Sülüman “Müslümandır Ve İslâm Mücâhididir” Diyenleri De Gördük!
19 Haziran 2015
Bu Ankara, Belçika Sınır İhlâli Yapınca Neye Susar Ve Uçağını Düşüremez?
28 Kasım 2015

ARTIK KARA ŞAPKALI SÜLÜMAN BEY DE YOK!

Mehemmed SAFFET

 

 

İslâmköy’lü Yahya ve Ümmühan’dan olma Sülüman Demirel’in adı geçdiği yerde akla neler gelecekdir:

1)En başda İslâmiyyet’e bakışı gelir ki, “Atasının istediği, Allâh’ın istediğinden” mutlak olarak öndedir. O’na göre atası “çağdaş medeniyeti, çağdaş hukûku istemiş; Allâh Azze ise “Şeriat hukukunu, irticâyı, durağanlığı” istemişdir!. Loca felsefesi, müteveffânın “dîni=religionu” olmuşdur.  İşte ağzından çıkanlar:

“Bugün Türkiye’nin %99’u müslümandır. Müslümanlığın gereklerini rahatlıkla yerine getirmektedir. Bundan daha fazlasını, Şeriat’ı isteyen vatandaşıma sorarım: “Sen daha ne istiyorsun?” Onun istediği şudur: Kur’an-ı Kerim’de 6665 ayet vardır. Bunların 230 ayeti, ahkâma ilişkindir; hayatın tanzimine ilişkindir. Geri kalan 6435 ayet ise, imana, ahlâka, ibadete ilişkindir. 6435 ayeti benim vatandaşım rahatlıkla uygulamaktadır. Buna kimse mani olmamaktadır. 230 ayete gelince, çağdaş hukukta bunların da karşılıkları vardır; fakat farklıdır. İşte Şeriat isteyen, bu 230 ayetin de uygulanmasını istemektedir. Bu 230 ayeti de uygulayamayız. Çünkü Atatürk bizden çağdaş medeniyet seviyesine çıkmamızı istemiştir. Çağdaş medeniyet seviyesine bunları uygulayarak çıkamayız. Çünkü dinin özünde durağanlık vardır. Değişen dünyada durağan kurallarla gelişmeyi, yapamazsınız. Yüz yıl önceki hukuk, Şeriat hukukuydu; buna tekrar geri dönüş olamaz. İşte irtica, yüz yıl öncenin hukukuna, Şeriat hukukuna dönmedir. İrtica, dinin istismarıdır. Şeriat hukuku, Kur’an-ı Kerim’deki günlük hayatı, dünyayı düzenleyen hükümlerin uygulamasıdır. İrtica ise, çağdaş hukuku reddedip, Şeriat hukukunu geri getirmektir.”

Allâh Azze ve Kitâbını beğenmeden ve geçerli bulmadan “müslüman” kalmak!. İşte politika madrabazı bazı Nurcuların “halk adamı, demokrasi kahramanı, barajlar kralı ve Nurlu Sülüman’ı” bu!. İşte, 106 senelik “müslüman olmadan müslüman kalma masonik formülü!”

2)Tâbûtu üstüne, İslâm’ın remzi de olan “Âyet yazılı yeşil çuhayı” örtmek nasîb olmıyan; bil’akis, yahudi-haçlı içün “kutsal simge” olan “karaşapka”, o çuha yerine tâbûta ilk defa konulan; ve bu “alâmeti”, mezârı başına kadar tâbûtu üzerinde taşıyan, müthiş bir adam… İslâm ve belki de dünya târîhinde tâbûtu üzerinde “kara şapkası” ile kabrine götürülen ilk ölü!

3) “Halk adamı” makyaj ve ambalajına rağmen; 9. Senfoni denen ve haçlı genleri taşıyan cayırtıyı, gûyâ dinleyib anladıkdan sonra, tribünlere dönerek “İşte çağdaş Türkiye!” diye nâra atacak; ve halka tepeden bakma püskürtecek kadar Anadolu kıymetlerinden uzak, ayarı BATI’ya göre yapılmış (9. baş politika)cı…

4) İzinde olduğu Bayar’ın: “Aziz Atatürk, seni sevmek millî bir ibâdetdir” deyişine, “Atatürk, bu milletin 1000 senede bir yetiştirdiği büyük bir kahraman ve dâhîdir; 1. olarak onu sevmek kadirşinaslık, 2. planda akıllılık, 3. planda insanlıkdır”; ayrıca, “Ben herşeyimi Atatürk’e ve milletime borçluyum” demek gibi bir putlaştırmayı ekliyen; ve bunları, politik istismâr uğruna kullanabilecek kadar fırsatçı ve kurnaz; ancak bu vecîzelerinde geçen “sıfatları”, son derece mevkii ve mevzii dışında kullanacak kadar da tahrif ustası bir muharrif…

5) “Laik cumhuriyeti”, “Müslüman Millet” esâsına metbû’ yapan; ve aslâ dostu olamadığı İslâmiyet’e, doğrudan bu isim üzerinden değil de, “teokrasi” lâtincesi üzerinden vurmayı siyâsetinin en meşhûr, dessâs ve hassas noktası olarak kullanan; açık kalbliliğe hasret, karanlık ve kapalı kalblilik ustası bir “birâder!”

6) Kur’an-ı Azîmüşşân’a bakışını ve bunun üzerinden Allâh, Peygamber ve Şerîat hakkındaki iç karar ve kıymetlendirişini, şu çümlesi ile dünyâya ve kendi dünyâsının birâderlerine isbât eden sun’î (BABA!).. Bir başka beyânâtındaki yâvesi de şu: “236 âyet, devlet ve laiklikle alâkadârdır. Geçin bunları. Geriye 6400 âyet kalıyor, bunlar neyinize yetmiyor?”

Ebedî hasâreti intâc edici korkunç bir hüküm…

7) “Türkiye’de başörtüsü yasak, Arabistan’a gitsinler” diyerek, milletin, bu kabil bazı gelenek ve kıymetlerine ne kadar uzak bir “halk adamı” portresi çizdiği, gülünçlük ötesinde bir keyfiyet taşıyan, globalizma emrindeki ilk birâder…

8) 1964’de, Bilgi locasından “mason değil” vesîkası kopararak, loca prensiplerini çiğneyen vesika vericinin istifasına sebeb olacak kadar, güdücüleri nezdinde gözden çıkarılamıyacak kıymetli bir birâder…

9) 1964’de, AP’ye (tepeden inme) baş olarak burgulanan; ve “Koca Reis” nam Sadettin Bilgiç’i tam bir birâder usûlü ile saf dışı bırakan; ve 6 kere gidib 7 kere gelen; “sabah kahvaltısına Kur’an okumadan oturmıyan bir ailenin çocuğuyum” demeyi iyi kullanan; nurcu siyâset cambazlarına “Elinde Kur’an/Göğsünde îmân/Geliyor nurlu Sülüman” dedirtmenin usta mühendisliğini de iyi yapan…

10) “Yeğenler-yiyenler” hikâyesinin baş aktörlüğünde dâima yeğeni Yahya Demirel’i taşıyan; “Ebter” olmasına rağmen “baba” olmanın bile yolunu bulan; “28 Şubat” balans ayarı ve dîni silme harekâtına “darbe değildir” diyecek kadar fikir ve lafda dans ustası geçinen; 40 yaşında, localardan (tepeden inme) bir harekâtla siyâsete çakılan; ve 91 yaşına kadar tam yarım asır (51 sene), milletin ömrünü isrâf eden; komünistlerin de “Morrison Sülüman” rütbesini kazanan…

11) “Başörtüsü gericilikdir” diyebilen; kamalistlerin aslâ kamalist kabul etmediği kadar kamalist (!) de geçinen; kaypak ve dönek olmayı, “dün dündür, bugün bugündür” diyerek makyajlayıb zihin çelen; reankarnasyoncunun karısı Tansu’ya hükûmet verecekmiş gibi yaparak Erbakan’ı istifa etdirib “Kumarbaz’a” hükumet kurduran; ve böylece ikbâl hırsıyla sıra bekliyen Milli Görüş “hocasını” kapının önüne kıçüstü oturtan; sağlığında nicelerinden en ağır hakaretler yemesine rağmen RTE’a kadar niceleri nazarında “sırma saçlı ve badem gözlü olmayı” beceren…

12) Milleti yıllarca “sağcı-solcu” diyerek, uydurduğu bu iki zıt kutubla tokuşturub gûyâ dengeleyen; en sâdık emânetçileri Cindoruk ve İsmet Sezgin gibi birâderân bulunan; nice derin (!)  âlim ve emekli albaylara kendisi içün “İslâm Mücâhidi” dedirtici başmakaleler yazdırmakda politik câzibe ve ilhâm (!) merkezi olan; istismârı bile istismarda ustalaştığını her fırsatda gösterici kabiliyyet ve karekteri görülen; Kıratlıoğlu gibi en yakınlarından birisine cenazesinde bile: “Tam bir BATI kafası taşıyan batı…” dedirtmeye muvaffak bulunan!..

Evet, işte bu İslamköy’lü Sülüman Demirel de, 51 sene,  Osmanlının 622 yıllık (vahiy sisteminden) sonra geçilen Cumhuriyetin BATI’ya tabi’ (akıl sistemi) içinde, (9. Köşk) sahibi olarak (9. Senfoniyi) de dillendirdi; ve Büyük “halk adamı!” olarak da bu dünyadan böylece gelib geçdi!. UKBÂ denen öteki dünyada “Hesabını vermek” üzere, üzerinde yürüdüğü ve yüzbinlerin binlerce kere alkışlayıp kara şapkasına da binlerce kere ta’zim etdiği bir fânînin, bugün, o KARA TOPRAĞIN bağrındaki “anıt mezârına” indirildiği gündür!…

Bütün Isparta sokaklarında cenaze dolaştırılıyor, gülsuyu serpiliyor, birçok yerden su ve toprak getiriliyor, mezarı başına milyonlar üşüşüyor ve daha yüzlercesi… Şimdi O’na sorulsa, “Bütün bunların sana kabirde bir fâidesi oluyor mu?” dense…

Cevâb???

 “Allah Azze ve Celle’nin irâde ve hâkimiyyeti” içün ne kadar yaşamış; Kur’anın bir noksansız bütün âyetlerine bütün samimiyyeti ile ne kadar “Tasdik ve Tahsin” göstermiş; İslâmiyyet ve dembokrasiden hangisini tercih edib ona iman etmiş; onu şimdi mezârında bunlar alâkadâr edecek; ve ebedî hayatı da bunların netîcesi üzerinden devam edib gidecekdir…

Kim ne kadar “eyvâh!” çekerse çeksin, geriye dönüş muhâl!

Her ölüm, ibret alacaklar içün en güzel bir dersdir!

Âkıl olan, ibret alır; ibret almıyanlar ise ebedîyyen yanacak eblehler…

Hangi fir’avna piramitlerinin fâidesi olmuş?

 

(İntişârı: 20.06.2015)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir