Ramazân-ı Şerîf, Ne Olur Çabuk Geç!
5 Mayıs 2021
Hılâfet-i İslâmiyye’yi, 23 Temmuz 1908 Meşrûtiyet Meş’ûmiyyeti İle Yıkdılar!
3 Mart 2022

19 MAYIS KARNAVALLARI, “KADINA ŞİDDETİN” REMZİ…

Ahmed SELÂMÎ

 

Kadına şiddet denince ne anlaşılması icab etdiği, bugün, bir gözboyama hâlinde ve muârıza bir çelme takma olarak mer’iyetde!. Mahlûkun kendî uydurma ve i’tibârı ideolojisinde kadın ne olarak görülmek isteniyorsa bunun dışındaki hayat tarzı, o kadının “şiddet görmesi!”

Fikir fuhşûnun iğrenç bir fikir işkencesi…

Her millet ve devletin, uydurma her ideoloji ve doktrinin “kadına şiddet!” felsefesi ayrı… Türkiye dedikleri Anadolu yaylasında “fikir” katledildiği ve cesedi de tekrar ipe çekildiği içün, neye el atılsa, elde kalıyor… Hâkimiyyet, sarhoş kelle ile onun ifrâzâtında… 93 yıllık bâtıl Batı eliyle mihraklaştırılan ateist (CHP) ve onun etrafındaki ekalliyet, milletin ta kendisi olarak kafalara kazınmak istendi. Tek usûlleri de dikta, cebir, infâz, kan, kan, ve kan… Hâlâ KAN!.

Dünyanın en büyük “soy kırımı” bu topraklarda irtikâb edilerek “İslâm Milletinin köküne kibrit suyu” döküldüğü hâlde, bunu diline alan tek bir adam ve madam hiçbir parti-pırtı, târihçi ve nice din tüccarı ilahiyatçı ve bilmem neci içinde, ilâç içün bile görülemiyor; bir inilti çapında zayıf bir sesleri bile duyulamıyor!

İslâm’da (Sübhân olan Allâh Hukûkunda), kadının hukûku nerede zarar görüyorsa, orada kadına zulüm vardır; ve bu da, cumhûrî ve “çağdaş ve lökbaş” modern moda maymunlarının ağzındaki “şiddet” kelimesi ile ifâde edilebilmekden çok uzak bir keyfiyet… Batı kellesi burgulanmış ideolojik ve sexolojik moda maymunları, ancak kadının, yüzü gözü şişip morarırsa veya tekme tokat dövülürse onu “şiddet gördü!” diyerek gûyâ himâye etmek ve ona merhamet (!) gösterisinde bulunmak isterler!. Bir de “tesettürlü” veya tesettürsüz lâkin başında örtücük olan bir garîbân gördüler mi:

“Bu kadın mahalle başkısı altında, yetişin bir iknâ odası bulun ve bu zavallıyı kadına şiddetden kurtaralım!”

 Havlamasına geçerler…

Halbuki İslâm Hukûku, kadını, hukûkuna en küçük tecâvüz hâlinde muhâfazaya alır; ve onun kadın olmasından evvel “kul haklarına” sâhib olması noktasından ona ve işe el atar… Ancak “cumhûrî, ateist, çağdaş ve lökbaş” kelle, (kul hakkı) denen o müthiş kıymeti bir türlü idrâk edemez ve Karayalçın gibi donkişotlaşıb atını duvara mahmuzlar ve geberircesine öteye geçmek ister, geçemez, düşüb sürünür… İslâm, “kul hakkı” dendi mi akan suları durdurur; ve işe, tâ işin başında değil, başının da başında el atar… Ateş bacayı sarınca değil, kibritle oynamadan ve onu, daha ele almadan evvel…

“Kadına şiddet!” diyerek kadın yalakalığına soyunan cumhûrî, ateist, çağdaş ve lökbaş homo sapiens maymunlarımız, taklid etdikleri “bâtıl batı’nın!” işte böyle savruk ve kavruk hayranları ve döküntüleridir… Şebek ağızları “kadına şiddet!” diye kızıl taraflarıyla el ele tutunub zartatarken, pırasasör beyincikleri de “iknâ odalarına!” tıkdıkları kızlara “kadına şiddetin!” orospucasını tatbikde bir beis görmezler… Bütün bunlara rağmen bu hâin kahpeler “kadın hakları” cayırtısıyla ortalığı ayağa kaldırır; ve her ne ki içinde islâmî bir motif bile taşıyor, derhal kudurarak onu “kadın haklarına aykırı” ilân etmenin peşine düşerler…

Mutlak Hukuk, Allâh’ın rızâsına ve teşrîine dayanan hukukdur… Bu hukûka ters olan dünyâdaki topyekûn beşerî hukuk sistemleri de, bizzât kendileri “zulüm” demekdir; ve bu zulmü ortadan kaldırıcı her şey de, Batı kafa modasındaki maymunlarının ta’bîriyle “şiddet!”

“En büyük zulmün şirk!” olduğunu cihâna ilân eden vahyin sesini de, bu “iknâ odası” kancık ve mühürlülerine duyurmak elbetde mümkin olamaz!

İslâm, “mutlak hukuk nizâmı” olarak, bizim, yani müslümanların biricik terâzisidir; ve bu terâzinin tartdığı ne ise, netîce ve şaşmaz hüküm o… Bunun dışında kalan bütün tartılar indî, izâfî, nefsî, şahsî ve nisbîdir…

Dünyâ şeytanları, dikkat edilirse “kadına şiddet!” gibi bir mefhûm uydurmuş olsalar da; bunu, kadının hukûkunu muhâfaza altına alarak onun müdâfaası içün dillerine dolamazlar!  Kadının arkasında ve onun muhâmîsiymiş (avukatıymış) gibi görünerek, kadını avuçlarına ve tuzaklarına düşürürler… Bunu da, onu, “başkaları değil ben kullanayım, içini ben boşaltayım!” diye yapacaklardır!

Böylesine hâin, kahpe ve aşşağılık bir manzara… Üç beş türlü münâfık sahtekârlığının “kadınlar” üzerinden yürütülen en şerefsiz, haysiyetsiz ve gâvur cinsi…

Şiddet, evvelâ neyi ortaya koyar; ve o ortaya koyduğu şey, kimin nesine veya hangi hukûka tersdir?. İşte bunun cevâbı net ve mert ortaya konulmadan, dünyâ şeytanları böylece bulanık suda balık avlama peşindedir…

Kadına şiddet var da, kadın dışında “şiddet” gören başka bir mahlûk yok mu?. Erkek, çocuk, hayvan, nebât ve cemât, dünyâ, atmosfer, litosfer, hidrosfer,  fezâ, ervâh… Cinler… v.s…

Dünyânın gözünü külleme peşindeki insî iblisler, bir yandan “kadın-erkek eşitliği!” gibi bir hülyâdan, serapdan, safsata ve fasafisodan bahsederken; bir yandan da şiddeti “kadına” hasrederek çok iğrenç bir sahtekârlık yürütür!. O iğrenç yalan ve gözkülleme mucibince “eşitlik!” varsa, “erkeğe şiddet!” de dile alınabilmelidir!. Alınamaz, çünki adı geçen şeytanlar kadın ile erkeğin eşitliğine kat’iyyen inanmazlar, fakat “inanıyor görünmeyi!” şeytanlıkları icâbı sürdürürler… Yoksa, kadını istismâr, istiskal ve sömürmek aslâ mümkin olamaz…

Beynelmilel mihrâkların “kadın” adına atıp tutduğu ve yazıp çizdiği hiçbir nokta yokdur ki, orada iğrenç bir “şeytanlık!” olmasın, bu mümkin değildir… Ancak nice “müslüman” görünüşlü dünya insanı, daha bu noktayı bile henüz idrâk etmiş değil… 5 asırdır dünyânın sömürücüsü “Batı denen bâtıl!” hayatını, (kadın-alkol-fâiz-kan) olarak dört ana şeytanlık üzerine binâ etmiş; ve topyekûn hayât felsefe ve tatbiklerini, bu 4 istikâmeti inşâ edecek şekilde yürütür olmuşdur…

Dünyâya, “kadın” ana başlığı altında ihrâc etdikleri bütün ne var ne yoksa, topu da iğrenç bir kadın sömürü ve şiddeti ihtivâ etmektedir. Modasından, iş hayatına; sanatkâr dediğinden sokak satıcısına; anneler günü sıvazlamasından sevgililer günü sahtekârlığına; içki reklâmından banka ilânına; duvar afişinden manav yemişine; ve daha akla gelen gelmeyen her şey, “batıl batının” dünyâya ihrâcıdır…  Ve mutlak sûretde bunlar, “kadının” aleyhinde ve onun sömürülmesi istikâmetinde bir mâhiyyete sâhib bilinmelidir…

Anadolu coğrafyası başda olmak üzere bütün İslâm memleketlerine pompalanan “kadın” ile alâkalı her şey, “kültür emperyalizmi” denilen belâ ile ve 150 senedir, yukarıda işâret etdiğimiz gibi içinde binbir şeytanlık taşımaktadır…

19 mayıs gösterileri denen ve mutlak ma’nâda “kadına şiddet” ihtivâ etdiğini söyleyeceğimiz haller de, bu manzaranın bir başka karesi olacakdır…

Bu gösteriler, millî (milletimizle alâkalı) olmakla zerre kadar bağı olmayan, dolayısıyla “bâtıl Batı’dan” idhâl edilen, faşizma ve nazizma rahminden fırlamış; kızları, ortaçağ avrupasının “esir pazarı malı” kabûl ederek belli mihrâkların irâdesine göre yatırıb kaldıran, vücud hatları, münhani ve hareketlerini sergileme ve onların, Allâh’ın Dîninden gelen iffetlerine tuz rûhu dökme panayırları…

Meydanlara çıkarılarak, vücud hatları, münhani ve hareketleri meccânen satın alınan bir milletin kızları, kendi tabirleri ile “kadına şiddetin” ta kendisine ma’rûz ve mahkûmdur; ve fakat bunu göstermemenin  bütün perdeleyici şeytanlıkları da, işte yamuk ve (mutlak bâtıl) şu 4 kelimede hazırdır:

“- Bu bir millî bayramdır!!!”

Buna “evet!” diyecek ruh, iffet ve idrâk körlüğü devâm etdiği müddetçe de, bizzat kendilerinin bu tür “kadına şiddetleri!” yine kendi elleri ile yaşatılacak; ve bir milletin yüzbinlerce kızına, bir çin işkencesi gibi de tatbik edilecekdir…

İzmir’de “başörtüsü avcısı!” ilân edilen şeytan bir prof, bazı televizyonların şamaroğlanı yapıldı!. O şeytan herif, şu gerzek tv’lerin “başörtüsü avcısı” oluyor; ve lâkin bir ülke çapında yüzbinlerce kız, hem de yüzbin “başörtüsü avcılığından” bin beter vücud hat ve hareketleri ile şiddete (tazyik ve başkasının irâdesine) tâbi’ kılınınca, neden o herifler “yüzbinlerce kızın vücud hat ve hareketlerinin, kıvrılış ve bükülüşlerinin avcısı!” olmuyor?.. Hem de, ya sağnak yağmur veya kavurucu mayıs güneşi altında… Buna siz, onca kızın husûsî hallerini de ekleyerek “kadına şiddet!” derecesini ölçmeye kalkarsanız, Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ’netini almak nasıl olur, sanırım çok sağlam bir ip ucu yakalamış olursunuz!

“Kadına şiddet!” diyerek mangalda kül bırakmayan ve “kadın hakları!” sahtekârlıklarıyla semiren “çağdaş godoş ve kokanalar” nerededir demiyeceğiz!. Çünki onların “kadın hakları” diyerek görmek istedikleri nâmussuzluk, kadınları, daha 18’inin altındaki kız hâllerindeyken (hâyâ) damarları çatlıyan “teşhir hastaları” hâline getirmekdir!

Çünki onlar, bu gözboyamanın asıl figüranları ve oyuncularıdır…. Ve “fuhuş avukatları, teaddüd-i zevcât düşmanı gâvurlar, “imam nikâhı” diyerek Allâh nikâhını küçümseyen ve İslâm’a küfreden kâfireler, kız erkek karılmanın teşvikçisi iffetsizler, genelev denen kuburlar karşısında suspus olan kubur fâreleri, v.s.ler” de, hep bu kabil kancıkların içinden peydahlanır… 

“Bâtıl batı!” hem kadını soyar, soyamazsa stadlara doldurur ve onların vücud hat ve hareketlerini el koyarak bunları dünyaya açar; hem de bu rezâletlere, zorla, kerhen ve iğrenerek giden yüzbinlerce genç kız “şiddet!” görmüş olmaz; ve bu kızların babaları ve hısım-akrabası olacak yüzbinler de, bu “iğrenç şiddeti” ne görür ve ne de hisseder!.. Ve üstelik, bunun içün de sokaklara dökülüb bu “şiddeti” nefret ve şiddetle protesto edecek bir iffet ve nâmus mecâline bile mâlik olunamaz…

Allahsız Laiklere sorarsanız, “kadına ŞİDDET” bütün bunlar değil, o bambaşka bir şeydir, ALLÂH’a müntehî olan ne varsa, en küçük kılcal damar bile olsa,işte o, bu şiddetin temelidir!. Laik dembokratik cumbokrasinin bütün parti başlarının da, böyle kenef bir (ŞİDDETİ) hissedib üzerine gitmiye aslâ tâkatları olduğu söylenemez!. Onlar içün hayat, (oy rantı) devşirten her ne ise, ancak odur; ve her şiddetin altında da onların bu (politik Allah’sızlığı) yatar…

İşte,  böylesine iğrenç ve sahte bir vasatda, çukur ve kuburda yaşıyoruz!

Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi gibi siz de buna “Dârü’l-azâb”; Büyük Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi gibi “Dârü’l-İkrâh” diyebilirsiniz…

Her sözlerinin temeline “millet irâde ve hâkimiyyetini” oturtan politika madrabazları, kendi karı ve kızlarının bir tek saç telini (!) bile örterken, o (taparcasına) âşık (!) oldukları milletin kızı ve kısrağının kasık aralarına kadar bütün vücud münhanileri harac mezat satışa çıkarılırken tüyleri bile kıpırdamaz; ve “millet sevdâları” da hiç eksilmez, gitdikçe artarak devam eder!

Îmânı olmıyanın “kul hakkı” endişesi, bu endîşesi olmıyanın da “Kadına şiddetden titremesi”, bunun müflisi olanın da “millet kızının nâmûs ve iffetini” düşünmesi muhaldir!

 

(İntişârı: 18.5.2012)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir