Karaman’ın, Nâdir Şâh Câferîliğini Parlatma Projesi! (1)
27 Şubat 2017
Baykal, Peygamber Aleyhisselâm’a Neden Sataşdı?
19 Ekim 2017

Karaman’ın, Nâdir Şâh Câferîliğini Parlatma Projesi!

(2) 

Mehemmed SAFFET

Bir başka lise kitabında yazanlar da şöyle:

 1.1.İbrahimi Dinler: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam Dünya üzerinde yaşayan ve mensubu çok olan üç büyük din Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm’dır. Bu dinlerin hepsinde de Hz. İbrahim’in ayrı bir yeri ve önemi vardır…………….

…..Kur’an’da Hz. İbrahim “Hanif” bir kimse olarak nitelendirilir. Hanif; Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, yalnızca ona kulluk eden, putlara tapmayı reddeden kimse demektir. Esasen bütün ilahi dinlerin temeli bu esaslara dayanır. Hz. İbrahim’in getirdiği bu esasları devam ettirdiği için de Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam İbrahimî dinler olarak nitelendirilir. (9. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Kitabı) 

1) Kelâm-ı Kadîm “İbrahim Aleyhisselâm ne yahûdî ne de nasrânî idi” buyururken, “Bu dinlerin hepsinde de Hz. İbrâhim’in ayrı ayrı bir yeri ve ehemmiyeti vardır” demek abesdir; ve Allâh Azze’nin Kitâb’ını tekzîb etmekdir. Ne yehud, ne nasrânî olan İbrahim Aleyhisselam içün bu dinlerin ahbâr ve ruhbânının:

 “Sen bizimlesin, sen bizdensin, biz senin izinde gidiyoruz, bizim içün sen çok mühimsin!” 

 Demeleri, bir haysiyetsizlik, bir yüzsüzlük, bir sürüngenlik ve bir alçaklaşmadır…

Müslümanlar içün bu ahbâr ve ruhbâna mı inanılacak, Kelâm-ı Kadîm’e mi?. Maarif, düpedüz ve apaçık, Kur’ân-ı Mübîn’e değil, ahbâr (yahudi din adamları) ve ruhbâna (hıristiyan din adamları)na inanılmasını yazarak, millet evlâdının îmânlarını ifsâd etmektedir…

Vatikan’ın kuyruğundaki Haçlı Bâtıl Batı’nın şeytânî “Diyalog maskesi” adına hakîkatları saptırarak, 2 bâtıl dîni de İslâm Dîni gibi mücerred HAKK DÎN seviyesine çıkarmanın; ve o HAKK DÎNİ de, o 2 Bâtıl Dînin derekesine indirmenin sahtekârlık ve Allâh’sızlık olduğu aslâ gizlenemez…

Kelâm-ı Kadîm mîzân olduğuna göre, bu ne utanmazlık ve âdî tahrîfdir!. O İkinci Büyük peygamber içün “yehudiyyet ve nasrâniyyet içinde oluşun muhâliyyeti” Kur’ân-ı Azîmüşşân ile ortaya konulacak; fakat lise ders kitablarını yazan birileri çıkıb “ders kitablarında” İbrahim Aleyhisselâm’ı yehûdiyyet ve nasrâniyyetin içinde gösterecek!. Bir kere İbrâhim Aleyhisselâm o iki uydurma dinden asırlarca evvel yaşamışdır!.  Kelâm-ı Kadîm’i bu kadar kâle almadan hakîkatları bâtıllarla telbis etmek; ve İslâmiyyet’i (tahrîf ederek) onun hüküm ve kânunlarını böylesine hiçe saymak, Kâinâtı titretecek bir ısyân ve tuğyândır… AKP bu büyük cinâyeti daha fazla işlemeden, en kısa zamanda bu çılgınlığa son vermeli; aksi hâlde, Cenâb-ı HAKK’ın ğadabını celbedeceğinde zerre kadar şübhe etmemelidir!.

2) Tevrat, Zebur ve İncil gibi Hakk Kitabların ortadan kalkarak yerlerini tamâmen insan yazması kitablar aldıkdan sonra, bu beşerî kitablara dayanarak vücûd bulan dinleri İbrahim Aleyhisselâm ile bütünleştirmek, Kur’an-ı Kerîm’i katmerli ve sunturlu bir tekzîbdir; ve dolayısıyla Allâh’ın Kelâmı’na hakâretdir de…

3) Asıl münzel olan Tevrat, Zebûr ve İncil ortadan kalkdıkdan ve bunların yerine konulmak üzere nice insanların beşerî nefs ü arzularını karıştırarak ortaya çıkardıkları pekçok kitabı, Yehûdiyyet ve Nasrâniyyetin vahye müstenid temel kitabları saymak; ve İbrâhim Aleyhisselâm’ın “Allah’ın varlığı ve birliğine inandıran, yalnızca O’na kulluk etdiren, putlara tapmayı reddeden”  dîni ile aynı dinmiş gibi göstermek; ve bîçâre millet evlâdına da bunları yutdurmak, tam bir sapıklık, vicdansızlık, zâlimlik ve gene Kur’ân-ı Hakîm’i tekzîbdir; yani O’nu apaçık (yalanlamak)dır…

4) Allah Azze’ye 14 sıfâtı ve 99 veya daha çok esmâsı ile îmân etmeyi tanımayan; ve Kelâm-i Kadîm ve hadîs-i şerîflerde Mûsâ ve Îsâ Aleyhimesselâm hakkında gösterilen esas ve hakîkatı mutlak doğru kabul etmeyen bir dîn, hangi din olursa olsun, onun, “İbrâhimî” olması muhâldir… Böyle dinlerin tanrısı ile İbrâhim Aleyhisselâm’ın ALLÂH’ı, mutlak olarak biribirinden farklı ve apayrıdır…

5) Dolayısıyla o iki dînin tanrısına kulluk (!) eden, “İbrâhim Aleyhisselâm’ın ALLÂH’ına kulluk etmiş olamaz”; bu muhâldir… Beşeriyet, elde Kelâm-ı Kadîm varken, bugün içün ne İbrâhim Aleyhisselâm’a, ne de Mûsâ ve ÎSÂ Aleyhimesselâm’a inzâl olunan suhufa (sahîfelere) ittibâ’ edemez; bu mümteni’dir… İbrahim Aleyhisselâm muhâl farz bugün sağ olsa, kendi Şerîat’ına değil, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Hazretlerinin ŞERÎAT’INA yani  Kur’an-ı Azîmüşşân’a; ve Son Peygamber Aleyhisselâm’ın edillesine ve bu edille ile ortaya çıkacak ahkâma îmân ve itaat ile mükellef bulunacağı mutlak bir hüküm ve hakîkatdır…

Bu noktada hiçbir mahlûk kem küm edemez; kıvırtıb lâfı dolandıramaz; donsuzluk ve dansözlük de yapamaz!.. 15 asırdır bu ümmetin, muhâfazası içün onmilyonlarca şehid verdiği Azîz ve Muazzez Dînini hiç kimse keyfince tırnaklıyamaz; hiçbir ilâhiyatçı, diyânetçi veya maarifçi v.s., kendisini papa veya şii âyetullası gibi görüb “lâ yuhtî ve lâ yüs’el” tanıyamaz; ve babasının çifliğinde esib tozuyormuş gibi bu dînin üzerinde 2 ayaklılar gibi eşelenib dolaşamaz… Aksi halde çarpılır ve iki cihanda da sürünür; ve geberiğine üşüşen börtü böcekler bile onu hem yer hem de lâ’netler yağdırır!..

Bilhassa CHP’nin 27 yıllık şefokrasisindeki tanrılara, putlara, heykellere, sanem ve tapınaklara, anıt, tapıt, gömüt ve buralardaki ikonlara bakanlar, ne demek istediğimizi vâzıhan anlıyacaklardır… Laikliği (iblis irâdesi) hâline getirerek, “İnsan irâdesini, “millî irâde, halk irâdesi” diyerek ALLÂH AZZE’nin irâdesi üstüne çıkaranlar;” ve böylece bir asra yakın, milletin dîn ve îmânını kızgın şişle dağlayıb eritenler de…

Binâenaleyh, Yehûdiyyet ve Nasrâniyyet’i “İbrâhimî Dinler” ambalajına sokarak “İslâmiyyet’in Hakîkatına DENK Hakk dinlermiş” gibi göstermek,  mutlak bir saptırma, yani tahrifdir… Yani bu,  islâmî mutlak hakîkatları redd ü nefy etmek manâsını da mutazammın, mutlak küfr ü dalâletdir; ve bunları lise kitabları olarak yazan ve neşredenler, İslâm nazarında, son derce MÜCRİM kişi ve müesseselerdir… Bu kabil mutlak bâtıl çıkını kitabların millet evlâdı eline verilmesi ise, mevcud iktidârın felâketini hazırlıyacak kadar korkunç, gadab-ı ilâhiyi celbe medâr olacak bir keyfiyetdir…

6) Gene o iki dinin tanrısına inanan insanların, “puta tapmadan İbrâhim Aleyhisselâm’ın ALLÂH’ına ubûdiyyetleri düşünülemez”, bu dahî muhâldir… Yehûdiyyet’deki “altın buzağı”  putperestliği onların altın temelli dünyâya ve hırsa nasıl sâhib olduklarını gösterir; ve bu uğurda dünyânın başına en büyük üç belâdan biri bulundukları da 3.000 yıldır ortadadır.

 Nasrânîlerin ise, Roma putperestliğini nasranîliğin içine sokarak, ma’bedlerine kadar her yeri bu istikâmetde ve müşahhas planda göze sokdukları aslâ inkâr edilemez. Hele Üzeyr ve Îsâ Aleyhimesselâm Hazretlerini ulûhiyyet ve rubûbiyyete ortak yapmaları da, Roma putperestliğini evc-i bâlâsına taşımaktadır.

 Bütün bunlara rağmen bu iki dîni İbrâhim Aleyhisselâm’ın devâmı gibi görmek, hakîkatları zerre kadar utanmadan tahrîf ve tağyir etmekdir; ve milleti de, evlâdları üzerinden bu 2 bâtıl dîne yaklaştırmak fitnesi ve şirkine çekmek demek olacakdır…

7) İşte “Hoşgörü-Diyalog” perdesi altında hakk ve bâtıl dinlerin tamâmını da İbrahim Aleyhisselâm’ın i’tikâdında göstermek, bâtıl dinleri de HAKK din İslâm seviyesine çıkararak, onlara, İslâmiyet ve müslümanlar nazarında “meşrûiyyet” kazandırmakdır ki, bu, son derece şeytânî bir projedir; ve bu, beynelmilel gladyoların bir dinsizliği ve İslâmiyyet’i yok etme eseri bilinmelidir…

8) Hâl-i hazırda AKP Başpüftüsü gibi Yeni Şafak’da fetvâlar (!) düzen Karaman da, bu Locafendi şeytanlarının dümen suyuna girerek, müşâvir, Abant demirbaşı, yazar-çizeri, akıl hocası, v.s. olarak, on yıllarca onların değirmenine su taşımış, ilâhiyât emeklisi bir adamdır!

9) Karaman, bu hızla Pensilvanya iblisinin “Hoşgörü-Diyalog” akıntı ve takıntısına kendisini öylesine kapdırmışdır ki, “Âl-i İmrân Sûre-i Celîlesinin 64. Âyet-i Kerîmesi’ne”, “Diyalog âyeti” adını uydurub takıştıracak kadar uçmuş ve kendisini de kaybetmişdir!

10) Bütün Locafendi hâininin sürfeleri derdest edilirken, bu Karaman gibilerin (Yeni Şafak Gazetesi) gibi AKP bülteni yerlerde istihdâm edilmeleri ve hatta el üstünde tutulmaları, ayrıca şunu da isbât eder ki, AKP’nin Locafendi Eşkıyâsıyla ihtilâfı aslâ “Hoşgörü-Diyalog” temelinde değildir. Yani iki tarafın biribirine girecek kadar düşmanlıkları, İslâmiyyet’in Locafendi hurâfâtıyla korkunç derecede eritilmesi ve yok edilmesi cinâyetine, AKP’nin, buna sedd çekmek isteyişi üzerinde olmamışdır… Bu ihtilâf, İngiliz, yahudi, ABD ve Vatikan güdümlü vâiz maskeli câsusla, karşısındakilerin mücerred koltuk ve siyâsî saltanat rekâbetinden doğmuşdur. Tepeden inmeci  Locafendi teröristlerine, “Halkın oyuyla geldim” diyenlerin, kürkü kaptırmama ihtiraslarından neş’et etmişdir!

Bütün bu kabil “diyalog” mes’elelerinin iç yüzü bilinmelidir ki, bugün AKP ileri gelenleri tarafından:

 “Mezheblerin birleştirilmesi; ve diğer yandan da sünnîlik ve şiiliğin, aynı derecede İslâm dünyâsını tehdîd eden tehlikeler kategorisinde” zikredilişi gibi son derece tehlikeli projelerin mâhiyyeti, daha kolay anlaşılsın!

Câferîlik mevzuuna dönecek olursak, burada da mezhebler çapında bir “takrîb” ihâneti ile karşılaşıyoruz. Böylece, İslâmiyyet’in, vahiy ekseninden çıkarılarak, nefse tâbi’ insan aklının teşekkül etdirişleri elinde, sun’î (uydurma) bir din anlayışı ortaya çıkarılmak istenmektedir. Vahye dayanan biricik HAKK yol, mücerred diğer bâtıl mezheblerden yolunu ayırarak, onlardan teberrî maksadına binâen, kendisine “fırka-yı nâciye” veya “ehl-i sünnet ve’l-cemâat” demişdir… Bâtıl yolda gördüklerinin tamâmına da, “Fırâk-ı Dâlle” yani dalâlet fırkaları veya mezhebleri tesmiye etmişdir.

Müctehid imamlar devrinden beri 13 asırdır İslâm milleti ındinde taayyün ve takarrür eden bu yerleşmiş temel telâkkîlerin, bu kabil Vatikanik oryantalist fitnelerle eritilib çözülmeleri, son senelerde hissedilir derecede hızlandırılmış görünmektedir… Bilhassa bunların, İslâm’ın içinde urlaştırılan adam ve madam sürüleri eliyle irtikâb edilişleri câlib-i dikkatdir. Denilebilir ki,  müslümanların içindeki bu kriptolara gönüllü uşaklık yaptırılarak yol alınmakda; ve İslâm târihinde bu derece içden çürütme ve yozlaştırma ihânetlerine bu kadar hayâsızca cür’et edildiğine  ilk def’a rastlanmaktadır…

KARAMAN NÂMINDAKİ emekli fıkıhçının Câferîlik nâmındaki mezhebi parlatmak üzere ve (zorlanmalarla) ona yüklemek istediği “üstünlükler” ise, en umûmî planda muhayyel bir HAKK (!) mezheb oluşdur!. Bu mezhebin temellerinde de, (vahy) değil, din dedikleri şeyi örerlerken oniki imam ve bunlarla kan bağı olan baba-oğul zincirlerine pek kalabalık (isnadlar) yatmaktadır. Böylece, Ayetullalar gibi mutlak salâhiyyetlilerin imâl ve inşâ’ etdikleri sayısız din hükümlerini, hayâl mahsülleri olarak o Hazret-i Ali soyundakilere  isnadları, “hadîs veya 12 imam sözleri” olarak dinlerinin temelleri hâline getirilmişdir… Binâenaleyh bu kabil zevât-ı kirâma yükledikleri şeyleri, ancak gene onlardan gelenler olarak ve mutlak hakîkatlar (!) şeklinde telâkkî etmişlerdir…

 Netîcede, bütün bunlara kendi din kânunları hâlinde yine kendilerini inandırmaları ortaya çıkmış; ve adına da, Büyük Müctehid ve Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm evlâdından İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık Rahmetullâhi Aleyh Hazretlerinin ism-i şerîfine izâfeten “Câferîlik”  denilerek, bilhassa Acemistan’daki o bilinen mezheb ihtirâ’ edilmişdir…

 Ca’fer-i Sâdık Hazretleri’nin (hakîkatı) ile aslâ alâkaları olmayan, ancak O’nun isim ve resim planında kullanılışıyla (varlık) ortaya koyan bu mezhebi, Beştepe’ye yakınlığı ile bilinen Karaman, bu keyfiyetini bilmeden parlatıyor veya pazarlıyor olamaz… Temelde, laik, dembokratik ve cumbokratik ince ve hassas politik hesablar yatmakda; “Sünnî İslâmiyet” gibi bir dînin, dinler çapında olduğu gibi mezhebler çapında da “Ehlîleştirilmesi, müesses rejim ve globalizma ayarlarına döndürülmesi ve 15 asırdır mücerred Hakk DÎN olma mevkiinden indirilmesi” gibi hesâblar bulunmaktadır…

(Mâba’di var)

(İlk intişâr târihi: 04.03.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir