Meclis’te İkinci ‘Peygamber’ Kavgası
18 Aralık 2017
Ebû-Bekir Sifil`e Cevâb : Müctehid Gazzâli , Muhaddislerin Tamamından Üstündür !!!
22 Aralık 2017

1400 YILDIR BİTMEYEN SAVAŞIN GÖRÜNMEYEN MÜTTEFİKLERİ

 

Gnostik Hristiyanlar ile Gnostik Müslümanların İttifakı

KEMAL KAPLAN

 

Hristiyan öğretilerine temelden karşı çıkan İsa’nın, Tanrı’nın oğlu olduğunu kabul etmeyen, maddeden ziyade ruha önem vererek, ruhun tekamülünü önemseyen, antik Mısır ezoterizmini, antik Yunan ezoterizmini (Platon, Pisagor), İbrani geleneklerini (Kabala), Zerdüştçülüğü, bazı doğu mistizmini Hristiyanlıkla sentezleyen GNOSTİK HRİSTİYANLAR, II. Yüzyıl’dan itibaren kilise ile amansız bir mücadele başlattı. Halen sürüyor…

İslam’ın gelmesinden sonra özellikle Türkler’in fetihleri neticesinde Hristiyan dünya için en büyük tehlike İslâm oldu.

X. Yüzyıl’da Basra’da, Aristo ve Platon felsefeleriyle, Hermetik öğretileri, Yeni Pisagorculuğu, Sabiilerin öğretileri ve Anadolu halklarının mistik öğretileriyle, İslâm öğretilerini birleştirerek ortaya felsefi bir akım çıktı: İHVAN-I SÂFA (Halis Kardeşler). 
Batıni doktrinle hareket eden İhvan-ı Sâfa, Tasavvuf çizgisinde ruh ve Allah anlayışını kabul eder.

1209 yılında İngiliz Kralı I. John annesi ve papa arasındaki husumet nedeniyle, siyasi bir tavır olarak Müslüman olmak ve İngiltere’nin dinini değiştirmek ister. Bunun için Endülüs halifesi Muhammed en-Nasır’a üç kişilik bir heyet gönderir. Kral John Kelt soyludur. Gönderdiği  üç şovalye de Kelt asıllıdır. Nasır teklifi kabul etmez. John’un Papa ile olan sorunları nedeniyle Müslüman olmak istediğini düşünür. Üç şovalyeden biri geri dönmez ve Müslüman olur daha sonra Suriye’ye gelerek Selahhatin Eyyübi’nin torunuyla evlenir. Zaten Gnostik Hristiyan ve GÜL VE HAÇ KARDEŞLİĞİ üyesi olan şovalye, Müslüman olunca da İhvan-ı Sâfa düşüncesini benimser. Aynı düşünceye mensup olanların kurdukları DAİ teşkilatına girer.

Gnostik kökenli DAİ’ler, Keltler’in başını çektiği Gnostik Hristiyanlar’la zaman zaman Vatikan’a karşı ortak cephe alırlar.

Gül ve Haç Kardeşliği Örgütü’nün uzun süre merkezi Teşvikiye’deki İZMİR PALAS APARTMANI’dır.

Gül ve Haç; Gnostik, Mason ve Tapınakçılarla iç içe geçmiştir. Vatikan’a karşı en büyük zaferleri Avrupa Birliği’ni kurmalarıdır. Türkiye’de Gül ve Haç mensubu önemli devlet adamları (Enver Necdet Egeran, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Nevzat Tandoğan, Fahrettin Kerim Gökay, Kazım Özalp, Celal Bayar, Ali Kemren, Şeyh Ataullah Efendi, Hasan Saka, Mim Kemal Öke vs.) bulunduğu gibi sadece mason localarına bağlı olanlar da mevcuttur.

ORTODOKS ASILLI RUFAİ ŞEYHİ

Gnostik Hristiyan ve Gnostik Müslümanlar’ın girift beraberliğini anlamak için şu örnek yeterli olacaktır: 1919 yılında Sovyetler Birliği’nden aslen Gürcü olan George Ivanovich Gurdjieff  (Gürcüyev) İstanbul’a gelir. Tiflis’te Rufai tarikatı tarafından yetiştirilen Gurdjieff, İstanbul’da önce Galata Mevlevihanesi’nin iki sokak arkasında bulunan KIRIMLI KİLİSESİ yanındaki Kumbaracı Yokuşu’nda, sonra da Asmalı Mescit Meşrutiyet Caddesi üzerindeki Yemenici Abdüllatif Sokak 13 numarada ikamet eder. Son derece düzgün Türkçe konuşan Gurdjieff, Ortodoks asıllı tarikat şeyhiolarak ün yapar. Gül ve Haç Örgütü’nü bir süre yönetir.

İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul’da istihbarat subayı olan, Mustafa Kemâl ve arkadaşlarının Samsun’a gidişi için gereken vizeyi 16 Mayıs 1919’da imzalayan yüzbaşı John Godolphin Bennett Gurdjieff’in öğrencisidir. Bennett daha sonra Gurdjieff’ten öğrendiği ruhaniyet, maneviyat ve ruhani psikoloji gibi konularda kitaplar yazar. Bennett Londra yakınlarındaki önce 40’lı yıllarda Coombe Springs ve 1970’den sonra da Sherborne Şatosu‘nda kurduğu tekke benzeri okullarda bir nevi ruhani mürşid olur. Bu arada da İstanbul ve Anadolu ziyaretlerini devam ettirir.

Bir süre sonra İstanbul’dan ayrılan Gurdjieff ise, Paris’e giderek orada kendi adıyla bir psiko-terapi merkezi ve vakıf kurar. Merkez günümüzde faaliyetini sürdürmektedir. 

RIZA NUR GÜRCİYEV’İN MÜRİDİ

Unutmadan şunu da ekleyelim. Atatürk’ün Lozan’a gönderdiği iki dönem milletvekilliği yapan daha sonra Atatürk’le arası açılan Doktor Rıza Nur da Gurdjieff’in öğrencisi olmuş, İzmir Suikastı sonrası muhaliflerin asıldığı İstiklal Mahkemelerini gördükten sonra, Türkiye’den ayrılıp Atatürk’ün ölümüne kadar önce Paris’te sonra İskenderiye’de yaşamıştır.

Mevlevi, Rufai, Hurifi, Melami gibi batıni tarikatlar, Gnostik öğretiler içerir. Anadolu’da uzun süre yaşamış Keltler de Gnostiktir. Günümüzde yapılan çalışmalarda Kelt kökenli insanların özellikle Ankara, Yozgat, Kırşehir  civarlarında göç almayan bölgelerde yaşadığı ortaya çıkarılmıştır. Keltler’in İslam’la tanışması çok eskilere dayanır.  

Rıza Nur ve Gurdgieff’in hayatını araştıran Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil 1965 yılında, ‘Doktor Rıza Nur Üzerine Üç Yazı, Yankılar, Belgeler’ kitabı yayınlamıştır. Tütengil daha sonra da Cumhuriyet Gazetesi’nde Rıza Nur-Gurdjieff’ ilişkisini yazmış, 7 Aralık 1979 tarihinde evinden üniversiteye gitmek için çıktığında suikast sonucu öldürülmüştür.

Not: Yukarıdaki metin Türkiye’ye büyük hizmetleri olmuş, merhum AYTUNÇ ALTINDAL’ın yayınlanmış-yayınlanmamış çalışmalarından hazırlanmıştır. 

 

(16 Aralık 2014)

Kaynak: http://kemalkaplan.blogspot.com.tr/2014/12/1400-yildir-bitmeyen-savasin-gorunmeyen.html

2 Comments

  1. Gülay dedi ki:

    Merhabalar. Bu yazıyı Gurdjieff hakkında bilgi araştırırken buldum. Belki bilirsiniz Gurdjieff ve çalışmaları adı altında kendini tanıma dönüştürme eğitimleri veriliyor. Ben de bu eğitimi alanlardanım. Fakat islâmi ölçüde hassas olmaya çalıştığım için eğitimde öğretilenleri okurken hep bir tedirginlikle yaklaşmışımdır. Yanlış veya islamiyete ters bir bilgiyi hayatıma geçirmemek için. Yazıda Gurdjieff’ten bahsetmişsiniz ama ben anlamadım şimdi kasten bir kötülük yapmış mı ve yazdıklarını okumak tehlikeli midir.. yardımcı olursanız sevinirim?

    • amir dedi ki:

      Merhabalar.
      Aldığınız eğitimleri edille-i erbaa süzgecinden geçirmeden hakikat kabul etmemenizi tavsiye ederiz. Bilirsiniz ki, bir MÜSLÜMANIN, Müslümanlığı kat’iyyen ortada olmıyan, şübhe taşıyan insanlardan rûhî ve ma’nevi ölçüler alması asla mümkin değildir ve tavsiye de edilemez. Hadiseye “tedirginlikle yaklaşmakda” fevkal’ade haklısınız. Çünki îmanî mes’eleler tecezzî kabul etmiyen bir bütün ve son deece “hassasiyet” istiyen bahislerdir. Çünki onlar mutlak HAKİKATLERDEN İBARETDİR. Onlarda kat’iyyen iştibaha (tereddüd ve şübheye) dahi mahal yokdur, olamaz. Bu noktadaki “hassasiyetinizi” takdir ve tebrik etmeden de geçemeyiz.
      İslam tam ma’nasıyla kabul edilmeden “Allah KORKUSU=Mehafetullah” elde edilemiyeceği ma’lumunuzdur. HİKMETİN başı da bu korkudur. Adı geçen zatın bu gibi noktalardaki keyfiyeti bizim içün en azından mechul bulunuyor. Bu sınıfdaki insanlar kim olursa olsun, “Kasten bir kötülük yapma” İHTİMALİNİ mutlaka taşırlar. Ve “yazdıklarını okumak” sadece onları anlamak içün caiz olsa da, o yazdıklarını “hakikatı yazmışdır” diye kabul etmek, buyurduğunuz gibi CİDDEN “TEHLİKELİDİR”…
      Bizler içün edille-i erbaaya muhalif olan herşey İTİKAD çerçevemiz içine asla giremez… Hele zamanımızda, İslamiyyet, BOZULMAK içün akıl almaz hücum ve taarruzlara, şeytanî desîselere, hem de içinde görünenler ma’rifetiyle ma’ruz bırakılmaktadır.
      Bizim size şimdilik yazabileceklerimiz bunlardan ibaretdir. Sıhhat ü selametinize dua ederiz efendim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir