Dinlerarası Diyalog Fitnesi, İslâmiyet’i Bitirme Projesidir!
17 Ocak 2014
(1) Okyanus Ötesi, Neden Kâfirlere Toz Kondurmaz; Ve Âyeti Görmezden Gelir?
31 Ocak 2014

17 Aralıkdan beri Anadolu’da meydana getirilmek istenen herc ü merc, fevkal’âde aşşağılık ve kahpece usûllerle yürütülüyor; ve iğrendirici mikyasda da

“PARALEL KOALİSYONUN” ANA HEDEFİ!

Zıyâiyye BEKÇİSİ

 

 

17 Aralıkdan beri Anadolu’da meydana getirilmek istenen herc ü merc, fevkal’âde aşşağılık ve kahpece usûllerle yürütülüyor; ve iğrendirici mikyasda da devâm ediyor…

Bunu yürütenlerin, içdeki “paralel devlet” denen sâdece “haşhâşî ve zibidiler çetesinden” ibâret olduğu da düşünülemez. Bu bir dünyâ şeytanları koalisyonudur; ve bunlar, Londra’sından, İsrâiliyyâtına, Vatikan, ABD ve AB’sine kadar, Allâh ve İslâmiyyet düşmanı dışdaki azılı insanlık belâları ile; içdeki, kadîm belâlılar belâlısı fırka ve onunla muvâzî bir ihânet içindeki muhâlefet maskara ve karikatürleridir…

Bu herşeyi mubah sayacak kadar azılı ve şirret (koalisyon) ile, “iktidâr” denilen “iktidârsız, mütereddid, müzebzeb ve mütehayyir” varlık, cebelleşmek ve boynuna geçirilmek istenen kemendi savmak çırpınışı içinde… Kendisini dehhâmeleşmiş bir dünya Nemrudu veya Hasan Sabbah’ı gibi gören ALLÂH düşmanı koalisyon, böyle iktidârsız bir iktidârın defterini son derece kolay düreceği zehâbı ile hareket etdi. Ve haşhaşî parmaklarında oynıyan sıvacı veznindeki savıcı ve raptiye veznindeki zaptiye çavuşları ile, netîceye varacağını zu’metdi!. Muvaffak olamayışları, aceze hükûmetin kudretinden değil; mücerred kader-i ilâhinin bir (kazâsıdır) netîcesidir. Hükûmet denen adamların, zerre kadar îmân ve akılları varsa, şunu ortaya koysunlar ki, secde-i şükürlere kapaklanarak, mutlak HÂKİMİYYET sâhibi HAKK’A, en basit ve kolay bir şükrân borcu ödesinler! 

Bu kadar kahpece planlarla gırtlağı sıkılmak istenen, en umûmî planda, aslında ve özünde, aslâ “iktidâr” denen o acınası hâlin sâhibi değil; o hükûmet denen aceze bertaraf edildikden sonra asıl hedef, Anadolu işgâlini “haşhâşîlere” teslim etmek ve onlar eliyle ve kırbaç şakırtıları altında da, vâkıadaki “İslâm” denilen budanmış şekli, o her nasıl bir dinse, işte onu, o aslından uzaklaştırılarak DİB ve sâir zift çukurları tarafından karartılan canım Müslümanlığın yerine konulan yapıyı; evet, gerçek İslâm yerine konulan ve dünyâ şeytanlarını bu hâliyle bile son derece rahatsız eden yapıyı, büsbütün değiştirmek, silmek, yok etmek; ve yerine, dünya şeytanlarının religionlarına teslim bayrağı çeken, onların kapıkulu olan; “hoşgörü-dinlerarası diyalog ve ibrâhimî dinler, Türk Okulları, Türkçe Olimpiyatları ve bilmem nelerinin” gözboyamaları ve ta’lîm ve terbiyelerinden imbiklenerek sirk maymununa çevrilmiş bir religionu, zorla, ikrahla, gaddarca, acımasızca, haşhâşîce ve Esed denen kâtil ve câni herifin zulm iştihasıyla kazık gibi çakmak ve oturtmak…

İşte koalisyon iblislerinin biricik hedefi sâdece budur; ve bunun dışında da aslâ bir başkası olamaz…

Bu nokta, ana ve esas nokta olarak ele ve dile alınmadığı müddetçe, zikredilen her husus, aslâ i’rabda yeri olmıyan bir uydurmadır; ve bunlar, zerre kadar kıymeti olmıyan fasofiso kabilinden ve gerzek ve zevzekçe bir gevezeliklerden ibâret bilinmelidir…

Koalisyon dedik… Hâlâ böyle bir koalisyondan derli toplu bahsederek, ihânet cebhesini, (efrâdını câmi’ ağyârını mâni’) olarak ortaya koyabilen görülmediği gibi; o acınası hâlin sâhibi hükûmet denen gayr-i hâkim hükmedici bile, bu manzarayı köşelice ve cürm-i meşhûd edercesine bir çarpıcılıkda resmetmekden, çekingen, ürkek ve korkak!. İşte bunun içün de, “mütereddid, müzebzeb ve mütehayyir” yaftasını, onun boynuna asmakda bir mahzur görmüyoruz!

Memleketde zaten olmıyan hukuk, zaten 175 senedir, hele 106 ve hele hele 90 yıldır yokluğa ivme kazanmış o hukukdışı hukuk, bugün, savcıları ve hâkimleri şahsında çocuk oyuncağından beter bir oyun ve desîse oyuncağı ve vâsıtası hâline tekmelenmişdir… Emniyet teşkîlâtı da, hâkezâ, aynı derekelerde seyreden bir kumar ve şans keyfiyetiyle sirk sûreti kazanmakda…

Koalisyonun küçük parçalarından biri olan muhâlefet, resmî hüviyet hayâsını çokdan sıyırıb atmış, “derin ve paralel” denen illegalitenin bir yaması olarak ve fakat o resmîliği istismâr ederek ve onun anasını belliyerek, fırsat bu fırsatdır hâinliği ile de, dünyanın hiçbir yerinde görülmiyecek mülevveslikle cayırtı koparır olmuşdur. Saptırma, desîse, yalan ve iftira olmıyan bir tek kelimeye vücud vermeme azim ve kararlılığı ile, iğrendiriciliğin bu derecesi, mideleri havaya kaldırıyor!. Haşhâşî takımının durdurduğu son tırlar mes’elesinde, kendisine resmîlik ve ma’lûm rejime dayalı meşrûiyyet veren bir “otoriteyi”, “silâh kaçakçılığına” varacak bir suçlama ile diline alan böyle bir muhâlefet, bu derece aşş.ğılık bir keyfiyetle, cihân târihinde bulunamaz…

Apaçık meydanda olduğu halde, muhâlefet denilenin, “gayr-i meşru’” dediği iki şıkdan birincisi: Durdurulma salâhiyyeti vermiyen resmî tırlara, koalisyon taraftarı savcı marifetiyle emniyet atlanarak, koalisyon tarafındaki bilmem ne tuğ takımı tarafgirliğine sığınılmış; ve o paşa üzerinden (durdur ve ara) talimâtı verilmişdir ki, dembokrasi oyunu oynamanın işte hukuk ırzı ve şerefinin de cumhûriyetçesi!… Muhâlefet denen aşşa.ılaşma, bu ırz ve nâmûsun neresinde duruyor?

İkincisi de: Memleketini yakıp yıkan, taş üzerinde taş bırakmıyan ve harâbe hâline getiren, kendi insanlarını kimyevî silahlar kullanarak bile tenkîl etmek (ortadan kaldırmak) gibi tarihde eşi görülmemiş bir kıtâlle canavarlık peşindeki bu südü bozuk ve insanlık ayıbı necâsetin zulmüne, yangına bir avuç su olacak kadarcık bir malzemeyi bile çok görmek ve hayâsızca dile dolamak!.. Bu ise, o kâtil ve canavarın, yanında, destekleyiciliğinde ve tarafgirliğinde olmakdan da  öte, o pisliğin teşvikçiliğinde olmak ve katledilen yüzbinlerce ma’sûm ve mazlûmun kanları üzerinde horon tepmek ma’nâsına gelir ki, böylece koalisyon, bütün kanat, ortak ve çukurlarıyla, bu Şam şeytanından daha da çukur bir keyfiyet iktisâb etmiş demekdir… 

17 aralıkdan i’tibâren yukarıda telhîs etdiğimiz hâdiselerin onlarcası, koalisyon haşhâşîleri ve ortakları tarafından hatta yıllardan beri icrâ ve irtikâb edilmektedir… Bunların yevmîlik tafsîlâtına girmek emelinden uzağız! 

Acınası ve mütereddid, müzebzeb ve mütehayyir hükûmet-i Tayyibe’ye de gelinecek olursa, ona da, Allâh ve Rasulüne mücerred Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat çizgisinde, sıradan bir kul zâviyesinden beyân ve ihtâr ederiz ki:

1)   15 asırdır müslümanlık ne ise, ona ve ecdâdın cihad îmân ve İBÂDETİNE, zerre kadar terslik ve beğenmezlik ortaya konulmamalı; aksi halde bunun, Gadab-ı ilâhîyi celbedeceği kat’iyyen bilinmeli; ve bu noktada son derece mes’ûliyyetle hareket edilmeli, hatta tek tek alınacak nefesler, bu nefs murâkabesinin emrine yaka paça denilecek bir kararlılıkla sürüklenmelidir…

2)   Bir yandan “fâiz lobileri!” diyerek şeytanların üzerine giderken, mâzîde de, Körfez ülkeleri seyyâhatinde “Günümüzde fâizsiz ekonomi düşünülemez!” gibi son derece çarpık ve Kahhar-ı Zülcelâlin gadabını celbedici ve O’nun hükmünü beğenmeyişi ortaya dikici, O’nun Sübhân oluşuna kılıç çekici beyânlarda bulunmak… Bu kabil îmânî ve islâmî cürümlerden sûret-i kat’iyyede ictinâb; ve bunlardan dolayı da, binlerce nedâmet, pişmanlık ve deryâlar dolusu gözyaşı ve tevbeler…

3)   Tunus, Libya ve Mısır gibi memleketleri ziyâret sırasında, oraların müslüman ehâlisine “laiklik” denen ve bize de koalisyon gâvurları tarafından zerkedilen; ve mutlaka şirk literatürüne geçmiş hiçbir cins, tür ve cibilliyetinde zerre kadar hayır olmıyan; ve mutlak bir İslâm düşmanlığından ibâret olmasına rağmen, yine koalisyon şeytanları tarafından “dembokrasi gibi İslâm ile aheng belirtdiği ve kâbil-i te’lif edilebileceği” iblisliği propaganda edilen; ve mutlak bâtıl ve küfür olduğunda ve mutlak olarak mu’cib-i irtidâd bulunduğunda zerre miskâl şübhe bulunmıyan bu Batıl Batı ihrâcı necâsetin, bir daha ağıza bile alınmaması ve tevbe-i nasûh ile tevbe edilmesi ve yine tevbeler, tevbeler…

4)   Bağdad gibi yerlerde “ne sünnî ve ne de şiîyim, ben müslümanım!” ve İstanbul meydanlarındaki 10 Muharrem Şii mâtemlerinde, “Câferinin sünnîye, Sünnînin Câferiye üstünlüğü yokdur!” diyerek, ecdâdın ÎMAN ve İ’TİKÂD, DÎN ü devlet, emânet, verâset, asliyyet, âidiyyet ve topyekûn müktesebâtına TERS beyânlarda bulunmakdan şiddetle hazer ediş ve yine tevbeler, tevbeler…

5)   Allâh Azze ve Celle’ye, O’nun Kadîm Kelâmı Kur’an-ı Azîmüşşân’a ve Rasûlü, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’a îmân ve mahabbeti olan, mücerred onların izinde olur… Ve bunlara, Bekir gibi ne “DEVLETİ” ve ne de “MİLLETİ, HALKI” şerik koşamaz; ve “halk irâdesi veya halk hâkimiyyeti” gibi koalisyon şeytanlarının içimize soktuğu şirk ve iblisliklerin topundan da mutlak olarak uzak durur…

6)   Aslımız, Âdem Babamızdan beri hangi îmân ve İslâm’la yaşamış ise, biz de o îmânla yaşamak, aslımızı aslâ inkâr etmemek mecbûriyyetinde, mahkûmiyyetinde ve mükellefiyyetindeyiz… Aslını inkâr edene ne deneceği ma’lûmdur; ve biz, bundan sûret-i kat’iyyede berî olmakla me’mûruz!. “Kefenim yanımda!” diyerek gezmek esas olamaz; “aslımızı inkâr edersek, bilmem neyiz!” demek vaz’iyyetine düşeriz!…

7)    Aslımızın îmân ve İslâm’ı olmadan ölenin, yanındaki kefen, sâdece çürüyecek bir cesedi örter; aslına lâyık olanın yanındaki kefeni ise, Allâh’ın, “Kulum” dediğini; ve ”ya ol, ya öl!” diyen ecdâdın da, “hakkımı helâl etdim!” dediği azîz ahfâdını setreder!. Ayrıca, “kefenle gezmek!” gibi ölmeye namzet olanın manzarasını çizmek esâs değil; Allâh Azze ve Celle Hazretlerinin yaratdığı mukaddes ve muazzez “VARLIK ve HAYATLARI” yok etmek istiyen dünya şeytanlarını YOK EDİCİ ve kefeni onlara giydirici bir manzara ile gezmek esâsdır…  

8)   Elinin hatta kolunun kuvvetlendirilmesini istiyen ve şâibelerden kurtulmak ve diline doladığı “dik durma” hasleti ile yaşama ve dolaşmayı agoraya sancak gibi dikmek istiyen bir Başvekîlin yapacağı, “koalisyonun bahanesi” dediği rüşvet ve yolsuzluk denen hâdisenin alabildiğine üzerine giderek, böyle bir vak’a veya adem-i vak’a nedir, bunu, en ince noktasına ve efkâr-ı umûmiyyeyi de mutlaka rahatlatacak bir dürüstlük, nâmus ve şeref vesîkasına raptetmekdir…

9)   Koalisyonun, içdeki en muzır parçalarından ve mâzîsi dikta pisliği, millet tenkîli ve din tahrib ve tahribçiliği ile (ziftlenmiş) gibi duran o fırka ve müdürünün, ikide bir ağızlarına alarak millet nefsine verdiği vesvesenin, vâkide olub olmadığının mutlaka ortaya konulması… 6 gemi var mı, varsa nereden; yoksa, “işte yok” deyişin, herşeye rağmen  isbâtı!. Şöyle: “İşte gemiler” dedirtilsin; ve o gemilerin mülkiyet vesîkası cihana ilân edilsin!.

10)   Elini kuvvetlendirmek istiyen bir Başvekîlin yapacağı en akıllı bir iş ve millete itmi’nân verecek bir erkeklik de, yine herşeye rağmen, mal varlığının beyânıdır… “Dünyânın en zengin başvekîli!” diyenler haklı ise, yüzüne tükürülecek kimdir; haksız iseler, suratına bevledilecekler kimlerdir?.  Bu beyan, tezkiyenin en erkekçesi olur! Bu beyânı verememek, şeytânî koalisyonun, ikide bir ortaya çıkaracağı yumuşak  karnın, durmadan yumruk yemesine ve adamı zırt pırt  ikiye katlanır olmaya mahkûm eder!

11)   Emirlerini Okyanus Ötesi ve bilmem ne “inlerinden” alan, sıvacı vezninde savıcı ve raptiye vezninde zaptiye müsvettesi malmumu emirkullarının sâdece yerlerini değiştirmek, günahlarına keffâret saymaya yetecekse ve bununla yetinilecekse, bu, amme vicdânını aslâ sükûna kavuşturamaz… Memleketin herc ü mercine kıyâm eden herifler, derhal, dembokratik ve tâğûti de olsalar hesab soracak birilerinin önüne çıkarılmalı; ve oyuncak oynamanın oyuncak cezaları, oyuncak olarak da olsa, boyunlarına gerdanlık olarak asılmalıdır!. “Otorite” olarak İsrâiliyyâtı tanıyan heriflere, anlıyacakları aynı beşerî cinsden bir otorite tatdırılmalıdır!

12)   İlgililerinin bilgilerine, son olarak da şunu ihtâr ederiz ki, gemiyi kaptan köşkünden ele geçirmek istiyen ve rotayı minârelerden Çan kulelerine çevirmek alçaklığında olan bu korsan ve haşhâşî belâlıları, safra olarak gemi hâricine atılmadan; veya gemiyi batıracak kadar sallamaları dinmeden, (mart seçimi) denen dembokrasi kumarı oynanmamalıdır!. Âsâyiş, en beşerî ve noksan ve kusurlu hatta (.okdan cinsiyle) de olsa, kıçaltı tarafından başaltına doğru te’mîn edilmediği müddetçe, böyle bir kumar masasına oturmak, memleketin topdan kaybına bâis olabilir; ve bugünler aranır hâle gelebilir!. Sandık belâsını te’hir etmek, kurbağacasıyla birkaç ay “ötelemek”,  dembokratik akla da mülâyim gelse gerekdir! 

Allâh Azze ve Celle Hazretleri, doğruların yardımcısı; îmân-ı şer’î sâhiblerinin izzet vericisi; Dîn-i Celîl-i İslâm’ı ortadan kaldırma planlayıcısı o koalisyon şeytan ve iblislerinin de kahr u tedmîr edicisi olsun!

(İntişârı: 22.01.2014)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir