ulemâya” muhâlefetiyle küfr ü dalâlete sıvanmış bir adama bile bakılsa, onda bile böyle  zırvası zirve yapmış ta’bîrlere rastlanmıyor!… Müteveffâ ve felsefeci Nurettin Topçu da “İslâm Sosyalizması” der demez, Merhûm Üstâd’ım Necib Fâzıl Bey’den haketdiği Osmanlı tokadını öyle bir yemişdi ki, oturağına çakılıb öylece kalıvermişdi…

2)  Eygi eydür:

“Bid’at ve dalâlet fırkalarına mensub müslümanlar!”

Bu adam, kendi yayınevi ma’rifetiyle basdığı, Büyük Allâme, Mürşid-i Kâmil, Mevlânâ Halid-i Bağdâdî Halîfesi Eşşeyh Ahmed Zıyâüddîn Gümüşhânevî Kuddise Sırruh Efendimiz Hazretlerinin “Câmiu’l-Mütûn Fî Hakkı Envâi’s-Sıfâti’l-İlâhiyye ve Elfâzi’l-KÜFR” nâm AKÂİD kitabının 77-81. Sahifelerindeki “fırâk-ı dâlle” denilen sapıkların ve onlar hakkındaki temel hükümlerin neler olduğunu hiç okumamış mıdır? Ve kimlerin “Tekfîr edilmeleri VÂCİBDİR” cümlesi ile ele alınanları, neden ketm etme çukuruna düşüyor?. Muhâliflerine “Tekfirci” diyerek onları bâtıl gösterme peşindeki iblislerden bu dünyada korkan tavşan tıynetlilerin Ukbâ’da rezîl ü rüsvây olacaklarını, bu kabil kesân, ketmedib başlarını da kuma sokunca, cennet-i a’lânın hangi “Bilgeler ve duâyen gazeteciler sitesinde tiriplex villâlara nâiliyyet hayâlleri” peşindedirler !?…

Şu lâf u güzâfa da bakınız:

3) “İçi boşaltılmış müslümanlar!”

Oha!

Adam veya madam kim olursa olsun, o, içi boşaltılmış, yani İslâm nâmına içindeki herşeyi sıfırlamış olacak, fakat yine o, (Eygi Bey nâmındaki “İcâzeti” kendinden menkûl Galatasaraylı-Siyâsallı Akâid İmamının (!) İctihâdıyla) gene de MÜSLÜMAN  kalmıya devam edecekdir!

İçi İslâm’dan boşalan adam veya madam, oraya, demek ki hiçbir şey doldurmadan, gene sımsıkı, yerinde müslümanca sâbit kadem kalabilecek!. Bomboş bir kalb veya gönül, orayı kimin ve hangi iblis içün kiraya vermeden öylece bekletecekse!!!..

Bilge köşe yazarından:

4) “Müslüman olmakla birlikde, kendisinde münâfıklık sıfatları bulunan müslümanlar!”

“Münâfık sıfatı vardır ama, zatı i’tibâriyle dört dörtlük müslüman gibi o dahî müslümandır!”  demeye getir; bazı meşhur adam sözleriyle zât-sıfat tefrîki sokuştur, mugâlata ile kafa karıştır; akâid müdevvenâtında görülmiyen (zât-sıfat) nâneleri ye; sarıl boynuna, “Aziz sıddık din kardeşi ıhvânız” de; sonra kazık yiyince de, dünyayı ayağa kaldırırcasına böğür!.

Kelâm-ı Kadîm “Kâfirlere ve münâfıklara İTAAT ETME” emri verirken, kimin zâtını, kimin de sıfâtını muhâtab alıyor Bay Eygi?. Esmâsının muhatab alındığı müselmanlar da var mı yoksa?! Allâh Azze ve Celle: “Münâfıklar muhakkak cehennemin esfel-i sâfilîndedir!” buyururken de öyle! Sen kalk, onlara “Aziz sıddık MÜSLÜMAN IHVÂNIM” de; onlara yarık sandıkdan (dembokratik ve lâyık oyunu) salla; “En büyük cumhuriyetçi benim, İslâm lâyık bir dindir” gibi Eygi he.eyanları sırala; erze.-i ömründe saray sofralarına püsküllü belâlar v.s.lerle (yanaşma) olarak yanaş ve zıkk.mlan; sonra da “icâzetli ictihadlarla” pardon monsieur, “teşehhîlerle”, sinsi sinsi kozanı ör, “münâfık müslümanlar” tasnifleri uydur!. Kitâb’ın Bakara’ya başlarken bütün insanları bütün sıfatları ile 3’e tasnif etdiğini de görmez gözüne SOKMA… Hangi ulemâ böyle hezey.nlar gase.ân etmiş?. Yâveleri, “icâzetli cumhûr-ı ulemâ” ambalajına sararak yedirme hinliği ne zamana kadar devam edecek?

Bunları, “Müteveffâ Erbakan bakiyesi ve Millî ve Yerli Göçüş Müselmanları!” hergün, “icâzetli cumhûriyet ulemâsı” sofrasından yer gibi, bunca “sosyolojik yemleri” de Eygi Bey’den yeme mecbûriyyetinde midir???

5) “Aktivist müslümanlar!”

6) “Radikal müslümanlar!”

Müslümanın, Haçlı Batı dillerinden aşırma “Aktivist ve Radikal Müslümanlara” da inkısâm etdiği, acebâ hangi “icazetli cumhur-ı ulemanın” kitabında geçiyor!?. Bu kafa ve kellelerle “Ehl-i Sünnet” istismârına devam edilirse, yakında “Lâyık müslüman, demokrat müslüman, cumhûriyetçi müslüman, kapitalist müslüman, faşist müslüman, komünist müslüman, kamalist müslüman, sosyalist müslüman, Deist-Düalist müslüman” sürüleri ile; “Güncellemeci müselman, değişkenci, gevişgenci ve tepişgenci müselman” sınıflandırmaları da kapıda demekdir!.

Bay Eygi “icâzet aldığını” söylediği M. Zahid Efendi Merhûmun müteveffa damadı tarafından baskısı yapılan kitablarında bile, “aktivist ve radikal” kelimeleriyle müslüman kelimesinin, bir tek terkîbde kullanıldığına ömrü boyunca hiç rastlamış mıdır?. Biz, beraber olduğumuz  yıllarca zaman zarfında, bu kabil frengistanlı bir kelimenin merhûmun fem-i muhsîninden sâdır olduğuna hiç rastlamadık!. Eğer eserlerine bulaştırılmış böyle haçlı Avrupa damgalı bir kelime varsa, bunun merhûma âid olma ihtimâli bindebir bile olamaz. Buna rağmen görülürse, bunun, “Nice emeklerle kurulan cumhûriyetimizi rafa kaldırmıya kimse heveslenmesin” şeklindeki nice modernizma kokan cümlelerle makâlâtı bulunan ve şeyhliği kendinden menkûl Prof. Dr. Dâmad Bey gibi adam ve ma.am tâifesinin ma’rifeti olduğunda kat’iyyen şübhe de edilemez…

“Aktivist ve radikal müslüman” uydurmaları da, “Sosyolojik Müslümanlar” der gibi bir uydurma!.. İslâm düşmanı haçlı ve masonların içdeki kuyruğu birâderlerle, “Sosyalist, Komünist ve Kamalist Müslümanların (!!!) uydurduğu”  ve bunlarla ruznâme=gündem teşkîl etdiği gâvur dili üzerinden heze.anlar!.. Hiç kimsenin, islâmî ıstılahları rafa kaldırarak, onların yerine böyle abuk sabuk “deyim ve edim” türü yâveler uydurmaya hakkı yokdur; bu, İslâmiyyet’i tahrîf, tağyîr ve tebdîle varan bir ihânet silsilesine vücud ve kuvvet vermek ma’nâsına gelir!. İslâmiyyet, bugüne kadar gelebilmişse, bunda en büyük hisse, ıstılahları son derece muhâfaza eden ecdâda âiddir…

Eygi’den:

7) “Dışdan müslüman göründüğü halde, münâfık kâfir olan müslümanlar!”

İşte bu, hepsini de içine alan, en “hoşgörü-diyalog” fırlatması ve Eygi îcâdı, sırılsıklam cüzzamlı Müslüman (!) bir sınıf!.. Pensilvanya mason kardinâlesi bu incileri keşfetseydi, adı geçene kendinden sonraki “İmâm-ı Sânî-i Kâinât” ünvânını verir; ve onu pek hâhişgerce veliahd nasbederdi!.

Oooh, %99,999’u münâfık-kâfir müslüman (!) olan Memâlik-i Osmâniyye’de, tak gravatı, kazı sakalı, geçir kelleye fesi ve bas “icâzetli icâzetli” fetvâları; ve salla “teşehhîleri” ki, ecdâdın ervâh-ı tayyibesi ğadaba gelmeyüb beddualarını diriğ ede!

Şeyhülislâm Merhum’un eseri olub, gene Eygi Bey’in neşretdiği ve belki bir tek satırını bile okumadığı “Yeni İslâm Müctehidlerinin Kıymet-i Ilmiyyesi” nâm çok kıymetli eserin bazı satırlarını, politika ve saray sofrası yanaşmalarına ve onların sultanlarına okutabilirsek, ne mutlu bizlere:

“Ve ben, müslümanların mes’ûd bir dünyâ yüzüne çıkmasını samîmî vicdânımla arzu eylediğim hâlde, DÎNİMİZİN ÜZERİNE BASARAK ERİŞEBİLECEĞİMİZ YÜKSEK DÜNYÂMIZA LÂ’NET EDERİM. Biz, o yüksek dünyâya çıkdığımız zaman, İslâmiyyet’e dest-i i’tisâmımızla (ona sımsıkı tutunmamızla) fark-ı ihtirâmımız da bulunmalıdır. Hem bu sûretle hareket edersek, yükseleceğimiz yere çıkarken BİZLİĞİMİZİ de beraber götürmüş olacağımız cihetle, muvaffakıyyet daha ziyâde kat’îdir. Aksini yaparsak, daha i’tilâ (yükseliş) hareketinde MELEZLEŞMİŞ olan BİZLER, çıkacağımız noktaya vâsıl olmadan kuvvetimizi zâyi’ etmiş olacağımız gibi, farz-ı muhâl olarak şâhika-i emele (emelimizin son derecesine) yükselmek mümkin olsa bile, o yükselenler artık BİZ DEĞİL, bizden tenâsüh etmiş (bambaşka peydahlanmış) başkalarıdır. Bize yabancı olan o mahlûkların dünyaca seâdetlerine çalışmak borcumuz olmadığı gibi, Âhıretçe mes’ûliyyetlerine iştirâk etmek de hiç işimize gelmez!”

(Eygi Bey’in BEDİR yayınevi, s. 228-29, İst. tab’ tarihi 1998)

İşte erz.l-i ömründe insan denen mahlûk manzaraları…

Sofralarına, püsküllü belâlarla YANAŞMALIK yaparak, mülevves ve yalancı politikaları yükseltmek içün, onun ayakları altına dînin kânun, zarûrât ve mukaddeslerini ser ki, biraz daha iri ve diri dursunlar!.

Nice kâfir ve münâfığı da “müslüman” sınıflarına dâhil etdin mi; buna ne kadar “dalâlet mezhebleri” varsa onları da “müslüman” diye zammetdin mi; ve “ne demek sünnîlik ve ne demek şiilik” deyib topunu da Neo-İslâm felsefesiyle ve arkanda saf tutdurdun mu, al sana, seni bütün dünyaya “iri, diri ve birlik beraberlik” içinde resmeden, kartondan İMPARATOR manzarası!… Veya, “ödül alan” Cemil Meriç kızı Ümit Meriç abartma ve kabartması ve hatta ACEM palavrası ve “Maksûd hemân sadr-ı keremkârı senâdır” omuzlamalarıyla, “Çağımızın Selâhaddîn-i Eyyûbîsi” oluş şirinliği!..

Mâzîde put adam yapılanlar bugün ve bir gün nasıl yıkılıyor ve yıkılacaksa; günümüzde put adam yapılan “ÜMİT’sel MADAM” soyunun putları da, istikbâlin 5-10 senesinde aynen öylece yıkılacakdır!.. Erbakan’ı bile put yapmak istiyenlerin mübtezel hâli ne kadar çirkin!

Aklı bir yerlerinde olan MADAMLARIN günlük taptâze 1-2 yumurta içün gıdaklamaları, sâdece kart tavuk sadâları olarak kulak tırmalar o kadar!

Zerre miskâl aklı ve îmânı sağlam ve sahih olan odur ki, kendisini PUT ADAM yapmak istiyen MADAM soyunun alnının ortasına haketdiğini yapıştırır; ve hatta daha evvel, onları, o kabil yalaka ve yalama sürülerini paçasına bile yaklaştırmaz, hele arpalık tahsîsât-ı mestûresinden danışman veya dayışman hiç yapmaz!..

Bir tek müslüman sınıfı olduğu gibi; bir insana “müslüman” demenin de bir tek şartı vardır. O da:

“ZARÛRAT-I DÎNİYYEMİZE” bitemâmihâ cezm ve yakîn derecesinde îmân-ı şer’î ile inanmakdır. 15 asırlık ulemâmızın tesbît etdiği ana tevhîd kânûnu (akâid düsturu) odur ki:

“Îmân bir mu’cibe-i külliyyedir, küfür ise, sêlibe-i cüz’iyye ile meydana gelir.” (Elmalılı Tefsîrine Bakınız)

Kelâm-ı Kadîm, mütevâtir hadisler ve mütevâtir icmâ’ ile sâbit bütün zarûrât-ı dîniyyeye, bir teki bile müstesnâ olmamak şartı ve kaydıyla, cezm ve yakîn derecesinde îmân… Bunlardan bir teki dışarda kaldığı zaman, onun sâhibine “müslüman” denilemez…

Bir tek müslüman sınıfı vardır; işte o da, bu çerçevedekiler olub, bunun gerisi, işkembeden atıb tutmadır; câhil cühelâ fitne fücûru ve uydurmalarıdır…

İşkembeden tasniflerle, 15 asırdır hiçbir eserde görülmiyen “sosyolojik, psikolojik, ürolojik ve patalojik,” bir düzineye yakın (gâvurdan müslüman) sınıfları uydurmak, Allâh Azze’nin dîn-i Celîl-i İslâm’ına hem hakâret, hem iftirâ, hem de onu tahrîfdir…

Tepelere yaranmak ve yanaşmak ve sofralarına nâil olmak uğruna kalemini yamultan ve keçileşerek “Abdurrahman Çelebi” olma cihetine yatanlar iyi bilsin ki, tasnifi, Allâh Azze hemen Kelâm-ı Kadîm’e Bakara Sûresi ile başlarken yapmışdır; ve insanları kat’î hatlarla 3 sınıfa ayırmışdır: 4 âyetle müslüman, 2 âyetle kâfir ve 13 âyetle MÜNÂFIK olarak…

Diğer beşerî tasniflerin tâmâmı da, ya haçlı Avrupa kabuklularının veya yerli yalakaların tasnifleri olarak hiçbir halta yaramaz; ve bunlara iltifât edecek aklı başında bir tek müslüman da yeryüzünde bulunamaz!

Eygi EYDÜR:

“Gerçek mümin, hiçbir beşeri ideolojiye bağlı olmaz ona din olarak İslam yeter. İslam’ın yanına birde İslamcılık eklemez.”

Ammâ adı Şevket Eygi ise o, imtiyazlı ve icâzetlidir (!) ve kalemine gelen her nâneyi EKLEYEBİLİR ve der:

“İçi boşaltılmış Müslüman… Dindar Müslüman… Müslüman olmakla birlikte, kendisinde münafıklık sıfatları bulunan Müslüman… Aktivist Müslüman… Radikal Müslüman… Dıştan Müslüman göründüğü halde münâfık kâfir olan kimse…”

Çünki ona çok şey mubahdır; çünki o, ağız dolusu hakaretler etdikden sonra, “İslâm, bizâtihî kendisi LÂİKDİR; getirin ABD ve İsviçre anayasalarını altına imzâmı ataram!” diyen Müteveffâ Erbakan’ın “Millî ve Yerli Cerîdesinde” 20-25 yıldır (meccânen) yazan, pek ulu bir bilge ve belge ve münevver bir Galatasaraylı ve Siyâsallamacı ve İngiliz keferesinin ETON KOLEJİ’ni diline pelesenk edecek kadar onun hayrânı garib bir mâşukadır!

O, hem şöyle der:

“Gerçek mümin, Din, İman, Kur’an konusunda kendi rey ve hevası ile konuşmaz, hüküm vermez… O, İslam’ı Efendimizle irtibatlı icazetli ulema, fukaha, meşayıh  ve mürşitlerden öğrenir… İhtilaflı, çekişmeli, tefrikaya sebep olan münakaşalı mevzularda cumhur-ı ulemaya tabi olur, Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunur.”

Hem de aşağıdakileri deyib yukarıdakileri ve daha yüzlercesini nakzeder ve uydurur:

“İçi boşaltılmış Müslüman… Dindar Müslüman… Müslüman olmakla birlikte, kendisinde münafıklık sıfatları bulunan Müslüman… Aktivist Müslüman… Radikal Müslüman… Dıştan Müslüman göründüğü halde münâfık kâfir olan kimse…”

Bir tek yazısıyla bile bunca tenâkuz, teârüz ve tezat içinde yüzer; ve hiçbir “Parti-pırtı oylamacısı dembokratik müselmandan da (!) gık sesi çıkmaz!”

Eygi’nin yıllardır en büyük ihtisas meşgalesi ise aşağıdadır:

“İslam’ı, kubbeli cami binasından, üç şerefeli minarelerden, yüz desibel bağıran hoparlörlerden, cami halılarından, şadırvanlardan, cami WC’lerinden, hizip ve cemaat holiganlıklarından ibaret sananlar ne zaman uyanacaklar?”

Bugün edille-i erbaanın yani İSLÂMİYYET’in canına okunurken, o da Kıyas-ı Fukahayı açık açık zikredemeyib ketmeder, “Güncellemeci ve değişgenlemeci” yüksek tepe sofralarına yanaşmacı hâllerle ve yıllar evvelinden gebe kalarak, kıyas-ı müctehidîni bir nevi halının altına süpürür; ve ortalığı neredeyse “sosyolojik ve morfolojik, ürolojik ve patalojik müslümanlarla” izah eder; ve cami WC’leri ile 100 desibellik hoparlör zırıltılarını da unutmaz!. Ancak bu parazitli zırıltıların, o mâdenî ve mekanik seslerin “Ezan olamıyacağını” ise, WC’li helâlara hücûmunun bindebiri kadar bile kaleminin ucundan damlatamaz!. Yanaşmalıklar serîsinin son halkası da, böyle bir manzara oraya koyar!

Böylece, püsküllü nevzuhur ve zorlama “üstadlarla” beraber yüksek tepelerin sofralarına nâilliyyet, kalemini, iyice sarhoş edib sağa sola savrulmaların güdümünde bir nonoş hâline getirir!..

Çok yazık!

 

İntişârı: 08.06.2018 / 13:10:19

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir