(2) Virüs Devrinde Bile, Ankara Dib’i Fıtratları Îcâbı Gene Tahrîf; Ve Bulanık Suda Balık Avlama Peşinde!
31 Mart 2020
(4) Virüs Devrinde Bile, Ankara Dib’i Fıtratları Îcâbı Gene Tahrîf; Ve Bulanık Suda Balık Avlama Peşinde!
8 Nisan 2020

 

VİRÜS DEVRİNDE BİLE, ANKARA DİB’İ FITRATLARI ÎCÂBI GENE TAHRÎF; VE

BULANIK SUDA BALIK AVLAMA PEŞİNDE!

(3)

Ahmed Selâmî (Dağıstânî)

.

CİN PATAKLI CİNSİ VE VEZNİNDEKİ ŞEFOKRAT FOSİLLERİN, ATAİST MAARİF HESÂBINA, TESETTÜR NÖBETİ İLE KÖPÜRMESİ!

Dünyâ, “virüs” deyib korkudan tiril tiril titrerken, (Cin Pataklı) veznindeki bazı medya canavarları da, lânetli sistemin verdiği adı “hürriyyet” kendisi azgınlık olan bir cür’etle, “Türban” diyerek İslâmiyyet’e yani KAHHÂR-I ZÜLCELÂL Azze ve CELLE’NİN İRÂDE VE HÂKİMİYYETİNE SALDIRIYOR!. ONU, “FÂCİA” yani “Çok acı ve üzüntü veren âfet” olarak görmekde; ve bunu, tv kanalizasyonları ile de alenen yeryüzüne yayıb, “i’lân-ı münker ve ifsâd-ı akîde” yaparak belânın umûmîleşmesini körüklemektedir… 

Cündullâh olan yani Allâh Azze’nin semâ ve arzdaki görünmez ordularından olan virüs, faşist, pozitivist, ataist, ateist ve kamalist hurâfât üzerinde yürüyüb, halk rûhiyâtını bir başka virüs olarak tahrîb ve tahrîf eden “Eğitim ve eğriltim mihrâkları” bile, virüs taarruzları karşısında nâçâr, mekteb ve merteklerini kapatmak zorunda kaldı!.

Zâten halkın evlâdını zorla kendi tezgâhlarına çeken bu çakma sistem, bu tarafıyla da başlı başına bir zorbalık resmetmektedir. Yamuk ve kanserli bir (Hürriyet ve insan hakları) anlayışıyla sulta gezen bu Haçlı Batı mukallidi sistem, pek hasretlisi olduğu ve tapındığı İngiltere ve ABD gibi gâvuristanlardaki maarif sistemini neden tatbik edemez?. Faşist İtalya’nın ikinci cihan harbi sistemini taklid eden kamalist zihniyetin zorla şırınga ederek (tektip) adam ve madam üretmesi, yani rejime robot yetiştirmesi, onun ana “ilke”lerindendir!.

Gâvuristan ise, “İstiyen, çocuğuna evinde ders versin ve yetiştirsin, istiyen mektebime göndersin, yeter ki müfredât programımdaki ma’lûmâtı çocuk bellemiş olsun! Sene sonu ben onu imtihân ederim, geçerse ne a’lâ” deyib, kendi mantığı içinde hem maarif masraflarını pek büyük mikyasda azaltıyor, hem trafiği hafifletiyor, hem de çocukların mektebe gidiş-gelişdeki saatlerce sürecek zaman isrâfının (öldürülmesinin) önüne geçiyor!

Kamalist despotizim, CHP rahm-i maderinden türeyib üreyen hangi çakma parti-pırtılar iktidâr olursa olsun, İtalyan faşizmini aynen devâm etdirib yaşatmaktadır… “Hürriyetler, haklar, hukuklar v.s,” gibi şirinlik sloganları, göz küllemeye ve enâyi avlamıya ma’tûf politikacı sihirsbazlıklarıdır…

97 yıldır evden ta’lîm-terbiyeye yanaşmıyan ve (tektip) robot yetiştirmekde inât eden kamalist-layık sisteme, Kahhâr-ı Zülcelâl bunları, gözle görülemeyecek kadar küçük virüs askerleriyle  muvakkaten de olsa yaptırıyor; ve “bu zorbalıklardan vazgeçin” ihtârı yapıyor… 

Tabii ataist-ateist-lâyık ve kamalist fosiller bunların hiçbirini duyacak da değillerdir!

T.C.’deki köhne ve fıtrat dışı Mussolini faşizminden kalan kamalist maarif sistemi, hâlâ o hantal ve mefluç hâliyle, halkın (ulusun) sulu’su olmıya devâm edecekdir!

Nice heykele tapmaların, fuhuş ve zinâ, kerhâne, fâiz ve kumar çarklarının, isrâf, pislik, havâîlik, çürümüşlük mihrâklarının ve sarhoş istifrâlarının kökünü kurutan Allâh Azze emrindeki virüsler, maarif noktasında da hârikulâde bir icraat ortaya koyub kurbağacacılar diliyle “Devrim (!) Yaparak”, tektip robot îmâl eden ve çocukları âilelerinden ayıran; ve onlara, ters hayat telâkkîleri zerk eden maarifi de, zapt ü rabt altına almış, şimdilik, “Aklını başına al” alârmıyla hizâya sokmuşdur…

FOSİLLER, HER HÂDİSEDEN BİR İSLÂM DÜŞMANLIĞI SIZDIRMADA…

“Uzakdan Eğitim” adıyla ekranlarda ders veren bazı kadın veya madamların başlarındaki başlıklar, bir kere “türban” değildir!. Haçlı Avrupa dilindeki “türban”, saç ve kulakları kapatsa da, boyun ve gerdan gibi kısımları örtmiyen ve dolayısıyla islâmî ma’nâdaki “TESETTÜRLE” alâkası olmıyan bir kadın başlığıdır…

“İslâmcı Kesim” olarak bilinen bir takım sosyetik, modernist, reformist ve revizyonist nevzuhurların, ikinci meşrûtiyet ve bilhassa cumhûriyetden sonra “Başörtüsü” de denilen ve  bazı makyaj aksesuarlarını tamamlama malzemesini, hele hele son 20 yıldır, ağızlarına pelesenk etdikleri meydandadır!. Bu nesnenin de “İslâmî Tesettürle bir alâkası yokdur.” Bunlar, eski muhâfazakâr âilelerin “İslâm Sosyetesi” denilen uzantıları elinde, modaya istihâle ile ortaya çıkarılmış başlıklardır! Başlardaki önden gagalı bu bez sargılar, bilhassa diplomalı ve erkekler arası bir florada vücûd bulan ve serpilib semirme istîdadındaki yeni bir (cinsî sınıfın),  kadın veya madamlarına, “tesettürlü ve slamcı” intibâı ve etiketi takmak içün kullandıkları, gözboyayıcı, külleme bir makyaj âletidir!..

Bu istihâle nedir, evet bu, ihtilâl çapında bir hâl midir; bir nesil kayması mıdır veya kendi kendini hiçbir şahsiyet çizgisine oturtamama marazı mıdır?..

Bu odur ki: Renk ve parlaklıkları, marka, isrâf, gösteriş ve sükseleriyle, kelleleri daha çekici ve câzib hâle getirdiği sanılan; deve hörgücünün bütün münhanilerini eşsiz temsîli ve renk ahengindeki sefâletiyle, “Biz de Müselmanız ammâ, elit bir tabakayız; Fadime teyzemden çok daha zevkini bilenleriz” demiye yarayan; baş modasını “asrın idrâkine” ve sokağın istikâmetine göre “uyarlayıb” ayarlıyan; ve açık başların hased komalarına girmesini dürtükliyen ve her türlü insî ve cinnî bakış ve nazar çarpmalarına da’vetiye çıkaran; ve her kesim, hasım, kasım ve her sosyo-cinsiyeti mahcub bir yalakalıkla kucaklamıya  modern bir vesile olan; bakanın içini yaban gülleri gibi karartan, açıkbaş madamların çalı saçlarıyla göz zevkini bozan eskimişliklerine tahta kılıçlarla meydan okuyan; “Anneannesi gibi Osmanlı değil ammâ, ciğerine kadar cumhuriyet çocuğu ve hem de sipsivri ve takırtısı başdöndüren topuklarına kadar, madamik ve modernetik bir müselman” dedirten.. evet, moda esâreti ve köleliğinde, tesettür asâlet ve hakikatini piçleştiren bir endâm ihtilâli…

Ne “Türban ve ne de başörtüsü”, islâmî tesettür farzını edâ ve îfâ içün, ne bir malzeme, ne de bir vâsıta teşkîl ederler…

Ancak bunlar, modernist görünmekle islâmî görünmeyi beraberce yürütebileceğini vehmeden; bir takım aşağılık duyguları içindeki, dîninden tam emîn olamayıb ondan utanan; tesettürsüz muhıtlar içinde “mutaassıb ve gelenekçi bir kapalı” damgası yememek içün, virüse yakalanmakdan beter 15 asırlık tesettürden rahatsız olan ve şahsiyetini tam bulamamış garibanların, ucûbe, tâlî ve ilâve bir giyim âlet-edavâtıdır… Frenk hançeresinde, aksesuar!…

(Cin Pataklı) veznindeki ataist, layık ve  kamalist fosiller ise, İslâm’ın tesettür kânunlarından tamâmen bîhaber oldukları ve türban-başörtüsü gibi şeyleri islâmî bir kıyâfetin parçası gördükleri ve bu işin tam câhilleri olduklarındandır ki,  bu “aksesuarlar”ı görünce, kırmızı görmüş İsanyol öküzü gibi, karşılarında “ŞERÎAT” görmüşcesine kan beyinsiz beyinlerine zıplamaktadır…

Bunlar, Din ma’nasına da gelen Şeriat mefhûmu üzerinden, İslâmiyyet’e öylesine kör mü kör ve echel ve azılı düşmanlar hâline getirilmişlerdir ki, misâlimizdeki gibi, âcillik ruh ve akıl marazı içinde bir derekede seyretmektedirler…

BUNLAR, TAPTIKLARI HAÇLI ÂDÂB-I MUÂŞERETİNİN DE KÖR KÜTÜK CÂHİLLERİDİR!

Ayrıca bunlar o kadar da görgüsüz ve sokak serserisi seviyesinde bir hodgamlık iktisâbıyla, son derece kaba-saba ve terbiyesizce yetiştirilmişlerdir ki, meczûbu oldukları “Batı âdâb-ı muâşeret” kâidelerini de bilmiyen, bu kadar görgüsüz ve câhil mahlûklardır…

Müslüman-Türk âdâb-ı muâşeret kâideleri ile (Haçlı Batı kâideleri) arasındaki zıddıyet, alabildiğine büyükdür!. İslâm’da, kadın olsun erkek olsun, başın açık bulunması edeb dışıdır, ta’zîme mugâyirdir…

Cumbokrasi devirimleri ile bu, tersine dönmüş, iki cinsde de başların açıklığı esas alınmışdır!. Resmî dâirelere giren erkekler bile, başlarındaki fotör, kasket, bilmem ne gibi başlıkları çıkarmak esâsına çekilmişlerdir.

Osmanlı ve daha evvelki târihlerde ise, bunun tam tersi yaşanmışdır… Cennetmekân Abdülhamîd Hân Hazretlerinin, resmîyyet içinde “Başı açık olarak” hiç görülmediği, bilinen bir keyfiyetdir…

Bizdeki layık-ataist-kamalist fosillerin bilmediği bir nokta da, Müslümanlık’da kadın başlıklarının bir tek şekli, tesettürün, dışarıdaki ana kisvesi olan çarşafın, gene kendisidir…

Haçlı Batı’da ise kadın başlıklarının şekli, türü, isrâf ve cinsi, modaya göre yüzlere bâliğ olabilir!. Üstelik, Haçlı Batı’da erkekler içün, baş eğme ve bel kırma hareketi ile selâmlaşmak esasdır.  Başdaki fötörü çıkararak selâm vermek; resmî toplantı, merâsim ve muhitlarda başlığı çıkararak oturmak, cidden ta’kîb edilen bir görgü ve ta’zîm kâidesi olduğu hâlde; madam ve matmazeller içün aslâ bu mecbûriyet yokdur, onlar her yerde başlıkları ile oturabilirler…

CHP Şefokrasisinden bakiye (Cin Pataklı) veznindeki şirret fosiller, bütün bunları bilmeden, bir başörtüsü içün bile, onu sâdece “Müslümanın dînî bir lâzimesi farz etdiğinden”; ve tv’de ders veren “kadın veya madam vatandaşını” da bu kisve ile gördüğü içün, bu manzarayı “fâcia” kelimesi ile dünyâya neşredecek kadar dengesini kaybedib zıvanadan çıkabiliyor!

Tabii bu arada mühim bir nokta da şudur ki, asıl saldırdığı ana mevzuun, İslâmiyyet olduğunun anlaşılmayacağını zannetmesidir ki, bu da, zekâsı özürlülere hass  bir manzaradır…

Bu Cehennem Partisi zihniyeti o kadar (Vahy=Dîn) düşmanıdır ki, Hindunun içdiği inek sidiğine veya hind racalarının başındaki türbana, sâdece İslâm hârici olduğu içün yan gözle bile bakmazlar ve onu, inanç ve insan hakkları cümlesinden görürler de; İslâm dâhilinde olan zemzem içmeye ve kadın örtü ve tesettürüne kadar her şeye, en büyük zarar ve düşman gözüyle bakarlar!. Seleflerinden tevârüs etdikleri en baş inanç esası (Kazanım veya ilke veya şirk) budur; yani İslâmiyyet’in kökünü kurutmak…

Falan gâvur memleketinde el sıkışmak âdet olmamışsa, bu onları hiç rahatsız etmez; ammâ İslâm, bunu karşı cinsler arasında yasak etmiş olursa, o zaman müşrik heriflerin dünyâsı kararır!

Haçlı Batı’nın her menfiliği ve zararlıları bunlar nazarında medenîlik eseri bilinirken; İslâmiyyet’in tıbb husûsundaki hacamatı ve Avrupa’da eczâhânelerde bile sipâriş üzerine satılan (Hirodino medicinalis=Tıbbî sülük) gibi ve binlerce tıbbî çâre ve kâide, bu kör ve heykelist zihniyet elinde bir asra yakın yasaklanmış ve iptidâîlik olarak muâmele görmüşdür…

Meselâ: Haçlı Batı’da, erkek kadına elini uzatamaz. Kadın ise, isterse elini uzatır ve erkek buna mukâbeleye mecbûrdur.

Bizdeki sonradan görme politikacıların çanta gibi yanlarında taşıdıkları “yerli ve millî” madamlar, bu haçlıdan müdevver esaslarda bile otorite ve görgü sâhibi olamamış, hangi erkek elini uzatırsa, onu eline almış veya kapmış; ve bunu, Haçlı Batı’nın tam tersine, erkeğin bir ta’zîmi gibi de telâkkî eder olmuş ve kendilerini daha da küçültmüşlerdir…

Bu noktada öyle sulu manzaralara bile rastlanmışdır ki, Holdingçilerden Müteveffa E. Ören, gazetesini ziyârete gelen Madam Çiller’i masasına oturtmuş, o da madamın sol tarafında ayakda olduğu hâlde, masa üzerine sol elini avuç içiyle yerleştiren madamın o elini, elinin sırtından sıvazlıyarak okşayıb durmuşdur! Ve bu da, tv’leri ile bütün dünyâya servis edilmişdir!.

Bütün bunlar, modern, çağdaş ve “sosyeteye ayak uyduran adam ve madam adına geçmek” içün resmedilen, “şahsiyet iflâsı” pozlarının vesîkalık hâtırâlarındandır!.

“İslâm’da elin zinâsı” gibi yasak bahisler ise, damad paşaların ve lâyık dembokrasinin sosyo-politiğine aksetdirilmek içün değil, “Tam İlmihal”lerin iç taraflarını tezyinât ü tafsîlât eylemek içün tahrîrât eylenmiş gibidir!!! “Peygamberlik Nedir” isimli risâlelerinde ise, binlerce tevbe ve esefle yazarız ki, İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûk-i Serhendî Kuddise Sırruh Hazretlerine atfen, “İslâmiyyet’in Liberal-Demokrat bir Devlet” istediği beyân edilebilmektedir! Sonsuz kere hâşâ ve kellâ…

Sadede şürû’ eyledikde:

Arz ve semâ DEVLETİNİN müstakillen Mâliki bulunan Allâh Azze ve Celle emrindeki Muzaffer ve Haşmetlû Virüs zaptiye vü takviye ordularının, dünyâ denen yuvarlağı bahren ve berren fetheylemesinden sonra, madam ellerini (tokalaşma) adı altında elleme bahsini de, hılkat ve fıtrata muvafık olarak kabza-yı tasarrufuna aldığı hayretle görülmektedir!

Kendisine el uzatılan “Yerli ve millî madamların” da, bir eksiksiz tamâmı, artık ellerinin ellenmesi gibi modern bir redâet ve rezâlete izn-i inâs ü avrâdiyye kapısını açmayub, bundan son derece havf u haşyetle uzak durmakda oldukları, ellerine ve hatta dillerine bile son derece mukayyed olma hassâsiyyetiyle “karantina garantisine” sığınmış bulundukları, hayretle ve meserretle görülmektedir!.

Bütün bunlar, “lâyık Cumhûriyet kazanım ve kazmalarına” ters düşse de, dünyâ çapındaki “Fıtrata ve kısmen İslâm’a döndürüş” darbe-i Ulûhiyyetine muvâfık bulunmaktadır! Bunlara kafa tutmak, bu hassas ve dar boğazdan geçiş hengâmında, hiçbir gâvur ferdiyyet ü ictimâiyyesinin aklından, şimdilik geçer görünmemektedir!

Ölmekden beter gebermek manzara ve seansları hatırlandıkça, gâvur (Müşrik ve Allâh tanımaz) dünyâ, berren ve bahren titremekde, dalgalanmakda ve dâğıdâr olmaktadır!

Haçlı Batı ve kuyruklarının Sosyo-feminizma devrinde, Avrupa (görgü) kâideleri mu’cebince, kadınların, el sıkmalarda eldivenlerini çıkarma şartı bile olmadığı halde, erkekler eldivenle kadın eli sıkamazlardı!…

Şimdi ise Sosyo-feminizma devri olmayıb, Sosyo-Koronavirizma devri olduğundan (!) Rabbin emrindeki virüs Asâkir-i Mansûre-i İlâhiyyesi, nice insanlara ve ricâle dahî eldiven giydirerek, eller arası elleşme ve ten temâsına yasak getirmişdir!.

Papaz kızı Merkel’in elini sıkmıyan Trump ve Merkel’in bakanı da, artık rahat bir nefes alıb, el sıkma redâetinden ister istemez, pek kolayca ve bütün dünyâ ile hep berâber ve “Virüsgiller Örfî idâre Konseyi” emr ü fermânı mu’cebince sarf-ı nazar eyliyeceklerdir!!!

Bütün parti-pırtılarda ve bilhassa Cehennem Partisindeki (Cin Pataklı) veznindeki, 27 yıllık heykelist şefokrasiden kalma lâyık-dembokrat-cumbokratik ve yarma fosiller, pek Batıtapar olmalarına rağmen, bu kabil (Kabuklu Batı) kânunnâmelerinin de echeli bulunmaktadırlar!

Hüviyeti (Kimliği) kaybolmuş bir neslin en son bakıyesi olanların “fâicia” kelimesini nerede kullanmakda olduklarına bakılırsa, şaşkın ördek gibi başdan değil, başka taraflarından dalışa geçdikleri artık (fâcia çapında) kolayca görülebilecektir!

(Corona Fâciasının), nasıl dünyâ çapında gün saydırmakda olduğu görülmez de, heykelist Ebû Cehilleşmeler hâlâ devâm ederse, Corona virüsü dedikleri şeyleri yani (Haşmetlû) Asâkir-i Mansûre-i İlâhiyye’yi mumla aratacak daha beter belâ ve musibetler de sökün edebilir ki, Arz u semâ DEVLETİNİN müstakillen Mâliki olan Allâh Azze ve Celle, mülkünde azanlara her devirde birşeyleri musallat etmişdir!

 Bundan sonra da neden etmesin?.

Hulâsa-i Kelâm: Dediğimiz gibi, adı geçen bütün parti-pırtılı fosiller, kenar mahalle havaları içinde, Pataklı ve Yataklı vasatlarda bulunan (çer-çöp kültürleri) ile peydahlanmış fuzûliyyatdır!

Def-i mefâsid celb-i menâfî’den evlâ olmağla, fuzûliyyâtın, virüsiyyât-ı haşmetmeâb kıt’alarınca def’i dahî, evleviyyetle bahse mevzû’ edilebilecekdir!

(Mâba’di var)

İntişârı: 03.04.2020 / 22:29:30

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir