(3) İslâm’ı Tahrîf Yahûdî Haçlı Projesidir!
2 Şubat 2008
(4) İslâm’ı Tahrîf Yahûdî Haçlı Projesidir!
1 Mart 2008

Son haftalarda Muharrem ayı vesîle ittihâz edilerek, bir “alevîlik” furyası ve şamatasıdır gidiyor! “Bayram değil seyran değil eniştem beni neye

VATİKAN, ALEVÎLİĞİ İSLÂM’IN YERİNE OTURTMA İBLİSLİĞİNDE… 

HOŞGÖRÜ-DİYALOG MEZHEB-İ VATİKÂNÎSİ, HÜKÛMET-İ CUMHÛRİYYE VE HOŞFENDİ DİYASPORASINI KULLANARAK, ALEVÎLİĞİ ÖNE ÇIKARIB, İSLÂM’IN YERİNE, ONU OTURTMA İBLİSLİĞİNDE…

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Son haftalarda Muharrem ayı vesîle ittihâz edilerek, bir “alevîlik” furyası ve şamatasıdır gidiyor! “Bayram değil seyran değil eniştem beni neye öptü” misâli dense, o da denemez, çünki ortada, bal gibi Muharrem ayı ritüelleri var!… Buradaki fark, enişte öpmek içün vesîle ve bahâne arıyordu ki, Muharrem ayı, öpmek içün kapıya geliveren iyi bir bahâne oldu!.

Tabii alevî vatandaşlarının kısm-ı a’zamı, bu öpme tasallutunu öyle iffet ve nâmus dâhili bir becerme görmediği içün, bu “oruç açma” festivali veya karnavalına iltifât etmedi! Hatta iltifat etmemenin de çok ötesinde, tavır alıp ta’bîr ma’zûr görülsün “hastir” çekdi!. Ve çok da iyi etdiler… Çünki (yehûdî-haçlı hoşgörü-diyalog mezheb-i vatikânîsi) bütün bu fırıldakları, T.C. hükûmeti ve “hoşfendi diasporası”nı kullanarak çevirmenin peşindedir… Biricik ve temel hedefleri de,hükûmet, ülü’l-emr, bey’at ve cihâd gibi 4 esâsı da zarûrât-ı diniyyesi içinde zikreden ve 15 asırdır sırtı yere getirilemeyen Allâh Azze ve Celle’nin Dînini, bu esasları olmayan “ılımlı” yani sulandırılmış ve bulandırılmış muharref bir dîne çevirmek… Aynen yehûdiyyet ve nasrâniyyetde olduğu gibi, beşer hevâ, heves, arzu, irâde ve keyfine göre terkîbi hazırlanmış uyduruk bir dîn… Bizim yerli küffâr u füccârımız da, Hakk Dînin zikredilen bu 4 vasfından mustarîb olarak, “irticâ’”terânesini bir türlü dilden düşürmezler!

Allâh Azze ve Celle’nin dîni, dünyâdaki insî şeytanların, insanları kul köle yapmasına yegâne mâni’ olan; ve mutlak hakk ve adâleti de, te’sîse yegâne medâr olan ve olacak nizâmdır… İşte bu nokta, dâhilî ve haricî şeyâtînin, Âdem Aleyhisselâm’dan beri en korkulu ru’yâsı olmuş; ve olmakta da Qıyâmet’e kadar devâm edib gidecekdir…

İnsî ve cinnî şeytanlar, Âdem Aleyhisselâm’dan beri Allâh Azze ve Celle’nin Dîni ile, arzedilen sebeblere binâen pek uğraşmışlar; ve nice Peygamberân-ı ‘ızâm Aleyhimüsselâm Hazerâtını, yehûdîlerin yapdığı gibi, kıtâlen şehîd etmişlerdir. Lâkin Peygamberler Peygamberi Aleyhissalâtü vesselâm Hazretlerine ve onun Şerîat-ı Ahmediyye’sine gelince öylesine zorlanmışlardır ki, buna aslâ bir çâre de bulamamışlardır. İşte çıldırıb kudurmanın temelinde de, 15 asırdır bu yatıyor…

ILIMLI İSLÂM, İSLÂM’I BÖLMEK İÇÜNDÜR!

“Ilımlı İslâm!” herzeleri ile ortaya çıkan küffâr u füccâr, bu Mutlak Dîni ortadan kaldırmanın yolunu, yarım asra varan bir zamandan beri de, bir takım adamlar kiralayarak ve bunların ma’rifetiyle içden bozup tahrîf, tağyîr ve tebdîl etmek şeklinde tesbît etdiler… Kendi dillerince, reformize, modernize ve atomizeetmek… Tabii gâvur aklı muhtel ve şapşal olduğu içün, bu yolla muvaffak olacakları zu’mu içinde bulunurlar!. Halbuki Kelâm-ı Kadîm kat’iyyen beyân buyurub haber veriyor ki, bu Dînin sâhibi ve muhâfızı, bizzât Allâh Azze ve Celle’dir; ve gâvur sürülerinin muvaffakıyyeti, imkânsız da değil, muhal, mümteni’ ve müstahildir…

Arz etdiğimiz gibi, gâvur aklı muhtel ve şapşal olduğu içün de, adı geçen“ılımlı bilmem ne” hedefine varmakda T.C. hükûmeti ile “hoşfendi diasporasını”kullanarak ve “Hoşgörü ve dialog, medeniyyetler ittifakı, dinler bahçesi” yok“kültürler arası koklaşma” v.s. gibi birçok nâneler icâd ederek, bu işin yürütüleceği ham hayâlleri peşindedirler… Bakdılar ki “hoşgörü ve diyalag” nânesi ekşiyib bozulmaya ve içyüzü bütün uyuz uzuvlarıyla ortaya dökülmeye  başlıyor, hemen mimsiz “medeniyyetler ittifâkı” nânesi gibi nesneler burunlara dayatılıyor!.

Sadede gelecek olursak, küffâru füccâr, şimdi alevîliği de öne çıkararak, “ılımlı İslâm” fitne fücûruna yeni ortaklar ve malzemeler devşirme hesabları peşine düşmüşlerdir… İlk def’a bir T.C. Başvekîli bu kadar “bakanı” ve avenesi ile bir alevî muharrem orucuna cumhûr cemaat çıkarma yapıb, enişteliğe soyunmuş ve o ma’lûm öpme fiilini irtikâb eylemişdir!..

CUM. MÜCTEHİD VE ÂYETULLAHI HALTETDİN HARAMÂNÎ HEMEN SAHNEDE…

“Ilımlı İslâm fitnesinin hoşfendi diasporası müştemilâtından Sapanyolu tivisi” de, bu uğurda pek üstün gayretler sarfetmektedir!. 13 ocak yani 4 Muharrem 1429 Pazar günü, adı geçen “sapanyolu” kanalizasyonunda, Müctehidîn-i Cumhûriyyeden ve Reşid Rızâ intisablılarından ve telfîkiyyûn gürûh-ı lâ yüflihûnu müteşeyyihîn-i kirâmından pırasasör Haltetdin Haramânî Molla ile, Hüseyin Gümlerce nâm Hoşfendi müntesib-i meşhûresinden kimesneler, “Pazar sohbeti saati” denilen “Gümlerceli fitlerce”de, alevîlere yalamalık ve yalakalık uğruna nice tabasbus-ı kelbiyyenâmeler döktürdüler ki, evlere şenlik…

Gümlerce’nin “fitlerce” programında müctehidîn-i cumhûriyye’den Molla Haltetdin Haramânî Hazıretleri, şîa, oniki imam (kaddesallâhu sırrahum) ve  alevîlik hakkında hiç de muteber olmayan lâf u güzâf püskürtdükden sonra, Gümlerce sual etdi:

“-Bugünkü İran’daki sistem, İslâm bakımından ideal midir?”

Cum. müctehidi ve ayetullâhı Molla Haltetdin Haramânî kem küm ve suya sabuna dokunmaz yuvarlamalardan sonra gûyâ cevâb lutfetdi:

“- Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan’ın zamanındaki şekillere aykırı olmaması lazım!.”

Bunu der demez, Molla Haltetdin Haramânî büyük ve çok mühim bir meseleyi dile getirecekmiş gibi kıpırdandı, sun’i gülücük mimikleri bir ileri bir geri cemevi semâhı çekdikden sonra, şecaat ü semâhatla buyurdu:

“- Aykırılıklardan en başda geleni de şudur ki, saltanat.. Başkanlığın babadan oğula geçmesi.. Bunu da Muâviye oğlu’na bey’at alarak başlatdı!” v.s…

Tabii Cum. Müctehid ve Âyetullâhı Molla Haltetdin Haramânî, rüşvet-i kelâm etmezse Gümlerce’nin “fitlerce”si pek de feyizli olmayabilirdi!. Peygamberler Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâm’ın kâim-i birâderi ve vahiy kâtibi büyük sahabî  Hazret-i Muâviye Radıyallâhu anh, ta’n ü teşni’ ve levme müstahık bir kişi olarak gösterilmezse, cum. müctehid ve ayetullahlığına büyük leke düşürülmüş olacağı da, bu vesîle ile bir kere daha böylece dile getirilmiş oluyordu!. Ve Mollamız, güdücülerinin gözüne girme fırsatını da, iyi değerlendirme fırsatı yakalıyordu!..

Cum. Müctehid ve âyetullahı molla Haramânî, son senelerde, “hoşgörü ve dialog mezheb-i vatikânîsinin hoşfendi diasporası fetvâ emîni makam-ı muallâsında” bulunmakda olub, “diyalog âyeti!” gibi son keşfiyyâtıyla da, meşhûr bir zât-ı nâşerîf olduğunu isbatlamışdır… Bu keşfiyyât ve istidracların arkasından, kendilerine, başvekâletdeki mürîdânı tarafından “medeniyyetler ittifâkı âyeti!” v.s. gibi ictihad ve keşiflerin ısmarlandığı da ihtimâl dışı görülemez… 

Bir adam “saltanat” diyerek ağzını bozdu mu, o adam “aslını inkâr eden”müsecceller gürûhuna kaydını yaptırdı demekdir… “Saltanat” diyerek sayıp sövmeğe başlayanlar, varsa, babaları ve dedeleri üzerinden:

1) Evvelâ: Osmanlı târîhini, yehûdî-haçlı şebekeleri gibi ve en az onlar hesâbına “inkârda” bulunmuş; ve ona göre bir neseb iktisâb etmiş olurlar!. Acaba 600 küsûr senelik Şerefli Osmanlı Târîhinde, gelmiş geçmiş binlerce büyük âlim, velî, şeyhülislam ve fakîh, babadan oğula geçen bir sistemin “İslâma aykırılığını!” görememiş ve bilememiş de, bunu, bu cum. yalaka ve yalamaları mı görmüş olmaktadır!?

2) Sâniyen: Anadolu Selçukluları ve Büyük Selçuklularda, ve sâir Müslüman Türk Saltanatlarında ve Abbâsî ve Emevîlerde hatta sahâbîler zamanında, adı geçen “aykırılığı!” neden hiç gören olmamış da, bu iş, cum. Müctehid ve Âyetullahına kalmış, daha doğrusu bırakılmış!?. Ve bu adam, İran şiileri ağzıyla yapdığı İslâm Târîhi düşmanlığı ile, hangi Şah İsmail’den “semen-i kalîl” peşindedir?.

3) Hılâfet, Ali Kerramallâhu Veche Hazretlerinden oğlu Hasan Radıyallahu anh Hazretlerine geçince, oniki imam silsilesi babadan oğula geçince, yine Riyâset-i Devlet Dâvûd Aleyhisselâm’dan oğlu Süleyman Aleyhisselâm’a ondan da oğlu Sin’am’a geçince de mi “İslâm’a aykırıdır” denilib ta’n u teşni’de bulunulub  levmedilecek!? Ve artık bayatlayan ve çürüyen “aslını inkâr modası”, daha kimlerin üzerinden Qıyâmet’e kadar yürütülüb gidecek!? Aslını inkâr edene (piç) deneceği cümlenin ma’lûmu olduğuna göre, dünyâ târîhinde “iyiki ben bir piçim!” diyen birisini, bu gürûh içinde hatırlayan var mıdır?!

4) Bir evvelki devlet reisinin sonrakini ta’yîn etmesini de levmeden cum. Müctehid ve Âyetullâhı molla Haltetdin Haramânî, acaba Birinci Halîfe-i Müslimînin, ikinciyi ta’yîn etdiği hakîkatını nasıl inkâr edib neseb mevzûuna bir izâh getirebilecekdir!?

5) “Aykırılık” fitneleri i’câd ederek, millet-i islâmiyyeyi târîhine ve geçmişine düşman etmek isteyen dış düşmanlara yol gösteren bu iç câsuslar, zikri geçen ta’yînin meşrûiyyetine “aykırılık” diyemiyeceklerine göre, ta’yîn edilen ehil oldukdan yani bu iş içün husûsan yetişdirilmiş ve ta’lîm, terbiye ve tahsilden sûret-i mahsûsada geçirilmiş iseler, günahları, sâdece ta’yîn edilmiş olmak mı olacak!?

6) Fransız ihtilâlini yapan küffâr u füccârın ağzıyla konuşan bu cum. müctehid ve âyetullahları, bugün bile dünyânın büyük bir kısmında o “aykırılığın” hâlâ devâm etdiğini görmezler mi!? Daha birkaç ay evvel, Vehhâbiyyûnun “deve çobanı” diye bir asırdır aşağılanan adamlarını,“Melik Hazretleri!” yalakalığı ile  başköşelere oturtub,  ortalarına da alarak etrafında cum. çömezi gibi dizilenler, cumhûriyyetin bir ve üç numaralı adamları değil miydi!?. Daha nice “aykırılar” önünde eğilip, kral ve kraliçelerin elini eteğini, uzatdıkları zaman topuklarını, bir asra yakın öpmediniz mi, veya bundan sonra da öpmeyecek misiniz!?

7) Dünyâdaki “cumhûriyyetlerin” yüzde doksan dokuzunu, neden kadîm kraliçe ve krallıklar bizzat kendileri kurduruyor da; bunlar, kendi memleketlerinde acaba neden cumhûriyyete geçmiyor; ve mollamızın “aykırılık” dediği nesneyi hassâsiyyetle muhâfaza ediyorlar!?

 Hulâsaten beyân ederiz ki, İslâm’dan korkan, ürken ve ondan son derece rahatsız olan müstemlekeciler dünyâsının ana hedefi, Kitab, Sünnet, İcmâ’-yı ümmet ve müctehid imamların ictihadlarını kaynak alan ve tasavvuf pirânımızın tarikat ve ahlâk usûlleri ile dimdik ayakda duran vahye müstenid İslam’ı ya’ni Ehl-i Sünnet ve’l-cemâat İslâmı’nı ortadan kaldırmak; ve yerine, ta’rîfi, hududları, edillesi ve zarûrât-ı dîniyyesi olmayan, hiçbir disiplin ve ciddiyyeti bulunmayan uydurma bir din oturtmakdır… Şimdiki son teşebbüs ve şeytanlıklarından birisi de, bu iş içün son derece uygun gördükleri alevîliği, ön plâna “İslâm!” diye çıkarıb, dîn adına bunu ikâme etmek…

 Ne güzel!. Ne haremlik var ne selâmlık, ne tesettür var ne kaç göç! Semah adı altında erkek dişi, karışık cûş u hurûşa gel, her yerden aşk u mahabbet tütsün!. Sesli sazlı cümbüş zaten bol bulamaç!. Demlenmek soyundan nice haramlar mubah, nice farzlar yok olmuş!.

 Hele hükûmet-i cümhûriyye ile arası bulunub da, prof. İzzetdin Doğan gibi ateist ve layık dedelerin felsefesi ve hayâlleri, “İslâm’ın alevî yorumu!” olarak bir de piyasa yapdı mı, al sana “ılımlı”nın en a’lâ ve muallâsı!.

 Böyle ”bir dîni!”, kabuklu küffâr u füccâr ile onların 5. kolu olan “hoşgörü dialog mezheb-i vatikânîsi” ve “hoşfendi diyasporası!” dünyâyı arayıb tarasa, mümkini yok bulamazdı!

 Nasıl da akıllarına geldiyse!… Bu kadar parlak fikirler ancak cum.müctehid ve âyetullahı Haltetdin Haramânî gibi zevât-ı kirâmın teşehhiyyât u keşfiyyâtı olarak zuhûr edebilir!.. Müthiş bir teşehhiyyât ü keşfiyyât!..

 Daha çok suallerimiz var da, hele bunların bir cevâbını, varsa îmânları,  nâmusları ve “neseb” şecereleriyle bir “yanıtlasınlar!”; ondan sonra diğer suallere geçeceğiz…

 Lâkin, zerre kadar îmân, ihlâs, şeref, haysiyet, nâmus ve soy (Osmanlı kadar muhal de) kıymeti olanlara bu kadar yeter!…

 (İntişârı: 24.2.2008)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir