.
Biraz da, (Antik Yunan Aklının ifrâzâtı olan dembokrasinin) arsasında manzara nedir dersek, o da işte şöyledir:
Zirveden:
“Demokrasiden ta’vîz vermeden 2023 hedeflerimize yürüyeceğiz!”
Bu dembokrasi dînine o kadar azm ü cezm ile îmân edilmiş ki, bundan aslâ ta’vîz verilemez; ammâ İslâmiyyet yani Allâh Azze ve Celle’nin irâde ve hâkimiyyetinden (ta’vîz) verebilirsin! Hem o derecede ki, “İslâmiyyet güncellenmelidir, ictihadlar değiştirilmelidir; ve 14-15 asır evvelki hükümleri artık kalkıb bugün uygulayamazsın, yok öyle şey” diyebilirsin; 4 hakk din vardır” diyebilir, “dîn-i Hakk içün ta’vîzin en a’lâ ve ra’nâ ve muallâ’sını gözünü kırpmadan ve baba malından verir gibi son derece rahat verebilirsin!”
Bu îmân ve sadâkatla dünyâya da, “berâberiz, ayniyet içinde, aynı dünyâ görüşü ve hedefi içindeyiz” mesajı…
CHP ve diğer bütün parti, fırka ve şîalardan zerre kadar fark nerede?!
Ve “Yalan makinesi” deyib, kendi mahkemelerinin suçlu bulduğu takdirde mahkûm olunca “Belediye başkanlığının DÜŞECEĞİ” tehdidleri savrulan Trapezus-Pontus bakiyesi adam seçim kazanıb “Kostantinopolis” reisi olunca ve 2 gün geçince “Tebrîk ve tahsîn” güzellemesi ile, tezkiye edib tertemiz hâle getirebilirsin!
Sülüman diliyle “Dün dündür, bugün bugün!” karekteri…
Saray aklına göre, bu “antik yunan aklının dembokratik” dediği “Sandıksal ve kafessel” seçme-seçdirme dümenleri, “Millî irâdenin tecellîsini ortaya koyması bakımından mühim”miş!.
*
Millî irâde ve hâkimiyyet!
33 dereceli farmason ve üçüncü Ramses değilse de 3. Şef Bayar bunu îzâh etsin:
“Türk devletinin komünizme kayması nasıl bir tehlike ise, ümmetçiliğe kayması da öylece bir tehlikedir. Atatürk, bu ikinci tehlikenin kapısını kapamak içün LÂYİKLİK İLKESİNİ DEVLETE GEÇİRDİ.”
Tabir 3. Şefin:
“Lâyiklik ilkesini devlete GEÇİRMİŞ!”
(…..)
“Lâyik devletde bütün girişimler din kurallarından arındırılır; dînin devlet işlerine girmesine izin verilmez.”
Çünki din (hâşâ) cihanın en kirli nesnesidir ki ondan ARINMAK şartdır!
(…..)
“Atatürk, Türkiye Cumhûriyeti Devletinin temel fikirleri içine lâyikliği alırken, devleti, üç tehlikeden korumak istiyordu:
1) İslâmiyyet’in temel fikirlerinden olan GAZÂ DÜŞÜNCESİNE kapılmanın yollarını kapamak ve böylece ÜMMETÇİLİĞİN YOLUNU KESMEK… Çünki BİR NEVİ EMPERYALİZM OLAN GAZÂNIN, Atatürkün “Yurdda sulh, cihanda sulh” temel düşüncesiyle çatışdığı açıkdır.”
2) Devletin zaafa uğraması hâlinde, devleti ele geçirme heesine kapılacak insanların, DÎN SİLÂHI ile üstünlük sağlamalarına engel olmak, böylece POLİTİKADA fırsat eşitliğini sağlamak…”
3) TOPLUMDA VE DEVLETDE KESİN BİÇİMDE (AKLIN HÂKİMİYYETİNİ) egemen kılmak… Çünki LÂYİK DEVLET DEMEK, TOPLUMUN BÜTÜN İHTİYAÇLARINA, SÂDECE AKLA DAYANAN KÂNUNLARLA CEVAB VERMEK DEMEKDİR.”
Üçüncü şef mason Bayar’ın, işte atasına atfetdiği üç tehlike… Şerhine girersek kitab olur!. Şu kadarını yazarız ki, kemalizma işte budur; ve İslâmiyyet’in kâmil-i zıddı olmaya munzam, onu, inananlarına ve tatta ona yumuşak bakanlarına kadar yok etme düşmanlığı, topunu da bir kaşık suda boğma gaddarlığıdır…
Saraydan yükselen sesin sık sık “mill”i irâde ve hâkimiyyet” şeklinde oluşu, Bayar’a âid yukarıdaki satırlar okunmadan sırr u esrârı ile kâmil ma’nâda anlaşılamaz…
*
Sâhib-i Sarây ü Şevketlû Raisü’l-Hükûme ve’l-iktidâr “Sayın” ve dahî Muhterem Başkan, Temmuz başlarında Japonya’da konuşdu ve “Demokrasi Dîni”ne şeksiz ve şübhesiz nasıl îmân edilmesinin usûl kânunlarını da kılıfçı veznindeki “Fıkıhçı Haltettini” aratmıyacak şekilde açık ve vazıh vaz’eyledi!.
Kılıfçı ve Fıkıhçı Maramanof da dembokrasiyi Kelâm-ı Kadîm’e tasdîk ve tahsîn etdirmek cinâyetini irtikâb içün, Âli İmrân Sûresinin 159. Âyetinin sâdece meâlini yazıb altına şu HÜKMÜ BASIYORDU:
“BU, KUR’AN DEVLETİNİN DEMOKRATİK TARAFIDIR.”
(Mukâyeseli İslâm Hukûku, İrfan Yayınevi, İstanbul 1974, s.51, satır. 14)
Fetvâ, böyle Bayarlı-Ayarlı-Kararlı-Maramanlı olunca, artık Freng kralı bilmem kaçıncı Lui’nin “Ben demek devlet demek, devlet demek ben demek” kelâm-ı münkirânesinde olduğu gibi, artık, “Dembokratik devlet demek islâmî devlet demek, islâmî devlet demek dembokratik devlet demek” şeklindeki usûl-i fıkh-ı Haltettiniyye ve ilke-i ılmâniyyesi de, müselman coğrafyaya en a’lâ ve ra’nâ ve muallâ bir keşf–i kâşif-i mükâşefe olarak kâfî ve vâfî gelecek; ve her derde şifâ niyyetine isti’mâl ü istihsâl edilebilecekdir!.
Raiz Bey “İslâm Güncellenmelidir, uygulanamaz, ictihadlar değişmelidir” gibi 15 asırlık dini beğenmezken, akıl hocalarından Maraman, tam 44 yıl evvel, meğer ne “güncellemeler, değiştirme ve uygulamalar” peşinde imiş!
İki üç ay evvelki Birinci intihabda “Oylarımızı çaldılar, aldatıldık, dolandırıldık” diye âh u enin, feryâd ü figân ve cevv ü cevelân içre dünyâyı “şecaat ü heybet” ile turlamış olsalar da, iki hafta evvelki ikinci 23 Haziran intihâb-ı medenîsinde (!) avârız-ı intihâbiyye “Yüksek katılım ve demokratik olgunluk” ile der’akab avdet ederek, herşey güllük ve gülistanlık oluvermişdir!.
Fermân, şol vechile Raîs Beyden:
“23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Yenileme Seçimi’nin sonucunu da değerlendiren Erdoğan, seçimlerin yüksek katılımla ve demokratik olgunlukla gerçekleştiğini belirterek, “Seçimlerin yenilenmesi yasal bir süreçti.”
Trapezus ve Pontuslu Kostantinopolis sehr emîni Mimam zâdenin de “Dembokratik ve Yalansız Olgunluk ve Dolgunluğu” sa’yesinde; ve “dembokrasinin” o insanüstü evsâf-ı beşeriyyesi ile o (Antik Yunan Aklı), Anadolumuzu “millî ve yerli” asâletine yeniden çakıvermişdir!…
“Hür ve müstakil ve istiklâli 500.000 müslüman kellesi alarak göz kamaştıran ata yâdiğârı kutlu ve putlu rejim”, böylece yine büyük bir (irticâ’ tehdîd ve tehlikesinden kurtarılmış), cumhuriyet, yıkılmakdan son anda halâs bulmuşdur!
Reis Sultânın, “Yurtda sulh, cihanda sulh” vecîze ve cevîzesi kadar muhteşem; ve nev’-i şahsına münhasır ve fevkal’âdenin de fevkindeki yakıb dağlayıcı yani âteş-i sûzân çapındaki beliğ ve fasih kelâm-ı kibarları ise şu olsa gerekdir:
“Lakin en nihâyetinde kazanan Türk demokrasisi oldu.”
Çünki o dembokrasi öyle bir dindir ki, o, sonsuz kudrete sâhib (hâşâ) münezzeh bir dindir; ve onun içün mağlûbiyyet muhâldir!. Yüzbin parti ona fedâ olsun!. O gene dilerse, bir anda milyonlarca parti “yaratmaya” kâdir ve muktedirdir!
İşte bütün Global Dembokrasi dünyasını rahat etdirib huzûr ve sükûna erdirecek mücerred devâ-yı iksîr, ancak bu olabilir!… Bunun içün bütün “Demokrasi Havârîsi” havasıyla ülkelerin içine, harîm-i ismetine giren ve buna dadanan İngiliz, ABD, yahudi ve AB ve Doğu dünyâsı da dâhil bütün “Dembokratik Arz Sâkinleri”, her gün işlenen cinâyet ve akıtılan oluk oluk kanların, yakılıb yıkılan hânelerin mutlak mes’ulleri, bu global “dembokrat câniler” değildir de; Mars’dan veya Jüpiter’in kenar mahallelerinden dünyaya hicret eden ecinnî tâifeleridir!.
Ara sıra Reiz Ağa bunu görür gibi olur olmaz şöyle patlatıyor amma, gene de “dembokrasi bağımlılığından” bir türlü kurtulamıyor!. Tepesi atınca sıralanan ve saydırılarların en hafiflerinden başlıyalım:
“Bakıyorsunuz buraya Sisi’yi çağırıyorlar. Ne diye çağırıyorsun? Hem demokratım diyeceksin hem demokrasi mücadelesi diyeceksin, hem de ‘AB’de idam yasak’ demene rağmen dokuz genci idam eden bir adamın toplantısına katılacaksın! Bu ikiyüzlülüğü tüm dünyaya ilan etmemiz, hatırlatmamız lazım. Bunların, insan haklarıyla, demokrasiyle ne alakası var? Bunları anlatmak lazım. Bir üçüncü konu da Kaşıkçı meselesi. Dünyada egemen güçlerin bir kısmı onu da gündemden düşürmeye çalışıyor. Birileri çok ciddi paralar dağıtıyor.”
Deve çobanı veya çöl faresi, bir yehûd kavbilesinden peydahlanma, vehhâbî sürüleri ve başlarındaki insan doğratma cinnetindekiler denilmek isteniyor…
Çok daha derinden saydırılıb öylesine parlatıcı kalaylanmalıdır ki, Reiz’in bu iltifatla karışık saydırmaları mumla aranır olmalıdır… Şöyle cemâziyelevvelinden ve ervâh-ı TAYYİBESİNDEN başlıyarak, tam bir Kasımpaşalı adam ağzıyla veya “Topaneli Yanmış Paçoz”un dili-damağıyla…
Raiz ise tam frekansını yakalamış ve tam 12’den şöyle nallar hâldeyken:
“Bakıyorsunuz buraya Sisi’yi çağırıyorlar. Ne diye çağırıyorsun? Hem demokratım diyeceksin hem demokrasi mücadelesi diyeceksin, hem de ‘AB’de idam yasak’ demene rağmen dokuz genci idam eden bir adamın toplantısına katılacaksın! Bu ikiyüzlülüğü tüm dünyaya ilân etmemiz, hatırlatmamız lazım.”
Evet, tam rüzgârını ve frekansını yakalamış 12’den böyle nallamalı derken, kısa devre yapıyor ve hatlar bir anda yanıyor:
“Bunların insan haklarıyla, demokrasiyle ne alakası var? Bunları anlatmak lazım. Bir üçüncü konu da Kaşıkçı meselesi. Dünyada egemen güçlerin bir kısmı onu da gündemden düşürmeye çalışıyor. Birileri çok ciddi paralar dağıtıyor.”
4 cümle eh biraz frekansı yakaladı derken, arkadan gelen 5 cümle, gene demokrasi bağımlılığı eseri terse dönüveriyor!
“Bunların insan haklarıyla, demokrasiyle ne alakası var?.”
Denir mi hiç?. “İşte dembokrasi dünyası bu, BUNA DEMBOKRASİ DENİR” denilse ne olur? Kıyâmet mi kopar? Kopsa ne olur?
Aforoz mu ederler?
Desen de demesen de, zaten “afarozu” yiyen ortada değil mi?.
Bir adım ileri, iki adım geri…
“İşte politika dembokrasisinin, dembokratik İnsan hakları, fazîlet-rezîlet mücâdelesi, medeniyet ittifakı, cumhur bilmem nesi, millet şeyi, ve ömrü hiçleştirib (..çleştiren) mayası, südü, fıtratı, genleri, irsiyet âmilleri, DNA bilmem nesi ve nesi budur!” demeye ramak kalmışken…
Ve, Raiz Beyin dünyaya verdiği şirinlik mesajı Dembokrasi üzerinden üstü örtülü gene şöylece devam eder:
“Erdoğan, bu seçimin Türk demokrasisine yönelik karalamaları geçersiz kıldığını vurgulayarak, “Türkiye’de hiç kimse, milletin iradesinin üstünde değildir, hiçbir karar milletin kararından üstün değildir. Türkiye’yi bu demokratik seviyeye getiren ise AK Parti’nin 17 yıllık başarılı iktidarıdır.” diye konuştu.”
Mars’lı ins ü cin varsa, onlar da dembokratlarla “CİN İTTİFÂKI ve NATO bilmem nesi YAPSA”, bütün Global ve yer altı dünyaları da bunlara eklense, biz ise Mutlak HAKKI, kelâm-ı Kadîm’in buyurduğu gibi ne fazla ne eksik, şöyle beyân edeceğiz:
“ALLÂH AZZE’NİN İRÂDESİ BÜTÜN İNS Ü CİNNİN İRÂDELERİNİN SONSUZ KERE ÜSTÜNDEDİR. HİÇBİR KARAR ALLÂH CELLE’NİN KARARINDAN ÜSTÜN OLAMAZ, BU MUHALDİR, MÜMTENİ’DİR VE MÜSTAHİLDİR. MUTLAK İKTİDÂR SÂHİBİNİN İKTİDÂRI YANINDA AKP İKTİDÂRI 17 YIL DEĞİL, 17 TRİLYON YILLIK DA OLSA MUTLAK BİR HİÇDİR…”
Raiz konuşuyor:
“Mısır’ın demokratik yollarla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Mursi’nin şehadeti de tüm yönleriyle araştırılmalıdır.”
Mursî’nin başını yakan “Dembokrasi” dünyasının sahtekârlığı ve zâlimliği, gaddarlığı, kancıklığı, aldatıcılığı, sahtekârlığı ve Raizin yukarıda dediği gibi “İKİYÜZLÜLÜĞÜ VE SÖZÜNDE DURMAYIŞI, DÜN DÜNDÜR BUGÜN BUGÜNDÜR” deyişidir!
Mursî de Menderes, Zorlu, Polatkan, Özal, v.s gibi, hatta birinci şef gibi GLOBAL dembokrasi görünmezlerinin katletdiği “Dembokrasi Kurbanları”dır!
“Dembokrasi, şikârına gülerek yaklaşır!”
Onda, İngiliz, yahudi ve ABD irsiyet âmilleri fevkal’âde ağır basar!
Mursî’ye yaklaşdıkları ve O’nu kendilerine (cellâdına âşık) yaparak yedikleri gibi…
Raiz bunları görebiliyor mu acebâ?
Okuyalım, Raiz konuşuyor:
“6 yıldır yargılanan Mursi, şüpheli bir şekilde 16 Haziran’da duruşma salonunda vefat etmiştir. Yaklaşık yarım saat orada hiçbir müdahale yapılmaksızın ölümü beklenen Mursi konusunda darbecilerin yaptığı açıklamalar vicdanları tatmin etmekten uzaktır. Açıkçası biz G-20 liderlerinden Mursi’nin vefatı karşısında demokrasiye daha fazla sahip çıkmalarını beklerdik.”
“İki yüzlüler” dembokrasiye daha fazla sahib çıkacak!. “İkiyüzlülük bin katına çıksın” demek değil mi bu?
Zavallı Mursî kendisine sâhib çıkamadı ki, dembokrasi ona sahib çıksındı!. G-20 patronları da, o “Dembokrasiye sâhib çıksın!” öyle mi?..
“DEMBOKRASİ, DEMBOKRASİNİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ, ALDATICILIĞI VE ZÂLİMLİĞİ İÇÜN VARDIR, AYLAN BEBEK VE İNSAN YIĞINLARI ONU IRGALAMAZ; DEMBOKRASİ BATI VAHŞETİNİN MASKESİDİR EKSELANS!”
Mursî faslı tabii bir dram! Haçlı Batı denen vahşet çukurunun, İslâm Coğrafyasında yakaladığı sisli puslu bir paçoz eliyle, Mısır’da aldığı bir kelle, bir intikâm, bir Neron iştihasıyla yakıb yıkma… Bu kadarı da, milyarda biri sâdece…
Raiz konuşuyor:
“Adli tıp kontrolü yapılmadan, Mursi’yi sadece iki oğlu, avukatı ve kendi elemanlarıyla birlikte defnetmesi düşündürücüdür. Bunun hesabını aslında BM başta olmak üzere tüm siyasiler üzerine gitmek suretiyle sormalıyız.”
Görünmeyen Global Çeteden hesab sormak!
Hesab verme ihtimali olanlar, cinâyet işlemez Ekselans!
Suudî yamyamlarının hesab vereceğini mi zannediyoruz!?
Kaşıkçı’nın kâtili ile bir adam ötedeki “Âile FOTOĞRAFINIZA” bile mâni’ olamadınız!. O harmanili çöl faresini karenin en göz alan mihrâk noktasına size inâd sokmadılar mı?.
ZÂT-I DEVLETLERİNİZİN, SAĞINDA BULUNDUĞUNUZ trump DENEN ADAMIN SOLUNA o insan kasabını, evet, HEMEN SİZİN BİR ADAM ÖTENİZE DİKEN GÖRÜNMEZ KUVVETİ YAKALAYABİLDİNİZ Mİ?
Diyebildiniz mi:
“BU İNSAN KASABI İTİ BENİM BURNUMA BURNUMA SOKAN KİM ULAN?”
“BU BENİMLE DALGA GEÇMEKDİR. MAKTULÜN KOKUSUNU BİLE BU CELLÂBİYELİ KÂTİLİN ÜZERİNDEN SANA KOKLATIRIZ” DEMEKDİR! TOPUNUZUN G-20’SİNDEN BAŞLARIM!”
Demek kolay mı?
Diplomatik nezâketsiz olur; ve sizi linç eder bu yamyamlar!. Bunlardaki yamyam nezâketini ne zaman göreceğiz?.
Bu şebekeler adama, yeri gelir, îcâbında “ONE MİNUTE” bile çektirmezler hani!…
Osmanlıdaki hürriyet ve istiklâliyet mi?
Onu artık bu dünyâda kimse tadamıyacak!
İ’tibârî, insiyâkî, ibtidâî, izâfî ve izmihlâlî şeylerle sâdece oyun oynamıya devam edilecek!
Çünki “LÂ İLAHE….” diyenler bile, artık diyemez olmuş, hiçbir şeyin hakîkîsine rağbet kalmamışdır!…
Sürç-i lisan etmedikse, afvolmamak ümidiyle…
İntişârı: 03.07.2019 / 07:38:48