(1) Virüs Devrinde Bile, Ankara Dib’i Fıtratları Îcâbı Gene Tahrîf; Ve Bulanık Suda Balık Avlama Peşinde!
26 Mart 2020
(3) Virüs Devrinde Bile, Ankara Dib’i Fıtratları Îcâbı Gene Tahrîf; Ve Bulanık Suda Balık Avlama Peşinde!
3 Nisan 2020

VİRÜS DEVRİNDE BİLE, ANKARA DİB’İ FITRATLARI ÎCÂBI GENE TAHRÎF; VE

BULANIK SUDA BALIK AVLAMA PEŞİNDE!

(2)

Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)

 

MÜESSİR-İ HAKÎKÎ ALLÂH CELLE OLUNCA, BELÂ VE HASTALIKLARI YA İMTİHÂN VEYA CEZÂ OLARAK GÖNDERİCİNİN O OLACAĞI DA MUTLAK VE ÎZAHDAN VÂRESTEDİR…

Kahhâr-ı Zülcelâl ALLÂH Azze ve Celle’nin insanoğluna verdiği belâ ve musibetler zikredilirken, en çok NÛH Aleyhisselâm ve kavmi hatırlanır… Daha nice kavimler azıb kudurmuş ve tuğyân etmişlerdir… Kahhâr-ı Hakîm Azze ve Celle ise, hepsine de nezîr ve beşîr Peygamberler  (Aleyhimüsselâm) göndererek, onları hidâyet ve  ıslâha da’vet buyurmuşdur… Dinliyenler, bir avuç da olsa kurtulurken, zulmünde, fıskında, inkâr ve şirkinde, eşkıyâlığında, ateistliğinde, deistliğinde, mel’unluğunda, heykel ve putçuluğunda ve kula kul olmak inâdında giden ve dönmiyenleri de çok çeşitli belâ ve musîbetler yağdırarak itlâf etmiş, yere geçirmiş, helâke uğratıb  mülkünden silib atmış, muhalled fi’n-nâr eylemişdir…

Merhûm Müfessirimiz Muhammed Hamdi Efendi’nin buyurduğu gibi “Arz ve Semâ devletinin müstakillen MÂLİKİ O’dur…”

İki ayaklı mahlûkât ise, istediği kadar şöyle gâvurlaşıb kudursunlar:

“Hayır, Arz ve fezâ devletinin sâhibi sen değil, teknolojiyi putlaştıran biziz! Sen, gözümüzün görmediği bir hiçsin; veya, kâinâtı yaratmış olsan da, artık kenara çekil, gölge etme başka ihsân istemeyiz!.

Biz, senden daha iyi kânun yapar, kullarını daha iyi idâre ederiz! Paralamentolarımız, ordularımız, paralarımız, silâhlarımız, müttefiklerimiz, şeytanlarımız, nüfûsumuz, nüfuzumuz, toprağımız, bayrağımız, marşlarımız, târîhimiz, atalarımız, idollerimiz, fetişlerimiz, heykellerimiz, putlarımız, nefislerimiz, ihtiraslarımız, aklımız, mantığımız, felsefemiz, güncellenerek kuşa çevireceğimiz dinlerimiz, kitâbına uydurucu fetvâ ve hevâ “kurullarımız, karın gurultularımız”, plânlarımız, projelerimiz, ohooo neler ve nelerimiz var!

Hiç eksiğimiz yok, seni beğenecek ve sana kul olacak kadar çağdışı, gayr-i millî değiliz, bal gibi “millî ve yerliyiz!.”

Hatta “cinsiyet eşitliği” diyerek en tepelerden en eteklere kadar bütün arâzîyi kuşatan nice adam ve madam dâîlerimiz, dâhilerimiz, sözleşmelerimiz, KADEM’ci-KADEH’çilerimiz, mortçatıcılarımız, homo-pezo ve lezo dernek ve “deneklerimiz”, sağmal nice inek, binek ve sineklerimiz vardır ki, bunlar, her yerde ve her derde ihtiyâc fazlası olacak kadar da mebzuldür!

Biz, biribirimize kul olur, biribirimize tapar, heykel ve putlara perestiş edib önlerinde eğiliriz, amma, gene de sana secde etmeyiz! Ğurûrumuz, iblisden mîras  kalma olub, masif mi masif, kesif mi kesif, mermer gibi de sert ve sağlamdır!”

İKİ AYAKLILAR ÇOK AZDI, KUDURDU, ISYÂN, TUĞYÂN VE ŞIMARIKLIK ALDI BAŞINI GİDİYOR!

İşte bugünün “Teknolojisi, uygarlık, yularlık ve hımarlık sür’atiyle” şımardıkça şımaran ve kuduran iki ayaklılar, binlerce tanrı, heykel ve putlara tapar hâle geldi!  Dünyâ vahşîleri, tv’leri, medyaları, politikaları; işi, aşı, ticâreti, eğlencesi, isrâfı, modası, sömürüsü, heykelleri, putları, haçları, fâizhâneleri, meyhâneleri, kerhâneleri, kumarhâneleri, oyunhâneleri, tepişmehâneleri, paralamenhâneleri, sayısız rezâlethâneleri, İst. sözleşmeleri, Kadeh’leri, Mortçatıları, homo-pezo ve lezolarıyla, binbir türlü azgınlık, tuğyân ve kudurmaları ile, küfr ü şirk ve zulmün evc-i bâlâsına çıkınca.. işte o zaman:

“BELÂ, ÂFET, MUSÎBET, HELÂKET VE FELÂKETLER UMÛMÎLEŞİYOR!” Belâ ve musîbetler, Allâh Azze ve Celle’ye yaklaştıran imtihân olmakdan çıkıb; Allâh Azze ve Celle’den uzaklaştıran cezâlar hâline inkılâb ediyor!

Evet, bugün,  VİRÜSLER, zulümler, binbir türlü musîbetler, Hâlık Teâlâ’nın adem-i rızâsı ve irâdesiyle; evet, ancak O’nun dileyib halketmesiyle.. bütün dünyâyı yani 5 kıt’ayı da sarıb sarmalıyor!

Echel-i cühelâ ve ekfer-i küferâ dünyâsı da, bu manzara-i umûmiyye karşısında, bir günâh keçisi arar ve hemen de buluverir ki o:

–Çin gâvurundan gelen Corona Virüsüdür!

Üç paralık gâvur aklı, Mutlak varlık, vücûdu VÂCİB; irâde, ilim, kudret ve mutlak hâkimiyyeti ile her şeyi yaradan Hâlık-ı Mükevvenâtın eseri üzerinden O’NU göremezse, virüsün taşıdığı hikmetleri nasıl görebilir?..

Emir geldikden sonra, virüsgillerden ibâret gariblerim ne yapsın?. Bunların ne irâdesi vardır ve ne de hâkimiyyeti!. Mutlak Hâlık ise “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr…”

Hâlık Teâlâ tarafından, gözle görülmeyib ancak elektron mikroskobu gibi âlet edavatla görülebilecek kadar küçüğün ufağı, atomun elektronu, miskâlin binde biri, zerrenin de zerresi nice ajan aktivist yaratılmışsa, îmânsız ve Allâh’sız dünyâ, tutub da şunları diyebilir mi:

“İrâde ve hâkimiyyeti-i mutlakanın zıddına ve tersine gidib FITRATIN dışına çıkılırsa, bunlar Gayretûllâh’a dokunub o Mutlak Hâlık’ın  (ĞADABI) devreye girer! Ve O KUDRET, alayımızı da, onbinlerce senedir kahretdiği nice kavimler gibi pençesine alır; ve O, topumuzu KAHRA muktedirdir; ve O, dilediği kadar dilenenimizi gebertir veya hasta edib süründürür ve kendisini sağlam zannedenleri de tiril tiril titretir!”

Gâvur dünyâsı bunu târih boyunda demedi, diyemedi, bugün de diyemiyor ve diyemez! Müessiri, hep, Allâh Azze’nin (yaratdığı) sebebler olarak görmeye devam eder ki, bu da onun Allâhsızlığından başka bir şey olamaz; ve küfr-i inâdîsinde bastırır gider ve gâvurluğundan da dönmez…

Bugünki azgın ve tuğyân içindeki münafık, kâfir ve müşrik dünyâ, münkirliğinin cezâsından başka hiçbir şeyle karşı karşıya değildir!

HAKÎKAT TEFSİRDE OLUB, BELÂ, 5 ŞEYLE UMÛMÎLEŞİR VE DÜNYÂYI SARAR!

Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi’nin satırları ile, belâyı umûmîleştiren ve dünyânın her yerine sıvayan 5 ana sebeb ne imiş, îmânı bütün ve sahih olanlara (arzdaki münkir gâvurlara değil) hatırlatalım:

“… bir fitneden korununuz ki, herhalde içinizden bilhassa zulmedenlere isâbet etmez. Yalınız, işi yerinden oynatanlara mahsûs bir MUSÎBET olmakla kalmaz, belki umûmîleşir, size de şâmil olur. Bazı günâhlar vardır ki, zârârı âmm olur. Sebeb olacağı fitne ve ihtilâl, celbedeceği mihnet ve musîbet, yalınız o günâhı işliyen, işi yerinden oynatan ve bu sûretle kendine ve gayre zulmetmiş olan zâlimlere münhasır kalmaz da, kurunun yanında yaşı da yakar. Meselâ:

  • 1) İ’LÂN-I MÜNKER (Allâh’ın yasaklarını reklâm ve teşvîk).
  • 2)EMR-İ BİL MA’RÛF VE NEHY-İ ANİL MÜNKERDE MÜDÂHANE (dalkavukluk, münâfıklık).
  • 3)İFSÂD-I AKÎDE (Ehl-i Sünnet i’tikâdının bozulması).
  • 4)İFTİRÂK-I KELİME (Ayırıb bölücü parti pırtılaştırıcı kelimeler ve böyle bir politika dili).
  • 5)CİHADDA TEKÂSÜL (Yurtda ve cihanda cihâd yerine, tembelleştirib uyuşturucu ve köle edici mefhumlarla afyonlaştırmalar) bu kabildendir.

Bir şahsın hatâsı bir orduyu batırabilir. Hadîs-i Nebevî’de vârîd olduğu üzere bir geminin dibini delmiye uğraşan bir şahsın fiili, öğle bir gark  (batma) musîbetini intâc eder ki, bu fitne o geminin içinde bulunanlardan yalınız onu delene veya görüb sükût edenlere değil, hiç haberi olmıyanlara varıncıya kadar hepsine isâbet edecek musîbet-i şâmile olur. Ve hatta hiç haberdâr olmıyanların, gafletlerinden dolayı vaz’iyyetleri daha feci’ olabilir. Bunun içün fitne ve mihnet zâlimlerden başkasına isâbet etmez zannetmeyib, öyle bir FİTNEDEN korununuz ve biliniz ki, ALLÂH muhakkak şedîdü’l-ıkâbdır.” (1936 tab’, c.4, s. 2388)

Allâhsız, ateist, ataist, deist, heykelist, lâyık, dembokrat, cumbokratik ve şeytânî dünyâ, “Corona virüs” ile yatıyor, onunla kalkıyor!. 2020 şartlarında müthiş bir cihan harbi… Allâh Azze ile udvân, ısyân ve tuğyân içindeki kulları (iki ayaklı mahlûkâtı) arasında bir HARB… İnsanlık târîhi boyunca Kahhâr-ı Zülcelâl şekksiz ve şübhesiz, dâimâ mutlak “GÂLİB GELDİĞİ” halde, iki ayaklılar bir evvelkilerin başına gelenlerden hiç ibret alıb adam olmamış, madam olmakda küfr-i inâdî ile devâm etmişlerdir!

Tabii Cehennem de ağzını açmış, Rablerine muti’ o güzelim meleklerden olan Zebânîlerle (selâm onlara) beklemede… Hemen hatırlatırız ki (melek) olan zebânileri kötü, çirkin ve menfî sıfatlarla tavsîf etmek, bir müslümanın yiyeceği bir halt değildir; aksi halde “Meleklere îmân” biter, mürtekîbi İslâm’dan tard edilmiş (mürtedd) olmuş olur… Meselâ çirkin, sevilmiyen, menfî bir adama “Zebânî kılıklı adam” demek gibi…

İmâm-ı Ali Kerremallâhu Veche Efendimiz Hazretlerinin (fevkal’âde hikmetli) buyurduğu şu sözü de kulaklara, (gâvurlara değil, bütün (tam) ve sahih îmân edenlere) küpe olmalıdır:

“Felâketler imtihân ise Allâh’a yaklaştırır; cezâ ise, Allâh Celle’den uzaklaştırır!”

Gâvuristan dünyâsı ise  ne yapıyor? Tevbe edecek ve hidâyet içün yalvaracak yerde, “Arz ve semâ DEVLETİNİN müstakillen MÂLİKİ olan Allâh Azze ve Celle’ye” hâlâ kafa tutub “Biz, bize yeteriz, senin irâde ve hâkimiyyetini tanımayız!” iblisliğinde…

Ancak, mülkün sâhibini hiç hesaba katmıyan lâyık-dembokratik iki ayaklılar, yani, Arz ve semâ DEVLETİNİN Mâlikini hesaba katmamakda  (küfr-i inâdî) ile Ebû Cehil gibi ayak direseler de, İsrâ Sûre-i Celîlesinin 16. Âyet-i kerimesi, meâlen ne buyurur bunu hiç görmezler:

“BİR MEMLEKETİ HELÂK ETMEK MURÂD ETDİĞİMİZ VÂKİT İSE, ONUN DEVLETLİLERİNE (İTAAT) EMREDERİZ. ONLAR İTAAT ETMEZ DE ORADA FISK (Küfür, şirk, fitne, haram, fücur) YAPARLAR. BUNUN ÜZERİNE O MEMLEKET ALEYHİNE HÜKÜM HAKKOLUR. ARTIK ONU TEDMÎR EDER DE EDERİZ.”

 (Tab’-ı Evvel, c. 5, s.3167)

Ankara DİB’i ve onun Bşk. Muâvine-i Nevzuhûru, İnâsa taabbüd sisteminin Pro Madam Martı’sı, “nâmus” telâkkîsini Kur’an-ı Hakîm’den uzaklaştıracağına, bu kabil âyetleri diline neden alamıyor?.

Şimdi ise bir memleket değil, bütün küre-i arz başdan başa “Devletlileri” ile “itaatdan çıkmış, fısk u fücûra batmışdır.”

Eeee, artık “Aleyhlerine HÜKÜM hakkolmuşdur.”

“Tedmîr, yani onları tepelemek, mahv u perîşân etmek hakkolmuşdur!.”

Haçlı Avrupa gâvurları, açlıkdan sokaklarda dolaşan muhâcir çocukların önlerine mâdenî paraları serpib, onların kapışmalarını videoya çekiyor! Sonra da, nasıl biribirlerine gösterib zevkle ve iblisçe sırıtıyor; ve eski sömürgeciliklerinin nostaljisini yaşıyorlardı?!

Kış-Kıyâmet, milyonların tepesine bombalar yağacak, çoluk- çocuk, kadın, hasta ve ihtiyar, evinden barkından kaçıb sığınacak bir saçak altı arıyacak, dünyâ zâlimleri olan bu “Devletliler” de makamlarına kurulmuş elleri ceplerinde ve içdikleri puroları tüttürerek seyredecek; veya onları, politikaları içün hududlarda kullanıb temâşâ buyuracak, bütün bunlar ve binlerce benzeri zulümler, topyekûn kullarına Rahmân olan ALLÂH Azze ve Celle’ye udvân ve tuğyân olmıyacak ve (Gayretillâh’a) dokunmıyacak öyle mi ?!.

Dangalak ve zâlim, merhametsiz ve aşşağılık dünyâ!

Arz ve semâ var olacak, ama onun VAR EDENİ olmıyacak; O VAR edenin yani Arz ve semâ DEVLETİNİN müstakillen Mâliki, kullarına yapılan bunca ZULÜM karşısında va’dini yerine getirmeyecek!

Dedik ya, dangalak, ahmak, manyak, patlak ve müşrik dünyâ!

Ne diyor YARADAN:

“ONLARI TEDMÎR EDER DE EDERİZ!”

O YARADAN, o virüs ordularını, “ve lillâhi cünûdü’s-semâvâti ve’l-ard” hükmündeki o silâhlı kuvvetlerini, o cündullâh’ı, o azgın ve tuğyânkâr gâvurların üzerine hücûm etdirmiyecek midir? Va’dinde hulf etmesi muhâl de olunca… Hâşâ, o arz ve semâ ordularını boşuna yaratıb, boşuna da o “devletlilerin” başına musâllat etmesi düşünülebilir mi?. İsrâ 16. âyetin meâl-i âlîsini bütün dünyâya her 24 saatde 24 kere  tekrar okutmaya değer:

“BİR MEMLEKETİ HELÂK ETMEK MURÂD ETDİĞİMİZ VÂKİT İSE, ONUN DEVLETLİLERİNE (İTAAT) EMREDERİZ. ONLAR İTAAT ETMEZ DE ORADA FISK (Küfür, şirk, fitne, haram, fücur) YAPARLAR. BUNUN ÜZERİNE O MEMLEKET ALEYHİNE HÜKÜM HAKKOLUR. ARTIK ONU TEDMÎR EDER DE EDERİZ.”

Müfessir Merhûm da 5 sahife sonra şöyle buyurmuş:

“HER CEM’İYYETİN YIKIMI DA KENDİ İÇİNDEN, KENDİ BOYNUNA GEÇİRİLEN BAYKUŞLARDAN NÂŞÎDİR….” (s.3172)

xxx“Nice baykuşlar” dünyâyı sarmışlardır ki, Kelâm-ı Kadîm gibi Kıyâmet’e kadar devâm edecek apaçık bir mu’cizenin ahkâmına kulaklarını tıkarlar; ve, “BU 14-15 ASIR EVVELKİ HÜKÜMLER UYGULANAMAZ” deyib, onu kul yapısı uyduruk anayasalar kadar olsun tatbîke medâr bulamaz ve ademe mahkûm ederler… Sonra da “Müslümanlığı” kimseye vermez, 

Hâlık-ı Kâinât Azze ve Celle, VAR EDECEK, ammâ o VAR etdiğinde tasarruf edemeyib, bunu iki ayaklı “lâyık, kayık ve gayr-i ayık dembokratlara” bırakıb kenara çekilerek, (karantinada bekliyecek!)

Vay karantina kazmaları vay!

Hâlık Teâlâ, o sevgili virüs asâkir-i mansûre-i İlâhiyyesi ile seni (karantinaya) öyle bir sokar ve evlerinizi hapishâne yapar ki, kendi hapishâne hayâtlarınıza munzam, ona bir de “ÖLÜM KORKUSU” ekler ve sizi, kendi öz evlerinizde tiril tiril titretir…

Tefsîrin 3010. Sahifesinden okuyalım:

(Lehû mâ fi’s-semâvâti ve’l-ard) bütün göklerdekiler ve yerdekiler HEPSİ ONUN—ŞU VEYA BU   D E V L E T İ N   DEĞİL, hep O’nun’du. O’nun milki ve mülküdür…”

Sorulunca “Müslümanız” diyen nice böyyükbaş politikacılar, bunlara zerre miskâl inanıyor ve mu’cebince de bir tek adım bile atabiliyorlar mı?

200 kadar dünyâ zâlim devleti, hadi şimdi göze bile görünmez o (cündullâh) ile başetsin de görelim!. Bu âfet ve felâketin ilâhî bir (cezâ9 olduğunda zerre kadar “imân olduğu” düşünülebilir mi?.

İbret alan olacak mı sanki?

Sâdece tam îmân edenler…

Bunların dışındakiler eski kavimler ne halt yemişlerse, bunlar da aynı yolda gideceklerdir, bu kadar net!

Müfessir Merhûm’un buyurduğu gibi:

“…vehm ü hayâl ile kendi şeriklerini (yandaş ve partidaşlarını) Allâh’ın şürekâsı (ortakları) sanır; ve onlara yok yere ulûhiyyet pâyesi verib (heykellere tapar gibi) tapmakla, ALLÂH’DAN YAKALARINI KURTARACAKLARINI zannederler…….. yalan söylemekden başka bir şey yapmazlar. Mücerred hissiyatlarına tebean (tâbi’ olarak) HALKI HÂLIK, ABDİ MA’BÛD, TÂBİİ (uyanı) METBÛ’ (uyulan)  FARZEDER, saçmalar dururlar. Hâsılı şürekâları (taptıkları) yalan, tehdîdleri boş, Allâh’a karşı isnâd etmek istedikleri her şey hiç; ve hepsi, İZZET-İ İLÂHİYYE (Allâh Azze’nin kurdeti) altında makhûrdur (Kahra uğramış, mahkûm ve mağlûb edilmiş)dir.”  (c.4, s.2734)

Geçmişdeki nice Peygamberlerin kavimleri de, böyle heykellere ve putlara tapıb, en büyük zulüm olan ŞİRKE, homo-pezo ve lezo gâvurluklarına düşünce, KAHHÂR-I Zülcelâl Azze ve Celle, onların içindeki îmân eden bir avuç mü’mini kurtarıb, diğerlerini (KAVİM ÇAPINDA) helâk eyledi… Çünki o Peygamberler, arz çapında değil, kavim çapında Rasûl veya Nebî idi. Fakat şimdiki dünyâda yaşayan iki ayaklılar, “ümmet-i da’vet” olarak SON PEYGAMBER OLAN ALLÂH SEVGİLİSİNİN (Aleyhisselâm’ın) kavim çapında değil, arz çapındaki ümmetidir ve belâ da arzın tamâmını içine almışdır…

Bu hakîkatları,ataist, ateist, kamalist, deist, heykelist ve lâyıkçı akıl ve mantığı aslâ almaz; ve zâten alsaydı, inanmış olurlar ve bu belâlar yağmazdı!

Bütün ve sahih îman sâhibleri ise, nice peygamberler zamanında nasıl kurtulmuşlarsa, bugün de aynen öyle kurtulacaklar; ve helâk olacak olanlar, gâvurların içindeki azgın ve tuğyankârlar bulunacakdır. Bu, insanlık târîhinin apaçık ortaya koyduğu bir ALLÂH KÂNÛNU OLARAK ÖNÜMÜZDE DURUYOR!

Bütün Peygamberân-ı Izâm Aleyhimüsselâm Hazerâtının ve ümmetlerinin târihçe-i hayâtı meydanda olub, bunun inkârı gayr-i kâbildir…

(Mâba’di var)

İntişârı: 31.03.2020 / 22:55:52

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir